ANKARA - AİHM'in Nuriye Gülmen ve Semih Özakça kararında, Türkiye'nin AK'ye sağladığı maddi kazanç ve parasal ilişkilerin etkili olduğu düşünülüyor. Yazar Fikret Başkaya, kararı "Hukuk düzeninde hak arama dönemi sona erdi" sözleriyle değerlendirdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) açlık grevlerinin 151’inci gününe giren Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça hakkında "Hayati tehlikesi yok" diyerek tedbirli tahliye talebini reddetmesi yankı uyandırdı. Kararın ardından birçok çevre Avrupa Komisyonu'nun (AK) yargı organı olan AİHM ile Türkiye ilişkisine odaklandı.
ÇAVUŞOĞLU'NUN ÇABALARI
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 2003-2013 yılları arasında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) üyeliği ve 2010-2012 yılları arasında AKPM başkanlığı görevlerini yürüttü. Çavuşoğlu'nun bu görevi sırasında AK'de kafa-kol ilişkileri geliştirdiği, AK'nin yapısı ve zaaflarını daha iyi öğrendiği biliniyor. Çavuşoğlu döneminde Türkiye’nin AK'deki 12 delegesi 18'e çıkartıldı. 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren de Türkiye'nin AK'deki finansal önemi, yıllık 13 milyon Euro olan katkısını 33 milyon Euro’ya çıkartmasıyla arttı.
'PARAYLA MAHKUM ETME'
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) AK nezdindeki temsilcisi Faik Yağızay, "Son yıllarda Avrupa Birliği'nin öne çıkartılmasından bu yana Avrupa Konseyi maddi sorunlar yaşıyor. Konsey maddi olarak geri gidiyor, kaynakları kısıtlanıyor, rolü sınırlandırılmak isteniyor. Bunu gören Çavuşoğlu ve hükümeti, AK'de daha fazla delege ve daha çok para veren bir konum için başvuru kararı aldı. Bir nevi para ile mahkum etme taktiği izleniyor. Bu taktik belli oranda iş gördü. Türkiye ile karar alındığı zaman Türkiye'nin verdiği büyük aidat gözetiliyor. AİHM'in son zamanlarda aldığı kararlar AK'nin temel prensiplerine aykırıydı" değerlendirmesinde bulundu.
AKPM'nin Türkiye hakkında "siyasi denetim" kararı almasının hemen ardından Çavuşloğu, AK'ye verilen maddi kaynağı asgari düzeye indirilebileceğini açıklamıştı. Yağızay, AİHM'in Gülmen ve Özakça hakkında tek yargıçla verdiği kararının da bahsedilen kirli ilişkilerin etkisiyle verilmiş olabileceğini dile getirdi.
'ÜST DÜZEY YETKİLİLER BAĞLANDI'
AK'de çalışma yürüten güvenilir bir kaynak, tartışmayı daha ileri bir boyuta taşıyarak, Türkiye hükümetinin, hem AİHM de hem de AK'nin üst düzey bazı yöneticilerini parasal ilişkilerle kendine bağladığı izleniminin oluştuğunu söyledi. Hatta AKPM'nin "siyasi denetim" kararının aslında 16 Nisan referandumu öncesinde alınacağı; fakat Türkiye'nin ilişkide olduğu yetkililerin aracılığıyla bu kararın referandum sonrasına bırakıldığı iddiasını da yine aynı kaynak ifade etti.
YASAKLARDAN BU YANA
AK ve AİHM'e en fazla atıfta bulunan kurumların başında gelen İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, AİHM'in bu tavrının Kürt illerindeki "sokağa çıkma yasağı" sürecinde başladığı ve Gülmen-Özakça hakkında verdiği kararla en üst aşamaya geçildiğini vurguladı. Türkdoğan, "Konsey'in yasama organı bir ülkeyi siyasi denetime alıyorsa siz o ülkede hukukun üstünlüğünden bahsedemezsiniz. Konsey'in yargı organı AİHM ise sanki o ülkede iç hukuk varmış, silahlı çatışma yokmuş, OHAL yokmuş gibi davranıyor. Bir mahkeme, iş yükünü, insan haklarından öne alıyorsa vasfını yitirmiş demektir. Türkiye'nin Konsey üzerindeki lobi faaliyeti Mahkemeyi etkilemişse bunun sorgulanması gerekiyor. Aklımıza çok şey geliyor; ama söylemek için somut bulgular gerekiyor. Ama adalet olan inancı sarmış durumdalar" dedi.
