ANKARA - "15 yıldır iktidar, 15 yıldır mağdur. Eşbaşkanlarımız, milletvekillerimiz cezaevinde onlar mağdur" sözleriyle AK Parti hükümetini eleştiren HDP Sözcüsü Osman Baydemir, “Hayır” çıkması durumunda Türkiye’nin 2013’un müzakere ruhuna geri dönmek zorunda kalacağını işaret etti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü ve Urfa Milletvekili Osman Baydemir, HDP Grup Toplantısı’nda kimi basın kuruluşları çalışanlarıyla bir araya gelerek, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gazetecilerin sorularına geçmeden önce kimi başlıklara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baydemir,Türkiye’nin içerisinden geçtiği bugünlerde hiçbir siyasetçinin “iyilik hali” içerisinde olmadığını belirtti.
“Peki memleket neden bu hale geldi? Ne oldu da Kürt sorununda diyalogla sonuca ulaşma fırsatı çöktü ve bugün memleketin tamamı adete bir ateş topuna döndü?" şeklinde soran Baydemir, "Çözüm sürecinin kaybetme nedenleri nelerdi? Kim nerede ne eksiklik yaptı? Kim yapmaması gerekeni yaptı ve ya kim söylediğini yapmadı? Bir çıkış aramak gerekiyor. Karşılıklı suçlamadan belki bir yerden vazgeçmek, çıkışı zorlamak gerekiyor. Bu herkesten ve her şeyden önce siyaset kurumunun işidir. Kin, nefret, öfke ve kibir çözüm kapısını aralayamaz tam tersine bambaşka kin ve öfkenin de doğumuna yol açar. Bugün memleketin bu halde olmasının bir nedeni de siyasetin kinden öfkeden kendisini sıyıramaması değil midir?” ifadelerini kullandı.
'UMUYORUM BU SON KIŞIMIZ OLUR’
Parti Sözcülüğü görevini de zorunlu olarak üstlendiğin ifade eden Baydemir, önceki Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen’in 28 Şubat’ın mağduru olduğunu ve bugün de farklı bir vesayetin mağduru olarak cezaevinde tutulduğuna işaret etti. “Siyasal iklim nedeniyle neredeyse 2 yıla yakındır bu ülke en çetin kışını yaşıyor” diyen Baydemir, “Umuyorum ki bu kış son kışımız olur, önümüz barış ve aydınlık olur” diye belirtti.
YÜKSEKDAĞ’IN VEKİLLİĞİ GASP EDİLDİ
Tutuklu milletvekillerinin durumuna da değinen Baydemir, şu ifadelere yer verdi:
“Sayın Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş onların yeri cezaevi değildir, Meclis’tir. Milletin iradesi onları parlamentoya gönderdi. Onlar 6 milyonun iradesi ve 80 milyonun temsilcisidir. 28 Şubat nasıl ki Merve Kavakçı’nın vekilliğini elinden aldı bugün 28 Şubat’ın mağduru olan siyasi akıl eş başkanımızın vekilliğini gasp etti. Bu bir gasptır. Bir kere cezanın kendisinin verilmiş olması bir hukuksuzluktur. AİHM’in yerleşik içtihatları böyle bir cezayı ret ediyor. Eş genel başkanımızın yargılanmasının durdurulması gerekirken, yargılama durdurulmuyor. Fezlekelerin içerisinde yer alan bir yargılama değil. Ceza 5 ay sonra parlamentoya getirilip, korsanvari bir yöntemle danışma kurulunda da tartışılmadan Meclis’e getirilip, milletvekilliği düşürülüyor. Bu kararın bir sebebi de referandumdur. Bir diğer sebebi de kadın temsiliyetine saldırıdır."
BİZDEKİ EŞBAŞKANLIK MUAVİNLİK SİSTEMİ DEĞİLDİR
Baydemir, Başbakan Binali Yıldırım’a da “Bizim eşbaşkanlık sistemine atıfta bulundu. Doğrudur bizde eş başkanlık sistemi var. Aynı zamanda kadın temsiliyetidir. Parti eşbaşkanlığı bir reislik meselesi değildir, bir eşbaşkanlık meseledir. Valla Sayın Başbakan kusura bakmasın sizdeki de başkanlık meseli değil sizdeki olsa olsa şoförlük ve muavin sistemidir. Kim kaptan kim muavin çok net bir şekilde görülüyor. Bizdeki eşbaşkanlık hiç olmazsa bir eşitliğin ifadesi sizdeki bambaşka bir şey. Ben Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı yürütürken, Diyarbakır’da dolmuşlarda muavinlik sistemi vardı. ‘Abi sen kalk abla sen otur’ diye hitap ederlerdi. Öyle görünüyor ki bu referandum sistemiyle bu muavinlik sistemi de ortadan kaldırılıyor” sözleriyle yanıt verdi.
