DİYARBAKIR - Batman’da 90’lı yıllardaki tanıklığı ışığında bölgede yaşananları “Mevsim Yas” adlı kitabında anlatan yazar Mehtap Ceyran, anlattığı hikayelerin yerelden evrensele varan bir “insanlık anlatısı” olduğunun altını çizdi.
“Mevsim Yas” adlı kitabıyla okuyuculara “Merhaba” diyen yazar Mehtap Ceyran, yazı serüvenine çocuk yaşlarda başladı. 1994 yılında Batman’da henüz ortaokul öğrencisiyken politik nedenlerle tutuklanan Ceyran, yazı çalışmalarını cezaevinde sürdürür. 10 yıllık tutsaklığın ardından 2004 yılında tahliye edilen Ceyran, yeniden Batman’da yaşamaya başladı. 8 yıllık çalışmanın sonunda ilk romanı olan 214 sayfalık “Mevsim Yas” Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı. Ceyran, “Mevsim Yas”ı dihaber’e anlattı.
* Öncelikle kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Batman’da 1979 yılında doğdum. Politik nedenlerle 1994 yılında tutuklandım. 10 yıllık tutsaklığın ardından 2004 yılında cezaevinden çıktım. Tekrar Batman’a yerleştim ve yazı çalışmalarımı sürdürdüm. Halen Batman’da yaşıyorum ve yazmaya devam ediyorum.
* Yazma serüveniniz ne zaman başladı?
Yazma serüvenim çocukluğuma dayanan bir serüvendir. Fakat esas olarak bunu daha etraflıca yapmaya başladığım dönem tabi hapishane yıllarıma dayanır. “Mevsim Yas”ı ise 2009 yılında yazmaya başladım. Kitapla ilgili 8 yıllık serüvenim var. Metin olarak Mevsim Yas’ın aslında çok ciddi dil, biçim ve biçem arayışı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü sanat, yaşadığımız toplumun hakikatine körleşerek yapılabilecek bir şey değildir. Fakat bu sadece nerede durduğunuz, neyi anlattığınızla ilgili bir şey değil, nasıl baktığınızla da ilgili bir şeydir. Bir tür görme biçimidir diyebiliriz. Aslında bu metinde çok önemsediğim mesele buydu.
* Kitabınızda anlattığınız hikayelerin mekanı neresidir?
Kürt illerinin bütün çıkmaz sokaklarını anlatan bir metin olduğunu söylemeliyim. Kendi toprağından evrensele ulaşan bir anlatıdır. Aynı zamanda bir insanlık anlatısıdır. Aslında bu topraklarda yaşanan bütün sıkıntıların dünya üzerinde de yaşandığını, bir şekilde onların da edebiyatından, sanatından ve belirli metinlerinden görebiliyoruz. Dolayısıyla bu bir evrensel anlatıdır. Ama mekan olarak elbette Batman şehrinde geçen bir hikayedir.
* Kitabı yazarken, bir kez daha tanıklık ettiğiniz hikayelerle yüzleşmenin sizler için ne tür zorlukları oldu?
Bu hikayeyi yazmanın çok ciddi zorlukları oldu benim için. Dil, biçim ve biçem arayışı benim için çok önemli bir şeydir. Fakat bir hafızanın eğer dökümü olarak da bakarsak bir yer de, bu metni, hikayeyi yazarken gerçeklik duygumu yitirdiğim zamanlar oldu. Çünkü hakikaten bazen gerçekler olamayabilecek kadar serttir. Dolayısıyla bununla ilgili sıkıntıları yaşadığımı söyleyebilirim.
‘SANAT BİR DİRENİŞ BİÇİMİDİR’
* Kitapta “mağdur dili”ne yer verilmediğini gördük, bundan özellikle mi kaçındınız?
