Adıyaman’dan Paris’e bir özgürlük tutsağı: Misak Manuşyan 2017-02-21 09:02:13 DİYARBAKIR - Adıyaman'da doğup, 1915 tehcirinden sonra sırasıyla önce Suriye, ardından da Fransa'ya giden Ermeni devrimci, şair, marangoz Misak Manuşyan ve 22 arkadaşının kurşuna dizilişlerinin üzerinden 73 yıl geçti. Şair, devrimci Misak Manuşyan ve 22 arkadaşının kurşuna dizildiği 21 Şubat 1944 tarihi, Fransızlar ve yaşamını devrimci mücadeleye adayanlar açısından ayrı bir anlam taşıyor. Fransa’nın Nazi işgaline karşı farklı ırktan 23 devrimcinin ortak mücadelesi enternasyonel mücadele açısından da ilham kaynağı oldu. Ayrıca, 21 Şubat Fransa’da ‘Emperyalizme Karşı Uluslararası Direniş Günü’ olarak kutlanıyor. 1915’TE SAĞ KURTULDU Ermeni devrimci, şair, marangoz Misak Manuşyan 1 Eylül 1906 tarihinde Adıyaman'da dünyaya geldi. Ermeni soykırımının yaşandığı 1915 yılında 9 yaşında olan Misak'ın babası çeteler tarafından öldürüldü. Annesi ise Suriye’nin Deyrizor çöllerine doğru gönderildiği ölüm yolculuğunda açlıktan hayatını kaybetti. Ağabeyi Garabet ile birlikte bir Kürt ailesi tarafından koruma altına alınan Manuşyan, soykırımdan sağ kurtulmayı başardı. Daha sonra marangozluğu öğreneceği Suriye'nin Cuniye kentindeki bir Ermeni yetimhanesine yerleştirilir. ÖLÜM, YOKLUK, AŞK VE PARİS Manuşyan, 1925 yılında ağabeyiyle birlikte Fransa'nın Marsilya şehrine göç eder. Marsilya’nın ardından Manuşyan kardeşler ölümlerine tanıklık edecek Paris’e doğru yol alırlar. Ağabeyi Garabet Paris’e gelişlerinden kısa bir süre sonra hayatını kaybeder. Ağabeyinin ölümünün ardından zor günlere yalnız katlanmak zorunda kalan Manuşyan, 1929 dünya ekonomik krizinin de etkisiyle bir süre işsiz kaldıktan sonra otomobil fabrikası Citroen’de işçi olarak işe başlar. Fabrikada tanıştığı, “Sevgili küçük yetimim” dediği, kendisi gibi Ermeni tehcirinden sağ kurtulmuş ve yetimhanelerde büyümüş Melinee ile evlenirler. FRANSIZ KOMİNİST PARTİSİ’NE ÜYE OLDU CGT (Genel İşçi Konfederasyonu) içinde yer alan Manuşyan 1934’te de Fransız Komünist Partisi’ne üye olur. Ermeni kültür ve edebiyat çevreleriyle ilişki kurmanın yanı sıra edebiyat, tarih ve felsefe kursları alan Manuşyan, şiirler yazmış ve bu arada Çank (Çaba) ve Mışaguyt (Kültür) adlı iki dergi kuruculuğunu ve yazarlığını yapar. Manuşyan 1936’da İspanya İç Savaşı’nın patlak vermesinden bir süre sonra kurulan Uluslararası Tugaylar’a katılmak istemiş, ancak FKP yetkilileri kendisinin çalışmalarını Fransa’da sürdürmesini istemeleri üzerine Fransa’da kalır. STALİNGRAD MÜFREZESİ Manuşyan; Fransa, Nazilerin işgaline uğradığında hiç düşünmeden Partizanlara katılır. 1942’de Paris bölgesindeki yabancı ve göçmen direnişçileri toplayan FTP-MOI’ye (Fransız Savaşçıları ve Partizanları-Göçmen İşçiler Kolu) katılan Manuşyan bir süre sonra grubun liderliğine yükselir. 60 militan ve sempatizandan oluşan bu partizan birimi “Stalingrad Müfrezesi” olarak da tanınır. Halkta umudu dirilten ve moral veren birçok eyleme imza atan grubun, çalışmaları Nazi işgalcileri ve işbirlikçi Fransız polisi tarafından giderek daha yoğun bir biçimde izlenir. Manuşyan Grubu’nun üyelerinin çoğu Kasım 1943’te ele geçirilir. Bir Fransız işbirlikçisinin ihbar etmesi sonucunda grup üyelerinin tamamı yakalanır. HER BİRİNİN MÜCADELE İÇİN BİR NEDENİ VAR Biri İspanyol, ikisi Romen, ikisi Macar, ikisi Ermeni, üçü Fransız, beşi İtalyan ve sekizi Polonyalı olan Manuşyan Grubu’nun davasına olağanüstü bir önem verilir. Fresnes Hapishanesi’nde geçirdikleri üç ay boyunca, işkence görürler. Sorgulamalarda, eylemlerinden ve bunları niçin yapmış olduklarından başka bir şey söylemezler. Pişman olduklarına dair tek bir söz çıkmaz ağızlarından. Her biri, onları harekete geçiren ortak nedenlerin yanı sıra, kendi özel gerekçelerini açıklar. Yahudiler, onları toptan ortadan kaldırmak isteyen Nazi barbarlığına karşı kendilerini savunduklarını; Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanların onayıyla katledilmiş halklarının özgürlüğünü korumak için savaştıklarını; İspanyollar, ülkelerinde ortalığı kasıp kavuran faşizme karşı çarpıştıklarını; İtalyanlar, Hitler’in müttefiki Mussolini tarafından kovuldukları memleketlerine dönebilmek amacıyla silaha sarıldıklarını; Polonyalılar, Hitler’in