Yüksek: Newroz referandum kararını ortaya koydu 2017-04-08 09:05:42 DİYARBAKIR - AK Parti ve MHP’nin Kürt düşmanlığı ittifakı üzerinden anayasa değişikliğine gidildiğini ifade eden DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Newroz kutlamalarının Kürt halkının referandum kararını ortaya koyduğunu söyledi. Yüksek, "KCK Ana Davası"nda çıkan karar için de "Tayyipçiler de Fettullahçılar gibi bir gün yargılanacak" dedi. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, hem referandum hem de “KCK Ana Davası” ve başka bir davadan hakkında verilen toplam 29 yıl 8 ay hapis cezasını değerlendirdi. Yüksek, 2017 Newrozu ardından gidilen referandum ve cezaevlerinde siyasi tutukluların başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevlerine ilişkin de önemli değerlendirmelerde bulundu. * “KCK Ana Davası” karar duruşmasında 99 Kürt siyasetçiye verilen cezaları nasıl değerlendiriyorsunuz? KCK KARARININ SİYASİ OLDUĞU GÜN GİBİ ORTADADIR Hakkımda açılmış birçok dava ve soruşturma var, bunlardan en çok bilineni ‘KCK Ana Davası’ ve en son tutuklandığım Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davadır. Her iki dosyadan aynı gün karar verdiler. KCK davasından 21 yıl, diğer dosyadan ise 8 yıl 9 ay ceza ve temyiz mahkemesi de beklenmeden hükmen tutuklama kararı verdi. ‘KCK Ana Davası’ 8 yıldır devam eden bir dava karar günü biliniyordu. Ancak hakkımda açılan diğer dava ise 2 duruşması görülmüştü ve o gün karara bağlanacağı bilinmiyordu. Apar topar ve avukatların soruşturmayı genişletme talepleri reddedilerek, hemen karar verildi ve hükmen tutuklanmam yönünde karar çıkartıldı. Bu gelişmenin hukuki hiç bir yanı yok tabii. Aynı mahkeme 7 Ekim de ilk duruşma da ‘Örgüt üyeliği’ suçlamasını yerinde görmeyip suç vasfı değişebilir denilerek tahliye edildim. Ancak 28 Mart duruşmasında, ‘Suçu sabit görüldü’ denilerek, alt sınırdan da uzaklaşarak ceza verildi. Siyasi bir karar olduğu gün gibi ortadadır. TAYYİPÇİLER DE FETTULLAHÇILAR GİBİ YARGILANACAK Eskiden mahkeme salonlarında ‘Fettullahçı imamların’ talimatı ile hakimler karar alırdı. Şimdi ise ‘Tayyipçi komiserler’ talimat ve baskı ile hakimlere karar aldırıyorlar. İkisi arasında bir fark yok, yöntem aynı zihniyet aynı, değişen şahıslardır. Sopayı elinde tutanın hükmünün sürdüğü bir düzen bu. Sopa diğerinin eline geçince, aynı şey tekrarlanıyor. Demokrasi ve hukuk diye bir şey yok. Küçük bir anekdot anlatayım; 14 Nisan 2009’da ilk ‘KCK’ operasyonları sırasında tutuklandığımız sırada, ‘Fettullahçı’ polislerden birine, 'Yaptıklarınızdan dolayı bir gün sizin de tutuklandığınızı göreceğiz’ dedim. Bana ‘Bir daha dışarıyı göremeyeceksin’ karşılığını verdi. Gün geldi, bunu hep birlikte gördük. Şimdi ise ‘Tayyipçi’ ekip için de aynı şeyi düşünüyorum. Yaptıklarından dolayı bir gün yargılanacaklar ve bunu göreceğiz. Haksızlık ve zulüm ile birlikte çok can yaktılar. Bunun karşılığını görecekler, o zaman dönüp demokrasi ve hukuk arayışına girecekler, ama geç olacak. * “KCK Ana Davası” kararı ile Kürt siyaseti tasfiye edilmek mi isteniyor? TASFİYE STRATEJİSİ İZLENİYOR ‘KCK Ana Davası’ ve diğer ceza davaları ile yapılmak istenen, Kürt siyasetini tasfiye