DBP: Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılarak demokratik siyasetin önü açılabilir

DİYARBAKIR - DBP 14 Mayıs’ta Diyarbakır’da yaptığı PM ve il eşbaşkanları toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı. Bildirgede, “Öcalan'ın üzerinden sürdürülen tecridi kaldırarak, Türkiye’nin normalleşmesini ve demokratik siyasetin gelişmesinin önünü açabiliriz” denildi.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) 4’üncü Olağan Kongre öncesinde 14 Mayıs’ta Diyarbakır’da yaptığı Parti Meclisi (PM) ve il eşbaşkanları toplantısının sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaştı. Sonuç bildirgesinde Kürt halkının statü ve demokrasi mücadelesinde engellenmeyecek ve ertelenemeyecek bir sürecin yaşanacağına dikkat çekildi.

Sonuç bildirgesinin devamında şunlara yer verildi: “Toplumsal desteğe sahip olmayan sistemlerin yürüttüğü sömürgeci yönetim anlayışları, halkımızın kadın öncülüğünde geliştirdiği özgürlük mücadelesi karşısında bir çıkmazı yaşamaktadır. Dört parçada da Kürdistan halkının geliştirdiği onurlu direniş tüm baskıcı ve despotik yönetimleri bir bir değişime zorladığı görülmektedir. AKP ve Erdoğan, kuzey Kürdistan’daki Kürt kurum ve kazanımlarına yönelik geliştirdiği anti demokratik saldırılar, genelde ise halka yönelik geliştirdiği katliam ve sindirme politikaları sonrası hiç bir Kürdün mücadelesine ve iradesine sahip çıkamayacağını düşünüyor ve iddia ediyordu. AKP'nin 16 yıllık iktidarı boyunca genelde tüm tolumun özelde kadının öncülük ettiği özgürlük mücadelesini ve yürüyüşünü, kadının şahsında topluma dayattığı köleleştirme ve teslimiyet anlayışı 8 Mart'ta başlayan ve Newroz ruhuyla görkemli bir direniş ve başkaldırıya dönüşen halkımızın mücadelesi 16 Nisan’da güçlü Hayır’a dönüşerek Erdoğan’ın Türkiye’yi tek başına yönetme hevesini, katliamcı ve teslimiyetçi politikalarını bir kez daha yerle bir etmiştir.

CHP ‘HAYIR’ CEPHESİNE ÖNCÜLÜK EDEMEMİŞTİR

AKP ve MHP ittifakı faşizmi üstlerken, CHP ise Kürt halkına yönelik sürdürülen savaşa sessiz kalarak, öte yandan şer cephesinin yüzde 51’lik gayri meşru sonucunu kabullenerek içerisinde bulunduğu ‘Hayır’ cephesinin tüm zorluk ve engellemelere rağmen elde ettiği kazanımlara, doğru öncülük edememiştir. Halkın gayri meşru referandum sonucuna karşı sokaklara taşan öfke ve tepkiyi sahiplenmeyerek, öncülük etmeyerek toplumsal muhalefetin ve demokratik direnişin gelişmesini engellemiştir. CHP, içerisinde halkın sesi olmaya çalışan yöneticilerine karşı ise geliştirdikleri baskıcı politikayla Erdoğan’ın tek adam uygulamasının da gerisine düşen bir sosyal demokrat çizgiyi ortaya koymuştur. Bu tutuma sahip olan CHP'nin halka ve demokratik direnişe öncülük etmesini beklemek ham hayalden öte bir şey değildir.

KİRLİ İTTİFAK: BAŞUR’DA KDP, ROJAVA’DA IŞİD, TÜRKİYE’DE MHP

Kürt halkını Bakur’da tanımayan AKP hükümeti, Rojava ve Şengal’de yaşayan Kürt halkına da aynı zulüm politikasını devreye koymuştur. AKP, Kürt halkının nerede bir kazanımı varsa oraya saldırmayı kendine bir milli mücadele olarak görmektedir. AKP’nin bu anlayışının nedeni, son dönemlerde gerek bölgede gerekse de uluslararası alanda Kürtlerin ve Kürt sorunun bölgesel bir sorun olmaktan çıkıp uluslararası bir soruna dönüşmesinden doğan rahatsızlığıdır. AKP sadece Bakur Kürdistan’ında değil dört parçada da Kürtlerin mücadelesi sonucu elde ettiği kazanımları engelleme ve önüne geçme arayışı içerisine girmiştir. AKP, Kürt halkının kazanımlarını engellemek için elinden gelen tüm bu kirli ittifakları Başur’da KDP, Rojava’da DAİŞ Türkiye’de ise MHP’nin faşist şer ortaklığıyla yürütmektedir.

‘ORTADOĞU’DA ÇÖZÜM DEMORKATİK ULUS İLE MÜMKÜN’

Türkiye’de yaşanan gerilimli ortamdan ve Ortadoğu’nun içinde bulunduğu bu kaotik durumdan çıkışın yolunu ve perspektifini ortaya koyabilen hiç bir güç ve devlet yoktur. Başta süper güç diye tanımlayabileceğimiz ABD ve diğer dünya devletleri, Ortadoğu’yu bu kaos ve krizli ortamdan çıkarma gücünü kendinde göremiyor ve adeta çaresizliği yaşıyor. 2003 Irak kriziyle başlayan süreç aslında fiilen 3. Dünya Savaşı’nın yaşanıyor olmasıdır. Irak’ta başlayan Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de devam eden kaos ve savaş süreci bunun önemli örnekleridir. Mevcut Baas yönetimlerinin kendini ayakta tutamadıklarını görmekteyiz. Bu ülkelerde halkların geliştirdiği devrim süreçleri artık Ortadoğu’da kapitalizmin ulus devlet anlayışının kendini ayakta tutamayacağı, bir bir aşılarak yıkılacağını ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu’da çaresizliği yaşayan bu devlet güçlerinin halklara sunabilecekleri bir projelerinin olmadığını gördük.

