DİYARBAKIR - Koruculuk dayatması üzerine zorunlu göç ve yıllarca süren tutukluluk ardından, Kürt halkının mücadelesini Destana Cizîrê adlı eseri ile kaleme alan şair Mehmet Akdoğan, “Herkesin kaleme alması gereken bir direniş var. Destana Cizîrê, Kürt halkına verilen özeleştiridir” dedi.
Kürtlerin tarih boyunca dillere destan direnişini, acıları, aşkları ve yaşanmışlıklarını şiire döken Kürt şair Mehmet Akdoğan, baskı, göç ve cezaevinde geçirdiği yılların hikâyesi ile öne çıkıyor. Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinin Pirosa köyünde başlayan Akdoğan’ın hayatı, devletin koruculuk baskıları sonucu göç ile yüz yüze kaldı. Dağların arasında kalmış ve 1990’lı yıllarda koruculuk baskıları üzerine ailesi ile birlikte göç yollarına düşen Akdoğan, çocukluğunu ve gençliğini yine geçmişten bugüne saldırıların hedefi olan Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde geçirir.
CEZAEVİ MÜCADELEDEN ALIKOYAMADI
Kürt sorununun çözümsüzlüğü ile birlikte derinleşen savaş ortamı içerisinde yıllarını geçiren Akdoğan, kültür ve sanat çalışmaları içerisinde yer alır. Çalışmalarından dolayı 1993 yılının son aylarında tutuklanarak cezaevine konulan Akdoğan, 2003 yılının son aylarına kadar 10 yılını cezaevinde geçirdi. Cezaevi yılları ardından bir süre siyaset çalışmaları yürüten Akdoğan, Mezopotamya Kültür Merkezi’nde (MKM) İstanbul’dan Hakkari’ye önemli çalışmalara imza attı. Uzun yıllar Özgür Gün TV’de basın çalışmalarında da yer alan Akdoğan, yeniden kültür sanat çalışmalarına döndü.
BASKI, GÖÇ VE KALEME DÖKÜLEN YAŞANMIŞLIKLAR…
Koruculuk baskısı ve yaşadığı göçten sonra baskıların son bulmadığını anlatan Akdoğan, “Göç etmek, kendi halkına karşı silahlanmaktan daha kutsaldı. Bir insanın tarihini ve Faraşin yaylalarını bırakıp gitmesi çok zordu. Göç ettikten sonra baskılar son bulmadı. Bunlar her Kürdün başına gelenlerdir. Evler yakıldı, çocuklar katledildi, çok büyük acılara tanıklık ettik. Yaşanmışlara tanık olanlar öfkesini dağa vurdular, özgürlük mücadelesine atıldırlar, direnişi kaleme döktüler. 90’lı yıllarda mücadeleden uzak durmak, dinden imandan kopmaktı. Kaleme dökülen şiirler ve duygular yaşanmışlıklardan geliyor” dedi.
CEZAEVİNDE YAZDIĞI KÜRTÇE ŞİİRLER YAKILDI
1990’lı yıllardan bugüne tanıklıkları ile kaleme sarıldığını ve şiir yazmaya başladığını dile getiren Akdoğan, şunları anlattı: “Her Kürt genci gibi, özgür yaşam için yıllarımı mücadele içerisinde geçirdim. Mücadele süresinde önemli tanıklıklar oldu. 1990’lı yıllar ile birlikte Kürtçe ve Türkçe şiir yazmaya başladım. Cezaevinden çıktıktan sonra yazdığım Kürtçe şiirler zindanda kaldı. Tutsak arkadaşlar gönderdi ancak cezaevi yönetimi tarafından el konularak yakıldı. Bunun için suç duyurusunda bulundum ama sonuç alamadım. 10 yıl boyunca kaleme aldığım bütün Kürtçe şiirlerim yakıldı. İlk eserim Sevdam Çarmıhta olan Türkçe eserim, 2003 yılında çıktı. Destana Cizîrê eserinde ise şiir ve stranlar kaleme aldım. Destana Cizîrê’de 90’lardan bugüne tanıklıklarım, yaşanmışlıklar ve Kürt halkının mücadelesini kaleme aldım. İlk eser 2000’li yıllara kadar dayanan Kürt halkının duygularıydı. Çünkü Kürt halkının önderi tutuklanmış ve insanlar bedenlerini ateşe veriyordu. Büyük bir direniş vardı, yazdıklarım ateş ve güneş çerçevesindeydi.”
‘HERKESİN KALEME ALMASI GEREKEN BİR DİRENİŞ VAR’
Destana Cizîrê adlı son eserinin son yıllarda bölgede yaşananlar ile ortaya çıktığını dile getiren Akdoğan, “Son eserde ise son yıllarda Cizre’de, Sur’da ve Nusaybin’de halkın direnişi, şehirlerin yakılıp yıkılması ile ortaya çıkan duyguların sonucudur. Bu nedenle kitap ismini Cizre’nin destanından almaktadır. Cizre destanı kitap ile anlatılamaz, ancak herkesin kaleme alması gereken bir direniş var” diye devam etti.
‘DESTANA CİZÎRÊ ÖZELEŞTİRİDİR’
Son eseri ile Kürt halkına özeleştiride bulunduğunun altını çizen Akdoğan, “Yaşamını yitirenler, yaşanan göçler, her halkın, yazarın kaleme alması gereken yaşananlardır. Bunları geleceğe taşımayanlar suçludur. Özeleştiri bizi bu suçtan kurtarabilir” dedi.
Kürt PEN başta olmak üzere Kürt aydın ve yazarları eleştiren Akdoğan, “Şair yazar ve sanatçılar kendi başına ortaya çıkmaz. Anlatılan kahramanlıklar ile şairler anlam kazanır. Bir şairin iddiası var ise Kürdistan’da direnişi kaleme almalıdır. Bana da kötü bir süreçten geçildiğini yönünde uyarılar yapıldı. Ancak bugün halk bu tehlikeye karşı direniyor. Bugün Sur destanını kaleme almayanların, yarın yazmasının bir anlamı yoktur. Yaşananların etkisi ile duygular kabarır ve o nedenle şiir yaşandığı dönemde yazılmalıdır. Halkların tarihinde bir dönem vardır, bu dönemde halk romanını ve şiirini yazar. Halkın sanatı bu şekilde yaşatılır, tarihe böyle geçer. Bugün Sur, Cizre, Nusaybin ve Gever’i görüp kalemini eline almayanlar, duygularını yitirmiştir” şeklinde konuştu.
Baskı ve göç ile başlayan çocukluk yıllarından bugüne tanıklıklarını başladığı roman ile yeni bir esere hazırlandığını dile getiren Akdoğan, Kürt diline yönelik baskı ve sansüre karşı, Kürt dilinin geliştirilmesi için Kürtçe yazacağını kaydetti.
Özgür Paksoy / Aziz Oruç - dihaber