Son KHK'yle ihraç edilen Müftüoğlu: Korku politikalarına karşı durmak zorundayız 2017-05-03 09:05:20 İSTANBUL - Son KHK'yle Marmara Üniversitesi'nden ihraç edilen Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, "Üniversitelerde özgür düşünce yoksa üniversitenin evrensel işlevi ortadan kalkmış olur. Biz akademisyenler, yaratılmaya çalışılan korkuya ve işsiz bırakarak sindirme politikalarına karşı durmak zorundayız" dedi. 15 Temmuz Darbe girişimi ardından yürürlüğe giren Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde çıkartılan farklı Kanun Hükmünde Kararname'ler (KHK) ile binlerce kamu görevlisi çalıştıkları kurumdan ihraç edildi. Son olarak çıkartılan 689 ve 690 sayılı KHK'ler ile aralarında "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza atan akademisyenlerin de olduğu 484 akademisyen ihraç edildi. Son çıkan KHK ile öğrencilik döneminden akademisyenlik dönemine kadar 32 yıldır bulunduğu Marmara Üniversitesi’nden ihraç edilen Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, iktidarın KHK politikalarını, üniversitelerde ihraç edilen akademisyenlerin durumunu ve ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi. 'OHAL FIRSATA ÇEVRİLDİ' AK Partinin 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından iktidarda kalmak için daha önce izlenen politikalardan daha sert ve çatışmalı bir politika izlemeye başladığını hatırlatan Müftüoğlu, 1 Kasım'dan sonra baskı ve şiddet dozunun artırıldığına dikkat çekti. İktidarın baskı, şiddet ve ayrımcı politikalarına karşı çıkan farklı sesleri bastırmak amacıyla 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve ardından çıkartılan KHK'liler ile toplumun "tek sesliliğe" itildiğini vurgulayan Müftüoğlu, "Hükümet, darbenin ardından çıkartılan OHAL'i fırsata çevirdi. Kendisi gibi olmayan, düşünmeyen ve biat etmeyen herkesi tutuklamaya başladı. Belediyelere kayyumların atanması, basın-yayın organlarının kapatılmasıyla birlikte üniversitelerde de daha yapmaya çalıştığı ancak herhangi bir hukuk maddesini uygulayamadığı bu tasfiye sürecini OHAL'e dayandırarak, uygulamaya koydu. Kamuda çalışan bütün emekçilerin biat ettirilmesi ve böylece de devlet görevi olan işleri yapan kişileri de tamamen devletin memuru değil de AKP'nin memuru haline gelmesinin koşulları oluşturulmaya başlandı. Üniversitelerdeki ihraçlarda bunun bir parçasıdır" diye konuştu. 'ÖZGÜR DÜŞÜNCENİN OLMADIĞI ÜNİVERSİTELER İŞLEVSİZDİR' Akademinin işlevini yitireceğine dikkat çeken Müftüoğlu, şöyle devam etti: "Diğer kurumlarda işler bir şekilde yürüyebilir ama üniversitede özgür düşünce yoksa insanlar düşüncelerden dolayı işten atılıyorsa ve suçlanıyorsa, böyle bir korku ve endişe içerisinde bulunuyorlarsa, böyle bir durumda bizlerin özgür düşünceyi geliştirmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla da üniversitenin evrensel gerçek işlevi de ortadan kalkmış olur. Aslında toplum ile üniversite arasındaki bağ da kopartılmış olur. Çünkü, Kürtler ve Aleviler gibi inanç ve kimliklerin sorunu, ekolojik sorunlar, kadına şiddet benzeri bütün meseleleri kim sorgulayacak. Bu sorunların çözümü için nerden politika