Uluslararası hukukçular: Öcalan'la ilgili olan her şey kanunsuz

ANKARA - "Hukuk Konferansı" için Türkiye’de bulunan Dünya ve Avrupa Hukukçular Birliği üst düzey temsilcileri, OHAL ile Türkiye’deki demokrasinin tümden ortadan kaldırıldığını ve 80’li yılların koşullarının yaşandığını belirtti. IADL Genel Sekteri Jan Fermon, "Abdullah Öcalan ile ilgili olan her şey kanunsuz" diyerek, tecridin toplumsal birliktelikle aşılabileceğini söyledi.

Çeşitli baro ve hukuk kurumları tarafından Ankara’da gerçekleştirilen ve yoğun bir ilginin olduğu “Uluslararası Hukuk Konferansı OHAL Koşulları Altında Yargı Pratiği”ne dünya ölçeğinde de hukukçular adeta çıkarma yaptı. Konferansa katılan ve Türkiye’deki hukuksuzluğa işaret eden hukukçular, hukuk mücadelesinde yer alacaklarını belirtti.

dihaber’e konuşan Dünyada Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupalı Hukukçular Birliği (ELHD) Genel Sekteri Tomas Schmidt ile Uluslararası Demokrat Hukukçular Birliği (IADL) Genel Sekteri Jan Fermon, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın içinde bulunduğu koşullar olmak üzere, Kürtlere yönelik artan baskı, OHAL uygulamaları, rejim değişikliği olarak nitelendirilen Anayasa görüşmeleri gibi gündemleri değerlendirdi.

‘ÇOK SAYIDA HUKUKSUZ UYGULAMA İLE KARŞILAŞTIM'

Çeşitli sebeplerden dolayı birçok kez Türkiye'ye geldiğini aktaran Fermon, Türkiye'de çok sayıda hukuksuzlukla karşılaştığını belirtti. Türkiye'ye ilk olarak 1993 yılında geldiğini belirten Fermon, aynı zamanda katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'yi de o dönemde tanıdığını söyledi.

'İNSAN HAKLARI BAĞLAMINDA ÇOK ŞEY DEĞİŞMEDİ'

Türkiye'ye ilk gelmesinin üzerinden 25 yıl geçtiğini belirten Fermon, Türkiye’ye geldiği her dönem aynı şeylerle karşılaştığını ifade ederek şunları söyledi: “Bu süreçte avukatlara, gazetecilere, köy boşaltma mağdurlarına yönelik muazzam derecede baskı vardı. Korkunç bir seviyedeydi. Köyleri boşaltılan, yakılan insanları ziyaret ettik. İşkence gören köylüler ile karşılaştık. Cizre'de işkencelere maruz kalan insanlar ile görüştük. O günden bu güne Türkiye'de insan hakları bağlamında çok şeyin değiştiğini söyleyemiyorum" dedi.

'CİZRE'DEKİ UYGULAMALAR 1993 YILINDA DA VARDI'

Sokağa çıkma yasakları sürecinde Kürt illerinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin de görüş belirten Fermon, "Geçen yıl Cizre'deki sokağa çıkma yasaklarındaki uygulamalar 1993 yılında da vardı. Yine Şırnak'ın tamamen yıkıldığını, Cizre kenti üzerinde dumanların yükseldiğine şahit olduk. Yani Kürt sorununda problemin kaynağı çözülmemiş ve Kürtler kendi temel insan haklarına henüz kavuşamamış durumda" diye konuştu.

Türkiye'de barış müzakerelerinin sürdüğü dönemde şiddetin seviyesinin olabildiğince azaldığına dikkat çeken Fermon, Türkiye'nin müzakere sürecine dönülmesini istedi.

'AB’DEN YETERİNCE ÇÖZÜCÜ CEVAPLAR GELMEDİ'

Fermon, sokağa çıkma yasakları döneminde Kürt illerinde yaşananlara ilişkin AB ülkelerinin tutumunu eleştirerek, "Bu süreçte özellikle belirleyici olan etken, AB ve Türkiye arasındaki gizli bir mutabakat gibi olan mülteci durumu idi. Bu süreçte Türkiye Ortadoğu'da ve Suriye'den gelen mültecileri Türkiye de tuttu. Ve bunun karşılığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi '(AİHM)'den olabildiğince çözücü cevaplar gelemedi” şeklinde eleştirilerde bulundu.

