DİYARBAKIR - HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, referandum süreciyle birlikte hükümetin “Kürt kardeşlerim” söylemine sarıldığını belirterek, “Biz bileşen değiliz Kürdün kendisiyiz” dedi. Yıldırım, partilerine dönük operasyonlar için de "Bunca tutuklama 95 yıllık CHP ve 15 yıllık AKP’de olsaydı çalışamazlardı" diye konuştu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili ve Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım, referandum kapsamında yürütülen “Hayır” çalışmaları, partilerine yönelik baskılar, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın vekilliğinin düşürülmesi, Irak Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti ve tartışmalara neden olan Hürriyet Gazetesi’nin “Karargah rahatsız” başlıklı haberine ilişkin soruları yanıtladı.
* Referandum çalışmalarında bölgede nasıl bir atmosfer hakim?
Parlamentoda 3’üncü büyük parti olmamızdan dolayı HDP olarak referandum kampanyasını daha görünür kılan boyuta sahibiz. Ancak Kürdistan’da devam eden çalışmalarımızı sadece HDP olarak yürütmüyoruz. DTK’nin ciddi planlaması başta olmak üzere DBP’nin katılımı ile birlikte koordine ederek çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu kapsamda ziyaret etmediğimiz hiçbir Kürdistani parti, dernek, sivil toplum kuruluşu kalmadı. Sevinçle ifade etmek isterim ki; ziyaret ettiğimiz bütün kurumlar referandumda net olarak “Hayır” tavrı takınacaklarını ifade ettiler.
Referandum çalışmalarımızı Ulusal Birlik ruhuyla yürütmeyi hedefliyoruz. Kürdistan’da son 2 yılda ‘Çökertme Planı’nın yürütülmesinden dolayı referandumda bir halk oylaması yapılacaktır. Halkı ilgilendirmeyen ve yaşamı zorlaştıran 18 madde ile karşı karşıyayız. Bu nedenle Kürdü defalarca ilgilendiren bir paket ile karşı karşıyayız. Çalışmalarımızda çaldığımız her kapıda memnuniyetle karşılandık. Bu anlamda hiç kimseyi dışında bırakmadan Kürdistan’ın tamamını kapsayan referandum çalışması yürütüyoruz.
* AK Parti ve MHP’nin referandum ortaklığı, Kürt seçmeni nasıl etkiledi?
Kürt seçmeni, seçimden seçime hatırlanan konuma geldi. Hükümet yetkililerinin ‘Kürt kardeşim’ söylemine ilişkin, aslında kardeşlik bir bileşen anlamına gelir. Biz bileşen değiliz, biz Kürdün kendisiyiz. Seçimden seçime hatırlanan değil, yüzyıllık acısını her hücresinde taşıyan ve yaşayan bir geleneğiz. Siyasi parti olmanın ötesinde bir siyasi hareket olarak sürece bakıyoruz. Seçimden seçime kardeş olan, bunun dışında olmayan bir halktan söz ediliyor. Biz ise kardeşlik üzerine değil, Kürtlerin kendisiyiz. Asıl olan Başbakan’ın geçen hafta grup toplantısında yaptığı bozkurt işaretidir. AKP, hatırlandığı zaman Kürdü kardeş gören ve bunu da pazarlık konusu yapmakta.
* 1 Kasım koşullarında referandum seçimlerine gidiliyor. Eş Genel Başkanlarınız, milletvekilleriniz ve yüzlerce yöneticinizin tutuklu olduğu bir dönemde seçim çalışmalarınızı nasıl yürüteceksiniz?
Şüphesiz tutuklamalardan etkilendik. Alabildiğine negatif koşullarda yürüttüğümüz bir referandum süreci içerisindeyiz. 1 Kasım’a rahmet okutur düzeyde siyasi soykırım operasyonları ve halkımızın bizzat kendisi katliamlar ile karşı karşıya geldi. Bütün bunlar fırsat eşitsizliğinin her türlüsünü yaşadık diyerek çalışmalardan çekilecek ve yılgınlığa kapılacak bir siyasi gerçeklik değiliz. Bırakın yılgınlığa kapılmayı ve geri adım atmayı, bunca yönelim bizim için daha fazla çalışma gerekçesidir. Halkımızla bütünleşerek, daha fazla güçlü ve alıkonulan arkadaşlarımızın yokluğunu aratmayacak bir çalışmayı açığa çıkarma içerisindeyiz.
