İSTANBUL - OHAL ile birlikte sokağa yansıyan erkekliğin toplumu yeniden dizayn etmek isteyen siyasal İslamcı kesimlerin politikalarının sonucu olduğunu belirten feminist aktivist Hülya Osmanağaoğlu,"Kadınlar sokağa çıkmaya tedirgin edilmeye ve evlere döndürülmeye çalışılıyor. Hayatlarımıza yönelik gelecek erkek egemenliğini olağanlaştıracak bir başkanlık sistemine 'Hayır' demeliyiz" dedi.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen ve 3 ay daha uzatılan Olağanüstü Hal'in (OHAL), sokağa yansıması ise kadınların yaşamlarına saldırı ve tehdit oldu. Sayısızca hak ihlaline neden olan OHAL aynı zamanda şort giydiği için Ayşegül Terzi'nin otobüste, hamile olan Ebru Tireli'nin spor yaptığı parkta tekmelenmesinden otobüs firması Metro Turizm’de seyahat eden kadının şiddete uğramasına ve Ankara'nın merkezinde bir kadının bindiği özel halk otobüsünde cinsel saldırıya maruz kalmasına kadar sokakta ve kamusal alanda kadına yönelik pek çok cinsel şiddette de kapı araladı.
İktidarın söylemlerinden güç alan “erkeklik” bu saldırılarda kendini yeniden üretirken, kadın gündemi ise OHAL sürecinde eylemliliklerin yasaklanması, yaşanan hak ihlalleri ve Türkiye’nin sıcak gündemleri arasında kaybedilmeye çalışıldı. Bu sürecin kadınlar açısından ne anlam ifade ettiğini, yaşanan saldırıların neden ve sonuçları ile birlikte nelerin yapılması gerektiğini feminist aktivist Hülya Osmanağaoğlu değerlendirdi.
‘KADIN CİNAYETLERİ GÖRÜNMEZ OLDU'
OHAL sürecini "Tüm toplumda şiddetin, militarizmin ve baskının güçlendiği bir dönem" olarak nitelendiren Osmanağaoğlu, bu süreçte gözaltında cinsel taciz tehditlerinin kadın mücadelesi üzerinde bir baskı oluşturduğunu söyledi. Cinsel istismarı meşrulaştıran tasarının da OHAL'e güvenilerek gündeme getirildiğini kaydeden Osmanağaoğlu, OHAL süreciyle birlikte kadın cinayetlerinin de kamuoyunda görünürlüğünü kaybettiğini ifade etti. “Halbuki feminist kadın hareketinin uzun yıllardır verdiği mücadele sonrasında tek tek kadın ölümlerinin politik yanı erkek egemen sistemin bir sonucu olduğu kabul edilmiş ve erkek şiddeti teşhir olmuştu" diyen Osmanağaoğlu,"Ancak OHAL’le beraber toplumsal baskı ve muhalefete yönelen baskının artması, devlet eliyle toplumun terörize edilmesi, kadın cinayetlerine ve erkek şiddetine olan algıyı zayıflattı. Görünmez olduk ama görünmez olmamız maalesef ölmediğimiz, şiddet görmediğimiz anlamına gelmiyor” dedi.
'BASKI VE TEHDİTLERLE EVE DÖNDÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR'
Osmanağaoğlu, kamusal alanda, sokakta ve otobüste kadınlara yönelik artan saldırı ve tehditlerin amacının kadınları eve geri döndürme olduğunu dile getirerek, şunları aktardı: "Kadınlar sokağa çıkmaya tedirgin edilmeye ve evlere döndürülmeye çalışılıyor. Ama bir yerde uğradığımız şiddete ve baskıya karşı direnmeye çalışıyoruz. Halbuki feminist kadın mücadelesinin sesi evlerdeki kadınlara ulaşmıştı. Kadınlar artık ‘dayak bizim kaderimiz değil' diyor, boşanmak istiyordu. Şiddete uğradığında koruma istiyordu. Şimdi kadınlar bu toplumsal koşullarda kendi sorunlarının mücadelesi için sokağa çıkmaktan alıkonulmaya çalışılıyor. Kadınların tek tek sesleri de, toplu örgütlü sesleri de kısılmaya çalışılıyor.”
'SOKAKLARDA BÜTÜN ERKEKLERE KADINLARI DENETLEME HAKKI VERİYOR'
OHAL süreci devam ettiği sürece AK Parti iktidarının da kadınların kazanımlarını tırpalamayı sürdüreceğini dile getiren Osmanağaoğlu, OHAL’in sonuçlarının tüm toplumsal muhalefette olduğu gibi özelde kadın hareketi üzerinde de bir baskı ve sindirme politikası olarak sürdürüleceğine vurgu yaptı.