'ÖCALAN ÜZERİNDEKİ BASKI POLİTİKTİR'

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu koşulları eleştiren Fermon, "Abdullah Öcalan ile ilgili olan her şey kanunsuz. İlk olarak yakalanması ve uluslararası hukuk katledilerek yakalanmış olması bunu gösteriyor. Onun devamındaki yargılanma sürecinin doğal sonucu olarak bu gün bu şartlar var" dedi. Fermon, Öcalan'ın üzerinde ciddi politik baskıların da olduğunu belirterek, "Öcalan'ı savunmak için kurulan Avrupa'daki hukukçular 15 yıldır onun ziyaretine gelemediler. Bu sebeplerle üzerindeki baskının temel ekseni politik bir baskıdır" diye konuştu.

‘TOPLUMSAL BİRLİKTELİK TECRİDİ KIRABİLİR’

Öcalan'ın tutukluluk koşularının düzeltilmesi gerektiğini ifade eden Fermon, Türkiye hükümetinin bunun düzeltilmesine müsade etmediğini ve bu durumun hukuk ile çözülemeyeceği kanaatinde olduğunu vurguladı. Fermon, tecridin kaldırılmasına ilişkin ise, "Uluslararası bir bağ, gönüllülükle ve biraz da toplumsal beraberlikle tecridi kırılmak mümkün olabilir. AB hükümetleri, Türkiye hükümetine bu belirttiğim pozisyonlar ışığında uyarılar ve görüşmelerde de bulunabilir" şeklinde konuştu.

‘ÇÖZÜM SÜRECİNİN BİTMESİ BU GÜNLERİ GETİRDİ’

Dünyada Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupalı Hukukçular Birliği (ELHD) Genel Sekteri Tomas Schmidt ise, Türkiye'ye de demokrasinin olmadığını ve hata çok kötü durumda olduğu tespitinde bulundu. Schmidt, "Türkiye'de uzun zamanlar bulundum. Türkiye'ye gelmemin asıl sebebi insan hakları ile ilgili sorunların olmasıydı. 1995'ten beri Türkiye'ye gelip gidiyorum. Devlet ile PKK arasında görüşmeler gerçekleşirse Türkiye'de ki insan hakları anlamında daha iyi gelişmelerin olacağını belirtmek istiyorum. Türkiye'deki insan hak ihlallerinin temel kaynağının bu olduğunu düşünüyorum" şeklinde görüş beyan etti.

‘DEMOKRASİ KIRINTISI DA ORTADAN KALKTI’

Türkiye'de OHAL ile olan demokrasi kırıntısının da ortadan kalktığını belirten Schmidt, "OHAL'in yürürlüğe girmesi demokrasinin mahfedilmesinde başka bir süreç oldu. HDP'li parlamenterlerin tutuklanması bunun bariz örneğidir. Yani HDP'li olmak HDP üyesi olmak bu süreçte daha da zorlandı bunun farkındayız. Bir çok hak ihlallerine maruz kaldılar parti olarak" dedi.

ANAYASA DEMOKRATİK OLMALI
Schmidt, "Milletvekillerinin milletvekilliklerini yapamaması ciddi bir sorundur. Demokrasinin olmadığını gösteren en büyük örnektir" diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Ama bu şekilde bir değişikliği tasvip etmiyoruz. Daha fazla demokrasiyi içeren bir anayasa olmalı. Mesele Kürtler için daha fazla demokrasi içeren bir anayasa değişikliği olmalı. Türkiye bu tür sorunları daha fazla otoriter bir anayasa yaparak çözecek bir durumda değil" Yani daha fazla demokrasi ile bu süreç aşabilir. Daha demokratik yöntemler daha demokratik ortamlarda yapılması gerekiyor"

Selman Gözelyuz - dihaber