ANKARA - Prof. Dr. Aziz Konukman, "Devlet diyor ki 'Ey vatandaş vergi olarak ödediğin her kuruş yol, su ve hizmet olarak geri dönecektir.' Peki, ne diye dönüyor? İşkence diye dönüyor, devletin yapısı militer olarak güçlendirilerek dönüyor, TOMA olarak dönüyor, Gezi'de gördük. Kürtlere bomba olarak dönüyor" dedi.
Ankara İşçi Hakları Derneği tarafından düzenlenen ve iki gün sürecek olan "1. İşçi Buluşması Güvencesizlik ve Yoksulluk Kıskacında İşçi Hakları" sempozyumu Ankara Neva Palas Hotel'de başladı.
İşçi haklarına yönelik ihlallerin boyutu, nedenleri ve çözüm önerilerinin masaya yatırıldığı sempozyuma işçiler, sendika ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile akademisyenler katıldı. Sempozyumun birinci gününde "Dünyada ve Türkiye'de Krizler ve İşçi Sınıfına Yansımaları" ve "İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği" başlığı altında paneller gerçekleştirildi.
'KAOSUN BAŞLANGICI 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ'
Sempozyumun açılış konuşmasını DİSK Genel-İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan yaptı. Çalışkan, sadece emekçiler değil, ülkede yaşayan tüm insanlar olarak zor bir süreçte geçildiği belirtti. Çalışkan, şunları söyledi: "Aslında kaosun gözyaşın ve katliamların başlangıcı 7 Haziran seçimleridir. Bunu atlayarak hiç bir şey doğru çözümleyemeyiz. 15 Temmuz darbe girişimden sonra da belki ülkede bir adalet sağlanır dedik fakat bu bir fırsata çevrildi. OHAL ve KHK’ler ile bugün yapılan rejim değişikliğine adım adım gelmemizi sağladı. İnsanın insana olan zulmü, ezen-ezilen kavramı, sınıflı toplum olduğu sürece bu mücadele de devam edecek ve biz bu mücadelenin içerisinde olacağız."
'SÜRECİ ÖRGÜTLEMELİ, FAŞİZME KARŞI BİRLEŞMELİYİZ'
Ardından HDP Antep Milletvekili Mahmut Toğrul söz aldı. Türkiye'nin "tek adam" yönetimine doğru ilerlediğini hatırlatan Toğrul, "Bu süreci örgütleyemezsek daha büyük bir faşizm boca edilecek" uyarısı yaptı. Toğrul, şöyle devam etti: "Böylesi bir dönemde işçi haklarından bahsetmek, emek güçlerinin bir araya gelmesini sağlamak hayati önemdedir. Kriz var bunu iyi örgütlersek başarılı olabiliriz. Ne yapmamız gerek oturup konuşmalıyız. AKP içerde ve dışarıda uyguladığı savaş politikasının yanında bir de ekonomik kaosu üzerimize boca ediyor. Bugün mecliste ekonomik buhranın faturasını işçilere kesecek yasalar çıkarıyorlar. Farklılıklarımız bize dayatanlara inat bizim bugün farklılıklarımızla bir araya gelip faşizme karşı birleşmeliyiz."
"Dünyada ve Türkiye'de Krizler ve İşçi Sınıfına Yansımaları" başlıklı panelin kolaylaştırıcılığını DİSK Genel Başkan Yardımcısı Cafer Konca yaptı. Prof. Dr. Korkut Boratav ile Gazi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Aziz Konukman ve Doç. Dr. Mustafa Durmuş birer konuşma yaptı.
‘EMEK GÜÇLERİ ÜZERİNDE UYGULANDI’
"Neo-liberalizm" ve "küreselleşme" kavramları hakkında konuşan iktisatçı Boratav, "Neo-liberalizmin 1980'li yıllarda Türkiye'de emek güçleri üzerinde uygulanmaya başladı. Neo-liberalizmin sermaye için dünyadaki tüm engelleri kaldırmak ve kayıtsız tahakkümünü oluşturmak için ortaya çıktı" dedi.
Boratav, sözlerine şöyle devam etti: "Küreselleşme kavramının içeriğine bakarsanız emperyalizm ile aynı anlama geldiğini görürsünüz. Büyük şirketler daha da büyüyerek ulus devlet sınırlarını aşıyor. Dışarı taşmak isteyen şirketler sermaye ihraç ederek taşıyorlar. Finans kapitalin gelişmesi, sermayenin dışarıya taşması küreselleşmenin karakterinde yatmaktadır. Kapitalizm küreselleşme adı altında çekicileştirilmek isteniyor. Küreselleşme bir ütopya ile bize pompalanıyor. Bu ütopyada diyorlar ki, 'Ey üçüncü dünya ülkeleri, eğer sermayenin önündeki engeller kalkarsa sermayeyi bölüşeceğiz.' Üçüncü dünya ülkelerine 'Açın sınırlarınızı, bizi zengin edin böylece yoksulluk azalsın' diyorlar. Bu ütopya cennettin anahtarıdır."