Kürt hikayelerinde çok önemli bir şey vardır, aslında bu sadece Kürt hikayeleri için değil dünyanın ezilmiş toplumlarını anlatan bütün hikayeler için söz konusudur. Mesela “Mağdur dili pornografisi” olarak da adlandırabileceğimiz anlatı biçimi hakikaten çok yüksek düzeydedir. Kanımca sanat bu değildir. Esasında sanat bir direniş biçimidir. Yani verili olana sağlam bir itirazdır. Bir reddetme şeklidir. Bu nedenle sanatta savunu yapılmamalıdır. Sanat yapılırken direniş yapılmalıdır. Bence edebiyat, direniş bağlamında sahaya inmek zorundadır. Benim de “Mevsim Yas” ile yapmak istediğim ve çok önemsediğim konu budur. Bu metnimde mağduriyet diline kaymamak için çok özen gösterdim. Dil arayışım buradan devreye giren bir şeydir. Mağdur anlatısı egemene karşı duruş açısından, sağlam ve doğru anlatı biçimi değildir. Çünkü mağdur anlatısında savunu vardır; kendini anlatma ve kabul ettirme ihtiyacı vardır. Oysa hiçbir alt kimliğin, toplumun buna ihtiyacı yoktur. Kimse bunu yaparak kendini ispatlamak zorunda değildir. Bunu edebiyatıyla, sanatıyla, resmiyle ve tiyatrosuyla bir direniş biçimine dönüştürmek zorundadır. Edebiyat metninde direnişin, okumak açısından da, kendi yazma serüvenim açısından da çok önemli bir konu olduğunu söylemeliyim. Sanatın çıkış noktası direnmektir. Ben de bu konuyu dert edinenlerdenim. Böyle bir derdim olmasaydı, Mevsim Yas gibi bir metin de ortaya çıkmazdı. Yaşadığım toplumun tüm dertlerini dert edindiğimi söyleyebilirim. Bu durum yazma serüvenimde çıkış noktamdır. Ne için yazıyorum? Sorusunun da karşılığıdır bu.
* Mevsim Yas’ı okuyanlar kitabı bırakmak istemediklerini söylüyor, bunun nedeni ne olabilir?
Mevsim Yas’ta okuyucunun kitabı okumaya başladıktan sonra elinden düşürememesi, bir an önce bir sonraki bölümü okumak istemesi, kitaptaki dil ile ilgili olabilir. Dil ve anlatıyla ilgili olabilir. Bir yazar kendi yazma serüveni açısından gerçeği, hakikati ve yaşadığı toplumun dertlerini dert edinmek zorundadır.
‘BU KİTAP, ORTAK HAFIZANIN DÖKÜMÜDÜR’
* Mevsim Yas için kişisel hafızanızın toplumsal bir dökümü diyebilir miyiz?
Bir edebiyatçı, Mevsim Yas ile ilgili bir yazısında bunun çeyrek yüzyıl alıntısı olduğunu söylemişti. Bunun çok doğru bir tanımlama olduğunu söylemeliyim. 90’lı yıllar benim çocukluğuma denk gelir, aynı zamanda o döneme dair sağlam bir hafızamın olduğunu söyleyebilirim. Faili meçhuller, gözaltında kayıplar, mezar evler, toplu mezarlar, çocuklarının kemiklerini arayan aileler. Benim çocukluğumun merkezinde olan, gündelik hayatımda çok temas ettiğim bir şeydi. Sokağa çıktığımda, bakkala gittiğimde gördüğüm şey buydu, dolayısıyla bu bir hafızaya dönüştü. İşte o çeyrek yüzyıl anlatısında hafızamın ve ortak hafızanın bir dökümünü yaptığımı söyleyebilirim.
‘HİKAYELERİMİZİN BİR YANI KADIN İNTİHARLARIDIR’
* Kitabı okuyunca hafızanızdaki kayıtlardan birinin de kadın intiharları olduğu görülüyor…
Ben 6-7 yaşlarımdayken, mahallemizde bir kadının intihar ettiğini duymuştum, bildiğim tanıdığım biriydi. Hafızamdaki kayıtlardan biri odur. Daha sonraki yıllarda şehrin baş edemediği, içinden çıkamadığı salgın bir hastalığa dönüştü bu durum. Bunun ciddi sosyolojik sebepleri var. Savaş birinci sebep olmakla birlikte geleneksel aile yapısı, kadının görünmemesine bir tepki olarak da intiharları düşünebiliriz. Kadının görünür olma hali intihar. Özellikle 2000’lerden sonra intihar bir furyaya dönüştü. Meclis İnsan Hakları Komisyonu da kimi incelemeler yaptı. Yurtdışından gazeteciler geldi, sosyolog ve psikolog grupları geldi. Birçok çalışma yapıldı; fakat bir pratiğe dönüşemedi. Mevsim Yas’ın bir yanı kadın intiharları olduğu gibi bir yanı da kadın hikayeleriyle ilerler. Kadının, insanın dünya üzerindeki yalnızlaştırılması, sıkıştırılmışlığı, özelde de kadının içeride sıkışmışlığını kadın karakterlerin tamamında görebiliriz.
