İSTANBUL - Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dr. Arzu Yılmaz, "Rojava, Şengal ile Güney’in güvenliği ve istikrarı artık birbirinden ayrılamaz. Kürtler arası işbirliği artık bir zorunluluk olarak kendini dayatıyor” dedi.
Federe Kürdistan Bölgesi'nin Duhok kentinde bulunan Kürdistan Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Dr. Arzu Yılmaz, Türkiye’nin Şengal ve Rojava’ya saldırısı ile KDP-Türkiye ilişiklerini değerlendirdi. Türkiye-KDP ilişkilerinin stratejik işbirliği çerçevesinde geliştiği 2010-2014 döneminin DAİŞ saldırıları ile sona erdiğini hatırlatan Yılmaz, “Malum, Hewler IŞİD tehdidi altına girdiğinde Türkiye’nin takındığı tutum ilişkilerde çok önemli bir kırılma yaratmıştı. Bu dönemin ertesinde KDP, en özet ifadesiyle, ‘bütün yumurtaları aynı sepete koymak’ gibi, dış politikasında Türkiye’den yana bir tercih yapmanın yanlış olduğunu gördü. Dolayısıyla son 3 yıldır İranla ilişkilerin geliştirilmesini de gözeten bir denge politikası götürmeye çalıştı. IŞİD’e karşı mücadele ve Nükleer Antlaşma gündemleri üzerinden dönüşen ABD-İran ilişkileri de bu denge politikasının zemin bulmasını kolaylaştırdı” dedi.
‘TÜRKİYENİN HEDEFLEDİĞİ BAĞIMSIZIK'
KDP’nin asıl amacının, TSK’nin Federe Kürdistan Bölgesi'ne girmesinin önüne geçmek olduğunu savunan Yılmaz, “Bugün Güney Kürdistan’da birçok insan Türkiye’nin asıl hedefinin PKK’nin Şengal ya da Kandil’deki varlığı değil, Kürdistan’ın bağımsızlığı olduğunu ya da PKK’yi hedef göstermekle birlikte bağımsızlığın önüne geçme niyeti de taşıdığını düşünüyor. KDP ise bu tehditlere karşı Türkiye ile taktik bir işbirliği geliştirme peşinde. Şengal’den PKK’nin çekilmesini talep etmesi ve Roj peşmergelerinin Rojava’ya geçişi ise bu taktik ilişkiyi şekillendiren konular arasında. Bu çerçevede KDP’nin asıl amacının, TSK’nın Güney Kürdistan’a girmesinin önüne geçmek olduğunu düşünüyorum. Bu taktik ilişkiler nihayetinde amaca hizmet eder mi, yoksa var olan rekabet ve çatışmanın derinleşmesi yönünde bir etki mi yaratır bilemiyorum” diye konuştu.
‘DÖNÜŞÜ OLMAYAN ANGAJMANLARA GİRİLMEMELİ’
“Rojava, Şengal ve Güney’in güvenliği ve istikrarı artık birbirinden ayrılamaz” vurgusu yapan Yılmaz, “Şu an ortaya çıkan görüntü, dört parça Kürdistan’ın bir de Kürtler eliyle ‘bizim Kürdistan, sizin Kürdistan’ şeklinde bölündüğü… Ama şu da bir gerçek ki özellikle Rojava, Şengal ve Güney’in güvenliği ve istikrarı artık birbirinden ayrılamaz. Yani bizim ya da sizin Kürdistan gibi bir ayrım nihayetinde Kürdistan ne size yar oldu ne bize sonucunu doğurabilir… Ben Kürt siyasetinin orta ve uzun vadede bu tabloyu değiştirebilecek dinamiklere sahip olduğunu düşünüyorum. Zaten bu dinamiklerden bağımsız, siyasal gelişmeler de Kürtler arası işbirliğini artık bir zorunluluk olarak dayatıyor. Bugünün şartlarında yapılacak en doğru şey Kürt siyasal aktörlerinin geri dönüşü olmayacak angajmanlara girmemesidir” dedi.
‘TÜRKİYE BÜTÜN ENERJİSİNİ KÜRDİSTAN’A VERİYOR’
TSK’nin Şengal’e saldırmasına dair, KDP’nin saldırıdan haberdar olmasını ise Yılmaz, “KDP’nin Türkiye’ye izin vermek ya da vermemek gibi ne siyasi ne de askeri bir gücü yok. Bu gücü elinde bulunduran ABD ya da Rusya ise anlaşıldığı kadarıyla söz konusu saldırıların bir kara operasyonuna dönüşmesine izin vermeyecek. Türkiye’nin amacını Kürt siyaseti ölçeğinde yukarıda tarif etmeye çalıştım; ancak bunun ötesinde İran’ın bölgede kazandığı güç ve derinliğin de Türkiye’yi endişelendirdiğini gözden kaçırmamalı. Nihayetinde, İran faktörü Trump döneminde Türkiye’ye 1990’larda olduğu gibi uluslararası alanda bir avantaj sağlayacak mı, henüz bilmiyoruz. Şimdilik görünen bunun pek mümkün olmadığı. Onun için Türkiye bütün enerjisini Kürdistan’a veriyor; Ortadoğu’da hareket edebileceği tek alan kaldı, o da Kürdistan; bu alanı da kaybetmemek için var gücüyle asılıyor” sözleri ile değerlendirdi.
‘KÜRDİSTAN ZİHİNLERDE NETLEŞTİ’
Kürtlerin bugün tarihi bir fırsat yakaladığından kimsenin şüphesi olmadığını söyleyen Yılmaz, “Hem Güney hem Rojava bu fırsatı askeri açıdan iyi değerlendirdi. Kürdistan siyasi bir coğrafya olarak zihinlerde netleşti. Ancak bu kazanımların kalıcı olması siyaset ve diplomasi alanında atılacak adımlara bağlı. Buna ise ne uluslararası toplum ne Kürt siyasal aktörleri hazır görünüyor” dedi.