Barış akademisyeni Ergüzeloğlu: Her şeye rağmen iyi şeyler olacak! 2017-02-23 09:04:47 MERSİN - MEÜ’den ilişiği kesilen Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu, 18 yıllık akademik mücadelesini ve bir kadının gözünden üniversiteleri anlattı. Üniversitelerde yaşananlar için “Barış bildirisi olmasa da bunlar yaşanacaktı” ifadesini kullanan Ergüzeloğlu, her şeye rağmen iyi şeylerin olacağını söyledi. Geçtiğimiz günlerde sözleşmesi yenilenmeyerek Mersin Üniversitesi (MEÜ) ile ilişiği kesilen Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu, akademik hayatının yanı sıra bir kadının gözünden akademilerde yaşananları değerlendirdi. 18 yıllık akademik öyküsü olduğunu belirten Ergüzeloğlu, akademik yaşamını “Araştırma görevliliğiydi bunun bir bölümü. Yani son 3 senedir ben yardımcı doçentim. Mersin Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladım. Yüksek Lisans öğrencisiydim. Ardından Mersin Üniversitesi beni Ankara Üniversitesi’ne gönderdi. 8 yıl kadar Ankara’da doktora çalışmalarımı yürüttüm. Doktora çalışmalarımın ardından doktoramı aldım ve tekrar görev yerim olan Mersin’e döndüm. Mersin’de de üniversite içerisinde hem akademik hem de sendikal çalışmalar yürüttüm. Geldiğimiz aşamada da daha önce dediğim gibi çok güzel atıldım” sözleri ile anlattı. ‘KENDİMİ ŞANSLI HİSSEDİYORUM’ Akademik geçmişi anlamında kendisini şanslı hissettiğini belirten Ergüzeloğlu, çok iyi akademisyenlerle çalıştığını belirterek, akademik hayatı boyunca yaşadıklarını “Akademi bir okul gibidir. İyi bir hocanız varsa usta çırak ilişkisi içinde yürütürsünüz akademik çalışmalarınızı. O mülkiye koridorları kime dokunursanız dokunun bir şeyler öğreneceğiniz koridorlardır. Bilimsel deneyim aktarımı, bilgi birikimi paylaşımı açısından bir sıkıntı yaşadığımı düşünmüyorum. O yüzden kendimi hep güçlü hissettim. Hem bilgiyi aldım hem de idari sakatlamalar konusunda bir fikrim oldu. Bunları önceden görebilecek hale geldim yani. Nerelerden bizim çalışmalarımız sıkıntıya uğratılabilinir. Bunlar daha çok idari prosedürler. Ya da çalışmalarımız hakkında fikri olmayan kanallardan gelen müdahalelerdir” diye aktardı. ‘BARIŞ BİLDİRİSİ OLMASA DA BUNLAR YAŞANACAKTI’ Üniversitelerde devam eden akademisyen kıyımının gerekçelerinin aslında açık ve net bir şekilde ortada olduğunu ifade eden Ergüzeloğlu, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” barış bildirisi olmasa bile aynı şeylerin yaşanacağını vurguladı. Ergüzeloğlu, akademisyenlerin sözünü söyleme gücünün ellerinden alınmak istendiğini belirterek, yaşananları şu sözlerle özetledi: “Akademik kadrolar biraz daha güvenceli kadrolardır. Adli kadrolarda öyledir. Hükümetin iktidara geldiğinden bu yana kamu personeli rejiminde bir güvencesizleştirme yönünde tasarrufları oldu. Ama bunun bir şekilde yargıdan döndüğünü ya da buna karşı direnildiğini görüyordu. Yani akademisyenlere yönelmesinde imza olmasaydı (Barış Bildirgesi) başka bir şey olacaktı. Barış imzacıları bunun için bir tetikleyici oldu. Ardından gelen 15 Temmuz yeni bir tetikleyici oldu. Bugün yarın başka bir olay olacak ve bu daha da derinleşecek. Bu kadroların güvencesizleştirilmesi biraz da o güvenceden kaynaklanan sözünü söyleme gücünün ortadan kaldırılmasıdır amaçlanan şey. Biraz daha memur tarzı bir çalışma arzulanıyor Hükümet tarafından. Akademide asi bir sedaya artık tahammül edilemiyor. Bu yüzden en son ben olmak üzere