'KAPİTALİZMİN 'EŞİTLİK GETİRECEĞİZ' SÖZÜ TUTMADI'
Boratav, sermaye önündeki engellerin kalkmasının sürecine değinerek, şunları kaydetti: "Dünya çapında adım adım sermayenin önündeki engeller kalktı fakat gelen tepkiler ile artık küreselleşme kavramını ortadan kaldıracak kadar büyüdü. Dünyanın her yerinde sınırsız kapitalist tahakküm projesinin 'eşitlik getireceğiz' sözü tutmadı. Tam aksine zincirleme kriz yarattığı anlaşıldığı için bu sözcüğü kullanan kurumlar ve yapılar tarafından ortadan kaldırıldı."
'KAPİTALİZM SOL HAREKETLERİN İKTİDARDA KALMASINI İSTEMEDİ'
Boratav, küreselleşmeye karşı direnişlerin Latin Amerika ülkelerinde iktidarlara sol yönetimlerin gelmesiyle sonuçlandığını ifade etti. Ancak bu durumun Batı ülkelerine yansımadığını söyleyen Boratav, "Batıdaki bazı sol hareketlerin, örneğin Syriza'nın önü kapatıldı. Yine Fransa'da Holland'ın başında olduğu yönetim, hakeza İspanya örneğinde sol, hareketlerin iktidarda kalmasına kapitalizm izin vermedi. 'Evet, kürselleşme çökmüştür fakat bu duruma karşı oluşan halk tepkilerine izin veremeyiz. Soldan gelen muhalif partiler iktidara gelmişse her halükarda düşürülmelidir' dediler."
'HALK AYAKLANMALARI CİHAT AYAKLANMALARA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ'
"Arap Baharı"nın nedenleri arasında "Sermayenin yerel iktidarlar tarafından kendi ülkelerine taşımasının" olduğu tespitini yapan Boratav, bunu şöyle açıkladı: "Tunus ve Mısır'da ülkelerini yöneten emperyalizmin ekonomik programlarını ülkelerine utanmazca taşıyan Hüsnü Mübarek ve Binali iktidarları halk ayaklanması ile devrildi. Emperyalizm halk muhalefetini, İslamcı hareketleri 'solun hakim olacağı muhalefet önlenmeli' diyerek cihatçı ayaklanmalara doğru boyut kazanmasını sağladı. Kapitalizmin geleceği yoktur, ya sosyalizm ya da barbarlık olacak. Ortadoğu'da ya solcu halk iktidarları olacak ve yahut cihatçılığın temsil ettiği karanlık iktidarlar olacak. Ortadoğu'daki karanlık iktidarların sorumlusu kapitalizmdir."
'VERGİLER KÜRTLERE BOMBA OLARAK DÖNÜYOR'
Daha sonra söz alan ekonomist Aziz Konukman da, şunları dile getirdi: "Devlet diyor ki 'Ey vatandaş vergi olarak ödediğin her kuruş yol, su ve hizmet olarak geri dönecektir' Peki ne diye dönüyor. İşkence diye dönüyor. Devletin yapısı militer olarak güçlendirilerek TOMA olarak dönüyor, Gezi'de gördük. Kürtlere bomba olarak dönüyor ve dolayısıyla 'kamu hizmeti' olarak dönüyor. Bu ceberut devlet her dönemde ve her zaman var da olmuştur. Bu ceberut devlet emekçilerin ya da bir etnik grubun hakları için herhangi bir kalkışmada gerçek yüzünü gösterdiği ortaya çıkıyor ."
'SİYASİ KRİZ EKONOMİK KRİZE YOL AÇTI'
Son olarak söz alan Dr. Mustafa Durmuş ise, Türkiye'de son zamanlarda krizlere yol açan üç önemli dinamiğe dikkat çekti: "Birincisi; içerde ve dışarıdaki savaş politikasının aynen devam etmesi. İkincisi; 17-25 Aralık krizleri ile gerçekleşen yönetim krizi ve 15 Temmuz darbe girişime kadar gelen süreçteki kriz. Üçüncüsü ise bu çoklu dinamiklerin getirdiği ekonomik kriz oldu. Bu dönemde yönetimin daha totaliter, otoriter bir rejime doğru yol aldığının altı çiziliyor... Bu anlamda başkanlık son noktadır. Eğer buna 'evet' çıkarsa en başta işçiler ve emekçiler için çok zor bir durum olur. Başkanlık gelirse, içerdeki ve dışarıdaki savaşın süreceği ve siyasi İslam’ın ağır bastığı bir dönem gelecek."
Sempozyumun ikinci gününde "Çalışma Yaşamında Cinsiyet Eşitsizlikleri" ile "Taşeron, Esnek, Kuralsız, Çalışma Yaşamı ile İş Kazası ve Meslek Hastalıklarına Bağlı İş Cinayetleri" adlı paneller gerçekleştirilecek.