Genç: Mücadele asıl şimdi başlıyor 2017-04-18 12:57:23 İSTANBUL - Kürt illerinde yaptıkları anket ve analizlerle kamuoyunun önemsediği SAMER’in Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Genç, sonuçları "Kürdistan ve Türkiye’deki muhalefet arasındaki ilk güçlü buluşma" olarak yorumladı ve asıl mücadelenin şimdi başladığını söyledi. Muhalefetin şaibeli gördüğü ve meşru görmediği referandumun resmi olmayan sonuçlarının değerlendiren Siyasal Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) Yönetim Kurulu üyesi Yüksel Genç, özelikle Kürt illerinde "Hayır" oylarının yaptıkları iki ayrı anket sonuçlarıyla uyumlu olduğunu belirtti. dihaber’in sorularını yanıtlayan Genç, Kürt illerinde “Hayır”ın yüksek oy çıkardığını da analizlerle açıklık getirdi. * Muhalefetin “Şaibe” savları ve meşrululuğu tartışılır hale gelen referandumun resmi olmayan sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? YSK’nin yasal olarak henüz karar vermesi gereken bir zaman dilimini tüketmeden "Evet"in zaferini ilan etmiş olması hata. En büyük hatası ise, mühürsüz oyları geçerli sayması. Dolayısıyla hukuksuz bir seçim yaşandı. Aslında salt seçim günü yaşanmış olan hukuksuzluk meselesi değil. Başından itibaren adil ve hukuki olmayan referandum koşulları yaşandı. REFERANDUM MARATONU NASIL BAŞLADIYSA ÖYLE DE BİTTİ Son olarak "başladığı gibi bitti" demek daha doğru olur. Ne kadar hukuksuz başladıysa öyle de sonlanmış görünüyor. Henüz YSK'e resmi olarak sonuçları ilan etmiş değil, ama YSK başkanının yapmış olduğu açıklama bir tür son koyma hali. Referandum seçimlerinde halk iradesinin ne denli tecelli ettiği, ne söylediğinin gerçek anlamda duyulması meselesini düşündüğümüzde sorunlar olduğu kanaatindeyim. Evet, insanlar sandığa gittiler, ilk defa Türkiye bir referandumda bu kadar yüksek katılımlı bir referandum süreci yaşadı. Bu kadar yüksek katılım zaten söz söyleme ve irade gösterme isteğinin toplumda çok geniş olduğuna işarettir. Ama bu iradenin sözün kendisinin 2 buçuk milyon dolayındaki mühürsüz oylar ve referandum süreci boyunca oluşmuş hukuki problemlerle beraber ne yazık ki hak ettiği yeri henüz bulabildiği kanaatinde değilim. Yasal sorunları olan bir referandum olduğu gibi halkın şu haliyle bile yarısına yakın bir kesiminin reddettiği bir düzenlemeden bahsediyoruz. Dolayısıyla önümüzde çok tartışmalı, oldukça sorunlu, yasal, idari ve sistem değişikliği meselesi ile karşı karşıya olduğumuz bir referandum sonucu var. * Özelikle sanayi ve ticaret merkezi olan 17 büyük metropolde çıkan "Hayır" ve AK Parti’nin önceki seçimlerde kale olarak gördüğü bazı yerlerde yine "Hayır"ın çıkmasını nasıl okuyorsunuz? AKP iktidarı 15 yıllık iktidarında uyguladığı politikaların sonucunu yeniden önüne koyup kıyaslaması, özeleştiri yapmasıyla ilgili muazzam bir tablo var. O da nedir? 93-94 yılından bu yana kaybetmedikleri İstanbul gibi bir yerde yüzde 52’ye varan "Hayır" ile birlikte ciddi bir ret aldılar. AKP ve Erdoğan geleneğinin gelmiş olduğu siyaset açısından büyük bir karşı duruş var. Hakeza yerel iktidarın kurulduğu Ankara'nın kendisi… Yine Adana; MHP'nin ve AKP'nin uzun süredir aldığı yerlerden. En son Antalya'da AKP'nin bir belediye başkanlığı süreci var. Dolayısıyla tüm buralara baktığınızda güçlü "Hayır"ın kendisi, AKP ve Erdoğan’ın kendi tabanı olarak gördükleri yerlerin itirazları olarak değerlendirilebilir. Bu