Peköz: NATO, Türk ordusunun prestijini yerle bir etti 2017-04-05 12:55:57 ANKARA - Siyaset bilimci Mustafa Peköz, 68 yılını geride bırakan NATO’nun bugünkü durumu için, "Dünyada asimetrik savaşın temelini oluşturuyor", "Suriye'deki asıl güç", "Kürtlerle ittifak yapmak zorunda kaldılar", "Prestiji yok olmuş, zayıflamış bir TSK yarattı" değerlendirmelerinde bulundu. İkinci Dünya Savaşı'ndan zaferle çıkan Sovyetler Birliği'nin tüm dünyayı etkisi altına aldığı komünizm düşüncesinin yayılmasına karşı savaşın başka bir kazanan tarafı olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğünde kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) 68'inci yılını geride bıraktı. 4 Nisan 1949 tarihinde "savunma", "güvenlik", "koruma" gibi kavramlar üzerinden kurulan NATO, Sovyetlerin 91 yılında çöküşüyle beraber "resmi" kuruluş işlevini yitirdi. Fakat NATO, "soğuk savaş" sonrası dünyanın birçok bölgesinde yaşanan siyasal, ekonomik ve askeri süreçlere, farklı yöntemlerle müdahale etmesi tartışmaların odak noktasını oluşturdu. Günümüzde ise NATO'nun Suriye savaşındaki rolü, ABD'deki Trump yönetimin NATO'ya dair yeni politikaları ve Ortadoğu'da sürekli konum kaybeden Türkiye'nin NATO'yla ilişkisi merak konusu. Fransa'da çalışmalarını sürdüren siyaset bilimci Mustafa Peköz, dihaber'in sorularını yanıtladı. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya kapitalist sistemin güvenlik ve askeri teşkilatı olarak kurulan NATO'nun amacına dair Peköz, "Kapitalist dünyanın ‘soğuk savaş’ dönemi olarak adlandırılan tarihsel süreçte, Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu ve hatta Kafkasya gibi alanları kontrol edecek bir askeri strateji geliştirildi. Sovyetler Birliği’nin askeri saldırılarına karşı bir savunma örgütü olarak kurulan NATO esasen bir saldırı örgütü olarak işlev gördü ve görmeye devam ediyor" değerlendirmesinde bulundu. * NATO kuruluşunun temelini “saldırı amacı” mı oluşturdu? NATO, İkinci dünya savaşından sonra dünya kapitalist sistemin güvenlik askeri teşkilatı olarak kuruldu. Sovyet ordularının Hitler faşizmi karşısındaki zaferi, Doğu Avrupa’da yeni demokratik iktidarların kurulması, uluslararası güç ilişkilerini yeniden şekillendirdi. Savaşın galibi Sovyetler Birliği ile Kapitalist dünyanın yeni lideri ABD arasındaki rekabet ve çatışma yeni biçimler alarak yayıldı. İki kutuplu dünya olarak adlandırılan dünya sistemleri arasındaki rekabet, askeri alanda Varşova ve Brüksel olmak üzere iki merkez haline şekillendi. NATO’nun temelleri Belçika, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg tarafından 17 Mart 1948'de imzalanan Brüksel Antlaşması ile atıldı. Daha sonra 4 Nisan 1949'da Washington’da Kuzey Atlantik Antlaşması imzalandı. Brüksel Antlaşması'nı onaylayan beş devlet ile ABD, Danimarka, İtalya, İzlanda, Kanada, Norveç ve Portekiz tarafından kuruldu. Değişik dönemlerde 16 devletin daha üye olmasıyla 28 devlete dönüşen kapitalist dünyanın ilk uluslararası askerî ittifakı haline geldi. Ayrıca 22 ülke NATO'nun "Barış İçin Ortaklık" adlı girişiminde yer alırken 15 ülke kurumlaşmış diyalog programlarına dâhildir. NATO’nun saldırı stratejisini