Eski PKK’li Genç: PKK sınır ötesi operasyonla bitirilemez

İSTANBUL - Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri tarafından son dönemlerde dillendirilen sınır ötesi operasyona ilişkin konuşan eski PKK’li Yüksel Genç, çözüm olmayan bir yöntem için “PKK böyle bitmeyecekse neden?” diye sordu.

AK Parti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından son zamanlarda sık sık dillendirilmeye başlayan ve Şırnak’ın Silopi ilçesine askeri yığınağın yapılması yeniden sınır ötesi operasyonu gündeme getirdi. Türkiye şimdiye kadar, birçok kez sınır ötesi operasyon yaptı ve tamamı da sonuçsuz kaldı. Bunlardan kamuoyuna geniş çaplı yansıyan; 2008 yılının Şubat ayında başlatılan Güneş Harekatı sadece yedi gün sürmüş ve çok sayıda asker kaybının yaşanmasına neden olmuştu. İlk kez 1983 yılında başvurulan ve PKK’yi tamamen bitirmenin hedeflendiği operasyonlar, hava ve kara olmak üzere 54 kez denendi. 25 Eylül 1997 Şafak Harekatı, 21 Mart 95 Çelik Harekatı, 14 Mayıs 97 Çekiç Harekatı bunlardan yalnızca birkaçı.

Eski bir PKK’li olan ve daha önceki sınır ötesi operasyonlara tanıklık yapmış olan Yüksel Genç, Kürt sorununun çözümünün bu olmadığını ve bu yöntemle PKK’nin bitirilemeyeceğini söyledi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın önerisiyle 1 Ekim 1999’da Şemdinli’den Türkiye giriş yapan ilk “Barış Grubu” üyelerinden biri olan Genç, 2002 yılında “KCK Basın Davası”nda yeniden cezaevine giren bir isim.

‘BU İMKANSIZLIĞINI KENDİLERİ DE BİLİYOR’

Mevcut yaşananın sınır ötesi operasyon niteliğindeki hazırlık olduğu kanaatinde olmadığını düşünen Genç, yapılması planlanan operasyon ile daha geniş çaplı hedeflerin amaçlandığını söyledi. Geçmiş sınır ötesi operasyonlara Türkiye’nin her seferinde içeride birikmiş problem ve gerilimlerini gidermek üzerine bir tür atlama ve gaz alma alanı olarak yaklaştığını ifade eden Genç, Türkiye’nin yıllardır PKK’nin sınır ötesi operasyonlar ile bitmeyeceği gerçekliğinden ders çıkarmadığının düşünüyor. Genç’e göre, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarla PKK’nin bitmeyeceğini biliyor. Ancak buna rağmen, Türkiye’nin iç politikadaki sıkışmalar, içe dönük gerilimler ile farklı psikolojik etkiler yaratmak için operasyonlara müdahil olduğunu savundu. Genç, Türkiye’nin “PKK’yi kesin bu sefer bitireceğiz” diye girdiği zamanların sürekli olduğunu ancak, genel olarak bakıldığında buna kendilerinin de inanmadığı kanaatini yineledi.

‘NEDEN BU DUYGU POMPALANIYOR?

Türkiye’nin güçlü şekilde girerek sonuç alacaklarını düşündükleri ve en çok ders çıkarması gereken bir operasyon olarak nitelendirilen 21 Şubat 2008 yılındaki “Güneş Operasyonunu” hatırlatan Genç, çok yoğun bir imha ile girildiği yönünde oluşturulan kamuoyu algısına rağmen operasyonun kış şartları, PKK’nin hazırlıklarından kaynaklı büyük bir başarısızlıkla sonuçlandığını anımsattı. Açıklanmayan kayıp bilançosunun ise, buna büyük bir kanıt olduğunu ifade eden Genç, “Güneş Operasyonu”nu , “İmha etmeye gidenler ciddi hezimetler yaşayıp döndüler. O günden bugüne Türkiye, Kandil’e çok geniş çaplı bir operasyon yapmadı. O operasyon TSK açısından olumsuz sonuçlar ve kırılmalara yol açmıştı. Türkiye’deki asker vesayeti açısından da son ramak bitmiş oldu. TSK’nin başat vesayet kurma pozisyonunun tümden bittiği operasyon demek mümkün pekala” sözleriyle anlattı. PKK’nin bu biçimde bitirilemeyeceğine olan inancın hem iktidarı oluşturan siyasal alan hem de onun içerisinde bir güç olan bürokrasi ve askeri kanat açısından netleştiğini düşünen Genç, “Şimdi ne oldu da yine olası bir operasyonla PKK’nin imha olup biteceği biçimindeki duygu hali pompa ediliyor topluma?” diye sordu.