etmek ve denetimlerine almaktır. Kürt siyaseti olacaksa da; kendilerine göre dizayn ederek var edilmek isteniyor. Dikkat edilirse, HDP ve DBP cephesinde etkili çok sayıda milletvekili, belediye başkanı, eş başkanlar ya tutuklandı ya da ağır cezalar vererek sürgüne zorlandı. Kalan arkadaşlarımıza bunun mesajı verilerek, baskı altına almaya çalışıyorlar. Amaç nettir; 'tümden tasfiye etmek, değilse dizayn etmek' stratejisi izleniyor. AKP EŞİTTİR FETÖ ‘KCK Ana Davası’, Kürt sorununa sivil çözüm arayışına ve PKK’nin 13 Nisan 2009 tarihli ateşkesine karşılık sabote etmek amaçlı başlatılmıştı. Yıllar süren operasyon ve diğer sabotajlarla hem süreci rayından çıkarmaya, hem de Kürt siyasetini tasfiye veya dizayn etmeye çalışmışlardı. ‘KCK Ana Davası’ karara bağlanmadan son bir yıl içinde, AKP’nin yaptığı siyasi operasyonlar aynı amaçla gerçekleştirildi. Aynı zamanda ‘KCK Ana Davası’ da karara bağlandı. Geldiğimiz noktada bir kez daha şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, halkımız ve siyasetimiz karşısında AKP eşittir FETÖ’dür. Bunlar aynı şeyi HDP bileşeni olan diğer demokratik devrimci sol sosyalist kesimler için de yapıyorlar. Aynı amaç ve aynı hedeflerle hareket ediyorlar. Aynı stratejiyi daha esnek ve başka bir tonda demokratik tüm kesimlere ve tüm muhalefete uyguluyorlar. Üniversitelere, medya ya, sendikalara, STK’lara yapılan uygulamalar ortadadır. Kendine karşı olanlardan tasfiye edebildiklerini ediyor, ama bunun üzerinden geriye kalan herkesi kontrol altına almaya çalışıyorlar. * Bölgede Newroz coşkusunun referandum seçimlerine yansıması nasıl olur? AKP-MHP ve 12 EYLÜL ARASINDA FARK YOK Newroz kutlamalarına katılan tüm halkımızı bir kez daha kutlamak istiyorum. Halkımız AKP’nin yıkım politikalarına karşı olduğunu ve boyun eğmeyeceğini güçlü bir şekilde gösterdi. Referanduma giderken kararının ne olduğunu da ifade etmiş oldu. Bizim açımızdan 12 Eylül darbe koşulları ve darbe anayasası ile bugün ki koşullar ve AKP-MHP anayasası arasında fark yoktur. Bunun için Kürt halkı çok büyük bir oranla ‘Hayır’ diyecektir. BAŞBAKAN YALAN SÖYLÜYOR, TARİH BİLİYOR Başbakan Binali Yıldırım, 12 Eylül anayasasına ‘Hayır’ oyu verdiğini söyledi. Bence yalan söylüyor, çünkü onlar ve şürekâlarının Kenan Evren yalakacılığını, camiler de anonslarla ‘Paşam çok yaşa’ nidalarını tarih biliyor. Ayrıca 12 Eylül de baskı ve zor olduğu için halk zorla ‘Evet’ oyu verdi diyor. Gören de kendileri İsviçre koşullarında referandum yaptırıyor sanır. Bu aymazlıklarına ve ikiyüzlülüklerine halk 16 Nisan’da yanıt verecektir. * Referandumdan "Hayır" çıkarsa, 16 Nisan’dan sonra bölge halkını nasıl bir süreç bekliyor? TÜRKİYE’DE SİYASET ZEMİNİ YENİDEN ŞEKİLLENECEK ‘Hayır’ çıkarsa Türkiye de siyaset zemini yeniden şekillenmiş olacak. Erdoğan ekibi ve AKP için yeni bir süreç başlayacaktır. Baskı kırılmış olacak ve halkımız açısından daha güçlü mücadele etme zemini oluşacaktır. Kürt sorununun sivil çözümü, hak ve özgürlüklerine kavuşma bakımından yeni imkan ve alternatifler doğabilir. ‘Hayır’ sonrası sürecin iyi yönetilmesi halinde, süreç Kürt düşmanı ve çözüm karşıtlarının inisiyatifinden çıkarılabilir. * Referandumda "Evet" çıkarsa... REFERANDUM TEMELİNDE KÜRT KARŞITLIĞI VAR Erdoğan ve Bahçeli arasında referandum ekseninde oluşan mutabakatın temelinde Kürt karşıtlığı ve savaş vardır. Bu ittifakın referandumu kazanması durumunda, haliyle Kürt karşıtlığı, baskı politikası devam edecek. Savaş daha da boyutlandırılacak, hatta Rojava ve Güney Kürdistan’da işgal hareketlerine kadar vardırılabilir. Bu çok açıktır ve orta uzun vadeli bir strateji olarak birlikte uygulamak istiyorlar. Hem Türkiye içinde hem de dışında Kürt halkının haklarını engelleme baskı ve kontrol altında tutmaya çalışacaklar. Gündemde olan Kerkük tartışması, Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamalarını hatırlayın. Şer ittifakının Erdoğan’ı diplomatik dille söyledi, ama Bahçeli açık bir şekilde 'Barzani’den dost değil, ancak ayağımızın altındaki post olur' dedi. Bu Erdoğan’ın da duygularıdır. Artık tüm kardeşlerimiz görmelidir. Barzani ve Kürdistan hükümetinin normalde bunun üzerine çok sert cevap vermeleri gerekirdi. Ama ezilip büzülüyorlar. Bundan hepimiz üzüntü duyduk, incindik netice de Kürde söyleniyor. Ne yazık ki bu duruma getirenler de kendi politikalarıdır. GELECEĞİMİZE BİRLİKTE KARAR VERELİM Bu hakaretlere boyun edileceğine, gelin biz Kürtlerin ittifakını kuralım ve ulusal konferans-kongremizi toplayalım. Geleceğimize beraber karar verelim. Birbirimize güç verelim, hepimiz sırt sırta vererek halkımıza bir gelecek kuralım. Bunun karşısında ezilip büzülmeye, o kadar hakaret yemeye ne gerek var. Ayrıca KDP ve ona yakın partilerin hala Erdoğan-Bahçeli anayasasına destek veren tutumlarını anlamak mümkün değil. 'Ancak ayağımızın altında ki post olabilir' diyen birinin anayasasını desteklemek, anlaşılır bir durum değildir. * Referandum için yapılan anket sonuçlarını nasıl görüyorsunuz? Sandıktan nasıl bir oran bekliyorsunuz? AKP İÇİNDEN ‘HAYIR’ ÇIKACAKTIR Açıklanan tüm anketlerin ortalamasını dikkate aldığımızda, ‘Hayır’ oranı yüzde 50’nin üzerinde görülüyor. AKP kendi anketlerini hiç açıklamadı, açıklamayacağını da deklare etti. Kendilerine göre bir taktik izliyorlar. Durum onlar için çok kötü, o nedenle açıklamıyorlar görüşü tam doğru olmayabilir. ‘Hayır’ cephesinin rehavete girmemesi gerekiyor. Toplumun büyük çoğunluğunun, hatta AKP içinden de ‘Hayır’ çıkacağı ortadadır. Herkesin endişelendiği konu sandık başı hileler meselesidir. Bunun için referandum günü çok örgütlü olunması gerekiyor. Eğer sandık başında yeteri kadar tedbir alınırsa, referandum sonucu ‘Hayır’ olacaktır. * Cezaevlerinde siyasi tutukluların açlık grevi eylemleri 52. gününde. Eylem kritik bir aşamaya taşındı, talepleri ve cezaevi direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖLÜM SINIRI YAKLAŞIYOR Cezaevinde açlık grevleri konusu çok önemlidir. Referandum hengamesinde maalesef yeteri kadar gündeme giremedi ve koşullar düzelmediği için de sonlandırılmış değil. Çok kritik bir aşamada olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor. Bu aşamadan sonra eğer hızlı şekilde sonuç alınmazsa, maalesef ölüm sınırı yaklaşıyor. 