Hem var hem yok: Dolmabahçe Mutabakatı 2017-02-27 13:13:46 İSTANBUL - Çözüm sürecinin en somut adımlarından biri olan ve “Bu kez tamamdır” dedirten “Dolmabahçe Mutabakatı”nın üzerinden iki yıl geçti. Mutabakatın reddiyle başlayan yeni süreç, ülkeyi barış umudundan savaş karanlığına sürükledi. Tarihe “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak geçen metin, 28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde kamuoyuna duyuruldu. 10 maddeden oluşan mutabakat büyük bir yankı uyandırdı. Barış umudunu büyüten mutabakatın üzerinden günler geçmeden Dolmabahçe masasının bir tarafı olan hükümet yetkililerin “Her adım bilgisi dahilinde atıldı” dediği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan adım adım mutabakatın reddi üzerine açıklamalar geldi. İmralı görüşmelerini kesilmesi ve masanın devredilmesiyle yeni bir sürece girildi; barış umutları yerini karanlık bir döneme bıraktı... SÜRECİ BAŞLATAN AÇLIK GREVLERİ Dolmabahçe Mutabakatı’nın adımları, çok kolay bir sürecin değil çok çetin geçen bir sürecin ardından atıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan, avukatlarıyla en son 27 Temmuz 2011 tarihinde görüştürüldü. O günden sonra Öcalan avukatlarıyla bir daha görüştürülmedi. Oslo görüşmelerinin tıkanmasıyla tekrardan çatışmalı sürece kapılar aralandı. Bölgede çatışmalar tırmandı; çatışmanın faturası hükümete ağır patladı. 2012 sonbaharında siyasi tutuklular gündemlerine “Öcalan’a uygulanan tecridi” aldı. Binlerce tutuklu 12 Eylül’de süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinin startını verdi. Grevin 67 gününde Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla çağrı yaptı ve grev sonlandırıldı. İLK PROVAKASYON Açlık grevi eylemiyle birlikte Kürt sorunundaki hayati rolü tekrar ortaya çıkan Öcalan, BDP’li milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Ata Akat’la 3 Ocak 2013’te İmralı’da yaptığı görüşme yeni bir sürecinde startı oldu. İlk görüşmenin hemen ardında 9 Ocak’ta Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan'ın öldürülmesiyle süreç sabote edilmeye çalışılırken, Öcalan çözüm sürecindeki kararlılığını bir kez daha ortaya koydu. Öcalan, bu olayın mutlaka açığa çıkarılması gerektiğini vurgulayarak, sürecin ilerlemesinde kararlılık mesajı verdi. ÇÖZÜM SÜRECİ BAŞLADI Heyetlerin gidişinin sürmesiyle çözüm sürecini başlatan Öcalan, 21 Mart 2013 Diyarbakır Newroz'una gönderdiği, kamuoyunda "tarihi mektup" olarak bilinen mektubun okunmasıyla "demokratik çözüm sürecini" resmen ilan etti. Öcalan heyetler aracılığı ile gönderdiği bu mesajında, "Artık silahlar sussun fikirler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan inkâr eden dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Kürt'üne, Türk'üne, Laz'ına, Çerkez'ine bakmadan bu coğrafyanın ta bağrına akıyor. Ben bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğine diyorum ki, artık yeni bir dönem başlıyor. Silah değil, siyaset öne çıkıyor. Yine diyorum ki artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yüreğini bana açan bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakmak değil daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır" diye belirtti. İLK AŞAMA GERİ ÇEKİLME Üç aşamalı süreç olarak tanımlanan "Demokratik Çözüm" sürecinin başlamasının ardından 3 Nisan 2013'te sürecin halk nezdinde tanınması ve sürecin taraflar açısından takip edilmesi için Akil İnsanlar Heyeti kuruldu. Heyetin kurulmasının ardından sürecin ilk aşaması KCK'nin 8 Mayıs 2013'te geri çekilmeyi ilan etmesiyle başlamış oldu. KARAKOL VE KALEKOLLAR HPG'lilerin geri çekilmesi üzerine AK Parti hükümetinin karakol ve kalekol inşalarına hız kazandırması ise, barış isteyen grupların