HDP sadece milletvekilleri, yöneticileri ve belediye eşbaşkanlarına müteşekkil bir siyasi parti değil. HDP, halkın kendisidir. Buradan hareketle son bir yılda 11 bini geçen gözaltı ve 5 bin 100 tutuklama yaşadık. Bu 95 yıllık CHP’ye, 15 yıllık AKP’ye olsaydı çalışamaz noktaya gelirdi. Buna rağmen halen siyaset arenasında muktedirleri rahatsız eden bir gerçekliğe sahipsek, bu bizim halkın kendisinden oluştuğumuzun göstergesidir.
AKP’ye bugüne kadar oy vermiş olan halkımızı dahi ‘Hayır’ kampanyasının içerisinde birlikte hareket etmek üzere görmek istiyoruz. Böyle bir çabamız var. Bir bütün olarak 80 milyonun mutsuzluğuna vesile olabilecek bir paket, son iki yılda Kürde yönelik başlatılan Çöktürme Planı’nın halkoyuna sunulmasıdır. Vahşet bodrumları, Silopi, Sur, İdil, Nusaybin'deki vahşetin ve kentlerin yıkılmasının oylanmasıdır. Halkımızın bizimle birlikte hareket edeceğine ve güçlü bir ‘Hayır’ oyu çıkacağına inanıyoruz. 16 Nisan akşamı Türkiye’nin en yüksek ‘Hayır’ oyunu göreceğiz.
* Xerabê Bava’da yaşananlar referandumla bir ilişkisi var mı? Kürt halkına verilmek istenen mesaj nedir?
Ekim 2014’te karar altına alınan ve 7 Haziran ardından uygulamaya konulan 2 yıllık Çökertme Planı’nın yeni bir aşamaya geçirilmesi isteği olarak görüyoruz. AKP ve Ergenekoncu, ulusalcı ve ülkücü koalisyonu açısından, halkın rıza ile gönlünü fethetme ihtimalinin kalmadığını iyi biliyor. Kürdistan’da siyaseten elde edebilecek hiçbir şeyinin olmadığını iyi bildiği için ancak şiddet ve baskı politikaları ile kendisini var etmeye çalışıyor. Bütün halkımızın Xerabê Bava’yı böyle okuması gerekiyor. Eğer hep birlikte bunu engelleyemez isek, bunun yaygınlaştırılarak Çökertme Planı’nın yeni bir aşamasının halkımıza daha acı bir şekilde yaşatılması söz konusu olabilir. Bütün halkımız Xerabê Bava’nın direniş ruhunu, insanların dik duruşunu örnek alması ve destek sunması gerekiyor.
* İki önemli gün, 8 Mart ve 21 Mart günleri feferandum sürecine denk geliyor...
Evet, Mart ayının Kürt halkı açısından ne ifade ettiğini, sıradan bir ay olmadığını ve Mart ayının ruhu ile kampanyanın startını veriyoruz. 8 Mart ve 21 Mart bir bütün olarak referandum planlaması içerisinde çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bu anlamda Newroz gerçekliği halkın bayramıdır. Bunun için siyasi partinin karar almasına gerek yok. Dönemsel öncelikler ile anlam kazandırma, tarihsel anlamı ile güncel anlamını harmanlama çabasıdır. Biz sadece planlayıcısı konumundayız. Halk zaten bayramını kutlayacaktır.
* 16 Nisan’da sandığa gitmenin önemi nedir?
16 Nisan, son 2 yıllık kirli savaşı ve devletin Kürt şehirlerinde yaşatmış olduğu zulüm politikaları, toplum vicdanında mahkum olma resmileştirme günüdür. Son iki yıllık AKP öncülüğün geliştirilen ve tekçi koalisyona tekabül eden zulüm politikalarının halka oylanması günü olacaktır. Zaten toplum vicdanında mahkum edilmiştir. 16 Nisan resmi bir irade beyanında bulunmaktır. Halkımız 16 Nisan’da sandığa gideceği zaman, son iki yılda uygulanan kirli politikaları mahkum edecek. “Hayır” diyecek, anlamlı ve onurlu bir barışın kapısını aralayacak. “Hayır” diyecek, yüzyıllık Kürt meselesinin diyalog dışında çözüm yolunun olmadığını gösterecek. “Hayır” diyecek, Taybet ananın ve Miray bebeğin öldürülme biçimlerini ve faillerinin ortaya çıkarılmasını sağlayacak. 16 Nisan’da sandığa gitmek bu nedenle halkımız açısından çok önemlidir. 16 Nisan’da Kürdistan ve Türkiye’de yeni bir güne uyanacağız.
* "Sokağa çıkma yasağı” ilan edilen kentlerden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
Halkımız kendi siyasi hareketi ile birleşerek, en yüksek “Hayır” oylarını dosta düşmana karşı gösterecek. Son iki yılda bölgede uygulanan kirli politikaları mahkum edecektir.