Sohbet sırasında Demirtaş’a bir mesaj gönderen Baydemir, toplantıdaki değerlendirmenin satır başları şöyle;
ŞİDDETE 'HAYIR' DİYORUZ
“Bu ülkenin Demirtaşların, Yüksekdağlar, Demireller, Beştaşların, Bilgenlerin özgürlüğüne ihtiyacı var. Özgürlüklerini ellerinden alarak, bu ülkeyi ileri bir safhaya taşımanın mümkünatı yoktur. Bunun çıkışı yok. Bu kaybet kaybet siyasetidir. Herkesin kaybettiği bir siyasettir.
Bir kavgada biri hayatını yitirir, kaybeder biri de katil olur öyle kaybeder. Ne kimse hayatını yitirsin ne de kimse katil olsun. Bizim meramımız budur. Ondan dolayı şiddette hayır diyoruz, kimden gelirse gelsin ‘Hayır’ diyoruz ve demeye de devam edeceğiz. Elimizi kolumuzu bağlıyorlar hadi ‘ringe çıkalım maç yapalım’ diyorlar. Bu meşrutiyet zemini tümden ortadan kaldırmaktır. Ne olursa olsun bir mağduriyet yaratıyorlar. 28 Şubat bir mağduriyet, 28 Şubat’tan bu yana ne olduysa mağduriyet.
MİLLETVEKİLLERİMİZ CEZAEVİNDE ONLAR MAĞDUR
Diyarbakır’da bir nene vardı, sürekli yardım toplardı. Yardım toplarken de ‘Neno yetim sahibidir’ derdi. Öğrenci olduğumuz için paramız yoktu bazen elini öper öyle okula giderdik. Ortaokul bitti, ‘Neno yetim sahibiydi.’ Liseye geçtim; 'Neno yetim sahibi' Üniversiteyi bitirdim, 'Neno yetim sahibiydi', 8 yıl avukatlık yaptım, 'Neno yetim sahibiydi', belediye başkanı oldum 'Neno yetim sahibiydi.' Sonra çıktı ortaya ki Neno yardım toplaya toplaya neredeyse bir servet toplamış ama o yetimler nedense bir türlü büyümedi. 15 yıldır iktidar, 15 yıldır mağdur. Eşbaşkanlarımız, milletvekillerimiz cezaevinde onlar mağdur.
16 Nisan Türkiye’nin aydınlık geleceği için bir fırsattır. Bu karabasandan bu memleketi çıkarabiliriz. Başarabiliriz. 16 Nisan’ın sonucu öyle olmalı ki siyasi iktidar ‘Ben nerede hata yaptım’ sorusunu kendisine sormalıdır. Bir ‘Hayır’ kapısı inşallah ‘Hayır’la çıkacaktır.”
‘KAYYUMLA ZIKKIM AYNI ŞEYDİR’
Baydemir, kayyumlarla ilgili olarak da “Bu bir darbedir. Bu paket geçerse ülkeye dilediğiniz her kuruma kayyum atama fırsatı verirsiniz. Peki kayyum ne yapıyor; ‘kadınlar şoförlük yapamaz’ diyor. Kadın merkezlerini kapatıyor, çocuk kreşlerini kapatıyor. Roboski anıtını, Orhan Doğan anıtını yıkıyor. Ha kayyum ha zıkkım kayyumla zıkkım aynı şeydir” dedi.
Baydemir, bu açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularına yanıt verdi.