Ortadoğu’nun bu kaosunu ve tıkanıklığını aşabilecek tek bir güç ve projeye Kürt haklı ve Önderi Sayın Öcalan sahiptir. Ortadoğu’nun çok dilli, çok kültürlü, çok mezhep ve çok dinli yapısının korunması Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik ulus perspektifiyle mümkündür. Dünyada ve bölgedeki gelişmeleri göz önünde bulundurarak Kürt sorununa yaklaşım gelişirse belki daha çözümcü yöntemlerin gelişmesine neden olabilirdi; ancak AKP’nin 40 yıldır sürdürülen baskı ve inkar politikalarındaki çözümsüzlüğünü dayatıyor olması, sadece Kürt sorununun çözümsüz kalmasına neden olmuyor, aynı zaman da geçen her gün dünyadan ve evrensel demokratik değerlerden de uzaklaşarak bir yalnızlaşmayı ve demokratik Türkiye’nin gelişmesinin önünü de tıkatmış oluyor. Kürt sorunu ile ilgili izlenen çatışmacı politikalar Türkiye’nin sadece Çin, Kuzey Kore, Suudi Arabistan ve Katar ülkelerine mahkum kalmasına neden olmuştur.

‘TASFİYE POLİTİKALARI BİR KEZ DAHA YENİLMİŞTİR'

2013 ile 2015 yılları arasında Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan öncülüğünde başlatılan demokratik çözüm görüşmeleri tüm yetersizliklerine rağmen halklarımıza ve ülkeye bir bahar sürecini yaşatmıştır. Yüz yıllık inkar ve katliam politikalarından sonra Kürt halkının iradesi inkar edilmeden denenen çözüm görüşmeleri toplumsal bir rahatlama yaratırken Türkiye’de tabu sayılan kimi olguların da kırılabileceğini ortaya çıkarmıştır. 7 Haziran sonrası AKP hükümeti, katliam, baskı ve inkara dayalı politikaları gözü kara bir biçimde hayata geçirme çabası içinde olmuştur. AKP Kürt inkarında adeta geçmiş hükümetleri aşan bir biçimde kendi iktidarının varlığını, Kürtlerin özgürlük mücadelesini ve statü mücadelesini yok etmekte görerek direnen Kürde karşı tüm insanlık dışı yöntemler kullanılarak tasfiye dayatılmıştır. On yıllardan beri halkımızın demokratik yöntemlerle elde ettiği, kazandığı tüm kurum ve kuruluşlar darbe yöntemleri ve yargı eliye işletilmez hale getirilmiştir. Partimize karşı özellikle siyasi soykırım politikalarıyla adeta statü talebinizden ve özgürlüğünüzden vazgeçersiniz ya da zulümden zulüm beğenin minvalinde her türlü baskıya maruz kalırsınız yaklaşımında bulunmuştur.

‘TECRİT KIRILMALI'

Demokratikleşmeyen Türkiye’nin ağır, hantal merkeziyetçi yönetim anlayışından kendini çıkarması gerektiğini belirtiyoruz. Toplumsal farklılıkların kendini irade görebileceği yönetim sistemlerinin gelişmesi, demokratik ve güçlü halk muhalefetini yükseltmek sorumluluğumuzdur. DBP ayrıca Cumhuriyetin kuruluşundan beri ret ve inkara maruz kalmış Kürdistan halklarının demokratik cumhuriyet ve Özerk Kürdistan formülüyle toplumsal sorunların demokratik siyaset kanallarıyla çözümünün mücadelesini vermeye çalışmıştır. Ne yazık ki AKP’nin demokratik siyaset kanallarını kapatması hem rolümüzü oynamamızın önünü tıkatmış hem de daha gerilimli ve çatışmalı bir süreci yaşamamıza neden olmuştur. Bu gerilimli ve çatışmalı sürecin başlamasında Sayın Öcalan’a uygulanan ağır tecrit politikalarının ve görüşmelerinin kesilmesinin önemli payı vardır. Eğer Türkiye biyaseti Sayın Öcalan’a dönük uygulanan tecrit ile bu tıkanıklığı ve gerilimi yaşıyorsa o zaman Sayın Öcalan'ın üzerinden sürdürülen tecridi kaldırarak Türkiye’nin normalleşmesini ve demokratik siyasetin gelişmesinin önünü açabiliriz.

Bizler Parti olarak hükümeti öncelikle tecrit, ret ve inkar politikasından bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz. Önümüzdeki sürece 4. Olağan Kongremizle üstlendiğimiz rol ve misyon çerçevesinde yeniden yapılandırarak, toplumsal sorunlarımızı yerine getirmeye çalışacağız. Özellikle kapitalizmin topluma dayattığı ideolojisizlik ve bireycilik anlayışına karşı güçlü toplumsallığı ifade edebilecek, demokratik zihniyet dönüşümünü sağlayacak ideolojik mücadelenin her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulduğunu göz önünde bulundurarak mücadelemizi sürdüreceğiz. Özellikle demokratik siyasete ihtiyaç olan bu dönemde demokratik siyasetin öncüleri ve kadrolarını yetiştirme ve örgütleme hususunda akademi çalışmalarına daha fazla önem vererek tarihe ve halkımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı yerine getireceğiz.