Ergene'de 'Hayır' isyanı 2017-03-10 09:04:09 TEKİRDAĞ - Sanayileşmeyle rant haline getirilen Ergene Nehri çevresinde yaşayan yurttaşlar, derenin yaymış olduğu koku ve kanser riskine karşı yıllardır ekolojik mücadele yürütüyor. Yurttaşlar, yaşam alanlarına sahip çıkmak için "Hayır" diyecek. Trakya'nın can damarı olarak bilenen Ergene Nehri ve Havzası, sanayileşmedeki kirlilik nedeniyle her geçen gün verimli tarım arazilerini kaybeden yaşam alanlarından biri haline geldi. Bölgede faaliyet gösteren bin 500 civarındaki fabrikanın tüm atıklarını Ergene Nehri’ne hiçbir önlem almadan kaçak yollarla akıtması aynı zamanda nasıl bir ekolojik tahribatın yaratıldığını gözler önüne seriyor. Genizleri yakan kötü koku ve yaydığı kimyasallar yüzünden kanser bölgesi olarak ün salan dere havzasında yaşamak zorunda kalan yurttaşlar ise bu durumdan oldukça şikayetçi. Kimyasalların yeraltı sularına karışmasıyla doğal yaşamın olumsuz etkilendiği alanlardan biri de nehrin geçtiği Çorlu’da bulunan Sağlık Mahallesi. Yoğun kimyasal kokular ile karşılaşılan mahallede, dere kenarındaki gecekondularda yaşamak zorunda kalan yurttaşların hemen hepsi ya hasta ya da hasta olma riski ile karşı karşıya. Zehir saçan derenin temizlenmemesine tepki gösteren ekolojistler ve o çevrede yaşamak zorunda kalan mahalle sakinleri ile konuştuk. ‘ERGENE ÖLÜ BİR DERE DEĞİL ÖLDÜREN BİR DERE HALİNDE’ Ergene İnisiyatifi Kurucu Başkanı mimar Arif İsmet Yılmaz, yıllardır Ergene Nehri kirliliğine karşı ekolojik mücadeleyi savunan isimlerden. 35 yıldır bu dereden su içilmediği bilgisini veren Yılmaz, derenin bugünkü halinin tek sorumlusunun devleti yönetenler olduğunu söyledi. Yılmaz, “ Ergene Ovası’na gelip sanayiyi yerleştiriyorsanız burada doğanızın katledileceğini biliyor olmanız lazım. Bu sistem sorunu bence başka hiçbir tanımı yok. Ruhsatsız sanayi kuruluşlarından yapılan üretimlerin atıkları bu dereye atılıyor. Onun için bu hale geldi. Bilimsel açıklamalara göre şuan da 4’ncü kirlilik derecesinde. Yani ölü bir dere değil, öldüren bir dere halinde” diyerek tepki gösterdi. ‘ERGENE OVASI’NDA 2 BİN 500 SANAYİ TESİSİNİN ATIKLARI VAR’ En son yapılan arıtma projesi ile kısıtlı olarak öğrendikleri çalışmalara dair Yılmaz, şu bilgileri paylaştı: “Bir takım makineler çalıştırılarak dere yatakları genişletiliyor. Arıtma tesisleri kurulacak, sanayinin atıkları artık arıtmalarda toplanacak ve bu merkezi arıtmalarda arıtılarak kolektörler vasıtasıyla Marmara’ya derin deşarj yoluyla verilecek. ‘Ergene Nehri kıyısındaki halkımız artık o kokuyu duymayacaklar, kanser riski ile karşı karşıya kalmayacaklar’ deniliyor. Soruyoruz niye diye? Niçin o zaman Marmara Denizi’ne derin deşarj yapıyorsunuz madem suyu arıtıyorsunuz? Henüz bir yanıt almış değiliz. Arıtılmış suyun artık bütün kimyasallardan bütün biyolojik atıklardan kurtulmuş ve içilebilir nitelikte olması gerekirken bu Marmara Denizi’nin derinine basımının bir anlamı yok. Bence bir aldatmaca var. Ne