DİYARBAKIR - 6 ay cezaevinde kalan KJA Sözcüsü Ayla Akat Ata, “Biz mağdur kadınlar değiliz, direnen ve mücadeleyi önceleyen kadınlarız” dedi. Kürt sorununu çözmeyenlerin er ya da geç çözüleceğinin altını çizen Ata, çözümün “demokratik ulus”tan geçtiğini söyledi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın gözaltına alınması protesto edildiği sırada gözaltına alınarak 30 Ekim 2016’da tutuklanan, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Kongreya Jinên Azad (KJA) Sözcüsü Ayla Akat Ata, tutuklu kaldığı 6 aylık süreci ve siyasal gelişmeleri değerlendirdi.
‘YENİ KAPI RUHU TUTUKLAMALARI GETİRDİ’
“Örgüt yöneticiliği”, 14 kez “Örgüt propagandası yapmak”, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet etmek” iddialarıyla yargılandığı davanın ilk duruşmasında önceki gün tahliye olan Ata, 15 Temmuz darbe girişimini engellemesini toplumsal dinamik açısından önemli bir gelişme olduğunu, ancak bu sürecin “Yenikapı ruhu”yla heba edildiğini söyledi. Ata, "'Yenikapı ruhu' deyip 3 siyasi parti (AKP-CHP-MHP) bir araya geldi. ‘O ruh’ yeni Türkiye’nin inşa ruhu olmalıyken tam tersi oldu. Darbeyi açığa çıkaran nedenlerin yerine mevcut siyasi partilerin başkanları ve özelikle kadınlara yönelik bir saldırı, tutuklama gerçekleşti” diye konuştu.
‘KADINLARIN KAZANIMLARI ORTADAN KALDIRILMAK İSTENDİ’
Bu süreçte özelikle kadınlara karşı saldırı ve tutuklamaların olduğunu söyleyen Ata, bunun nedenini “kadınların sokaklardaki görünür mücadelesine” bağladı. KHK ve kayyumlarla kadınların elde etmiş olduğu kazanımlara yönelik bir tahammülsüzlüğün olduğunu dile getiren Ata, “Örgütlü kadınların ortaya koymuş olduğu sarsılmaz bir özgürlük iradesi var. KHK ile kadınların kazanımlarının ortadan kaldırılmak istendi” diye belirtti.
‘SİNDİRMEYİ AMAÇLAYAN TUTUKLAMALARI HALK BOŞA ÇIKARTTI’
Tutuklanmaların tesadüf olmadığını ve bunu beklediklerini sözlerine ekleyen Ata, şöyle devam etti: “Ayla, Gültan, Fırat, HDP ve DBP eşbaşkanları, yani kişi olarak alınmadık. Bizi var eden bir halk gerçekliği var. Onlara verilmek istenen bir mesaj vardı. Neydi bu mesaj; ‘Sokağa çıkmayın, özgürlük iradesini ortaya koymayın’ mesajıydı. Ancak bu mesaj 16 Nisan referandumunda, kadınların öncülüğünde halkın ortaya koyduğu iradeyle boşa çıktı.”
‘HAYIR İRADESİ BÜYÜK MORAL VE GÜÇ KAYNAĞI OLDU’
Referandumda Kürt illerinde çıkan “Hayır” sonucunun cezaevinde kendisine büyük güç ve moral verdiğini vurgulayan Ata, yargılanma ve soruşturma safhasına ilişkin şunları söyledi: “İddianamemi ele alan savcı iddianamenin içindeki verileri kendisi toplamamıştı. Belki darbe mekaniğini açığa çıkaran, darbeyi hızlandıran anti demokratik bir uygulamanın da sonucuydu. Ve o dosyalar bir şekilde hızlandırılarak önümüze konuldu. Benim dosyamda da, birçok arkadaşımın dosyasında olduğu gibi Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) kuruluşundan itibaren yaptığı çalışmalar vardı. Bu kongre kurulurken, Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu perspektif, toplantı ve sonuç bildirgeleri var.”