akademilere yöneldiler.” ‘İYİ ŞEYLER OLACAK’ Üniversite ile ilişiğinin kesilmesinin ardından çalışmalarına devam ettiğini kaydeden Ergüzeloğlu, çalışmalarını daha fazla insanlarla bir arada iken yürütmesinin faydalı olduğunu ilk günden görebildiğini ifade ederek, “Henüz çok taze benim akademi ile olan ilişkimin kesilmesi. Ancak daha ilk günlerden anladım ki çalışmalarıma halkın içinde devam etme kararı almam çok yerinde bir karar oldu. Burada bugün bir yandan okumaya fırsatım oldu bir yandan da farklı kesimlerle temaslarım oldu ve yeni fikirler edinmeye başladım. Akademi böyle bir şeydir toplumsal olaylardan kişilerden beslenmezse fildişi kulelerin arkasında kendini yok eder. İnanıyorum ki bu temaslarla birlikte daha iyi analizler, daha iyi bakış açıları geliştirebileceğiz ve bir birimize temas edeceğiz. İyi şeyler olacak öyle hissediyorum” dedi. Ergüzeloğlu, 16 Nisan'da yapılacak olan Anayasa referandumuna ilişkin de, "Hayır" çıkmasını umut ettiğini hatta umuttan da öte "Hayır" seçeneğinin güçlü olduğunu ve daha da güçlenmesi gerektiğini söyledi. ‘AKADEMİ KADINLARA VE ÇOCUKLARA UYGUN GÖRÜLMÜYOR’ Devamında üniversitelerde kadın olmanın ve kadın bir akademisyen olmanın yarattıklarını değerlendiren Ergüzeloğlu, kadın akademisyenlerin kadınlık özelliklerini törpülemek zorunda bırakıldığını ifade etti. Ergüzeloğlu, üniversitelerdeki kadın akademisyenlerin yaşadıklarını en basit haliyle kendi yaşantısından örnekleyerek, şunları kaydetti: “En basiti doktoram bitmeden çocuk sahibi olmadım. Çocuk olduktan sonra biraz da kadınlığın zor tarafları ortaya çıkar. Akademik çalışmalarımı ya da diğer faaliyetlerimi yürütürken, çocuklu bir kadın olmanın getirdiği bir geride bırakılma ya da gidememe kendi kendini geride bırakma durumu oluşuyor. Bunun biraz da bizim ülkemizde, akademilerin kadınlara çocuklara uygun olmadığı algısı ile ilgili olduğunu görüyorum. Aslında bütün iş yerlerinde toplumsal yaşamın her alanında kadınlara uygun görülmeyen çalışma koşulları ile ilgili bir durum var ortada. ‘Çocuklu bir kadınsanız yeriniz evinizdir. Toplumsal hayatta yeriniz yoktur. Hafta sonu toplantıları ve akşam toplantıları size uygun değildir’ ya da şehir dışına çıkarken, herkes bir kere düşünürken, kadın olup bir de çocuğunuz varsa siz 5 kere düşünmek zorunda kalırsınız. Bu tür sıkıntılar kadın olmanın bu ülkedeki hatta dünyanın birçok yerindeki genel sıkıntılarıdır. Bu akademi camiası için de aynı şekilde geçerli. Kamusal alanlarda bu tür düzenlemeler çok azdır. Gittiğim yerde çocuğa uygun ortamlar yaratılmaz. Kendi üniversitemizde bile ki şimdi işimize son verildi. İki kampüs vardır ancak tek bir kreş vardır ve kreşin olmadığı Çiftlikköy kampüsündeki hocalar çocuklarını diğer kreşe getiremezler. Orayı kullanamazlar.” ‘KADINLARIN DAYANIŞMAKTAN BAŞKA SEÇENEĞİ YOK’ Kadınların ev ortamından, ev içinden çıkıp kamusal yaşamda bir arada dayanışmak dışında bir seçeneği olmadığının altını çizen Ergüzeloğlu, “Evde de olsa çevremizde komşumuz, mahallelimiz kim varsa dayanışmak zorundayız. Çünkü dünyanın yarısı kadın ve bu kadınlar bu güne kadar susturulmuş, bastırılmış, bir şekilde iktidar tahakkümüne maruz bırakılmış. Biz kadınlar dayanışırsak bir araya gelirsek dünyanın rengini değiştirebileceğimize inanıyorum ben. Güzel hissedelim ki bu hissi birbirimize geçirebilelim. Güzel duyguları birbirimize aktarırsak, daha güçlü hissedeceğiz gibi” diye konuştu.