Sokaktaki şiddetin özelde OHAL ile birlikte artmadığını ancak darbe girişimi sonrası siyasal İslamcı kesimin toplumu yeniden dizayn etme çabasının bu şiddet oranında etkili olduğunu söyleyen Osmanağaoğlu, şöyle devam etti:
“Bütün toplumu yukarıdan aşağıya 'yeniden dizayn edeceğim' derken kendi gibi düşünen, tek tek şiddet uygulayan kişileri de serbest bıraktı. Bunun sonucu ne oldu? Kamusal alan dediğimiz yerde sokakta, işyerinde, alışverişe giderken, parkta spor yaparken, otobüste, işten dönerken aynı şekilde Meclis'te direnen kadınlara karşı erkek şiddetini meşrulaştıran bir hal aldı. Çünkü iktidar başından beri zaten özellikle son 5 yıldır artan oranlarda kadınların gereksiz yere sokağa çıkmamasını, erkeklerin bulunduğu yerde yüksek sesle kahkaha atmamasını, giyimine kuşamına dikkat etmesini gerektiğini anlatıyor. Kendi tabanındaki erkeklere şu hakkı veriyor; sokakta bulunan bütün kadınlara müdahale edebilirsiniz. Aslında sokaklarda bütün erkeklere kadınları denetleme hakkı veriyor. Bu doğrudan 15 Temmuz sonrasında AKP iktidarının toplumu yukarıdan aşağıya doğru örgütlerken kendine tanıdığı hakkın bir parçası olarak gerçekleşiyor.”
'KADINLARIN YAŞAMLARINA MÜDAHALE EDİLİYOR'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık sarf ettiği “Biz kimsenin yaşam tarzlarına karışmıyoruz” sözlerini hatırlatan Osmanağaoğlu, Erdoğan’ın 5-6 yıldır fiilen kadınların bütün yaşamlarına müdahale etmek için adım attığını ve söylemler ürettiğini yaşanan örnekler üzerinden dile getirdi.Osmanağaoğlu, “Bunun güçlendirdiği bir erkeklik var. Bu erkeklik sokaklarda ve evlerde 'aileyi koruyalım' dedikçe boşanmak isteyen kadınları suçlu duruma düşürüyor. Kadınlar sokakta tanımadıkları erkekler tarafından şiddete uğramaya devam ediyorlar. Erdoğan ve AKP iktidarının da bütün bu söylemleri aslında kadınlara karşı kışkırttığı erkekliği güçlendirmek için ama kadınlar buna direniyorlar" şeklinde konuştu.
‘BAŞKANLIK REJİMİ İLE ERKEKLİK DAHA FAZLA GÜÇLENECEK’
Böylesi bir süreçte kadınların yasal kazanımlarına yönelik bir saldırı olduğunun altını çizen Osmanağaoğlu,Türkiye’nin kaderini belirleyecek "başkanlık sistemi" ile birlikte erkek egemenliğinin daha fazla güçlendirileceğine değindi. Devletin vurmaları için erkekleri teşvik ettiğini belirten Osmanağaoğlu, “Artık genel demokratik normlar içerisinde erkek egemenliğini görmezden gelen bir devletten bahsetmiyoruz, fiilen erkek egemenliği ve şiddetini kışkırtan, koruyan kollayan bir devletten bahsediyoruz. Bu mücadelenin kendisi aslında topyekün bir mücadele yani haklarımızı bir bir elden kaybetme aşamasına gelecek miyiz gelmeyecek miyiz? Özgürlüklerimize gelecek saldırıyı karşılama noktasında kadın direniş hattı örmeye çalışıyoruz. Bu anlamıyla başkanlık referandumuna giderken kadın hareketinin örmesi gereken çizgi 'biz kazandıklarımızı vermeyeceğiz haklarımızı savunacağız' olmalı" dedi.
Osmanağaoğlu, hangi siyasi partiden olduğuna bakılmaksızın başkanlık sürecinin kadınlara neler getireceğini anlatmakla yükümlü olduklarını vurgulayarak, "Topyekün erkek egemenliğini güçlendirme taahhüdü ile gelen bir başkanlık sistemi var. Her adımlarında nasıl erkek egemen iktidar yaratacaklarını söylüyorlar. Yarın öbür gün bütün HSYK, Yargıtay üyelerini, Anayasa Mahkemesi üyelerini atayacak. Erdoğan gibi bir başkan, kürtajı nasıl yasaklayacağını, küçük kız çocuklarının nasıl evlendirmek zorunda kalacağını ve nasıl bir yargı sistemini inşa edeceğini söyleyerek geliyor. Onun için biz de kadınlara hayatlarımıza yönelik gelecek erkek egemenliğini olağanlaştıracak bir başkanlık sistemine 'hayır' demeliyiz" ifadelerinde bulundu.
Osmanağaoğlu, son olarak AK Parti’yi ve yasal düzenleme girişimlerini son 5 yıldır en şiddetli tepkilerle durdurabilen gücün kadın hareketi olduğunu söyleyerek, başkanlık sistemine karşı da tavırlarının net olduğunu ve buna dair çalışma yürüteceklerini söyledi.
Necla Demir - dihaber