Oruçoğlu: AKP’nin ‘Evet’ demek için argümanı yok

MARDİN - Diyalog Grubu üyesi Hüsnü Oruçoğlu, 16 Nisan referandumu için “Ya demokrasiyi seçeceğiz ya da antidemokratik yapıya doğru hızla gideceğiz. AK Parti’nin ‘Evet’ demek için argümanı yok” dedi.

Diyalog Grubu üyesi Hüsnü Oruçoğlu, Türkiye’deki siyasal atmosferi, tutuklu vekillerin durumunu ve bu koşullarda gerçekleşecek Anayasa değişikliği referandumunu değerlendirdi. Yaşanan sürecin hiç normal bir süreç olmadığına işaret eden Oruçoğlu, 1960, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini ve sonrasında yaşananları bildiğini belirterek, hiçbir dönem böyle antidemokratik uygulamaların yaşanmadığını söyledi.

Oruçoğlu, “O bizim bildiğimiz 12 Eylül’de bile 1402’lik (devlet memurluğundan atılan akademisyen ve görevlilere ilişkin yasa) olanların sayısı 200-300’ü geçmiyordu. Şimdi sadece ihraç edilen öğretim üyelerinin sayısı 4 bin 800” dedi.

‘DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRARAK HALKIN İRADESİNE KET VURULDU’

TBMM’ye gitmiş olan insanların kendi adlarına siyaset yapmadıklarını, seçildikleri halk adına siyaset yaptıklarını hatırlatan Oruçoğlu, “Halk diyor ki benim adıma sen gideceksin haklarımı savunacaksın. Aslında halkın iradesine hiçbir saygıları yok. Türkiye’de milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılarak halkın iradesine ket vuruldu. Bunun izahı, telafisi çok zor. Yani bir milletvekili gece yarısı çıkan bir kanun ile dokunulmazlıkları kaldırılarak yargılanamaz, mahkum edilemez. Kaldı ki bu milletvekillerini yargılamak mümkündür. Ne zaman, süreleri bittiği zaman. Bu o milletvekilini değil ona oy verenleri de mahkum etmek demektir. Dolayısıyla bir milletvekilinin yargılanarak, tutuklanması siyaset tarihinin en acılı, anti demokratik ve uzun sürede telafisi mümkün olmayan bir yara bırakır. Bunun bir an önce kalkması lazım” diye ifade etti.

‘ÖNEMLİ BİR MUHALEFETİN GÜCÜ YOK EDİLDİ’

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş başta olmak üzere tüm seçilmişlerin seçimle gidebileceklerini, AK Parti’nin de sürekli olarak “Seçimle gelen seçimle gider” söylemini kullanmasına rağmen buna aksini uyguladıklarına dikkat çeken Oruçoğlu, şöyle devam etti: “Buna bakıldığında çok mantıklı ama kendileri darbe yaptılar, sivil bir darbe. Bu bir sivil darbedir. Önemli bir muhalefetin gücü yok edildi. Önemli bir kesim toplumun fikirlerini yansıtan, önemli bir oy alan parti yaralı, bereli bir haldedir. Partinin başkanları, il başkanları, belediye başkanları, yöneticileri tutukludur. Bunu izah etmek mümkün değildir. Bu durum demokrasi, parlamenter sistem ile alakası olmayan bir yere doğru gidiyor. Bu ülke açısından ciddi bir handikaptır. Uluslararası anlamda zor bir durumdadır çünkü böyle bir örnek yok. Seçiliyorsun ve ben seni beğenmiyorum yeni bir yasa çıkartıyorum senin milletvekilliğine son veriyorum. Bunu söyledikten sonra siz demokrasiden, insan haklarından, katılımcılıktan, halkın iradesinden bahsedemezsiniz. Etseniz de gayrı ciddi olur.”

‘SİYASET SOKAK DİLİ DEĞİLDİR’

HDP’li vekillerin tutuklanması, belediyelere kayyum atanması ve ardından gerçekleşecek referanduma bakıldığında tüm bu tutuklamaların “Hayır”ı önlemek için gerçekleştirilen bir senaryo olduğu söyleminin doğru olduğunu gösterdiğini ifade eden Oruçoğlu, HDP’nin parlamentoda temsil kabiliyeti yüksek bir parti olduğunu belirterek, “Düşünceleri, siyaset tarzı ve duruşları şekillenmiş bir partiydi. Söylediklerinde çok lagaluga yapmadan, inançlarını ve değerlerini kitlelere aktaran bir partiydi. Selahattin Demirtaş, yakından mesai arkadaşım olmadı, genç bir arkadaşımızdı; özellikle Kürt olmayan seçmende bu söylemi, bu duruşu, uzatmadan, bükmeden net konuşması çok itibar görmüştü. En acılı günlere rağmen gülerek siyaset yapmıştır. Çok iyi bir dil seçerek siyaset yapıyordu. Bu Türkiye’nin de ihtiyacı olan bir dildi. Siyasetçi kendi diline dikkat etmelidir. Siyaset dili, sokak dili değildir, başkasına hakaret etme dili hiç değildir. Siyaset dili kendi inançlarını ve değerlerini en güzel suretle halka, seçmene, kitleye aktarmasıdır. Selahattin Bey, başkan olarak böyle bir yeteneği olan insandı. Şimdi bu ses ve bunun temsil ettiği seçmen kitlesi bu süreçte, dışlanmak istendi. Aleni, belli ve bu dışlamayı da çok ilkel bir metot ile yaptılar” dedi.