itirazları mevcut iktidar ne kadar okur, nasıl okur zaman içerisinde göreceğiz. Ama güçlü itirazlar var. Metropolleri kaybetmiş, nüfus yoğunluğunun oy deposu olarak tariflenen kentleri kaybetmiş bir iktidardan bahsediyoruz. Öte yandan son iki yıldır çok ciddi OHAL ve sıkıyönetim uygulamaları ile insanlığa karşı suç kapsamındaki pek çok uygulamanın yaşandığı bölgedeki retler çok güçlü. * Kürt kentlerindeki yüksek orandaki "Hayır" oylarını bölgede sıkı araştırmalar yapan biri olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Bölgenin iktidara bir şeyler anlatma girişimi içinde olduğunu söylemek mümkün. Biz bölgede saha çalışmalarını yaparken insanından en çok şunu duyuyorduk; "Biz AKP iktidarının bölgemizde Kürt sorunu ve bize dönük yürütmüş olduğu politikaları reddettiğimizi, benimsemediğimizi gösterebilmek istiyoruz. Bununla ilgili söz söyleyebileceğimiz biz mecra olarak bu seçim sandıklarına bakacağız. Burada aslında son sözümüzü söyleyeceğiz" demiştir. Bölgede özellikle bu politikalara maruz kalmış kentlerde yüksek oranlardaki "Hayır"ların kendisi, AKP iktidarının Kürt sorununa nasıl bağlandığının, bölge politikalarının reddedildiğini, tanınmadığını ve bunu halk iradesinin kabul etmediğinin çok güçlü işaretidir. Metropollerin ve Kürt illerinin bu derece yüksek kaybetmiş bir iktidarın savunduğu sistemin ne kadar güçlü ve ne kadar toplumu buluşturucu yönde ilerleyebileceği muğlak ve şaibeler taşıyor. Bu muğlak ve şaibeler kendisi uzun bir ses sürecine denk gelebilir. BÜYÜK BİR ALGI OPERASYONU YAPILIYOR Türkiye’de seçim sonuçlarını açıklama durumuna baktığımızda da büyük bir algı operasyonu, algı yönlendirme meselesine epey tanıklık yaptık. Türkiye’de aslında olan şey, haritaya baktığınızda görülecektir ki Kürdistan’daki demokratik ve özgürlükçü muhalefet ile Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük isteyen muhalefet arasındaki ilk ve güçlü buluşmadır. Eğer muhalefet edenler, bunu demokratik Türkiye geleceği ve zenginliği olarak değerlendiremezse Türkiye’nin kuruluş sürecine dahil olanlar yazık edeceklerdir. O algı operasyonunun hepsi o kadar yanlış olduğunu seçim sonrası itiraz eden insanlar zaten gösterdiler. Bunlara aldırmadan hareket edecek bir toplumsal taban mevcut. Bir diğeri Türkiye’nin batısındaki demokrasi güçleri, Kürtlerin ve Kürdistan’ın demokratik kaygılarla kendileri ile nasıl güçlü buluşabildiğine tanıklık etti. Dünkü manipülatif bilgilere rağmen realite şunu gösteriyor. Kürdistan’da iki yılda yaşanan acılara rağmen yüzde 80 ve üzerinde sandığa katılım oldu. Bu, Türkiye’deki referandum tarihlerinin en yüksek rakamıdır hem Türkiye hem de Kürdistan açısından. Bu katılımın büyük bir kısmı "Hayır" demiş durumda. Türkiye’nin batısındakilerle benzer kaygılar olmasa bile "Hayır"da buluşabilecek kaygılarla "Hayır" demiş durumda. Bu kaygıları birleştiren güçlü bir muhalefet, Türkiye’nin yeniden birleşik ve güçlü bir Türkiye olmasına vesile olabilir. Öte yandan seçim sonuçlarını bazı siyasiler "Türkiye’nin yarı yarıya ortadan ikiye bölünmesi" olarak tanımlıyor. İşte bu ikiye bölünmüş Türkiye’nin buluşma umudunu Kürdistan’dan batıya kadar "Hayır" kulvarındaki o buluşmanın kendisi gösteriyor. Ayrıca, Cizre, Sur, Nusaybin’deki oylar nerede diyenler, göç nedeniyle İstanbul, Adana ve Mersin’deki oy oranlarına baksınlar. Çünkü büyük çoğunluğu oralara göç etmek