kafalarında birçok soru işaretlerine neden oldu. Yeni yapılan karakolların durdurulması için barış isteyen çevreler tarafından birçok eylem ve etkinlik yapılırken, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde yeni inşa edilen karakolların durdurulması için yapılan yürüyüşte askerin açtığı ateş sonucu 17 yaşındaki Medeni Yıldırım adlı genç yaşamını yitirdi. GERİ ÇEKİLME DURDURULDU İkinci aşamada, AK Parti atması gereken adımları bekletirken, Öcalan, üçüncü aşamanın koşullarının oluşması için heyetler aracılığıyla yaptığı açıklamada, iki önemli tarihe işaret etti. Bunlardan biri "Hazırlık dönemi" diye tabir edilen ve hükümetin demokratikleşme paketini BDP ve Öcalan ile ortaklaştırması gereken tarih olan 1 Eylül tarihi iken, ikincisi 45 gün içinde yani Ekim 15'e kadar bu paketin artık parlamentoda hayata geçmesi ve yasalaşmasıydı. Hükümet bu konuda herhangi bir adım atmamışken, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık da 1 Eylül tarihini işaret ederek yaptığı açıklamada, "1 Eylül'e kadar devlet ve hükümete süre verdik. Tutumlarını gözden geçirsinler. Biz halkımız ve dünya öğrenmek istiyoruz, adım atacaklar mı atmayacaklar mı, çözümü istiyorlar mı yoksa istemiyorlar mı? Bunu açıklamaları gerekir" dedi. Hükümetin bu açıklama nezdinde gerekli adımları atmaması üzerine KCK, 9 Eylül'de yaptığı açıklamayla geri çekilmeyi durdurduğunu duyurdu. Bu açıklamaların ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise demokratikleşme paketini açıkladı. Seçim barajı için üç alternatif, eşbaşkanlık, farklı dilde siyasi propaganda gibi maddelerin yer aldığı paket beklentileri karşılamaz iken, bu paketin bazı maddeleri ise yasallaşmadı. 2014’TE MÜZAKERE ARAYIŞI 2014 yılına girildiğinde çözüm süreci, daha çok çatışmasızlıkla karakterize olurken, hükümet cephesinden somut bir adım henüz yoktu. Yılın başında hükümet cephesinde derin bir iktidar çatışması yaşanıyordu. İktidar partisi ile Fethullah Gülen Cemaati arasındaki gerilim, 17 Aralık 2013’taki yolsuzluk operasyonları ile birlikte açık bir savaşa dönüştü. Bu dönemde Newroz 2014’te Öcalan önemli bir açıklama daha yaptı. Diyarbakır Newrozu’nda okunan mesajda, Öcalan “Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız" dedi. İLK SOMUT ADIM Açıklamanın ardından giderek yükselen tepkilerden sonra hükümetten ilk ve tek somut adım, Temmuz ayının ortasında geldi. Öcalan ile yapılan görüşmelerin sonucunda, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adı verilen bir proje kabul edildi. Öcalan, yasa için “Yapılan düzenleme, devletin ilk defa çatışmalı olduğu toplumsal kesimlerle sorunları, savaşarak değil, müzakere ederek çözmesinin önünü açan bir yasadır” dedi. KOBANÊ SÜRECİ DOĞRUDAN ETKİLEDİ Ağustos ayından itibaren ise Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlık koltuğuna oturması ardından çözüm sürecinde gerilim tırmandı. Öcalan, KCK ve Kürt siyaseti de çözüm sürecinde bir sonraki adımın artık “müzakerelere geçiş” olması gerektiğini belirtti. 30 Eylül 2014’te Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç sürecin başarıya ulaşması için “Çözüm Süreci Kurulu” oluşturulacağını açıkladı ancak bir adım atılmadı. Aksine hükümet cephesinde Kürt ve Kobanê karşıtı açıklamalar birbirini izledi. Erdoğan, birçok kez Ankara ve İstanbul’a davet ederek görüşmeler yaptığı PYD’yi “terörist” ilan etti. ÖCALAN TIKANAN SÜRECİ BİR KEZ DAHA AÇTI Erdoğan'ın "Kobanê düştü düşecek" sözlerin ardından 6-9 Ekim tarihleri arasında yapılan eylemler, hem Kobanê’nin seyrini hem de çözüm sürecini doğrudan etkiledi. Tıkanan çözüm süreci, ağır bir bilanço ile sonuçlanan bu eylemlerin ardından yeniden canlanmaya başladı. İmralı’dan 21 Ekim’de gelen bir açıklamada, çözüm sürecindeki ısrar bir kez daha dile getirildi. Öcalan, “Türkiye’nin demokratik geleceğini ve bölgemizdeki kalıcı barışı yakından ilgilendiren süreçle ilgili 15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçtiğimizi ve süreçte başarılı bir pratik umudumun bu anlamda arttığını ifade etmek isterim” sözlerini aktardı. 