ANKARA - Türkiye’nin 2023 hedefinde, tıpkı yüzyıl önceki “Kürtsüz Ortadoğu” denklemini oluşturmak olduğuna işaret eden KNK üyesi yazar Selahattin Soro, AK Parti’nin “altın vuruş”a hazırlandığını ve bu nedenle “Kürt ulusal birliği”nin zaman kaybedilmeden sağlanması gerektiğini söyledi.
Rusya’nın başkentti Moskova’da yaşayan Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) üyesi ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’nin yazarı Selahattin Soro ile Türkiye’nin Ortadoğu ve Kürt politikasını konuştuk. “Kürtler 1923’ün, hatta 1990’ların Kürtleri değil” diyen Soro, Kürt karşıtı hesaplara dikkat çekerek, Kürt ulusal birliğinin olmazsa olmaz olduğunu kaydetti. ABD ve Rusya’nın yeni dönem Ortadoğu politikalarına da atıfta bulunan Soro, Ortadoğu’da olup bitenlerle ilgili dihaber’in sorularını yanıtladı.
BAB OPERASYONUNUN AMACI
* Türkiye “Fırat Kalkanı Hareketi” kapsamında Bab’a kadar indi ancak haftalardır buradaki çatışmalarda bir ilerleyiş kat edemedi. Türkiye bu operasyona neden girişti, neden orada?
Türkiye’nin El Bab’a girmesi kendisinin Ortadoğu politikasıyla bağlantılı bir durum. Musul ve Başika’da bulunması, Türkiye’nin kendi deyimleri ile Osmanlı idaresinde yer alan Halep ve Rakka gibi geniş alanlara, bir hinterlanda sahip olmak, kısaca yeni bir Neo-Osmanlıcılık geliştirmek gibi bir hedefi var. Halep’te bulunmasının en temel önceliklerinden birisi ya da daha kuzeyinde Cerablus, Ezaz ve El Bab bölgesinde bulunmasının temelinde 2023 stratejik hedeflerini kapsayan “Kürtlerin 21’inci yüzyılda statü sahibi” olmaması isteği var. Türkiye bu temelde Suriye politikasına dahil oldu, hatta bunun için geçen yılın sonbaharında Rus savaş uçağını düşürerek, birçok militanın Türkiye üzerinden rejime ve Kürtlere karşı savaşması için lojistik ve askeri destek vererek aktif bir rol oynamaya çalıştı. Bunun temelinde yatan, Kürtlerin statüsüz kalması ve Kürtlerin Rojava’da siyaseten geriye düşüp yenilgiye uğratılmasıydı.
'HALEP BARIŞI' YOK
* Peki, kısa vadede Türkiye’nin istediği mi oluyor?
Kesinlikle hayır. Rus uçağın düşürülmesinden sonra Rusya’nın bölgeye müdahalesi ile Türkiye tam olarak istediği politikayı geliştirme şansı bulamadı. Böylece Suriye’den hem havadan hem de karadan çok uzak tutuldu. Tabi sonra AKP ve Erdoğan siyaseti birçok alanda olduğu gibi Suriye siyasetinde de 180 derecelik dönüşler yaparak tavizler verdi. En önemli tavizlerden bir tanesi Halep’te Rus, rejim ve İran üstünlüğünü kabul etmek oldu ki buna “Halep Barışı” deniliyor, aslında “Halep Barışı” yok. Burada bir yenilgi var. Halep’te ÖSO ve El Nusra unsurlarının Rusya Hizbullah ve İran’a teslimi ya da satılması olayı söz konusudur. Yine Rusya’nın masada ortaya koyduğu tüm şartların kabulü ve ardından ABD’nin bazı politikaları gereği yaşanan boşluk ve dengelerden Türkiye yararlanarak, Ezaz, Cerablus ve El Bab hattına giriş yaptı. İlginçtir Ezaz ve Cerablus’u bir günde alan Türk ordusu yaklaşık iki aya yakın bir süredir Bab şehir merkezine dahi ulaşamamıştır. Etrafında durmakta ve çatışmalar çok yoğun bir şekilde oralarda yürütülmekte.
KÜRTLERE YENİ BİR LOZAN DİKTE ETME
* Bahsi geçen Cerablus, Ezaz ve Bab’ın tarihi olarak Türkiye ile ilişkisi nedir? Türkiye’nin tarihsel olarak bu bölgelerle kuracağı bir bağ var mıdır?
Türkiye 1923’te Halep’in kuzeyinden Musul ve Kerkük’e kadar giden bir coğrafya ile Misak-i Milli sağlamıştı. Dönemin bölgesel güçleri ile uluslararası devletlerle yapılan pazarlıklarda şu söylendi: “Misak-i Milli’den bir şartla vazgeçilebilir. 1926 Kahire Anlaşması ile siz Kürtlere yönelik uygulayacağımız politikalarda gözünüzü yumacaksınız. Biz de Musul, Kerkük ve Halep’in kuzeyindeki o Misak-i Milli sınırlarından vazgeçeceğiz.”