50’nci güne girilmiş olması itibariyle, sağlık açısından kalıcı hasarlar süreci oluşma ihtimali var. ZİNDANDA YAŞAMAK ZOR, DUYARLILIK GEREKİYOR Açlık grevindeki arkadaşların talepleri çok haklıdır. Cezaevinde son koşulları gören biri olarak, hiçbir şey eskisi gibi değil, içerde tüm haklar askıya alınmış durumda. Tam bir izolasyon, tecrit ve psikolojik savaş var. Mayıs- Ekim ayları arasında Adana F Tipi’nde kaldığım süre içinde, 10 defadan fazla hakkımda disiplin soruşturması açıldı. Aile görüşüm dahil olmak üzere görüş haklarım iptal edildi, avukatım ile haftada bir kez ve sadece bir saat gardiyan nezaretinde, kamera ile gerçekleşiyordu. Çünkü onursuz muamele ve itaat dayatılıyor, buna karşı durduğumuz için de disiplin soruşturması, hak gaspları vs. yapılıyor. O şekilde içerde yaşamak çok zor. Onun için açlık grevine giren arkadaşları çok iyi anlıyorum. Halkımızın ve siyasetin bu konuda duyarlı olması lazım, koşulların düzeltilmesi dayatılmalıdır. DİYARBAKIR ZİNDANININ SONUÇLARI ÇIKAR AKP’ye ve yetkililere şunu söylemek isterim; bu koşullarda on tane Diyarbakır zindan direnişi çıkar ve Diyarbakır zindanın doğurduğu sonuçlar ne ise on katı olur. Bu politika ve tutumlarından, bu intikamcı vicdansız tutumlarından biran önce çıkmaları gerekiyor. İstenen şey zaten cezaevlerinde yönetmenliklerde olan haklardır. Bir saat dahi erken adım atılması hayat kurtarır. Vebali ve sorumluluğu ağırdır. Kavganın, savaşın bile bir ahlakı vardır. Eli kolu bağlı zindanda olana işkence yapmak, hiç bir ahlak ve kültürde yoktur. * Avrupa’da referandum temaslarınız hangi aşamada? AKP AVRUPA’DA ENDİŞE YARATTI Avrupa’da oy kullanma süreci başladı ve devam ediyor. Oy kullanma oranı şuana kadar yüksek, nasıl bir sonuç olduğunu göreceğiz. AKP, Avrupa’da Türk milliyetçiliğini körüklemek için kriz taktikleri yaptı, ama AKP’li olan kesimi mobilize etti ve oy devşirdiğine inanmıyorum. Aksine belli kesimlerde ekonomik ve sosyal haklar konusunda endişe yarattı. AKP’nin otobüslerle sandık başına taşıdığı kişilerin üçte biri ‘Hayır’ oyu veriyor. Diplomatik temaslarımızın çoğunluğu, tutuklu belediye başkanı ve kayyumlar konusu üzerinden sürüyor. Referandum, diplomatik temaslarda gündemde ve Avrupa da hemen her kesim referanduma sunulan anayasayı demokrasiye aykırı buluyor. Ayrıca AKP’nin uyguladığı politikaları tasvip etmiyorlar. Hatta Nisan ayı sonunda Türkiye-AB ilişkileri bakımından çok önemli kararlar alınabilir. BU TOPRAKLARDA ÜLKEYİ CEHENNEME ÇEVİRENLERİN YERİ YOKTUR AKP-Erdoğan-Bahçeli şer ittifakı, ülkeyi resmen cehenneme çevirmiş durumda. Kendilerine göre dizayn edip bir yüzyıla damga vurmak istiyorlar. Erdoğan Diyarbakır’dan bizlere, 'Kendinize dünyanın başka yerinde yer bulabilirsiniz ama burada size yer yok’ diye seslendi. Şunu söylüyorum; Türkiye ve memleketimiz babalarının malı değil ve onlara tapulu değil. Konuştuğu yer atalarımızın topraklarıdır, kendi topraklarımızda kardeş halklarla barış içerisinde demokratik temelde birlikte yaşamak istiyoruz. Eğer illaki birilerine yer olmayacaksa, o ülkeyi cehenneme çevirenlerin yeri yoktur. Bilinmelidir ki; ülkeyi mutlaka demokratikleştireceğiz ve hepimizin birlikte özgürce yaşayacağı hale getireceğiz. Bu yüzyılda çocuklarımıza cennet bir vatan bırakacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.