haritadan sildiği vatanlarının yok olmaması için mücadele ettiklerini belirtirler. ‘VİCDANINIZI VE RUHUNUZU DÜŞMANA SATTINIZ’ Misak Manuşyan göstermelik çıkarıldığı mahkemede, önce Almanlara doğru dönerek, “Size söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ben size karşı koyup savaşarak görevimi yaptım. Yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Şimdi, rolünü oynama sırası sizde: Elinizdeyim!” der. Sonra, Fransızlara dönerek, “Fakat size gelince, sizler Fransız’sınız. Biz Fransa için, bu ülkenin kurtuluşu için savaştık. Sizse vicdanınızı ve ruhunuzu düşmana sattınız. Siz Fransız uyruğunu miras aldınız, bizse bu uyruğu hak ettik!” diyerek Cezayir ve Londra radyolarında da yayınlanan o müthiş konuşmasını yapar. ‘AF DİLEMEYİ DÜŞÜNÜR MÜSÜNÜZ?’ Hepsi farklı milletlerden olan 23’ler ölüme mahkûm edilir. Mahkeme başkanı, onlara af dilemeyi düşünüp düşünmediklerini sorar. Bunun üzerine bütün yoldaşları Manuşyan’a dönerek hep birlikte “Hayır” derler. GRUBUN TEK KADIN ÜYESİ GİYOTİNLE KATLEDİLDİ 22 partizan, 21 Şubat 1944’de daha sonra bir direniş anıtı haline getirilecek olan Mont Valerien kalesinde kurşuna dizildi. Grubun tek kadın üyesi olan 32 yaşındaki Olga Bancic ise Almanya’ya götürülerek 30 Mayıs 1944’te Stuttgart’taki Urbanstrasse cezaevinde giyotinle infaz edildi. Adıyaman’dan Paris’e her anı direnişle, mücadele ve aşkla geçen şair, devrimci Misak Manuşyan ölmeden önce eşi Melinee’ye bir mektup bırakır ve o mektupta şunlar yazılıdır: “Sevgili Melinee, benim sevgili küçük yetimim, Birkaç saat sonra bu dünyada olmayacağım. Öğleden sonra saat üçte kurşuna dizileceğiz. Bu bana, yaşamımdaki herhangi bir kaza gibi geliyor; inanmıyorum, ama gene de seni bir daha hiç göremeyeceğim. Sana ne yazabilirim? Kafamın içinde her şey karmakarışık, ama aynı zamanda apaydınlık. Kurtuluş Ordusu’na gönüllü bir asker olarak katılmıştım ve zaferin ve son hedefin eşiğindeyken can veriyorum. Sağ kalacak ve yarının özgürlük ve barışını tadacak olan herkese mutluluklar diliyorum. Fransız halkının ve özgürlük için dövüşen herkesin, bizim anımızı saygıyla anacaklarını biliyorum. Ölüm anında, Alman halkına ya da başka herhangi bir kimseye nefret beslemediğimi duyuruyorum; herkes, ceza ya da ödül biçiminde hakkettiğini alacaktır. Alman halkı ve diğer halklar, artık fazla sürmeyecek olan savaştan sonra barış ve özgürlük içinde yaşayacaklardır. Herkese mutluluklar. Sadece seni yeterince mutlu edememiş olmaktan ötürü derin bir üzüntü duyuyorum; senin de her zaman arzu ettiğin gibi sana bir çocuk verebilmeyi o denli isterdim ki. Bu yüzden, savaştan sonra mutlaka evlenmeni ve benim mutluluğum için bir çocuk sahibi olmanı ve benim son isteğimi yerine getirmek üzere, seni mutlu edecek biriyle evlenmeni istiyorum. Bütün eşyamı ve diğer maddi varlığımı sana ve yeğenlerime bırakıyorum. Fransız Kurtuluş Ordusu’nun bir neferi olarak öldüğüme göre, savaştan sonra benim eşim sıfatıyla savaş emekliliği ödeneği hakkını talep edebilirsin. Beni onurlandırmak isteyen dostların yardımıyla, okunmaya değer şiirlerimi ve yazılarımı yayımlamalısınız. Olanaklı olursa anımı Ermenistan’daki akrabalarıma iletmelisiniz. Az sonra 23 yoldaşımla birlikte, ama hiçbir kötülük yapmadığım ya da yaptıysam da kin duyarak yapmadığım için gözümü kırpmadan ve vicdanı rahat bir insanın huzuru içinde öleceğim. Bugün hava güneşli. Sevgili karım ve sevgili dostlarım; yaşama, güneşe ve doğanın o çok sevdiğim güzelliklerine bakarken veda edeceğim. Bana kötülük yapan ya da yapmayı istemiş olan herkesi bağışlıyorum; ancak canını kurtarmak için bize ihanet edenleri ve bizi satanları asla bağışlamayacağım. Seni ve senin yanı sıra kız kardeşini ve uzak yakın tüm dostları sımsıkı kucaklıyorum; hepinizi kalbimin bir köşesine yerleştiriyorum. Elveda. Dostun, yoldaşın ve kocan…” Melinee, Misak’ın ölümünden sonra hiç evlenmez. Misak’ı yaşamını mücadelesini ve yaşadıkları aşkı ‘Bir özgürlük tutsağı Manuşyan’ adlı kitapta anlatır. Yine Manuşyan ve arkadaşlarının mücadeleleri bir çok şiire ve sinema filmine konu edilir. 23’lerin afişleri dönemin hükümeti tarafından her yere asıldı. Bu afişler, Louis Aragon'un ünlü "Kızıl Afiş" şiirini yazmasına ilham oldu. Ayşe Güney - dihaber