AİHM tartışılan kararlara imza atarken, AK'nin Parlamenter Meclisi ve Venedik Komisyonu gibi mekanizmaları ise Türkiye'deki baskıcı uygulamalara karşı kararlar alıp, raporlar yayınlıyor. Türkdoğan, bu durumu "AK kendi içinde çatışma yaşıyor. Lobilere karşı duran taraflar var. Ama asıl mekanizma AİHM verdiği kararlarla Türkiye'yi cesaretlendiriyor" sözleriyle değerlendirdi.
'KARARLAR SİYASİ'
Gülmen ve Özakça'nın avukatlarından Engin Gökoğlu ise, AİHM kararından beklentilerinin olmadığını söyledi. Gökoğlu, "Biz, başvurmadığımız hiçbir kurum kalmasın diye iç hukuku tüketip, AİHM'e başvurduk. En nihayetinde uluslararası güçlerin yargıç gönderdiği bir mahkeme. Kararları siyasal ilişkiler ve dengeler belirliyor. Sur'da, Cizre'de de aynı şekilde kararlar verdiler" dedi.
‘ZORLA HASTANEDE TUTULMALARINA ZEMİN HAZIRLADI’
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, 28 Temmuz günü Numune Hastanesi'nin haklarında verdiği rapor gerekçe gösterilerek, Sincan Cezaevi Hastanesi'ne zorla götürülmüş, Gülmen çarşafa sarılmış, Özakça ise kayışla sedyeye bağlanmıştı. 24 doktorun "hayati tehlikesi var" raporuna rağmen AİHM'in kararında "hastanede tutulabilirler" önerisine işaret eden Gökoğlu, şunları söyledi:"AİHM kararından önce hastaneye kaldırıldılar. AİHM ile Türkiye arasındaki yazışmalarda hastaneye kaldırılmasına destek verildi. Zorla hastanede tutuluyorlar ve buna AİHM ile Türkiye beraber zemin hazırladı. Bu kararla zorla müdahalenin de zemini yaratıldı. Zaten Avrupa ülkelerinde tecrit var, açlık grevine zorla müdahale meşru görülüyor, kişinin iradesi aşılıyor. AİHM tersi bir karar veremezdi."
'ADALETSİZLİK TEMELİNDE YAŞIYOR İNSANLIK'
Gelişmeleri evrensel bir temelde değerlendiren yazar Fikret Başkaya da, AİHM kararları için "Bir adalet kavramı var bir de hukuk sistemi var. Bugün dünyanın her yerinde bu hukuk sistemleri mülk sahibi sınıfların serveti ve güvenliğini sağlamak üzere tesis edilmiştir. Neden söz ettiğimizi baştan bilmek gerekiyor. Kim yapıyor bu hukuk sistemini, neden oluşturuyor? Adaletsizliği tesis etmek üzere oluşturulmuş kurumlar güya hukuku oluşturan yapılar olarak algılanıyor" ifadelerini kullandı.
‘HUKUK TERÖR ARACINA DÖNÜŞTÜ’
Alternatif düşüncenin önemli temsilcilerinden Başkaya, dünyada hukuk zemini içerisinde hak arama döneminin son erdiği fikrinde. Başkaya, şu değerlendirmede bulundu: "Adaletsizlik için skandal kelimesinin yetmeyeceği bir dünyada yaşıyoruz. Hukuk bir terör aracına dönüştü, hukuk temelinde bir neo-faşizm kuruluyor. Hukuk zemininde mücadele koşulları kalmadı ne Türkiye mahkemelerinde ne de Avrupa'da. AİHM de verdiği kararlarla Türkiye'deki düzeni meşrulaştırıyor. Haklardan, ezilenlerden, özgürlükten yana olanların bu sistemi külliyen reddetmesi gerekiyor. Adaletsizlik temeli üzerinde duran bir dünya düzeninde yaşıyor insanlık. Bu düzeni ters yüz edersen adaletten söz edebilirsin."
Deniz Nazlım - dihaber