'YENİ BİR SÜRECE GİRİYORUZ' 30 Kasım günü İmralı’ya giden heyetin ziyaretinde Kürt siyasetçi Hatip Dicle de yer aldı. Öcalan bu görüşmede, genel hatlarıyla olgunlaştırdığı “Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslağı”ndan bahsetti. Sürecin bundan sonraki aşamalarında demokratik çözümün yasal güvencelerinin oluşturulmasını elzem olduğunu söyleyen Öcalan, aksi halde nihai barış ve demokrasi hedefine ulaşılamayacağını vurguladı. 17 Aralık’ta yapılan görüşmenin ardından 22 Aralık günü bir açıklama yapan İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, 6-8 Ekim Kobanê ile dayanışma eylemleri ile birlikte çözüm sürecinde yaşanan krizin geride kaldığını söyledi. Önder, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile gerçekleşen görüşmenin ardından şu açıklamayı yaptı: “Bu aşamadan sonra çözüm süreci kapsamında bunun ilgi alanına bununla bağlantılı olarak ele alınabilecek ne gerekiyorsa bu meselelerin suretle Sayın Öcalan’ın katkılarıyla ve onun başlattığı bir çizginin devamı olarak ağırlıklı olarak İmralı’da olmak üzere yeni bir sürece girdiğimizi söylemek istiyoruz.” DOLMABAHÇE MUTABAKATI 2015 yılı büyük bir umut ve heyecanla başladı. Türkiye’nin devasa sorunu haline gelmiş Kürt sorununda ilk defa somut önemli adımlar atılıyordu. 3 Ocak 2013’te başlayan ve Newroz mesajıyla taçlanan İmralı görüşmeleri artık eteğe kemiğe bürünüyordu. Bunun en somut adımı da fotoğrafı da Dolmabahçe’de atıldı. Hafızalara “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak yer edinen metin, 28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde kamuoyuna duyuruldu. İmralı Heyeti'nden Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve Pervin Buldan, hükümet kanadından ise Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun yer aldığı görüşmede açıklanan metin 10 maddeden oluşuyordu. Sırrı Süreyya Önder, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Silahlı mücadeleyi bırakma temelinde stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum” çağrısını okurken, Yalçın Akdoğan ise “Milletimizin hayır duası ve desteğiyle süreci nihai sonuca ulaştırmakta kararlıyız” dedi. Tarihi açıklamanın özellikle 28 Şubat’ın yıldönümüne denk gelmesi önemli bir mesajdı. 10 maddeden oluşan bu mutabakat, Ortadoğu ve Türkiye için büyük barış umutları taşırken, Kürt sorununun çözümünde tarihi bir eşik olarak da nitelendirildi. Aynı tarihte açıklamayı dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, "Çözüm süreci yeni bir aşamaya girdi" sözleriyle değerlendirdi. İÇ GÜVENLİK PAKETİ Mutabakatın imzalanması ile paralel bir şekilde sürdürülen Kobanê olayları sonrasında hükümetin gündemine koyduğu İç Güvenlik Paketi tartışmaları da sürerken, 2 Mart’ta partisinin grup toplantısında konuşan dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, İç Güvenlik Paketi'nin tedbir amaçlı çıkarıldığını ileri sürerek, paketin çözüm sürecinin önünü açacağını savundu. 3 Mart'ta partisinin grup toplantısında konuşan HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise, "Hükümetle barış yürüyüşünde anlaşamadığımız temel konu; onlar barış hayalini satmak istiyorlar, biz gerçek barışı halkımıza armağan etmek istiyoruz. Neden kızgınlar? Diyorlar ki; 'seçime 3 ay kala tam da barışı satacaktık, pazarlayacaktık buna engel oldunuz' ben de diyorum ki; iyi ki engel olmuşuz. Biz sizin bu ülkeye özgürlük, demokrasi ve barış getireceğinize zerre kadar inanmıyoruz" dedi. 