‘PKK’NİN LEHİNE OLAN KOŞULLAR VAR’

Genç, yapılması planlanan sınır ötesi operasyon ile geçmiş yıllarda yapılan kara ve hava destekli operasyonlar arasında kıyaslama yaparak şu tespitlerde bulundu: “Benzer şekilde kış koşullarını gözettiklerini görüyoruz, eğer yaparlarsa ki ben amacın Kandil olmak dışında başka amaçlar taşıdığının altını çiziyorum. PKK’nin üstelenme zamanının başladığını biliyorlar. Kar nedeni ile alanın sınırlanacağını, savaş kabiliyetinde sınırlılık olacağını düşünüyorlar ama bu düşüncelerini boşa çıkaran kocaman bir Şubat 2008 operasyonuna gönderme yapmakta fayda var. PKK’nin kabiliyeti geçmişe kıyaslanmayacak oranda büyüdü. O dönemlerde olduğu gibi sadece Türkiye ile savaşan stratejisini bununla kuran bir PKK hareketinden bahsetmiyoruz. DAİŞ gibi yapılanma, kent savaşı ile ayakta durabilmeyi bilmiş, katılım alanlarını çok genişletebilmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Dolayısıyla daha dağ odaklı savaşabilen bir PKK’den bahsetmiyoruz. Sayı bakımından azlık beklentisi içinde de olmaları imkansız. Koşullar böyle demiyor. PKK’nin lehine olan çok fazla koşullar var.”

‘OPERASYON BOŞA ÇIKAR’

Genç, bu tip operasyonlarda tutunabileceklerini düşündükleri bir başka durumun da son bir buçuk yılda yaşananlar ve 15 Temmuz darbe girişimi ardından Kandil’e olası bir operasyonda sivil toplum ve demokratik kesimlerin ses çıkarmayacağı beklentisi olduğunu dile getirdi.

Aynı zamanda bu beklentinin de anlamlı olmadığını kaydeden Genç, PKK’nin bu tür operasyonları boşa çıkartacağını düşünüyor. Genç, buna şu sözlerle açıklık getirdi: “Olası operasyon ile yaşanacak şeyin Kürt sorununu hala ‘güvenlik’ problemine indirgeyen bir operasyonal ve siyasal aklın kendisinin yenilgisi olacak. Kürt sorunu Türkiye’ye ait bir sorun olmaktan çoktan çıktı. Karakter, nitelik değiştirdi ve derinlik kazandı. 2008 koşullarında bir PKK ve Kürt sorunu yok ortada. PKK, Ortadoğu’da oldukça değer kazanmış, uluslararasılaşmış bir güç dengesini ifade ediyor artık. Kürt sorunu Suriye’deki çatışmalarla çok daha somut bir şekilde uluslararasılaştı. Türkiye’de strateji kuranlar bunun farkında değil mi? Kanımca farkındalar. O halde ne yapmak isteniyor?”

‘YAPILAN HAZIRLIKLAR SIRF PKK’YE DÖNÜK DEĞİL’