oluşturan 5.madde, Varşova blokuna karşı hiçbir dönem kullanılmadı. Ancak hem üye ülkelerin hem de çevreleme stratejisine dâhil olan ülkelerin iç politik sürecine müdahalede bir araç olarak kullanıldı. Böylelikle NATO, kuruluş gerekçesinin dışında çok daha fazla işlere yöneldi. NATO üyesi birçok ülkede gerçekleştirilen bütün darbeler doğrudan Brüksel’deki NATO merkezinde kararlaştırıldı ve yaşama geçirildi. NATO’NUN ETKİSİ * Dünyadaki güç dengeleri önemli oranda değişti. NATO'nun bugünkü dünyada etkisi nedir? Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Varşova Paktı’nın dağılmasıyla NATO’nun yeni askeri stratejisi üzerinde önemli tartışmalar yapıldı. Sovyetler Birliği’nde gelecek olası bir saldırıya karşı birlik devletlerini savunmakla görevlendirilmiş NATO, oluşan küresel güç ilişkilerine göre yeniden dizayn edilmesine karar verildi. NATO çok ciddi oranda ABD’nin askeri stratejisine göre organize edilmiş bulunuyor. Özellikle küresel kapitalist sistemin tek lider gücü olarak ön plana çıkan ABD, NATO’yu kendi politik ve askeri stratejisine göre konumlandırmaya çalıştı. ABD, bölgesel stratejilerini başarılı bir şekilde uygulamak için ‘önleyici savaş’ stratejisini uygulama kararı aldı ve bunu NATO’nun önemli hedeflerinden biri olarak tanımladı. Bugün Afganistan ve Irak ile başlayıp, Libya ve Suriye’yle devam eden işgalin bir başka anlamı ‘önleyici savaş’ stratejisinin uygulanmasıdır. Bu sorumluluk bütünüyle NATO ülkelerine verilmiştir. Özgün nedenlerden dolayı NATO’nun resmi düzeyde bulunmamış olması, gerçeği değiştirmez. ABD merkezli NATO tarafından geliştirdiği askeri strateji ‘Karşılıklı yıkım ve Asimetrik savaş’ olarak tanımlandı. Bir başka ifadeyle küresel kapitalist sistemin egemenlik alanını genişletmek için dünyanın yeniden işgal edilmesi ve buna uygun bir savaş stratejisinin geliştirilmesidir. Bu savaş stratejisinin ana mantığı, ‘boşlukta’ bulunan dünyanın öncelikli bölgelerini askeri güç kullanarak kapitalist sisteme entegre edilmesidir. ‘Yıkım savaşı’ hem askeri hem de politik stratejidir ve temelinde kapitalist sisteme karşı çıkan her hangi bir ülkeyi gerektiğinden haritadan silip, düşmanlarına açık mesaj vermektir. ABD tarafından oluşturulan bu stratejinin askeri kanadı NATO üyesi ülkeler tarafından uygulanması benimsendi. Bugün Uzak Asya’dan Ortadoğu’ya, Baltık denizinden Afrika’ya kadar uygulanan esasen asimetrik savaşın temelini oluşturan askeri güç NATO üzerinden yaşama geçiriliyor. SURİYE’DE NATO’NUN ROLÜ * NATO'nun bir savunma değil de bir saldırı örgütü olduğu balkan ülkelerine yönelik müdahalelerin ardından sürekli vurgulandı. Yugoslavya yönelik hava saldırısı NATO'nun tarihindeki en büyük askeri operasyondu... Peki, Suriye'deki son 5 yıllık savaşta NATO'nu rolü özetle neydi? 