İSTANBUL - “Benim özgürlüğüm” diye tanımladığı dansı hayatının bir parçası haline getiren Sulukuleli Gizem Nalbant, Roman kültürünü dansla anlatıyor. "Dans ederek ağladığımı, haykırdığımı bilirim" diyen Nalbant, danslarıyla farkındalık yaratmak istediklerini söyledi.
Gizem Nalbant 20 yaşında. Onu, iki kadın dansçıyı anlatan Sulukule Mon Amour adlı kısa film belgeselinde tanıdık. Yönetmen Azra Deniz Okyay’ın çektiği belgeselde, Dina Madany ile oynayan Nalbant, erkekler baksın diye değil kendileri için ve sırf sevdikleri için dans ettiklerini söylüyor.
Belgeselde, “Dans benim kurtuluşum, başka insanlar gibi olmak istemiyorum… Ben dans etmeyi seçtim” sözleri ile dikkat çeken Nalbant, Roman mahallesi olarak bilinen İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Sulukule’de doğup büyüdü.
Yaklaşık 6 yıldır dans eden Nalbant, ailesi ile birlikte Sulukule’nin “kentsel dönüşüm” ile henüz yıkılmayan bir evinde kalıyor.
GİZEM’İN DANS MÜCADELESİ
Gizem’in dansa başlama serüveni ise sanıldığı kadar kolay olmaz. Çocukluğunun geçtiği mahallede arkadaşlarıyla birlikte “Özgüven” adlı parkta rap yaparak dansa başlayan Nalbant, daha sonra dansın yaşamının bir parçası haline geldiğini fark eder. Ancak, dansa başladıkları zaman mahallelinin tepkisi de gecikmez.
Mahallelinin tepkisini, “Mahalledekiler ilk başta ‘nesiniz siz satanist misiniz?’ diyordu” şeklinde anlatan Nalbant, tepkilere aldırış etmeden dans etmeyi sürdürür. Ve sonunda yaptıkları işin güzelliğini fark eden mahalleli, Nalbant ve arkadaşlarını destekler. Öyle ki mahalleliler artık kendi çocuklarını da dans atölyelerine göndermeye başlar.
‘DANS BENİM ÖZGÜRLÜĞÜM’
Nalbant, o günleri ise şöyle anlattı: “Mahallede birçok insanın uyuşturucu ile uğraştığını biliyoruz. Ve ailelerin yüzde 90’ı çocuklarının böyle olmasını istemediği için bizim yaptığımızı örnek göstererek çocuklarına sunmaya çalıştılar. Benim de ailem ilk başta destek olmazsa da daha sonra destek olmaya başladı. Çünkü yaptığımız işin gerçekten önemini anladılar. Biz insanlara birçok şeyi dans ederek sunmaya çalışıyoruz.”
“Dans ederken ne hissediyorsun?” sorusunu Nalbant, “Onu anlatmak çok zor. Onu biraz da dans eden insanlar anlar. Çünkü; hissiyat çok farklı. Mesele o kadar etrafında insan olsun ama sen dans ederken kimseyi görmüyorsun. Dans etmek benim özgürlüğüm gibi bir şey. Dans ederek insanlara birçok şeyi ispatlıyorum. Dans ederek, insanlara ne yapmak istediğimizi, nerelere gitmek istediğimizi, yaptığımız işin nerede olduğunu, nasıl bir amacı olduğunu anlatmak istiyorum. Çünkü biz dans ederek çocuklara ve çevremizdeki insanlara örnek olmak istiyoruz. Bu benim çıkışım, dansla çok şeyi aştığımı düşünüyorum” şeklinde yanıtladı.
‘DANS İLE HAYKIRDIĞIMI BİLİRİM'
Nalbant, toplumdaki “Romanlar hırsızlık yapar, uyuşturucu kullanır” algısına da tepkili. "Biz böyle insanlar değiliz” diyen Nalbant, çocukluğunun geçtiği Sulukule’nin yıkılmasına da bir hayli öfkeli. Nalbant, şöyle devam etti: “Sulukule yıkılmadan önce burada insanların kültürleri, birbirlerine bağlılığı, yardımseverliğini kimse bilmez, bunu bir tek biz anlayabiliriz. Sulukule yıkıldığında hepimizin çocukluğu silindi, ailemizin geçmişi silindi. Bizim için rest oldu. Sen kültürünü sildin ve şimdi kültürünü tekrar yansıtmaya çalışıyorsun. Biz de insanların dile vurmadığı şeyleri dans ederek göstermeye çalışıyoruz. Ben dans ederek ağladığımı, haykırdığımı bilirim.
DANS BİZİM KÜLTÜRÜMÜZ
Ben insanlara kalkıp Sulukuleliyim, burada doğdum ve büyüdüm desem, bu insanların dikkatini çekmiyor. ‘Aa bir kız çıkmış konuşuyor' diyorlar. Ama burada büyük bir kültür var, savaş veren insanlar var. Bizim gibi yeni nesil var. Biz de işte dans ediyoruz, bu bizim kültürümüz ya da bizi kültürümüzden olmayan hip hop da yapıyoruz. Dansımızla aynı zamanda farkındalık yaratmak istiyoruz.”
“Danssız yapabileceğimi düşünmüyorum” diyen Nalbant, dans ettikçe algıların değişebileceğini göstermek istediğini söyledi.
Zuhal Atlan - dihaber