'YENİ BİR SÜREÇ İLE KARŞI KARŞIYAYIZ' Bu tartışmaların ışığında 21 Mart'ta Diyarbakır'da gerçekleştirilen ve milyonlarca kişinin katıldığı Newroz kutlamasında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın mesajı okundu. "Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır" diyen Öcalan, şunları kaydetti: "Bu temelde tarihi Dolmabahçe Sarayı'nda, hepimizce resmen ilan edilen 10 maddelik deklerasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız. Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız." ERDOĞAN DOLMABAHÇE’Yİ REDDETTİ Öcalan'ın bu açıklamaları barış için umutları daha da yükseltirken Newroz günün ertesi 22 Mart’ta, Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan, “İzleme heyetine karşıyım” sözlerinden sonra bu kez Dolmabahçe Mutabakatı’na karşı çıktı. Erdoğan, "Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metin ile Yalçın (Akdoğan) Bey'in okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı. Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Başbakan Yardımcısı'yla, şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini şahsen doğru bulmuyorum" diyerek, adeta 2016 yılına da kapsayacak olan savaşın başlangıcını işaret ediyordu. HEYETİN SON GÖRÜŞMESİ 5 Nisan'da yeniden İmralı yolunu tutan heyet ile görüşen Öcalan, müzakerelere geçiş için İzleme Kurulu'nun kurulmasının şart olduğunu belirterek, bir dahaki ziyarette İzleme Kurulu olmadan gelinmemesini istedi. O görüşmeden sonra İmralı Heyeti'nin bir daha adaya gitmesine izin verilmedi. Son görüşmeden hemen sonra 11 Nisan’da ilk provokasyon Ağrı'nın Diyadin ilçesi Tendürek kırsalından geldi. Barış çadırına müdahale eden asker ve HPG'liler arasında çatışma çıktı. Daha sonra çıkan ses kayıtlarında, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın askerleri ölüme gönderdiği ileri sürüldü. Yaralı askerleri çatışma bölgesinden sivil halk aldı. Bu görüntüler üzerine Genelkurmay Başkanlığı resmi sitesinden halka teşekkür etti. Tarihe “Tendürek provokasyonu” olarak geçen olayı değerlendiren İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, Öcalan'ın benzer provokasyonlar olacağı konusunda kendilerini uyardığını belirtti. Görüntülere rağmen yaralı askerlerin HDP'liler tarafından kurtarıldığının "yalan olduğunu" söyleyen ve HDP'ye "Yahu siz kendinizi ne sanıyorsunuz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, "Silahlar bırakılacak. Öyle yurtdışına çıkarılmasından bahsetmiyorum, İrlanda'daki gibi toprağa gömülecek, üzeri betonlanacak ve bu tespit edilecek. Aksine karşı taraf akde uymamış olacak" diye konuştu. SİLAHLARIN GÖLGESİNDE SEÇİM Saldırı ve provakasyonlarla adım adım yaklaşılan 7 Haziran seçimleri öncesi 18 Mayıs'ta HDP Adana ve Mersin il binalarına yönelik eşzamanlı bombalı saldırılar gerçekleştirildi. HDP yöneticilerinin toplantı saatinde patlatılmak istenen bombalı saldırılardan şans eseri ölümler yaşanmadı. Erdoğan, 21 Mayıs'ta katıldığı bir televizyon programında seçimlerin bir kırılma noktası olduğunu ve seçim sonuçlarına göre B ve C planlarının hayata geçirilebileceğini söyledi. 5 Haziran'da HDP'ye yönelik saldırılar, seçime iki gün kala katliama dönüştü. HDP'nin yüzbinlerce kişinin katılımı ile Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda yaptığı mitinge yönelik bombalı saldırı gerçekleştirildi. Konuşmaların yapılacağı kürsüye yakın yapılan saldırıda 5 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. SEÇİMİN TEK KAZANANI HDP Bombaların gölgesinde yapılan 7 Haziran seçimlerinin tek kazananı 13.8’lik oyla HDP oldu. AK Parti ise yüzde 40.87 oyda kaldı. 