zorunda kaldı. * Kürt kentlerine ilişkin çeşitli varsayımlar var. Boykot çok, “Evet”e kayma gibi iddialar. Siz nasıl görüyorsunuz? Algı operasyonları ve siyasetçilerin oldukça hatalı verdikleri mesajların yanlış anlamaya dönük tarifler, tartışmalar yaptığı kanaatindeyim. Bunların başında da bölgedeki oyların bölgedeki katılım ve oyların tarifine yaklaşım biçimi geliyor. Çünkü bölgede ilk defa katılım sürecine yüzde 80’ler üzerinde bir katılım olduğu ya da katılımın az olduğu iddiasıyla hala bir boykot varmış gibi bir algı yaratmaya dönük söylemler oluştu. Bu bir kere baştan sona yalan bir algı. Neden? Elmalarla elmalar, armutlarla armutlar karşılaştırılır. Türkiye’deki referandumu değerlendirmek için Türkiye’deki referandumlara bakmak lazım. Türkiye’de sadece iki seçenekli bir referandum yaşandı. "Evet" ve "Hayır"ın öne çıktığı referandumlara baktığınızda en yüksek katılım yüzde 80’lerde.Yüzde 80’lerdeki bir katılımda boykot olarak okuyamazsınız. Bunu böyle tariflerseniz söylenmek istenen söze, mesaja Türkiye’nin kulaklarını kapamasını sağlamış olursunuz. İkincisi bütün referandum sonuçlarına baktığımızda ilk defa yüksek bir "Hayır" çıkmış durumda. 2010 zaten boykot edildiği için büyük bir kesim sandığa gitmedi. Buna baktığınızda ise yüzde 80’ler ile katılım ve yüksek oranda hayırlarla karşılaşıyorsunuz. O rakamları doğru algılamak lazım. İkincisi bölgede ve Türkiye’de illerin verdiği referandum sonuçlar defşirmeye kalkılırken, siyasal partilerin ne kadar olduğu ile ilgili mantığı da zorlayabilecek bir toparlamaya gidiliyor. AKP ve MHP’yi topladığınızda şu kadar, bu oyun en az bu kadar olması gerekirdi. Eğer siz oradan bakarsanız AKP ve MHP’nin Türkiye cephesinde kaybetmiş olduğu toplam oy oranı yüzde 15-20’ler arasına denk gelir. Olaya buradan bakmak bir kere sakat. Çünkü burada her ne kadar partilerüstü bir propaganda yürümüş olsa bile biz bölgedeki araştırmalarımızdan biliyoruz ki yanıtları ve yaklaşımları belirleyen şey partilerinin ne dediğinden öte demokratik bir Türkiye geleceğine dönük kaygılarla ya da siyasilere söylemek istedikleri mesajlarla ilgili gelişir. Bölgede "Evet" oylarının kendisinin AK Parti’nin pratiklerine bir onay destek olarak da yorumlamış durumdalar. Bu tarifin yetersiz olduğu ve hatta arttığı dolayısıyla HDP’den oy kaymaları olduğu biçiminde tuhaf bir algı tartışmasına giriliyor. Elmalar elmalarla, armutlar da armutlarla kıyaslanabilir ancak. Erdoğan’a onay verenlerde bir düşüş var. Ortada bir artış falan yok. Bu algı operasyonlarını dinlemek yerine bölgeden çıkan mesajı dinlemekte fayda var. Bölge tek bir şey söyledi: “Biz gelen anayasa değişikliğine 'Hayır' diyoruz. Bu anayasa değişikliğinin kendisini getiren siyasetin pratiğini, bizdeki uygulamasını reddediyoruz.” Olay bu kadar basit, gerisi manipülatif tartışmalardır. YÜZDE 51’İN KENDİSİ İSTİKRAR DEMEK DEĞİLDİR * İktidar lehine bitirilmiş bir referandumun sonuçları siyasi ve ekonomik kriz ile dış politika dengelerine nasıl yansır? Yüzde 51.4'ün kendisi istikrar demek değildir. Bütün ekonomik veriler, istikrar ister. İstikrar demeyen bir sonucun kendisinde ekonomik verileri güçlendirebilecek, güven verebilecek istikrar süreçlerine taşıyabilecek bir dizi ciddi ekonomik reformlar ve yapılanmalara ihtiyacı var. Türkiye'nin bunları yapabilmesi için de mevcut anayasal değişikliğinin tekçi ve güvenlikçi