‘Dünya Kürtlerin hikayesini Yol ile yeniden anlayacak’

DİYARBAKIR - “Sessiz-Bê Deng” filmiyle 2012’de sinema dünyasının en prestijli ödülü Altın Palmiye'yi kazanan Rezan Yeşilbaş, 35 yıl sonra yeniden Cannes’a giden Yılmaz Güney’in efsane filmi “Yol” için, “Dünya seyircisi Kürtlerin hikayesini Yılmaz Güney’in filmiyle yeniden anlamış olacak” dedi.

Rezan Yeşilbaş… Dünya ve Türkiye bu ismi 2012’de Cannes Film Festivali’nde sinema dünyasının en prestijli ödülü Altın Palmiye'yi aldıktan sonra duydu. Türkiye sineması, Yılmaz Güney’den neredeyse 30 yıl sonra Rezan Yeşilbaş’ın “Sessiz-Bê Deng” isimli kısa metrajlı filmiyle Cannes’ta Altın Palmiye alarak dünyanın gündemine girdi. Hayatında önemli yer tutan kadınlarla, 1980’lerdeki Türkiye atmosferi ve Kürtlerin anlatıldığı kısa filmle Yeşilbaş, “Ben aslında çok küçük yaşımdan itibaren anlatmak istediklerimi ifade edebileceğim bir yol arıyordum” diyor.

‘YENİ KUŞAK YILMAZ GÜNEY’İ YENİDEN KEŞFEDECEK’

Rezan Yeşilbaş’la 35 yıl sonra yeniden Cannes’a giden Yılmaz Güney’in efsane filmi Yol’u ve bu büyük organizasyon hakkında konuştuk. Yol’un 35 yıl sonra yeniden 70. Cannes Film Festivali’nde Klasikler arasında gösterilmesine ilişkin Yeşilbaş, “Dünya seyircisi Kürtlerin hikayesini Yılmaz Güney’in filmiyle yeniden anlamış olacak. Benim için çok önemli çünkü 30 sene boyunca hem Türkiye sineması hem de Kürtleri Yol üzerinden anlamlandırmaya çalıştılar, dolayısıyla yeniden orada gösterilmesi yeni kuşağın da Yılmaz Güney’i tekrar keşfetmesine sebebiyet verecek. Bu anlamda da çok iyi.”

Yeşilbaş, Yol filminden bu yana Kürtlerin hikayesinde değişiklik olmadığını düşünüyor ve şöyle anlatıyor: “Günümüz koşullarında Kürtlerin durumunu göz önüne aldığımızda dünya seyircisi yine Kürtlerin hikayesinde aslında çok bir şeyin değişmediğini Yılmaz Güney’in filminden anlamış olacak. O yüzden de bence çok önemli. Zaten bu tarz filmlerin en önemli tarafı budur bu filmler ölmez. Sinemayla ilgilenen herkesin başvuracağı filmlerden biridir Yol. O açıdan da çok önemsiyorum.”

‘BUGÜNE KADAR İKİ ALTIN PALMİYE’Yİ İKİ KÜRT YÖNETMEN ALDI’

“Sessiz-Bê Deng”den sonra hayatında yeni projelerle uğraşsa da henüz bir şey yapamadığını söyleyen Yeşilbaş için en önemli tema ise “Hakikat”. Yeşilbaş şöyle diyor: “Benim sinema yapma sebeplerimden biri de hakikati anlatma derdi. Dolayısıyla o hakikati anlatmakla ilgili bir yalpalama yaşamadım. Hakikatle uğraştığınız zaman daha meşakkatli bir yol seçmiş oluyorsunuz."

Dünyanın en prestijli sinema festivallerinden biri olan ve bu festivalin en büyük ödülü Altın Palmiye’nin önemine değinen Yeşilbaş, “Bugüne kadar Kürtler 2 Altın Palmiye aldı. İki Kürt yönetmen. Bunun anlaşılmasını çok isterdim; fakat çok anlaşılmadığını düşünüyorum” diyerek hem Yılmaz Güney’in hem de kendisinin bu anlamdaki başarısına atıfta bulunuyor.