‘DTK MEŞRU ZEMİNİ OLAN BİR TARAFTIR’
DTK’nin illegalize edilmek istenmesine de değinen Ata, şunları ifade etti: “DTK faaliyetlerinin merkezinde Sayın Öcalan’ın demokratik çözüm perspektifi vardır. Bu perspektif olmasaydı, 3 Ocak 2012’de (Ahmet Türk ile birlikte İmralı’ya ilk gidiş tarihi) başlatılan süreç olmayacaktı. İmralı Heyeti birçok kez İmralı’ya gidemeyecekti. Bunların tümü devletin izni dahilinde yapıldı. DTK ve KJA’nın en büyük meşru zemini orada bulunan taraflardan biri olmasıdır. Kaldı ki DTK, KJA gibi benzeri mekanizmalar dünyadaki çatışma ve çözüm süreçlerinde olmazsa olmazlarından biridir. Devlet izni dahilinde yaptığımız çalışmalar yargılandı.”
‘DEVLET KADIN KAZANIMLARINI TEHDİT OLARAK GÖRDÜ’
Devletin kadın özgürlük mücadelesine sınır çizmek istediğini söyleyen Ata, sözlerini şöyle sürdürdü: “İddianamede çizilen bir sınır vardı. Bizim istemediğimiz sınırların dışına çıkamazsınız. Ancak biz o sınırların dışına çoktan çıktık. Kadınlar hiçbir zaman hak, hukuk ve adalet için bekleyen bir pozisyonda olmadı. Kazanımlarımızı kuyu kazar gibi elde ettik. Devlet bu kazanımları tehdit olarak gördü. İlk defa kadın kurumlarımız kapatılmadı. 1991’de Yurtsever Kadınlar Derneği kuruldu. Oradan aldığımız bir deneyim var. Kadınlar olarak bu deneyimleri sarsılmaz bir özgürlük iradesiyle bütünleştirdik.”
‘MAĞDUR DEĞİLİZ DİRENEN KADINLARIZ’
Mağdur pozisyonunda olmadıklarını, tam tersine kadınların mücadeleyi yükselttiği bir dönemden geçildiğini vurgulayan Ata, devamla şunları dile getirdi: “Süreklileşen bir kadın özgürlük mücadelesinin taraflarıyız. Bizim mücadelemiz sadece ulusal taleplerle sınırlı değil. Cins mücadelesi veriyoruz. Kadın kurtuluş ideolojisine sahibiz. Feminizmin bulduğu kadınlar değiliz, feminizmi bulan kadınlarız. Onunla buluşanlarız. Bu gerçeklikle hareket ediyoruz. Kadın kurumlarını kapatma darbesi, kadınların ‘Hayır’ çalışmaları, 8 Mart ve Newroz ruhuyla alanlarda boşa çıkartıldı. Kurumlarımız kapatıldı. Ama biz mağdur kadınlar değiliz, direnen ve mücadeleyi önceleyen kadınlarız. Özgürlük ve eşitlik gibi taleplerimiz olmasaydı, bu sorunları hiç yaşamamış olacaktık. Bu talebimiz gerçekleşene kadar mücadeleye devam edeceğiz.”
‘KÜRT SORUNU ÇÖZEMEYENLER ÇÖZÜLÜR’
Kürt sorunu çözülmedikçe iktidar dahil tüm toplumun tutsak olduğunu ifade eden Ata, demokratik çözüm yollarına geri dönülmesi çağrısını yineledi ve ekledi: “Yargılamanın bir sonuç vermediği ortadadır. Siyasi bir talep vardır. Bu bir ateşten gömlektir. Dokunanın yandığı bir süreçtir. Kürt sorununda yargı hiçbir zaman bir çözüm yeri olmadı. Siyaset er ya da geç bir sorumluluk üstlenecek. Kürt sorununu çözmeyenlerin kendisi çözülüyor. Bunu bilerek yaklaşmak gerekir. Türkiye’deki en büyük gelişmenin kapısını açacak olan demokratik ulus gerçekliğidir. Kürt sorunu çözülmediği sürece yaşananlar yaşanılacakların habercisidir.”
Cezaevleri aynı zamanda kadınlar için mücadele zemini olduğunu da dile getiren Ata, “Cezaevlerinde büyük bir bilgi birikim deryası var. 27 yıldır cezaevinde olan kadın arkadaşlarımız vardı. Bir kez daha Kürt kadınları olarak bulunduğumuz her ortamı mücadele alanına dönüştürdüğümüz cezaevlerinde somutlaşıyor” dedi.