ANKARA - HDP Sözcüsü Osman Baydemir, “sıkıyönetim” koşulları altında bir kampanya süreci yürüttüklerini belirterek, her şeye rağmen “Hayır”ın açık ara önde olduğunu söyledi. “Hayır”la yeni kapıların açılacağını dile getiren Baydemir, “Bir oyum var, ne olacak ki” demeden, herkese sandığa gitme çağrısı yaptı.
Türkiye’nin geleceğinin belirleneceği referanduma üç gün kaldı. “Evet” ve “Hayır” cepheleri, bir yandan son günlerini alanlarda seçmenlere propagandayla geçirirken, bir yanda da şimdiden çıkacak sonuçlara kilitlendi. “Hayır” cephesinin en renkli kampanyasını tüm baskılara karşı “Hayır hepimiz kazanalım” diyerek yürüten Halkların Demokratik Partisi (HDP) de kampanyasının sonuna geldi. HDP’liler, kampanya süresince kent kent, meydan meydan, sokak sokak, ev ev, esnaf esnaf “Hayır”ı anlattı. Parti Sözcüsü Osman Baydemir, kampanya sürecini ve sandıktan çıkacak sonuçlara ilişkin dihaber’in sorularını yanıtladı.
‘SIKIYÖNETİM KOŞULLARINDA KAMPANYA YÜRÜTÜYORUZ’
* Bir süredir alanlarda kampanya yürütüp halkla bir araya geliyorsunuz. İlk olarak buna dair gözlemlerinizi alabilir miyiz? Nasıl bir atmosferde referanduma gidiliyor?
Referandum kampanyasının kendisi Türkiye’nin iki yakasında adil bir ortam içerisinden geçmiyor. Büyük bir adaletsizlik, eşitsizlik var, siyasi partilerin rekabet etmesi açısında kuvvetlerin, güçlerin dengesizliği söz konusu. Lakin Kürdistan’da sıkıyönetim koşullarında kampanya yürütülüyor. Neredeyse ‘Hayır’ demenin bir nevi devlet karşıtlığı ihanet olarak görüldüğü bir atmosfer içerisinde yürüyor. Aynı zamanda AKP ‘Evet’ kampanyasını da silahlı propaganda araçlarıyla yürütüyor. Tankla, topla, askeri operasyonlar ve gözaltlarıyla sıkıyönetim koşulları altında bir kampanya yürütüyoruz.
* Kürt kentlerine durum nasıl?
HDP eş genel başkanları, milletvekillerinin tutuklu olduğu, binlerce arkadaşımızın tutuklu olduğu bir bütün olarak HDP’nin tasfiye edildiği bir atmosferde ‘Hayır’ kampanyasının öncülüğünü yürütmeye çalışıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse bu güne kadar ki çabalarımız büyük bir başarıya tekabül edeceğine inanıyorum. Bu başarının esas mimarı HDP değil, Kürt halkının kendisidir, gençlerdir, kadınlardır, 7’den 70’e halkın kendisidir. İki yıllık zaman dilimi içerisinde Kürtlere baskı ile zorla, sindirme ile davasından vazgeçme politikası dayattılar. Her fırsatta da bunu ifade ettiler. ‘Kürtler artık HDP’ye sırt çevirdi, Kürtler eşitlik davasından vazgeçti’ kara propagandasını iki yıl boyunca sürdürdüler. Bu özü itibariyle tasfiye politikasıdır ve tasfiye planının hedefiydi. Elde etmek istedikleri sonuçtu.
2017 Newrozu’nda başta Diyarbakır olmak üzere milyonlar özü itibariyle bu tasfiye planın iflas ettiğini, zerre kadar amacına ulaşmadığını korku kefenin yırtarak ortaya koydu. Dolayısıyla bizim şu ana kadar yürüttüğümüz kampanyada örneğin kendim 28 ayrı yerde halkla buluşma imkânını elde ettim. Hakikaten halk borçluyuz, bunun başka bir kelime ile ifade edilmesinin imkânının olmadığını düşünüyorum. Şu anda biz HDP olarak, bu halkın evladı olarak halkın bana vermiş olduğu cesaretle yürüyorum. Davamızın hak oluşunun, haklı oluşumuzun yanı sıra halkın bize vermiş olduğu cesaretle yürüyoruz. Sahiplenme duygusuyla yürüyoruz.
‘HAYIR’LA YENİ KAPILAR AÇILACAK
* Üç gün gibi kısa bir süre kaldı. Kürtler açısından ortaya çıkacak tablo ne anlam ifade ediyor?