21’inci yüzyıla girerken bölgesel işgallerin ve bölgesel sömürgeciliğin politik bir strateji olarak uygulandığı askeri savaş stratejisi NATO üzerinden yürütülüyor. Böylelikle ‘eski’ NATO ile ‘yeni’ NATO arasındaki temel fark; NATO’nun saldırgan rolünü çok daha aktif olarak ön plana çıkartılmasıdır. Yugoslavya merkezli Balkanlarda, Somali merkezli Afrika’da, Afganistan merkezli Yakın Doğu Asya’da NATO’nun saldırı stratejisini çok daha net olarak görüldü. Irak, Libya ve Suriye’de ise NATO kararı olmaksızın ama NATO ülkelerinin doğrudan içinde yer aldığı saldırı ve işgal savaşı devam ediyor. NATO’nun Ortadoğu’da üstlendiği rol ile Suriye savaşının gelişim evresi arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu çok açıktır. Yukarıdaki soruya verdiğim yanıtta belirttiğim gibi Irak, Libya ve Suriye’de yürütülen savaş, ABD merkezli NATO’nun yıkım stratejisinin ana halkasını oluşturuyor. Politik değişimi askeri kaosla derinleştirme politikasının uygulanması, bölgesel istikrarı değil tersine istikrarsızlığı ortaya çıkardı. Suriye bunun en somut örneğidir. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de uygulanan ‘yıkım stratejisi’ başarılı olmadı tersine ABD merkezli NATO güçlerinin başarısızlığını ortaya koydu. Askeri savaş stratejisi çöken ve güç ilişkilerini yanlış değerlendiren NATO ait olan askeri güçlerini, askeri ve politik taktik ve stratejilerini değiştirmek zorunda kaldılar. NATO YPG İLE İTTİFA KURMAK ZORUNDA KALDI * Nasıl bir değişiklik izlendi? Suriye’de İslamcılarla birlikte bir askeri strateji izleyip politik krizi derinleştirerek başarı elde etmek istediler. Ancak bu plan bütünüyle çöktü. Suriye’de askeri güç dengelerini değiştiren ve bir biçimiyle ittifak ilişkilerini gözden geçirip yeni bir planlama yapan ABD merkezli NATO güçleri, YPG/YPJ ile ittifak kurmak zorunda kaldı. Bu bakımdan Suriye’de YPG ile ortaklaşa başlatılan askeri operasyonlar ABD öncülüğünde olmasına rağmen esasen NATO ile oluşan ‘yeni’ bir ittifak olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Burada önemli olan Suriye’deki çok yönlü krizin zorunlu bir sonucu olan ittifakın politik sonuçlarının ne olacağı ve ne düzeyde kalıcılaşacağıdır. NATO’NUN ASKERİ HARCAMALARI * Peki, Trump’ın ABD’de iktidara gelmesiyle NATO üzerinde bir kısım tartışmalar başladı. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? NATO’nun geleceğine dair başlayacak tartışmalar aynı zamanda bölgesel güç ilişkilerinin geleceği konusunda bir fikir verecektir. ABD’nin NATO’ya dair yeni politikası henüz şekillenmedi ama Trump’ın açıklamaları bir fikir veriyor. Öncelikle olarak NATO üyelerinin toplam askeri harcaması, dünyadaki savunma harcamalarının yüzde 70'inden fazladır. NATO’nun askeri harcamalarının çok önemli bir kısmı NATO tarafından karşılanıyor. Trump yönetimi, NATO’nun askeri harcamalarının yükünü tek başına karşılamak yerine Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkeleri de sorumluluk altına sokmaya karar verdi. Bu nedenle Trump, Almanya’nın NATO harcamaları nedeniyle ABD’ye 375 milyar dolar borçlu olduğunu açıkladı. Dünya’nın askeri gücünü elinde bulunduran ABD’nin NATO’nun askeri rolünü yeniden gözden geçirme kararı almış olması, İngiltere’nin AB’den ayrılması, önümüzdeki süreçte yeni askeri ittifakların ortaya çıkmasını sağlayabilir. Örneğin Almanya-Fransa merkezli nükleer güce sahip yeni bir ‘Avrupa’ ordusunun kurulması gündeme gelmeye başladı. Böylelikle ABD’nin savaş stratejisine göre konumlanmış NATO’nun geleceğine dair yapılan tartışmalar, küresel güç ilişkilerini yeniden şekillendirmenin ilk adımıdır. NATO, bugün küresel kapitalist dünyanın en büyük saldırı askeri gücünü oluşturuyor. Bu özelliğiyle özellikle Ortadoğu’da varlığını devam ettirecektir. ERDOĞAN, PUTİN TARAFINDAN CİDDİYE ALINMADI * Türkiye-NATO ilişkileri nasıl bir düzeyde? Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşmasının NATO'yla ilişkisine nasıl bir etkisi olur? Bir dönem Şangay Beşlisi'ne üyelik dahi üst perdeden dile getirildi... Türkiye’nin NATO’da üstlendiği rol, esasen Sovyetler Birliği’ni çevreleme stratejisinin merkezi üssü olmasıydı. Bu nedenle askeri olarak bütünüyle ABD bağımlı olan Türkiye’nin askeri örgütlenme modeli ve savaş gücü bütünüyle NATO’ya göre organize edildi. NATO’nun askeri politikası dışında her hangi bir yönelimin ortaya çıkması mümkün değildi. Öyle ki Pentagon, Türk generallerini ‘Bizim çocuklar’ olarak tanımlıyordu. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasına paralel olarak Türkiye’nin bölgesel yönelimlerinde belirli bir değişim gündeme geldi. Dahası Genelkurmay’da konumlanmış bir kısım generallerin ‘Avrasya’ stratejisine yönelerek bağımsız bir çizgi izleme yönelimlerine girdi. Hem ABD hem de NATO, Genelkurmay’da etkili olan bazı generallerin bu yöndeki yönelimini sert bir şekilde uyardı. ‘Ergenekon ve Balyoz’ davalarıyla çok kapsamlı bir tasfiye hareketi başlatıldı. Bu bakımdan Gülen cemaatine bağlı yargı ekibi tarafından başlatılan sürecin arka plan organizasyonu NATO ve Pentagon’dur. * Türkiye için NATO dışında bir seçenek olamaz mı? AKP’nin NATO dışında bir başka ülkenin askeri gücünü kullanmaya yönelik atmak istediği adım, NATO generalleri tarafından ihanet olarak görüldü. Bunun en somut örneği Çin’den çok gelişmiş füze savunma sistemlerinin alınması girişiminin iptal edilmesidir. Aynı şekilde Rusya’da satın alınmak istenen S-400 füze savunma sistemleri üzerine yapılan pazarlıklardır. Çok net olarak belirtmeliyim ki, NATO; Rusya’ya ait bu füze savunma sisteminin kullanılmasına izin vermeyecektir. Erdoğan’ın bütün diplomatik teamülleri aşarak basın önünde Putin’den Türkiye’nin de Şangay Beşlisine alınması önerisini sunması ciddiye alınmadı. Birincisi, Türkiye’nin NATO dışında ve hatta bir biçimiyle NATO’ya karşı Asya merkezli bir savunma örgütüne girmesine Brüksel ve Pentagon hiçbir şekilde izin vermez. İkincisi, Putin, Erdoğan’ın ve Ankara’nın böyle bir gücü olmadığını biliyor. Öncelikli olarak Türkiye’nin NATO’dan çıkmadan Şangay Beşlisine üye olması mümkündür değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu önerisi Putin tarafından pek ciddiye alınmadı. TÜRKİYE’NİN DURUMU DEĞİŞTİ * Türkiye ne zaman uluslararası hukuka aykırı girişimlerde bulunsa üst perdeden "Biz NATO üyesiyiz" açıklaması yapılıyor. Bu durum Türkiye'nin anti-demokratik uygulamalarında güvence olarak NATO'yu gösterdiği şeklinde algılanıyor. Siz nasıl değerlendirirsiniz? Türkiye bir NATO ülkesidir. Türkiye’nin Kürt coğrafyasında yürüttüğü ve katliamlarla sonuçlanan çok yönlü savaş, NATO tarafından desteklendi. NATO üyesi devletlerin silahları kullanıldı. Türkiye’ye biçilen rol nedeniyle