VAN – Bayraklar, demir bariyerler, TOMA'lar, kirpiler, zırhlı araçlar, polisler, polisler... Musa Anter Barış Parkı... Tam o sırada Musa Anter'in her Kürt çocuğunun beynine kazınmış ifadeleri geliyor aklıma… Diyeceğim o ki Musa Anter bir hafta daha kelepçeli, tutsak, abluka altında!
Bir gazeteci için görünen yol piyangodur. Heyecan katar. Hele hele gideceğin yeri seviyorsan o zaman yol bitmez. Pazar gecesi Van'a Vicdan ve Adalet Nöbeti’ni izleme bileti bana çıkınca büroda arkamda konuşulanları duyuyor gibiydim. Neyse, uyku sersemliği arasında ilk gördüğüm Van, bildiğim, gördüğüm Van değildi. Her yer, her sokak, mahalle bayraklarla doldurulmuştu. 15 Temmuz'dan kalmış, yıpranmış binlerce bayrak...
Şaşkınlığımı üstümden atmadan nöbet eyleminin başladığı Musa Anter Barış Parkı'na gitme zamanı gelmişti. Parka uzanan sokağın başından itibaren döşenmiş demir bariyerler, üstünde asılı o bayraklar, öyle ihtişamlı bir bütünleşmeydi ki anlatmaya kelime yetmez! Hani o yere yatırılmış Kürt işçilerin videosunu hatırlıyor musunuz? Haberi yapan tutuklu mesai arkadaşım Nedim Türfen'in bugün mahkemeye çıkmasına sebep olan "O" video! Hani bir subay bağırıyor ya, "Türkün gücünü göreceksiniz" diye. HDP İl Eş Başkanı Yakup Ataş'ın "Kayyum'un bu topraklara ait olmayan ve tarihin hiç bir döneminde rastlanmamış ithal mehter takımını duydunuz mu" sözleri, bana Çinlilerin neden dünyanın en uzun setini ördürdüğünü bir daha düşündürdü.
Bayraklar, demir bariyerler, TOMA'lar, kirpiler, zırhlı araçlar, polisler, polisler... Musa Anter Barış Parkı... Tam o sırada Musa Anter'in her Kürt çocuğunun beynine kazınmış ifadeleri geliyor aklıma:" “Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının, yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil!.. Sanığıyım, mahkumuyum ve davacısıyım." Gözümün önüne getirmeye çalışıyorum, tanımadığım o dehayı. Yaşasaydı ne diyeceğini onu iyi tanıyanlar bilir. Diyeceğim o ki Musa Anter bir hafta daha kelepçeli, tutsak, abluka altında!
Bağırış çağırış, engellemeler, sorun sıkıntı, tek tek aranan insanlar, sınırlı sayıda geçişler, gözaltına alınan pankart, gözaltı, sayılı sandalye... derken HDP Sözcüsü Osman Baydemir'in nevi şahsına münhasır sözleri çınlıyor kulağımda, "Susmadık, susmayacağız. Hiçbir zorba rejime boyun eğmeyeceğiz..."
"Asayiş berkemal" olunca, Van'ın meşhur "delisi" Dewreş'in nutku yumuşatıyor gerilmiş ortamı: "Erdoğan'a söyleyin versin Kürtlerin hakkını..."
Dewreş'i yan binanın tepesinde izlemeye alan polis kamerası, gözaltına alınmış "Vicdan ve Adalet" pankartının özgürlüğü, gelip giden sivil toplum örgütlerinin temsilcileri derken, şen şakrak oldu Musa Anter Parkı.
NE İŞİN VAR BURADA
Parka giriş yapan, büyük bir zoru başarmanın sevinciyle başından geçenleri anlatıyor. Sarı basın kartı sıkıntısı çeken Federe Kürdistan televizyonlarından birinde çalışan gazeteci polisin engellemesini "Ne işin var burada. Zaten bizimkiler bize yetiyor. Bir de seninle mi uğraşalım. Git Irak'a..." gibi anlatımlar çok. Tabii dihaber muhabiriysen ayrıca yaptırımlara tabisin.
Dışarıdan gelen her yeni kişi, "Halk sokak aralarında, içeriye gelmeye çalışıyor ama polis engelliyor. Her sokakta en az 10 sivil polis dolaşıyor..." saymakla bitmeyen aktarımlar.
Saat 21.00’de alkış, ıslık ve gürültü çıkarma eylemi, etrafta bulunan binalardan ışık söndürme eylemleriyle karşılık buluyor.
Saat 22.00’de biri 1 diğeri 8 yaşlarında iki çocuklu eşlerin gülümseyişi, sokakta bekleyen halkın içeriye girme isteği yeterli bir kanıt olsa gerek.
'ONLAR BASKI UYGULAR BİZ DİRENİRİZ'
Gece ilerliyor kent milletvekili Lezgin Botan’ın sesinden yükselen türküleri, Urfa Milletvekili Dilek Öcalan devralıyor. Yanına sokulduğum güvenlikten sorumlu Cemal Bey, peşmerge günlüğünden giriyor lafa. Anı çok. Dinlemeye yelteniyorum ama ketum. Bir cümle söyleyip kaçıyor. Sonunda “ne olacak Kürtlerin hali” diye sorunca, "Devlet baskı uygular, biz de direniriz" diyor.
HDP İl Eşbaşkanı Yakup Ataş'a dönüyorum, Milliyet gazetesinin dünkü “HDP’ye şok” haberinden alıntıyla, "Halk niye sizi terk etti" diye soruyorum. Ataş aksine deyip devam ediyor: "Aksine, bu süreç Kürtleri sarsıyor. Elbette bize haklı eleştirileri var. Ama bu eleştiriler bizden kopmak için değil, neden daha fazla çalışmadığımız üzerinedir. Size bir şey anlatayım; referandum döneminde birkaç yüz metrelik Cumhuriyet Caddesi’ni aracımız 45 dakikada dönebiliyordu. Yaşlılar aracı durdurup öpüyordu. Kutsal bir şey görmüş gibi. Bu duyguyu anlatamam. Kaldırsınlar OHAL'i görelim meydanı."
Gece uzun, parkta heyecan, direniş, umut üzerine tartışmalar uzuyor. Parkın giriş kapısına kurulmuş kamera, yetmedi yan binanın tepesinde kurulmuş gözlemci... Söz sırası devlete geçmişti, "Sayım var, içeride kimler kalacak?"
Havadislerin gerisi bugün, yarın, öbür gün...
Sedat Yılmaz - dihaber