16 Nisan akşamı öyle bir siyasi harita ortaya çıkaracak ki hükümete “Senin kayyım politikanı benimsemiyorum, ret ediyorum, ‘Hayır’ diyorum. Şehirleri yakma ve yıkma politikana ‘Hayır’ diyorum. HDP eş başkanlarının, milletvekillerinin belediye eş başkanlarının siyasi rehin olarak tutulmasına ‘Hayır’ diyorum” diyecek. Bütün bu ‘Hayır’lar yeni kapıların da açılmasını beraberinde getirecek.
* Tüm Türkiye açısından nasıl bir atmosfer var ve size göre mevcut durum nasıl?
Şu an itibariyle yürütmüş olduğumuz bütün çalışmalar bir kere AKP ve MHP koalisyonu ikili bir koalisyon değil, üçlü bir koalisyondur ve bunun içerisinde Ergenekon da var. Bu koalisyonun özü Kürt düşmanlığıdır. Kürdün reddi üzerine kurulmuş bir koalisyondur. Bugüne kadarki bütün çabaları, argümanları Türkiye’nin batı yakasında da istedikleri oranda bir destek görmediğini izliyoruz. Şu anda Türkiye genelinde Hayır’lar açık ara önde. Ancak bu açık ara önde oluş kesinlikle bir rehavete yol açmamalı. Ben bir kez daha herkesi mutlaka suretle öncelikle sandık başına gitmeye çağırıyorum.
‘EVET’LE TEKLİLİK İNŞA EDİLMİŞ OLACAK
* Sandıktan “Evet” çıkması durumunda neler açığa çıkacak? 17 Nisan’da nasıl bir Türkiye’yle uyanacağız?
Şayet bu paketle, tehdit ve baskıyla tasdik ettirilirse ne olur? Bir kere cunta anayasası olan 82 Anayasası tahkim edilmiş olur. Bugüne kadar 13 değişiklik yapıldı, bu 13 değişikliğin halklar ve özgürlükler açısından kazanım olan bütün boyutları bir kerede silinmiş oluyor. Öte yandan toplumun yüzde 50’si karşısına alınmış olunuyor. Tek sesli, tek renkli ve tek dilli kutuplaştırılmış bir toplum inşa edilmiş oluyor. Yüzde 50’nin karşı çıkmaya ve ‘Hayır’ demeye devam edecek. Bir biat söz konusu olmayacak.
17 Nisan sabahı meşruluğu tartışmalı olan bir anayasa, meşruluğu olmayan bir paketle tahkim edilmiş olacak ve yeni bir sorun alanıyla Türkiye karşı karşıya kalmış olacak. Bizler açısından legal demokratik mücadele bütün zorluklarına rağmen devam edecek. Ama eninde sonunda zulüm kaybedecek. 1980 askeri darbesinde ne oldu? Toplum bir kez daha kendini küllerinden inşa etmedi mi? Bir kez daha mücadele etmedi mi? Dolayısıyla dünyanın sonu olmuş olmayacak. Mücadele daha çetin, bir başka açıdan da daha görkemli olacak diye düşünüyorum.
‘HAYIR’ YENİDEN KÜRTLERİN KAPISININ ÇALINMASIDIR
* Bunlar “Evet”e dair, peki “Hayır” çıkması durumunda bizleri neler bekliyor?
‘Hayır’ dememizin amacı da zaten toplum yeteri miktarda yıkım yaşadı, yeteri miktarda acı yaşadı. Sandık başına gidip ‘Hayır’ demek, bu iki yıllık politikalara ‘Hayır’ demektir. Aynı zamanda hükümetin bu politikalardan vazgeçmesi ve yeni bir sayfanın, kapının aralanmasını beraberinde getirecek. Kürtler açısında OHAL rejimiyle, Kürt düşmanlığıyla tecrit politikasıyla sonuç alamayacağını görmüş olacak. Bir kez daha İmralı’ya gidiş kapısı aralanmış olacak. ‘Hayır’ demek aynı zamanda tecride ‘Hayır’ demektir. Tecrit demek, çatışma stratejisinin devam etmesi demektir. Bir kez daha Kürtlerin kapısının çalınması ve ‘Siz ne istiyorsunuz?’ sorusunun Kürtlere sorulması anlamına gelecektir. O ihtimali doğurmaktadır. ‘Hayır’ çıkması durumunda yepyeni bir anayasa yapmanın zemini ortaya çıkması olacaktır. ‘Hayır’ çıkması durumunda barış umudundan daha fazla uzaklaşmama durumunu güncelleştirilecektir.