içte gerçekleştirdiği saldırılar ve katliamlar sürekli görmezlikten gelindi. * NATO'nun, Kuzey Suriye'de Kürtler ittifak içinde olmaya mecbur kaldığını söylediniz. Hal buyken NATO halen Türkiye'de Kürt illerinde yaşanan katliamlara, sivil ölümlere desteği var mı? Bugün süreç hızla değişmeye başladı. Bölgesel güç ilişkilerinin değişmesine paralel olarak Türkiye’nin NATO karşısındaki konumlanışı da farklılaştı. Örneğin, Rus uçağının düşürülmesinden sonra NATO’yu acilen toplantıya çağıran Ankara, 5. maddenin uygulanması talebinde bulundu. Bu öneri NATO tarafından reddedildi. Bir başka nokta, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin önerisiyle devletin Kürt ilerinde yapmış olduğu saldırıların rapor haline getirilmesidir. Raporda, devletin yapmış olduğu saldırılarda yaklaşık 2500 kişinin öldürüldüğü ve 500 bin kişinin evini terk edildiği belirtiliyor. Bu rapor esasin Ankara’daki iktidarın ‘savaş suçu’ işlediğini belirtiyor. Ayrıca Almanya gibi ülkeler, Kürtlere karşı yani amacı dışında kullanacağı kaygısı nedeniyle Türkiye’ye belirli silahların satışını yasakladı. Buna benzer çok sayıda örnek bulunuyor. Bu bakımdan geçmişten farklı olarak, Ankara’nın anti-demokratik uygulamaları, Türkiye’nin karşısına çok daha güçlü bir şekilde çıkartılacaktır. NATO 15 TEMMUZ’U BİLİYORDU MÜDAHALE ETMEDİ * Son olarak Türkiye'de 15 Temmuz halen tartışılıyor. "Kontrollü darbe" diyenlerden, "ABD desteği" yorumlarına kadar... 15 Temmuz gecesi yaşananlar NATO'dan bağımsız olabilir mi? 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimi, doğrudan Gülen Cemaati merkezlidir. Bundan tereddüt etmemek gerek. Ancak bu darbe Genelkurmay merkezli değildir. Başarısız olmasından bunun önemli bir etkisi olduğu çok açıktır. Darbe girişiminin doğrudan NATO ve Pentagon’un onayı ile olmadığı çok açıktır. Ancak darbeden bilgi sahibi olduğu da çok açıktır. NATO ve Brüksel, Türkiye’de olası bir darbeyi Genelkurmay merkezli olarak yapar. * Bilgisi varsa neden engellemedi ya da uyarmadı? Bu sorunun yanıtı hiç şüphesiz ki önemlidir. NATO, başına buyruk olmaya çalışan Türk ordusunun prestijini ve saygınlığını çok önemli oranda yerle bir etti. İçte prestiji önemli oranda yok olmuş, bölgesel ilişkilerde askeri kapasitesi önemli oranda zayıf olmuş bir ordu gerçeğini yarattı. Bu bakımdan Gülenci darbe girişiminden NATO güçlerinin haberi olabilir ama doğrudan örgütlemiş değiller. Ayrı dikkat çeken bir noktaya vurgu yapmak istiyorum. Uzun yıllardır NATO subayı olarak görev yapan çok sayıda Türk subayının ‘Gülen cemaati üyesi olduğu iddiasıyla’ haklarında tutuklanma kararı çıkartıldı. Ancak Brüksel, NATO üyesi olarak görev yapmış subayların Türkiye’ye iadesine karşı çıktı. Türk subaylarının Almanya’da iltica etmelerine NATO karar verdi. AK Parti tarafından terörist olarak ilan edilen, NATO içinde çok önemli bilgilere sahip olan subayların korunması NATO’nun sorumluluk alanlarından biridir. Bu bakımdan NATO, AK Parti tarafından ilan edilen subayların ‘terörist’ listesi dışında tutması ve hatta korumaya almış olması, darbe girişiminin sanıldığı gibi ciddiye alınmadığını gösteriyor. Deniz Nazlım - dihaber