BU BİR HALK SORGULAMASIDIR'
“16 Nisan’ın ‘evet’ çıkarsa ne olur ‘hayır’ çıkarsa ne olur. Bahsettiğiniz çıkış nasıl olur?” diye yöneltilen bir soruya Baydemir, şöyle yanıt verdi:
“Şu an itibariyle bize gelen veriler ‘Hayır’ların daha yüksekte olduğunu gösteriyor. Bu makasta ciddi bir makas. Bir kere bu sorgulamanın bu atmosferde dahi yapıldığını düşünüyorum. ‘Buna gerek var mıydı’ tartışmasının en azından duyguda olduğunu biliyoruz… Şırnak’ın, Cizre’nin, Sur’un sorgulanmasıdır. Eşbaşkanlarımızın tutuklanmasının sorgulanmasıdır. Aynı zamanda hesabının sorulmasıdır. Getirilecek olan sistemin demokrasiye ne kadar uygun olup olmadığını sorgulanmasıdır. Birlikte yaşamı ne kadar olanaklaştırdığı ya da ne kadar olanaksızlaştırdığı sorgulamasıdır. Bu bir halk sorgulamasıdır.
'HAYIR ÇIKMASI MÜZAKEREYE ZORLAYACAK'
7 Haziran sonrası milletin iradesi tanınmadı ve çatışmayla ülkeyi yeni bir seçime götürdü. Bu kez böyle olmayacak. ‘Hayır’ çıktığında emin olun ülke kazanacak. Herkes kazanacak. ‘Hayır’ çıkması durumunda bu ülke bir kez daha 2013’ün müzakere ruhuna geri dönmüş zorunda olacak. Çünkü başka bir seçeneğin olmadığı idrak edilmiş olacak.”
Baydemir, “Evet" seçeneğinin çıkması durumunda ise geleceğin ne olacağı yönündeki bir başka soruya ise “Bu paket maalesef gemileri yakmadır. En büyük itiraz noktamız; gemileriniz olur, TIR’larınız olur onları alır satarsınız zerre umurumuzda değil ama 80 milyonun içerisinde olduğu geminin yakılmaması, batırılmaması gerektiğine inanıyoruz. Gemi batmasın diye ‘Hayır’da buluşuyoruz” diye yanıt verdi.
“Bölge kentlerinde sandığa gitmeme anlamında endişeniz var mı?” sorusuna Baydemir’in yanıtı şöyle oldu: “Herkesin sandığa gitmesi gerektiği çabasını ortaya koyacağız. Referandum atmosferinin adil olmayacağı hatta gelecekte meşrutiyet krizi yaşatacak bir ortamda ‘demokratik bir yarış’ yaptık diyeceksiniz. Bu ahval ve şeriat içerisinde dahi sandığa gitmek ve sandıktan ‘Hayır’ çıkarmanın arayışı içerisinde olacağız.
'KÜRDÜ KÜRDE KARŞI KULLANMADAN VAZGEÇİLMELİ'
Biz HDP olarak Kürdistan’ın güneyindeki tüm partileri kardeşimiz olarak görüyoruz. Hükümetin aynı zamanda Türkiye’nin Güney Kürdistan ya da resmi adıyla Federal Kürdistan Bölgesi ile dostluk ilişkisinde olmasından memnuniyet duyuyoruz. Ama aynı ilişkinin Rojava Kürtleri içinde olmasını istiyoruz. 20 milyonu aşkın Türkiye’de yaşayan Kürt halkıyla da yapılmasını istiyoruz. Kürt halkıyla olan düşmanlık hukukundan vazgeçilmesini istiyoruz. Kürdü Kürde karşı kullanma politikasından vazgeçin, bu devir geçmiştir."
‘KİMSE SUR, CİZRE, NUSAYBİN’İ UNUTTURAMAZ’
Bayrak tartışması, referanduma dair bir hamle midir? Bu diplomatik tanımanın olmazsa olmazıdır. Bir başka yönetim geldiğinde onun bayrağı aynı protokolle karşılaştırıldığı ‘şok olduk’ denilir mi? Dolayısıyla bayrak asıldığında olağanüstü pozitif bir gelişme olarak sunmak doğru değildir. Ala rengin bütün Kürtlerindir ama hiç kimse Kürtleri kandıramaz. Sur’u da Cizre’yi de Nusaybin’i de bağışlatamaz, unutturamaz. Dolayısıyla Sayın Barzani’nin Türkiye ziyaretini olması gereken bir diplomatik ziyaret olarak tanımlıyoruz.”