Özellikle İngilizler kabul ettikten sonra bu teklifi, Türkiye içerde Kürtlere yöneldi, 1923-38’e kadar. Şimdi Tayyip Erdoğan 2023 hedefinde buna ulaşmak için Halep’in kuzeyi, Musul ve çevresinde nüfuz elde etmek, coğrafya tutmak, jeo-stratejik bir konum elde etmek yatıyor. Bunları yaptıktan sonra hem Amerika hem de Rusya ile pazarlığa otururken, işte “Halep ve kuzeyini size vereceğim” şartlardan bir tanesi bu. Kürtlerin derdest edilmesi, hakeza Musul ve çevresi, Başika’da asker bulundurması, alan gasp etmesi, Başurê Kurdistan’da (Güney Kürdistan) 8-9 alanda askeri üs oluşturması, Amerika ile Musul için yapılacak bir pazarlıkta 1923 benzeri “İşte Musul ve çevresini bırakıyoruz karşılığında Kürtlerin herhangi bir isyanını bastırmamızda sessiz kalmanızı istiyoruz”, bu konsensüste kısmi bir anlaşma da geliştirildiği görülmekte. Tabi bunlar olduktan sonra 2023 hedefine ulaşacak.
2023 tarihi aslında Lozan’ın yıldönümünde Kürtlere yine bir Lozan rejiminin dikte edilmesi, statükonun inşa edilmesidir. Burada da hem Kürtlüğün hem de Kürdistan’ın statüsüz bırakılması hedeflenmektedir. Çünkü biliyoruz yüzüncü yıllarında anlaşmalar son bulur ve Lozan’ı yüzüncü yılında yeniden yapılandırılması gerekiyor. Türk ulus devletinin Kürt inkârı ve imhası üzerine kendisini yeni bir yapılandırma kararını Erdoğan ve AKP vermiştir.
KÜRTLER 1923 KÜRDÜ DEĞİL
* Türkiye bu politikasında ne kadar başarılı olabilir? Çünkü aynı oranda bu yüzyılda bir de Kürtlerin güçlenmesi var.
Kuşkusuz biz 1923’te yaşamıyoruz. Kürtler 1923’ün, hatta 1990’ların Kürtleri değil. Şu anda Ortadoğu coğrafyasında Karadeniz’den tutalım Körfeze kadar, Akdeniz’den İran Zagros dağlarına kadar çok geniş bir coğrafyada, KDP, Goran, YNK, PKK, YPG, PYD’nin Şengal’e kadar geniş bir coğrafyada Kürt silahlı gücü söz konusu. Kürtler kendi statülerini, kendi coğrafyaları üzerinde, kendi siyasi iradeleri ve geleceklerini, kendi mücadelelerini, kendi iradeleri ile açığa çıkardılar. Özellikle Kürt özgürlük hareketi ile başlayan hamle bugün Rojava’da YPG, YPJ, Kandil ve Kerkük hattında çok büyük bir direniş ortaya çıkardı. Yani yüz yıllık statükonun 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtarması gibi, ulus devletleri yeniden kurtarma çabası Türkiye’nin boşunadır. Bu olmayacak, bu gerçekliğe karşı direnmek uçurumdan yuvarlanmayı göze almak demektir.
ULUS DEVLET BÜYÜK BİR YÜKTÜR
* Ortadoğu’nun belirleyici büyük güçleri ABD ve Rusya açısından nasıl bir Ortadoğu arzulanıyor?
Rusya’nın da Amerika’nın da Ortadoğu’da statükonun devamı ve geleceğini koruma altına alması gibi bir gayretlerinin olacağını düşünmek safdillik olur. Rusya kendisi federatif bir ülkedir, Amerika birleşik devletlerden oluşmuştur. Dolayısıyla İngiltere ve Fransa’nın 1920’lerde Ortadoğu’da yaptığının aynısını yapmayacaklar. Şu anda ulus devlet hem Rusya hem de Amerika için büyük yüktür. Fakat Türkiye’nin bölgede Rusya ile bu kadar cilveleşmesi gerçekten de irdelenmesi gereken bir noktada duruyor. Rusya’yı sahada incelediğimizde uçağının düşürülmesi, pilotunun öldürülmesi, en son helikopterlerinin düşürülmesi ve tekrardan kara kutuların Türkiye’ye götürülmesi ve Sayın Karlov’un bir devlet görevlisi, bir polis memuru tarafından vurulması şöyle bir sonucu oraya çıkıyor: Putin ve Rusya’nın Ortadoğu karnesi hep Erdoğan merkezli siyaset ile çizildi. İlginçtir tüm bu durumlara rağmen bir hasbihal durumu yaşanmakta. Bu gerçek bir aşk mı? Gelecek aylarda daha net bir şekilde görebileceğiz.