projelerini görebiliyoruz, ne yaptıklarını. Halkla paylaşmıyorlar. Derenin bugüne gelmesinin nedeni Ergene Ovası’nda 2 bin 500 civarındaki sanayi tesisinin atıklarıdır. Burayı gerçekten arıtıyorsanız Marmara’ya kadar göndermeye, bu kadar masraf yapmaya gerek yok. Oraya basacağınız su kirli olacak, ben bunu okuyorum. Oradaki su kirli olduğunda da Marmara Denizi’ndeki tükenen, azalan canlı türleri de giderek yok olacak." ‘SANAYİNİN VERİMSİZ ALANLARA TAŞINMASI GEREKİYOR’ Yaşam alanlarını korumak adına Ergene İnisiyatifi ve Ergene Platformu ile birlikte ortak çalışma yürüttüklerini ifade eden Yılmaz, Ergene Ovası’nda tarım yapılması gerektiğini söyledi. Yılmaz, yapılması gerekenlere dair ise, "Sanayiyi bugüne kadar güçlü bir biçimde teşvik ediyor olmak katliama devam etmek anlamına gelir. Bakınca aslında talan devam ediyor. Hızla bu konuda Ergene havzasını tarımsal anlamda koruyabilecek bir adım atılmalı. Bir proje öngörülmeli, sanayinin kademeli bir biçimde buradan çekilerek verimsiz alanlara taşınması gerekiyor. Bence bir devlet politikasına ihtiyaç var. Sanayinin peyderpey kademeli olarak kirletenlerden başlamak üzere buradan taşınması gerekiyor. Burasının da artık tarımsal ürünlerin yetiştirilebildiği bir alan olması şart” diye konuştu. ‘BÖYLE BİR PROJEDE RANT OLMAMASI MÜMKÜN DEĞİL’ 5 yıldır verdikleri ekolojik mücadelede Ergene kirliliğine tüm çevrelerden tepkinin çok fazla olduğunu belirten Ergene İnisiyatifi Eşbaşkanı Servet Taşkın ise, “Burada oturan insanlarda da tepki çok fazla. Çünkü birebir yakını kanser oluyor. Ailesinden biri kanserden ölüyor ve bu gittikçe çoğalmaya başladı. Son iki üç yılda her aileye gittiğinde bir tane kanser vakasıyla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Bu vahim bir durum ve bunların çoğalmaması için de halkı ekolojik anlamda bilinçlendirmek lazım” diyerek yaşam alanlarına sahip çıkma çağrısında bulundu. “Bu tür çalışmaların hepsi rant boyutunda” diyen ve derenin temizlenmesi için Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden fon aldığını hatırlatan Taşkın, “2013’te bitirme sözü verdiler. Yetiştiremeyince 2015’i hedef gösterdiler. O senede de bitiremediler. Şimdi 2017-2018 diye devam ediyor. 700 gün içerisinde burayı tamamlayacaklarını söylüyorlar. Çok inandırıcı gelmiyor. Böyle bir projede rant olmaması mümkün değil” dedi. ‘BURADA OTURMAK İSTEMİYORUM O YÜZDEN ‘HAYIR’ 15 yıldır dere kenarında yaşayan Gülbahar Gürs (45), akşamları kokudan yatamadıklarını ve çocukların dışarıda rahatça oynayamadıklarını belirterek, “Dışarı bırakmıyoruz çocukları. Dereyi kapatsalar bizim için çok iyi olur. Kışın değil, yazın çok fazla koku oluyor. Koku olduğu zaman içeri giriyoruz, dışarı çıkamıyoruz” dedi. Dere kenarında yoksulluktan kaynaklı oturmak zorunda kaldıklarının altını çizen Gürs, kendilerine reva görülen bu yaşam alanlarında oturmak istemediği için de referandumda tercihinin ‘Hayır’ olacağını belirtti. ‘BİZ BURADA VATANDAŞ DEĞİL MİYİZ?’ Gecekonduda yaşayan mahalle sakinlerinden Mehmet Kayalı’nın (67) de, derenin yaymış olduğu kimyasallardan kaynaklı kanser hastalığına yakalananlardan. Nasıl etkilendiklerini sorduğumuz Kayalı, birikmiş öfkesiyle şöyle tepki gösterdi: “Yıllardır burada çektiğimiz acıyı Allah kimseye göstermesin. Kokusundan başka pisliğinden de geçemiyoruz. Yazın evimizin içine kadar su giriyor. Güya yapmaya başladılar 8- 9 ay oldu. Çamurdan evimize giremiyoruz. Seçimlerde vekillere yalvardık. Bu sene bir şeyler yapmaya başladılar. Bu ne zaman bitecek onu da bilmiyorum. Biz burada vatandaş değil miyiz? Oy zamanı geldiğinde biz gidip oyumuzu veriyoruz ama… Başbakan, cumhurbaşkanı seçiyoruz, şimdi de kral seçeceğiz. Ama vatandaş öldü mü kaldı mı kimsenin haberi yok. Ne çektiğimizi kimse görmüyor. Çünkü gelip görmüyorlar ki! Ankara’da villalarda, saraylarda oturuyorlar. Biz de bu acıları çekiyoruz. Derdimizi de anlatamıyoruz. 'Müslüman kardeşlerimiz öldü' diyorlar televizyonlarda, yahu biz burada ne oluyoruz? Haberin var mı? Ölüyoruz! Açlıktan, perişanlıktan, yoksulluktan… Bu mahalleyi görüyorsun ne kadar insan var. Bir gün birisi buraya da uğrasın desin ki, ne oluyor haliniz ne?” ‘YÜZ KERE BİN KERE MİLYON KERE ‘HAYIR’ Rant haline gelen derenin bir an önce bir çözüm bulunarak kapatılmasını isteyen Kayalı, ayrıca seçim zamanlarında hatırlanmaktan da şikayetçi. Yaşadığı bireysel acılar bağlamında da referandumdaki tercihinin ‘Hayır’ olacağını “Ben bu memlekette yaşıyorum. 5 tane oğlum devlete askerlik yaptı. Ömrümü devlet memurluğuyla geçirdim şimdi de gecekonduda yaşıyorum. Fakir fukaranın hakkı, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyorlar bu memlekette? Yıllardır Ankara’dakiler yiyor. Ben şimdi yüz kere, bin kere, milyon kere ‘Hayır’ diyorum” sözleriyle özetledi. ÇOCUKLAR DIŞARIDA OYNAYAMAMAKTAN ŞİKAYETÇİ Annesinin dışarı çıkmasına izin vermediği çocuklardan Yiğit Kayalı (8), kokudan dolayı dışarı çıkıp oynayamamaktan şikayet ederek bu durumun kendisini üzdüğünü söyledi. Annesinden gizlenerek dışarı çıkıp arkadaşıyla oynarken yakaladığımız 11 yaşındaki Nursenem Işık da, hassas olan cildinden dolayı dere kimyasallarından etkilenen çocuklardan. Işık, “Dışarı çıktığımızda hep hasta oluyoruz. Bu yüzden fazla dışarı çıkamıyoruz. Annem bazen izin vermiyor. Hep doktora gidiyoruz ya o yüzden de hiç izin vermiyor ve bu beni üzüyor” diye konuştu. ‘KOKUDAN MİSAFİRLER AĞIRLAYAMIYORUZ’ Dere kenarında 15 senedir bu ıstırabı çekerek yaşadığını söyleyen Ayfer Işık (45) ise, koku yüzünden gelen misafirlerini ağırlamaktan utandığını söyledi. Çocuğunun dere kokusundan cilt rahatsızlığı yaşadığını ve yağmur yağdığında evlerinin sular altında kaldığını da belirten Işık, derenin bir an önce kapatılmasını istedi. “Kaç senedir gidip gelen çok oldu, ama değişen hiçbir şey...” diyen Işık, bundan kaynaklı da referandumdaki tercihinin yaşam alanına sahip çıkmak için "Hayır" olacağını belirtti. Necla Demir / Uğur Atabay - dihaber