MERSİN - görülmüştür.org'a gönderdikleri mektuplarla cezaevlerini anlatan tutuklu kadınlar, "Mahkumluk fiziki hapiste değil kafasını kuma gömüp iradesini teslim etmekte başlar. Direnişimiz tüm haklar verilene kadar sürecek" dedi.
Türkiye cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerle dayanışmak amacıyla yola çıkan görülmüştür.org, 8 Mart öncesi cezaevlerindeki kadınların gönderdiği mektupları dihaber ile paylaştı. Birbirinden farklı konular üzerine yazılan mektuplarda, hem cezaevlerinde yaşanan sorunlara hem de kadınların yaşamlarına dikkat çekiliyor.
Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Kadın Cezaevi'nden mektup gönderen Tülin Soyhan, resim malzemeleri ve yan flütünü yanına almasına izin verilmeden Silivri Cezaevi'nden Kandıra’ya sevk edildiğini belirterek, cezaevine götürüldükleri sırada maruz kaldıkları onur kırıcı uygulamalara değindi.
Mektubunda cezaevi duvarlarının yosun bağladığını kaydeden Soyhan, sürgün edildikleri sırada karga tulumba cezaevinden çıkarıldıklarını aktardı.
'GENEL DİRENİŞİMİZ SÜRÜYOR'
Soyhan, mektubunda “Bir arkadaşımızın ayakları çıplaktı. Ardından ayakkabılarını istedik de öyle ayakkabıları giydi. Benim göz numaram oldukça ileri. Şu an gözlüksüzüm. Çünkü gözlüklerim Silivri’de kaldı. Burada bazı temel haklar kazanılmış. Örneğin 5 saat 10 kişi sohbet edebiliyor. Yasalarda 10 kişinin koşulsuz şartsız 10 saat (haftalık) sohbet hakkı bulunuyor. Ancak faşizm gerçeği ile karşı karşıyayız. Genel direnişimiz sürüyor. Tüm hapishanelerde tüm haklar verilene kadar da sürecek” şeklinde cezaevi koşullarına değindi.
'İÇERİ DIŞARI AYRIMI SİLİKLEŞTİRİLDİ'
Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'nden Evrim Konak ise gönderdiği mektubunda cezaevinde yaşanan hak ihlallerine işaret ederek, “Oysa ki bu saldırılarla başa çıkacak güce potansiyele sahibiz. Çünkü insanlığın tarihi mücadelesi kanıtlamış durumda. İnsanlığa ve doğaya uygulanan zulüm tarih öncesine dayanmakta. Aksi durumda tarih kendi çağının önderlerini yaratamazdı. Spartaküs, Pir Sultanları, Hallacı Mansur, Baba İshaklar, Demirci Kawalar, Deniz, Mahir, Mazlumlar ve İbrahim Kaypakkayalar her biri zalime ve zulme boyun eğmediği için direndiler ve tarihin akışını sağladılar. Bundandır ki ezilenlerin sembolüdürler. Haliyle bugün içinden geçtiğimiz süreç dünden pek farklı değil. Bu süreç neredeyse içeri dışarı ayrımını silikleştirmiş durumda. Kapalı hapishaneden açık hapishaneye yazıyor hissine kapılıyor insan” şeklinde belirtti.
'HAPİSLER İÇİNDE KÜÇÜK KARAKOLLAR İNŞA EDİLMEK İSTENİYOR'
Daha önce de benzer uygulamalara maruz kaldıklarını ve verdikleri mücadele sonucu geri adım attırdıklarını yazan Konak, mektubunda tekrar uygulamaya konulan ihlallerin ideolojik temelde saldırıları amaçladığına yer verdi.
Cezaevleri içinde küçük karakolların inşa edilmek istendiğini vurgulayan Konak, şöyle devam etti: “Böylelikle tutsaklar üzerinde daha fazla baskı ve hakimiyet kurulacağı düşünülmektedir. Ve bilinir ki, bu tür uygulamalar daha üst boyutta saldırıların alt yapısını oluşturur. Tüm bunlar karşısında biz de diyoruz ki, mahkumluk fiziki hapiste değil, kafasını kuma gömüp iradesini teslim etmekte başlar. Ki tarih boyunca devrimci tutsaklar faşizme asla boyun eğmediler. Bu gün de eğmeyecekler.”
‘İDARE GÖREVLERİNİ MAHKUMLARA YAPTIRIYOR'
Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'nden mektup gönderen ancak güvenlik gerekçesiyle ismi verilmeyen 25 yaşındaki tutuklu, 5 yıllık hükümlü olarak maruz kaldıkları hak ihlallerini anlattı. Tutulduğu cezaevini "tımarhane" olarak tanımlayan hükümlü, yazacaklarından dolayı mektubu illegal yollarla görülmüştür.org ekibine gönderdiği ifadelerine yer verdi.
Adli tutuklularla bir arada tutulduğu için zor günler yaşadığını aktaran hükümlü kadın, intihara sürüklendiğini belirtti. Yazdığı mektubun imdat çığlığı niteliğinde olduğunun altını çizen hükümlü, infaz koruma memurlarının cezaevini yönettiğini ve adli tutukluların ise cezaevi yönetiminden sorumlu tutulduğunu kaydetti. Mektubunda tutuklu ve hükümlülerin birbirine kırdırılmak istenildiğini aktaran hükümlü, “Yaşam alanlarımız kısıtlanıyor. Psikolojik işkence yapılıyor. İdare idarecilik görevini mahkumlara yaptırıyor. Hasta mahkumların bakımı sorumluluğu mahkumlara yükleniyor. Kendini kesen insanlarla bir arada tutuluyoruz” dedi.
‘YAŞANANLARDAN NAZİ SUBAYI SORUMLU'
Mektubunda, “Burada psikolojik baskının, şiddetin, işkencenin bir sınırı yok” diye devam eden hükümlü kadın, yaşananlardan "Nazi Subayı" lakaplı baş memur olan H.K.'nin sorunlu olduğunu yazdı. Hükümlü mektubunda şunları aktardı: “Oyuncak gibi psikolojimizle oynuyor. Şikayet edildiğinde psikolojik işkenceyi daha da artırıyor. Mahkum düşmanı bir sorumlu memurun bu kuruma yararı değil zararı olur. Kurumda kimse görevini yapmıyor. Hakkımızı arayamıyoruz. Bu kurum insanlarıyla yani gardiyanlarıyla tam bir tüketici. Tükendim.”