Yine Türkiye hem Turancı siyasetin hem de siyasal İslam’ın merkezini oluşturuyor. Siyasal İslam ve Turancılık kendi hinterlandını Rusya’nın toprakları olan Kafkasya’yı, Orta Asya’yı görüyor. Dolayısıyla burası da Rusya’nın nüfuz alanıdır. Kendi politikasını uyguladığı coğrafyadır ve kendi hegemonyasındadır. Kırım, Karadeniz, Kafkasya ve Orta Asya’da ve nihayetinde Suriye’de Türkiye aynı cephelerin siyasetini yürüten güçler değil. Sonuçta Halep gerçekliğine baktığımızda Rusya Halep’i ve rejimi korumak için tüm gücünü ortaya koyarken, Erdoğan Esad’ı devirmek ve muhalifleri orada güçlü kılmak için tüm enerjisini ortay koydu. Burada bir barış, uzlaşma ya da ortaklık zikrediliyor ama bunun daha derinlikli ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
TÜRKİYE KÜRT BİRLİĞİNİN ENGELLİYOR
* Çizdiğiniz çerçevelerde Türkiye’den doğru Kürtlere ve statüsüne karşı ciddi bir tehlike olduğu görülüyor. Sizce buna karşı Kürtler buna karşı nasıl bir politika izlemeli?
21’inci yüzyıl Kürt yüzyılıdır. Kobanê, Şengal ve Kerkük’te Kürlerin DAİŞ karşısında elde ettiği zafer aslında, zalimlere karşı kazanılan büyük bir zafer olarak tarihe de kaydedildi. Dünya Kobanê Günü ile bu durum uluslararasılaştı. Fakat biz Türk devletinin Kürtlerin her dönemde geliştirdikleri kazanımları tasfiye etmek için politika ürettiğini ve bunu kimi zaman da iyi başardığını çok iyi biliyoruz. Mevcut durumda da Başur ve Rojava siyaseti üzerinde Türkiye’nin geliştirmek istediği Kürtler arası birliği, ittifakı minimize etmek, Kürtleri parçalamak, Kürtlerin kendi aralarındaki çelişkilerini derinleştirip bir çatışmayı hayata geçirmektir. Burada Kürtler uluslararası güçlerle ilişki ve ittifak geliştirmekten ziyade kendi içerisinde kavga etsinler hedeflenmektedir. Burada Kürt güçleri ve patilerinin kendi aralarında yaşadığı, ailesel, ekonomik veya kabilesel çelişkilerden yararlanıp çatışma yaratılmak istenmektedir. Bu konuda KDP liderliğinin çok hassas olması gerekmektedir. İşte Şengal üzerinde yürütülen pazarlıkları biliyoruz, Türk devletinin politikaları ortadadır.
TÜRKİYE ALTIN VURUŞ YAPMAK İSTİYOR
* Son dönemde Kürtler açısından çok önemli görülen “Kürt ulusal birliği”nin sağlanması da sıklıkla gündeme geliyor. Bu yüzden de özellikle “ulusal kongre”nin toplanması konusunda Kürt temsiliyetlerine her yerden ciddi baskı var. Bu konuda sizce Kürtler nasıl bir kararlaşmaya gitmelidir?
Rojava’da YPG/YPJ önderliğinde çıkan büyük kazanımların karşısına konumlandırılan ENKS’in politikalarının orijini AKP tarafından oluşturulmuştur. Yine bu alanlara El Nusra ve DAİŞ militanlarının saldırması için Türkiye’nin tüm imkanlarını seferber ettiğini biliyoruz. Bu açıdan bu yüzyılda Kürtlerin önüne çıkan fırsatların bir ulusal kongre ile taçlandırılması ve ortaklaştırılması gerekiyor. Burada da temel sorumluluk Kürt siyasal hareketlerinin önderliklerin düşüyor. YNK önderliği Sayın Talabani’nin sağlık sorunları var, PKK Lideri Öcalan’ın ise tecridi söz konusu. Dolayısıyla burada en önemi sorumluluk Barzani’ye düşmekte, ki Barzani hem Öcalan hem de Talabani tarafından da yetkilendirilmiştir. Burada rolünü oynaması gereken Sayın Mesut Barzani’dir. Kürtlerin her ne pahasına olursa olsun 2017 yılında yapması gereken en önemli iş “Kürt Ulusal Kongresi”nin Başurê Kürdistan’ın başkenti Hewler’de gerçekleştirmesidir. Bu tarihi bir adım olacak Kürtler açısından. Yoksa 20’nci yüzyılda kaybettiği gibi 21’inci yüzyılda da kaybedebilir.
Türkiye’nin Irak ve Başurê Kürdistan ziyaretlerinin merkezinde de Kandil’den tutalım Behdinan bölgesine, Rojava’nın Cizre bölgesinden Kobanê ve Efrîn’e kadarki bir sahada Kürt özgürlük hareketinin imha edilmesi hedeflenmektedir. AKP’li siyasetçiler buna altın vuruş diyorlardı. Mevcut durumda Türkiye’nin atın vuruş tarzında bir hamleye hazırlandığı net ortadadır. Dolayısıyla önümüzdeki haftalar ve aylar Kürtler açısından çok tarihi haftalar ve aylar olacaktır. Bu açıdan ulusal birliğin sağlanması tüm cephelerde gerçekleşmelidir.
Selami Aslan - dihaber