Genç, yapılan hazırlıkların sırf PKK’ye dönük bir operasyon olmadığını aksine Türkiye’nin Ortadoğu’da şekillenen politikada yer almak ve tek güç olmak istemesinden kaynaklı olduğunu savunarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye, PKK’ye operasyon adı altında öteden beri Ortadoğu denklemine dahil olmaya çalışıyor. Suriye, Rojava hattından bunu çok denedi. Amerika ile yapılan görüşmelerde YPG’nin Rakka’nın partnerlerinden biri olmaması için elinden geleni yaptı. Hatta engelleyebilmek ve kendisinin ne kadar güçlü bir askeri yetenek olduğunu göstermek için Cerablus’tan El bab’a doğru uzanan hat üzerinden hızlı bir biçimde o kentleri kontrol altına alma meselesini bile bu durumun bir parçası olarak kullanmaya çalıştı. Başika konusunda yarattığı tartışmaları anımsatmakta fayda var. Tüm bunları düşündüğümüzde Türkiye’nin, derdinin yeni Türkiye’yi kuran devlet aklının kendisi, PKK’yi bitirip bitirmeme meselesi değil, bunu kişileştirmiş. Buradaki mesele Ortadoğu’daki denkleme dahil olmak, sürecin bir parçası olmak koalisyon güçleri içerisinde kendisini daha sözü geçer kılmak istiyor. Türkiye; Suriye, Irak’ın bir komşusu olarak da o masada yer almak istemiyor, oradaki dizayn, parçalanma hakimiyet sürecine tek başına dahil olup söz sahibi olmak istiyor. Bunu başka yollardan başaramayınca Kürt sorunu ve Kürt sorunun aktörlerine yönelim biçimi ile bunu yapmaya çalışıyor. Ortadoğu’daki dahiliyetini sağlayabilmek için Kürtlere yönelim meselesini öne çıkarıyor. İşin içinde bazen bir şantaj politikası da görmüyor değilim. Öte yandan Türkiye’de hiçbir politikanın hasbelkader öylesine gündelik gelişmelere bağlı olarak yürümediğini düşünüyorum. Bir buçuk yıldır sokağa çıkma yasakları meselesi ile karşı karşıyayız. Bu bahsedilen yerler sınır hatları. Suriye ve Federe Kürdistan yani Irak’a açılan yolların sınırları. Bu hatları Türkiye gerekirse bir tür tampon haline getirerek yıkması da bundan doğru. Silopi’de kara operasyonuna hazırlanabilecek düzlemde askeri malzeme yığınak yapılmış durumda. Ortadoğu Kürtleri imha eden bir ajanda olarak görülüyor. Şırnak ve Cizre yıkıldı, bugün oralarda tanklar var. O yığınağın kendisi salt Kandil’e değil Musul’a, Kerkük’e başka yerlere bakabilecek durumda. Burada bir şantaj, güç gösterisini düşünmek mümkün.”

‘PKK BÖYLE BİTMEYECEĞİNE GÖRE NİÇİN?

Başka ülkelerin topraklarına girmenin büyük oranda “imha olmak” anlamına geldiğini hatırlatan Genç, şu tespitte bulundu: “97 Güney savaşında PKK güvenli yerlere çekilmişti. Çukurca’dan Zap’a iniyorlardı. O vadiler derin çukurlara sahip. Savaşan güçler için savaşın ne kadar kötü ve anneler için ne kadar acı olduğunu anlatmak için bu örneği hep veririm. O dönemlerdeki cihazlarda bir tartışmaya tanık olmuştuk. Savaş bu, belki de. Bir askeri komutan birliğini savaşa sürmek istemediğini söylüyor komutana. ‘Komutanım bu vadiden girersek tepede gerillalar var, imha oluruz’ diyerek girmeyelim diyor. Cihazın karşısındaki ses şöyle diyor: ‘Hayır emirdir gireceksiniz, analar bugünler için çocuklarını doğurdu’ Daha kötü sözler de söyledi, ama yaşamını yitiren askerlerin ailelerine saygıdan o sözleri telaffuz etmeyeceğim. Askerin ne kadar ucuz harcanabildiğine kendi kulaklarımızla tanık olduk. Bu hep bana acı gelmiştir. Neyin savaşı, nereye giriyorsun? Bunca genci telef etme hakkını nereden alıyorsun? Bu tip 97 savaşı askerin çok fazla kayıp verdiği bir sene oldu. 2008’de donarak kayıplar verdiğini biliyoruz. Savaşta hakikatlerin ölme gerçeği ile karşılaşıyorsun. Hayatlar, hayaller, rüyalar ölüyor. Birden bütün her şeyin donduğunu görüyorsunuz, niçin bütün bunlar? Çocuklarını askere gönderen ailelerin bunu sorgulaması gerekiyor. Niçin? PKK böyle bitmeyeceğine göre niçin? Ortadoğu denklemine bu biçimde dahil olunmayacağına göre niçin? Akıllı siyasetler, demokratik gelişimler toplumsal katılımlarla çok daha güçlü bir Ortadoğu ülkesi olmak varken niçin? Bütün bunlara Türkiye’de çocuklarını askere göndermiş ailelerin kendilerine sorması gerekir.”

Necla Demir - dihaber