* Burada Hizbullah etkisine de değinmişsiniz…
Batman’da Hizbullah gerçekliğini görmek gerekiyor, o dönem için bu muhafazakar yapı kadını tamamen köşeye sıkıştırmıştı. İntihar süsü verilmiş ölümler de söz konusudur. Daha sonra yapılan araştırmalarda kimi ailelerin çocuklarını katlederek intihar süsü verdikleri açığa çıktı.
‘BAŞKA MEVSİMLERE EVRİLEMEYEN MEVİSMİN HİKAYESİ’
* Hikayelerde değişmeyen, sürekli geriye doğru ilerleyen anlatım var, bu ele aldığınız coğrafyanın sürekli tekerrür eden geçmişi ile ilgili midir?
Çeyrek yüzyıl geçiyor, değişen hiçbir şey yok. Her gün geriye doğru giden bir anlatım olarak düşünebiliriz. Hikaye de geriye doğru bir anlatım üzerinden ilerliyor. Sürekli geriye işleyen bir anlatım var. Kitabın ismi de buradan gelir aslında, hiçbir mevsimin bir başka mevsime evirilemediği, her mevsimin kendi içinde tutulamayan bir yasın karşılığı olduğunu anlatma ihtiyacından doğuyor kitabın ismi.
Kitabın ana karakteri olan Fesla’yı anlatır mısınız?
Fesla, hikayenin ana kahramanı, o dönemin tanığı ve çocuk tarafıdır. Oradaki hayatın değişmezliğinin de anlatısıdır aynı zamanda. Fesla, ismini Musa Anter’in annesinden alır. Fesla, bir kadın muhtardır. Sosyal, politik hayata, kamuya yönelmiş bir kadındır. Kitaptaki Fesla ismi onun isminden gelir. Hicran’ın hikayesi çok ağırdır. Hicran’ın hikayesi dünyada, yaşadığımız coğrafyada tüm kadınların yaşadıklarıdır.
‘KİTAPTAKİ ERMENİ HİKAYESİ, BİR VEFA ANLATISIDIR’
* Ermeni katliamına da bir hikaye ile gönderme yapıyorsunuz…
Ermeni tarihi yaşanmıştır, Ermeniler bu topraklarda yaşamışlardır. Burası onların da yurdudur. Dolayısıyla eğer bu coğrafyada bir hikaye anlatılacaksa onlar dışında tutularak anlatılamaz. Kitapta bir Ermeni kadın üzerinden bir anlatı da var. Bir tür vicdan ve vefa hikayesi olarak orada anlatılmıştır. Onların soykırımına tanıklık etme ve görünür kılma anlamında da anlatılmıştır. Dolayısıyla Ermeni katliamına dair bir anlatıya da bu nedenle yer verilmiştir.
‘KİTABIM EVRENSEL BİR ANLATIDIR, HERKESİN OKUMAYA İHTİYACI VARDIR’
* Kitabınızı okumaya en çok hangi kesimlerin ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuz?
Bu bir edebiyat eseridir. Bu bir politik anlatı değildir. Toplumların hafızasını tutan en önemli şey sanat ve edebiyattır. Bunları geleceğe taşıyan konu da budur. Bir insanlık anlatısı olduğu için dünyadaki herkesin kitabımı okumasını isterim.
* İlk baskıda kitap kaç adet basıldı, satışlar ülke geneline yayıldı mı?
İlk baskıda kitap bin 500 adet basıldı. Şu an Türkiye’deki kitap evlerinde ve internet sitelerinde satıştadır.
* Elinizde başka yazım çalışması var mı?
Evet şu anda bitmiş iki dosyam var. Onları da roman olarak tasarlıyorum. Fakat bu dosyalar işte çalışma sürecini gerektirecek dosyalardır. İkinci kitabı iki yıl sonra yayımlamayı düşünüyorum.
Bilal Güldem - dihaber