6-8 Ekim Kobanê olaylarından hemen sonra 30 Ekim 2014 tarihinde Türkiye tarihinin en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karara bağlanan “Çöktürme Eylem Planı”, seçimlerden sonra 29 Haziran 2015’de yapılan MGK toplantısından itibaren devreye konuldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait savaş uçaklarının 30 Haziran'da yaptığı hava saldırısından sonra PKK’li yetkililer, "AKP ateşkesi resmen bitirdi" açıklamasında bulundu. SURUÇ VE ZERGELÊ KATLİAMLARI Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 17 Temmuz'da Ramazan Bayram Namazı sonrasında "Dolmabahçe Mutabakatı'nı tanımıyorum" şeklinde açıklamasının ardında 3 gün geçtikten sonra Kobanê'ye geçmek isteyen Sosyalist Gençler Derneği Federasyonu (SGDF) üyelerine yönelik Urfa'nın Suruç ilçesinde bombalı saldırı gerçekleştirildi. DAİŞ tarafından yapılan saldırıda, 33 kişi yaşamını yitirdi. 22 Temmuz'da Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde henüz aydınlatılmayan 2 polisin şüpheli ölümünü gerekçe yapan hükümet, Kandil’e yönelik 24 Temmuz’da yapılan hava bombardımanıyla günümüze kadar sürecek olan savaşın ilanını da yapmış oldu. Aynı gün çoğunluğu Kürt basını yaklaşık 90 muhalif haber sitesi de “erşim engeli” getirilerek, sansürlendi. 1 Ağustos'ta ise, savaş uçaklarının Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ne bağlı Zergelê köyünü bombalaması sonucu aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 9 sivil yaşamını yitirdi. Türkiye, bombardımanda yaşamını yitirenlerin sivil değil “terörist" olduğunu iddia etti. SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI 12 Ağustos'ta ise Muş'un Varto ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu sokağa çıkma yasakları Silvan, Cizre, Sur, Nusaybin, İdil, Yüksekova, Dargeçit, Lice, Hani ve bölgenin birçok ilçelerini kapsarken, aylarca kent merkezlerinde devam eden çatışmalar yaşandı. 10 Ekim'de Ankara’da KESK, DİSK, TMMOB ve TTB tarafından gerçekleştirilen "Barış Mitingi"ne yönelik canlı bomba saldırısı düzenlendi. Tren Gar'ı önünde gerçekleştirilen katliamda 100’ü aşkın kişi hayatını kaybetti. 1 KASIM’DAN SONRA TANSİYON YÜKSELDİ Silahların gölgesinde yapılan 1 Kasım seçimlerinde AK Parti yüzde 49 oranında oy alırken, HDP'nin oyları yüzde 13.8'den yüzde 10.7'ye düştü. Buna rağmen HDP çıkardığı 59 milletvekili ile MHP'nin milletvekili sayısını geçerek, Meclis’in 3'üncü büyük grubu oldu. 7 Haziran’da kaybeden, 1 Kasım’da “savaş”la kazanan AK Parti’nin yeni dönem politikası da Erdoğan şu sözlerle dile getirdi: "Önümüzdeki dönem konuşma, tartışma dönemi değil, açık söylüyorum sonuç alma dönemidir. Bize bu ülkeyi dar edenlere bu ülkeyi dar edeceğiz." Bu konuşma aynı zamanda savaşın süreceğinin de işaretiydi. 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ 2016 yılına da kentlerde başlayan çatışmalarla girildi. Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur, Yüksekova ve Şırnak başta olmak üzere bölgenin birçok il ve ilçesinde sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte çok sayıda insan hayatını kaybetti, büyük yıkımlar yaşandı. Bir yandan çatışma ve yıkım yoğunlaşırken, 15 Temmuz’da Türkiye darbe girişimiyle sarsıldı. Tarih bir kez daha, Öcalan’ın "Çözüm süreci gelişmezse darbe mekaniği devreye girer" sözünü doğruladı. Darbe girişimini “Allah’ın bir lütfu” olarak gören iktidar, 20 Temmuz’dan ilan ettiği OHAL’le birlikte tüm muhalif kesimlere yüklenme başlandı. Muhalif gazeteler kapatıldı, TV’ler karartıldı, gazeteciler tutuklandı, binlerce akademisyen ve kamu emekçisi ihraç edildi, DBP’li belediyelere kayyum atandı, belediye eşbaşkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Cezaevleri muhaliflerle dolup taştı. Sadık Topaloğlu / Sadiye Eser - dihaber