* Referanduma gidilirken HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın vekilliğinin düşürülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa’dan, Ceza Kanunu ve İç Tüzük’ten o kadar yoksun bir şekilde kanunları meclisten geçirdiler. Bir insan hırsızlık yaparken, yaptığına bir kılıf uydurma çabası içerisine girer. Bunlar aklınca mecliste okununca yasal bir kılıfa uydurduklarını düşünürler, Gülenci üyelerden oluşan mahkemeler tarafından böyle bir karar alındı diye, yargı kararı gibi sunularak Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın vekilliği düşürüldü. Kendileri şimdiden pişman oldular. Biz buradayız, bitmedik. Yargısal alanda bunun peşini bırakmayacağız. Bizim için yok hükmündedir. Demokratik mücadeleden bu gibi dayatmalar ile vazgeçmemizi sağlayamazlar. Demokratik siyaseti onlar için terk etme dayatmalarıdır. HDP bileşenleri ile birlikte bir bütün demokratik siyaset ile bugünleri aşacaktır. Bu açıdan 16 Nisan bu politikalara iyi bir cevap olacaktır.
* Irak Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyaretini ve temaslarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Diplomatik ilişkiler karşılıklı menfaatler üzerine kuruludur. Kürt halkının total olarak Ulusal Birlik üzerinden bir menfaatinin gözetildiği diplomatik çalışmaları arzuluyoruz. Resmi olarak Güney Kürdistan temaslarımızda, KDP, YNK ve Goran ziyaretlerimiz oldu. Bizden randevu talep etmeleri durumunda kapılarımızın sonuna kadar onlara açık olduğu, partimizin onların partisi olduğunu ifade ettik. Sayın Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile görüşmeleri oldu. Bu görüşme eski dostluklar üzerinden sağlanan bir görüşme olduğunu düşünüyorum. Ancak HDP ve DBP’ye herhangi bir görüşme isteği olmadı. Bu anlamda kurumsal olarak görüşmemiz olmadı.
Zamanlamanın AKP’nin referandum startı verdiği günlere denk gelmesi manidardır. Sayın Barzani’nin bu niyetle geldiğini iddia edemem. AKP iktidarı her şeyden menfaat çıkarmayı öncelik olarak görür. Kürtlere referandum mesajı vermeyi amaçlıyor. İlk kez referandum döneminde Kürdistan bayrağının göklere çekilmesi, aslında siyasi iktidarın Kürde ne kadar mahçup olduğunu gösteriyor. Açıktan savunamıyor, kendi Kürtleri ile konuşamıyor, nasıl suç ve günahlara ulaştığını iyi biliyor, mahçup edalarla Kürtlere dolaylı yoldan mesaj vermeye çalışıyor.
Kürdistan bayrağının çekilmesi anlamlı ve değerlidir. Referandum ile iktisatlı olarak yürütülmesi toplumda hiçbir karşılığı yoktur.
* Hürriyet Gazetesi’nin attığı ve son günlerde yoğun bir şekilde tartışma konusu olan “Karargah Rahatsız” manşetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karargah ne kadar rahatsız bilemem ama hepsi son iki yılda uygulanan Çökertme Planı’nın ortaklarıdır. Mesele Kürde gelince hiçbir şey rahatsızlık söz konusu olmuyor. Kürdün hak ve özgürlüğü olunca hiçbir rahatsızlık duymuyorlar. İnsanlık suçuna tekabül eden hiçbir işkence ve katliamdan hiçbir rahatsızlık duyulmuyor. Karargahın rahatsız olduğu bir durum varsa, yüzyıllık tekçiliğin, kendi elinden alınıp başka bir tekçiye verilmesinden doğan rahatsızlıktır. Bir iktidar kavgasıdır. Kürdün iki iktidara da karnı toktur.
* Ülkenin içinden geçtiği bu kritik gidişata dair son sözünüz...
Halkımızın gücünü ve moralini yüksek tutmasını istiyoruz. 40 yıllık mücadelenin çoğu gitti azı kaldı, zoru gitti kolayı kaldı. Kürtler kalıcı ve onurlu barışı, demokrasinin ve özgürlük mücadelesinin finalini oynuyorlar. Bunlara erişebilmenin arifesini yaşıyorlar. Bu bütün dünya toplumları açısından, özgürlüğe ramak kalınan dönemlerde, zalimler en büyük saldırıları yaparlar. Kürdün son dönem yaşadığı böyle bir şeye tekabül ediyor. Bunlar gücünden değil sonunun gelmesinden duyduğu aciziyetindendir. Yoksa güçlü olan iktidar bu kadar ucuz bir politika ile bu kadar kirli katliamlara tenezzül etmezler.
Özgür Paksoy - dihaber