KÜRDÜN HAKKINA KAVUŞMASININ UMUDU ‘HAYIR’DADIR
* Birkaç gündür Kürt seçmenlerin “Evet”e yöneldiği tartışmaları var. Bunu AK Partililer çok dillendiriyor. Birkaç gün kalmışken, bu tartışmalar neden dillendirilmeye başlandı. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler?
Bunlar sabah, akşam, ikindi günde beş vakit yalan söylüyorlar. Kürtler ‘Eşitlik’ dedi, Kürtler ‘Kendi yerelimizde söz sahibi olmak istiyoruz’ dedi. Şehirlerini başlarına yıktınız. Bu bir yalandır. Bu paketin içinde Kürtlere bir tek hak kırıntısı yoktur ve bu paketin özü Kürt düşmanlığıdır. Bu paket tekçiliktir, ırkçılıktır. Bakın Sayın Cumhurbaşkanı katılmış olduğu bir programda, spiker soruyor diyor ki ‘Ben Kürtler ile yaptığım röportajlardan bazılarını size dinleteyim mi?’ Cumhurbaşkanı ise, ‘Karıştırma oraları’ demiş. Kürdün sesini dahi dinlemeye tahammülü olmayan bir paket sahibinden bahsediyoruz. O açıdan bu zati mahal içerisinde söyledikleri her şey açık söylüyorum kandırmaya yöneliktir. Dolayısıyla özü itibariyle şudur; bu paket tasdik olursa, iki yıllık Kürt coğrafyasında yürütmüş oldukları yıkım politikasının aynı zamanda tasdik olduğu propagandasına dönüştürülecektir. OHAL rejimi tasdik olduğu propagandasına dönüştürülecektir. Bütün bu olup bitenlere ‘Hayır’ demek en demokratik, en meşru, en ahlaki duruştur diye düşünüyorum. ‘Hayır’ demek ‘Hayır’ sonucunu elde etmek, Kürdün kendi coğrafyasında özgün kimliği ile yaşamasının kapısı aralanmış olacaktır. Kürdün hakkına kavuşmasının yegâne umudu “Hayır”dadır.
PROVAKASYONLARDAN UZAK DURALIM
* Son viraja girildi, bu son çağrınız olsa, Türkiye halklarına nasıl seslenmek isterdiniz?
Bir kere ne olursa olsun herkesin mutlak süratle sandık başına gitmeli ve zulme ‘Hayır’ demeliyiz. Onların vebaline ortak olmamak için ‘Hayır’ demeliyiz. Özellikle yerleşim birimi yakılan kardeşlerime çağrımdır. Yaranızın, yaramızın çok büyük olduğunun farkındayım. O uygulamalardan hesap sormanın bir yöntemi de sandık başına gidip ‘Hayır’ demektir. Hangi şehirde yaşıyorsanız, örneğin Şırnak’a gidip oy vermek için, Nusaybin’e gidip oy vermek için, Diyarbakır’a gidip oy vermek için, en yakın ilçe ve il teşkilatımıza müracaatınız durumunda var gücümüzle, ekonomik destekle sizleri kendi oy kullanacağınız il ya da ilçeye ulaştırmamız konusunda destek olacağız. Bir tek oyumuzun heba olmaması lazım. Kullanmış olduğumuz oya da mutlak suretle sahip çıkmamız lazım. Provokasyonlardan da mutlaka uzak durmamız lazım. Özellikle seçim günü sandıkta oyumuzu kullandıktan sonra gözlemlemek üzere sandık başında olduğumuzda yaratmak istedikleri provokasyonlardan metanet ile uzak durmamız lazım. Sağduyulu bir yaklaşımla sandıklara sahip çıkmamız lazım.
‘BİR OYUM VAR NE OLACAK Kİ’ DEMEYİN
Hükümet son iki yıldır varlığını şiddet üzerine kuruyor. Şiddeti kendi varlığının olmaz ise olmaz argümanı olarak kullanıyor. Şiddete ‘Dur’ demenin, hükümetin bu politikasına da ‘Dur’ demenin yegane yolu bir kez daha sandık başına gitmek ve ‘Hayır’ mührünü vurmaktır. Ben bu konuda halkın tercihinin oluştuğuna inanıyorum. Hem Kürdistan’da hem de batı noktasında ‘Hayır’larda büyük bir buluşma olduğuna inanıyorum. Lütfen karamsarlığa kapılmayalım. ‘Benim bir oyum var, ne olacak ki’ demeyelim. Daha açık bir ifade ile boş vermeyelim, gidip oy verelim ve gidip ‘Hayır’ diyelim. Bir kez daha söylüyorum ‘Hayır’ demek, zalimden sandık başında hesap sormaktır.
Hayri Demir / Selman Gozelyüz - dihaber