‘‘HAYIR’IN DA ‘EVET’ KADAR MEŞRULUĞU VARDIR’

Son dönemde Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından sıkça kullanılan söylemlerden biri olan “Kim hayır diyorsa o terör örgütlerinin dediğini yapıyordur” açıklamalarını hatırlatarak, bu söylemin çirkin bir siyaset olduğunu söyleyen Oruçoğlu, “Evet”in olduğu kadar “Hayır”ın da meşruluğu ve hukukta yeri olduğunu söyledi.

Böyle bir yakıştırma yapmanın ilk elden topluma saygısızlık manasına geldiğini belirten Oruçoğlu, “Kendi toplumunu çok hafife almaktır. Kendi toplumunu yanıltmaktır. Referandumda ‘Hayır’ demenin argümanları, nedenleri vardır. Bu nedenlerin çok haklı olarak içeriği de dolu söylemleri vardır. Böyle toptancılık yapıp, bunu dejenere ederek toplumu başka bir alana itmek çok çirkindir. Siyasete hiç yakışmayan, hele hele iktidar partisine, Başbakan ve Cumhurbaşkanına hiç yakışmayacak bir şeydir” diye ifade etti.

‘EVET İÇİN ARGÜMANLARI YOK’

AK Parti’nin “Evet” için argümanı olmadığını dile getiren Oruçoğlu, “Ben sağduyumu söylüyorum; iktidar partisinin ‘Evet’ demeyle ilgili fazla argümanı yoktur. Fazla bilgisi yoktur, fazla benimsediği de yoktur. Bir emir komuta zinciri içinde bu işler yapılıyor. Öyle olunca da yanlışı savunmak zor bir iştir. Doğru olan bir şeyi savunmak çok kolay bir iştir. Gerçekten şu an iktidar partisi yanlış olan bir şeyi savunuyor, savunamıyor. Topu taca atarak, ‘Onlar terör örgütleriyle oy kullanıyorlar’ demek AKP’ye bir şey kazandırmaz, iktidara da bir şey kazandırmaz. Ben bu kanaatteyim. İktidar partisi farkına varmadan bu tip bir lisanla yani sokak dilini geliştirmeye çalışıyor, sokağı hareketlendirmek istiyor. Çok pis bir siyaset yapıyor bu kadar basit. Bu bir siyaset değil, toplumu ayrıştırmak, kamplaştırmaktır. Bu strateji ile referanduma gidildiğinde hiç hayra alamet sonuçlar çıkmayabilir. Bu durum demokratik bir durum değil. Öyle bir partinin milletvekilleri, örgütü içeride sen bir referanduma gidiyorsun ve bu referandumda bunların eli kolu bağlı, den bu referandumdan demokrasi arıyorsun. Bu referandumdan yeni bir anayasa arıyorsun” dedi.

‘HALKLA İLGİLİ TEK MADDE YOK ORTADA’

Anayasa’yı değiştirmenin kolay olmadığını, normal koşullarda toplumun belli oranında onayının alınması gerektiğini söyleyen Oruçoğlu, Anayasaların devlet ile halk arasında olan bir mutabakat belgesi olduğunu ancak bu değişikliğin halka sorulmadığını hatırlatarak, şunları dile getirdi: “Halk işin içine sokulmamıştır, halkla istişare edilmemiştir. Bir tane Anayasa profesörü bu işin içinde yoktur. Dolayısı ile Anayasa yapmak öyle kolay bir iş değildi. Halka rağmen bir şey yapıp halkın oyuna sunuyorum demek mümkün değildir. Bu Anayasa, bir gece yarısı anayasasıdır. Bu değişiklikler bir gece yarısı değişti. Bunlar ne barolarda, ne sivil toplum örgütlerinde ne üniversitelerde, ne anayasa profesörleri nezdinde konuşulup, tartışılıp belli bir şekle konulmuş hal yoktur. Dolayısıyla bu değiştirilecek olan 18 maddenin hepsinde 1 tek şey var: Cumhurbaşkanının pozisyonu. Halkla ilgili bir madde yok orada. Cumhurbaşkanının yetkileriyle ilgilidir dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı konumu güçlendirilmiştir ve bu güçlendirme süreçle birlikte diktatöryel bir yapının temel taşlarını sergilemektedir, döşemektedir. Bu referandum bir partiyi aşan bir durumdur. O parti kaybeder, bu parti kazanır, hayrınadır olayı değildir. Bu bir Türkiye sorunudur. Türkiye’nin nasıl yönetileceğiyle ilgili bir şeydir. O yüzden bu iş çoktan partileri aşmıştır. Bunu görerek bilerek yapmak lazım. Buradan AK Parti’nin de çıkarı yok ama Cumhurbaşkanı’nın var. Bundan sonra o mevkiye gelecek olanların çıkarı var.”

Oruçoğlu, bu düzenlemelerle vekillerinde yetkilerinin ellerinden alındığını, bir nevi sarayın memurları haline getirileceğini söyledi. Referandumun ülkenin gidişatına ilişkin bir temel taş olduğunu vurgulayan Oruçoğlu, “Biraz aklı başında olan kimse bu referandumda ‘Evet’ dememelidir. Bu ülkenin gidişatına ilişkin önemli bir temel taşıdır. Ya demokrasiyi seçeceğiz ya da anti demokratik yapıya doğru hızla gideceğiz. Türkiye’nin de bu kazandığı değerleri geri vereceğini sanmıyorum. Türkiye insanı çekingendir, çok böyle tavrını net sergilemez ama fırsat eline geçtiğinde gereğini yapar” dedi.

Dicle Müftüoğlu / Aynur İnedi - dihaber