geliştireceğiz. Bunların çözümü için özgür düşünmek ve tartışmak lazım. Bunların olmadığı bir ortamda tek bir ses olur. O zaman da herkesin biat ettiği bir siyasi iktidar durumu olur. Sonuçta bu da yine topluma zarar verir. Çıkartılan KHK'ler ile kapatılan kurumlar ve basın-yayın organların kapatılmasıyla yine temel hedef toplumdur ve bununla da toplumun biat edilmesini sağlamaktır. Bu da toplum yararı bir şey getirmeyecektir. Tam tersine toplumun çok daha yoksullaşmasına, doğası ve çevresinin daha da tahrip edilmesine, ellerindeki hakların alınmasına neden olacaktır. Biz akademisyenler, yaratılmaya çalışılan korkutmaya karşı, işsiz bırakarak sindirme politikalarına karşı durmak zorundayız. Geri adım atmamak zorundayız ki bu ülkede demokrasi ve barış gerçekleşsin ve tekrardan tesis edebilelim" diye konuştu. 'FARKLILIKLARIYLA TOPLUM BARIŞ İÇERİSİNDE YAŞAR' Çıkartılan KHK'ler ile toplum yararına çalışan birçok kurum ve kuruluşun kapatıldığına işaret eden Müftüoğlu, şöyle devam etti: "En asgari düzeyde bir demokrasinin işleyebilmesi için erkler ayrılığı olması lazım. Ama son Anayasa referandumuyla bu durum ortadan kaldırılıyor. Diğer yanda da toplumun kendisini ifade edebileceği yerler olmalıdır. Bir toplumda barış içerisinde yaşamanın en önemli faktörü toplumun bütün kesimlerinin farklılıklarını ifade edebilmeleri lazım. Bunun içinde örgütlenmeleri lazım. Kendilerini özgürce ifade edebilme kanallarını açmaları lazım. Milletvekilleri cezaevinde. Toplumsal barışı nasıl sağlayacaksınız? Bir toplum kesiminin bütün diğer toplum kesimlerini baskılayarak, demokrasinin, huzurun ve ekonominin sağlanması mümkün değil. Türkiye de müthiş bir siyasi ve ekonomik kriz var. Herkesin kendi doğrularını ortaya koyması lazım. Toplum doğru bilgilendirilmezse doğru kararı veremez. Burada bir ortaklık içerisinde en doğruyu bulmak lazım. İnsanların ağzını kapattığımız zaman o toplum nasıl mutlu olacak? Siyasetçiler niye var o zaman? Hükümetler niye gelirler ve iktidar olurlar? O zaman da bunların bir anlamı kalmıyor." 'İNSANLARIN ÖZGÜRCE DÜŞÜNMEDİĞİ BİR YERDE EKONOMİ GELİŞMEZ' İktidarın sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda her zaman hareket ettiğine vurgu yapan Müftüoğlu, sürecin ekonomi üzerindeki etkisini ise şöyle değerlendirdi: "Toplumdaki eşitsizlikler daha da artırmaktadır. Toplum daha da yoksullaşmaktadır. Siyasi ve ekonomik belirsizliğin geliştiği bir süreçtir. Bu da sermaye sınıfının istemediği bir süreçtir aynı zamanda. İstikrarsız süreciyle Türkiye'de çıkmak isteyenin sermayenin, burada kalmasını sağlamaya çalışıyor. Bütün toplumun kaynaklarını, emeğini, doğasını ve her şeyini birden sınırsız bir şekilde sömürüye açıyor. Bugün geldiğimiz durum bu. Bütün bunlara rağmen yüzde 13 rakamlı bir işsizlik çıktı. İhracat ve ithalat kötüye gidiyor. Türkiye rekabet gücünü kaybetti. Yenilikçilik yapamıyor. İnsanların özgürce düşünmediği bir yerde ekonomi gelişmez. OHAL'in uzatılmasıyla ekonomi daha kötüye gitmeye başladı. İlerleyen zamanlarda bir ekonomik kriz yaşanacaktır. Ekonomik kriz karşısında siyasi bir iktidarın ayakta kalması çok zordur."