‘YILMAZ GÜNEY’İ ANLAYAMAZSAK KÜRT SİNEMASINI ANLAYAMAYIZ’

Yılmaz Güney üzerinden Kürt sinemasını da değerlendiren Yeşilbaş’a göre Kürt sineması bu sancılı süreçte yaşamaya çalışıyor. Yılmaz Güney’in “Sürü” ve “Umut” filmlerine atıfta bulunan Yeşilbaş, kültürel kodların önemli olduğunu, o yüzden bu kodları anlamadan Kürtleri anlamanın da mümkün olmadığını şu sözlerle anlatıyor: “Kürt sineması yaşamaya çalışıyor, emeklemeye çalışıyor. Yılmaz Güney’in aslında hem Türk sinemasına hem de Kürt sinemasına çok büyük bir etkisi var. Fakat bunu her iki toplumun da yeterli düzeyde anladığını düşünmüyorum. Yani ‘Umut’u ‘Yol’u ‘Sürü’yü anladığımız zaman oradan bir çıkış bulabiliriz. Kültürel kodlar çok önemli, biz Yılmaz Güney’in sadece slogan işlerini kendimize örnek alırsak o zaman her şeyden önce Kürtleri es geçmiş oluruz, Kürtleri anlayamayız. Yani ‘Sürü’yü anlayamazsak Kürt nasıl ele alınırı anlayamayız.”

‘CANNES, ARTHOUSE SİNEMANIN MABEDİ’

Söz Yılmaz Güney’den dönüp tekrar bu yıl 70’incisi düzenlenen Cannes Film Festivali’ne gelince genç yönetmenin hem 2012’den 2017’ye kadar geçen zamanda bu büyük organizasyona bakışını hem de önümüzdeki süreçte hangi çalışmalarının olacağını öğreniyoruz. Cannes için “arthouse sinemanın mabedi” diyen Yeşilbaş, bu organizasyonun gelişip büyümesinden memnun. Yeşilbaş, “Cannes aslında en önemli eserlerin yarıştığı yer, arthouse sinemanın mabedi, er meydanı ya da…” diyor. Kendisinin büyük ödül aldığı festivalde bu yılın favori ismi de Michael Haneke.

İLK UZUN METRAJ YOLDA

“Sessiz”den sonra sessizleşen Yeşilbaş, aslında hiç de boş durmamış. Kısa metrajlı üçlemesinden sonra çekeceği ilk uzun metraj için kolları sıvamış. Şu sıralar Diyarbakır’da bulunma sebeplerinden biri de bu. Yeni projenin adı “Yatılı Okul”. Hikaye Kürt çocuklarının 1980’li yıllardan sonra yatılı okullardaki “asimilasyonuna” odaklanıyor. Yeşilbaş, bu meselenin çok önemli olduğunu ancak yeterince dile getirilmediği için kamerasını buna çevirdiğini söylüyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şimdi ‘Yatılı Okul’ diye bir projeyle ilgileniyorum. Kürtlerin çok önemli fakat çok dile getirilmeyen meselelerinden bir tanesi Kürt çocuklarının özellikle 80 darbesinden sonra yatılı okullarda toplanıp askeri kamp hayatından geçirilmeleridir. Hayatım böyle aslında, Bê Deng’in hikayesi de ‘Yatılı Okul’un hikayesi de bu. Yani benim sinema yapma sebebim şu ben çocukken buralarda ters giden şeylerin olduğunu fark ettim.”

‘YAPMAK İSTEDİĞİM ŞEY ZAMANSIZ BİR ŞEY’

Çocukluğundan beri yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu söyleyen Yeşilbaş, 1980 darbesinin yaşandığı dönemi anlatacağı filmi için mekan bakarken 15 Temmuz’un darbe girişiminin olduğunu söylüyor. Yeşilbaş bu yüzden bazı şeylerin değişmediğini ve bunun için kendi tabiriyle “zamansız” bir çalışma yapmaya karar verdiğini anlatıyor: “Ele almaya çalıştığım şey geçen 37 senede hiçbir şeyin değişmediği. Bu ülkenin kodları değişmemek üzerine kurulu. Benim daha Diyarbakır’da çok çalışmalarım olacak çünkü hikayelerim burada bitiyor. Bir de Diyarbakır sinematografik olarak çok iyi bir şehir.”

‘YALNIZ VE SESSİZ BIRAKILMIŞ KADINLAR’

“Yalnız ve sessiz bırakılmış kadınlar…” Bu cümleyi 2012’de “Sessiz-Bê Deng” için Cannes’ta açıklama yaparken kullanmıştı Yeşilbaş. Şimdi soruyoruz aynı tema uzun metrajlı filmde de olacak mı diye, buna daha güzel bir yanıtı var Yeşilbaş’ın, “Tema bu kez yalnız ve sessiz bırakılmış kadınların çocukları.”

Cuma Daş - dihaber