ruhunun ciddi anlamda reforme edilmesi gerekir. Çünkü hiçbir sermaye bu kaos, karmaşa, güvensizlik taşıyan toplumsal ekonomik veri zeminlerinde yatırımı sürekli ve istikrarlı kılmaz. * Bundan sonrası için nasıl bir tablo bekliyorsunuz? AKP iktidarı ve "Hayır" cephesini kuranlar çok büyük bir sınav ile karşı karşıyadır. Bu sınav birkaç açıdan tariflenebilir. Birincisi, "Hayır" cephesi kuranlar kendi sundukları sistemi reddeden bir toplumun yarısının bu sisteme ya ikna edilmesi ya da o sistemi toplumun kabul edebileceği dönüşüme uğratılması ile ilgili bir süreç yaşatmak zorunda. Bunun için de Türkiye'nin çok güçlü, demokratik reformlarla anayasa metninin revize edilmesi gerekiyor. Şu haliyle bu anayasayı toplumun yarısı kabul etmiyor. Bu açık. Bir kere böyle bir sorun var. Bunun giderilmemesi neyi getirir? Toplumsal tabanda iktidar ile toplum arasındaki uçurumu derinleştirir. İktidarı toplumdan kopardığı gibi siyasal anlamda toplumsal hoşnutsuzlukların derinleşmesine ve belli açılardan mutsuz ve kaotik toplum potansiyelinin giderek büyümesine yol açar. Bu, Türkiye açısından aslında hem yaralayıcı hem de çürütücü bir pozisyona işaret eder. * Referandum hem uluslararası siyaset hem de uluslararası basın tarafından da yakından takip edildi... Yüzde 51.4 Türkiye'de güçlü bir rejim değişikliğinin meşru ve sürdürebilir bir rakam olduğu anlamına gelmez. Bu anlama gelmeyen bir Türkiye'nin kendisi dünyada kurmuş olduğu uluslararası ittifaklar açısından da güvensizlik ve güçsüz bir ülke konumuna düşmüş demektir. Avrupa ve uluslararası bağlamda batı bağlaşıklarıyla ilişkileri olan ülkeler ile kurdukları teamüllerde ciddi değişikler söz konusu olacaktır. Türkiye'nin batı ve doğu politikaları arasındaki istikrarsızlık, belirsizlik ve aslında daha çatışmacı olan dili ve yönelimi besleyebilecek algısını sunar. Bu anayasal değişiklik ile ilgili tanım ve tartışmaların ciddi anlamda değiştirilmesi gerekir. Yani işin özü yüzde 51.4'ün Türkiye'de şunları yapması gerekiyor. Hem uluslararası ilişkileri toparlayabilmesi hem ekonomik ve istikrar ve büyümeyi sağlayabilmesi, hem de toplumsal huzursuzluğu ve güvensizliği giderebilmesi açısından demokratik reform zorunludur. Mevcut iktidar yeni bir dil ve söyleme mecburdur. Güven, istikrar, özgürlük ve demokrasi vaat edebilecekken 51.4'ün sorumluluğunu alanlar, pratik gelişmelerde bulunmak zorunda. Onun dışında Türkiye açısından öngörülebilir güzel bir gelecek algısı maalesef şu aşamada görülmüyor. ASIL İŞ YENİ BAŞLIYOR * Bu kadar güçlü bir “Hayır” demokrasi cephesinde nasıl yankılanır? Batı açısından ilk defa iktidar olanın savunduğu ve iktidar olmak koşullarını kullanan birine karşı bu kadar güçlü "Hayır" diyebilen bir tabandan bahsediyoruz. Bu Türkiye'de demokrasi dinamiğinin, potansiyelinin ne kadar güçlü ve dirilme isteği ile karşı karşıya olduğunu gösterir. Eğer mevcut anayasa değişikliği kabul edildiği biçimde, özellikle demokratik teamülleri de zorlayacak biçimde uygulanırsa Türkiye'de bu yüzde 50'ye yakın kesimin kendisi bir demokrasi dinamiği olarak bir karşı duruşa evrilecek anlamına gelebilir. Türkiye'de bu kadar güçlü bir demokrasi dinamiğinin politizasyonun kurulması demek başka ve farklı bir Türkiye demektir. Tüm bunların nereye ve nasıl evrileceğini elbette zaman gösterecektir. Biz gelinen noktada Türkiye'de giderek bir silkinmenin, statikleşmiş iktidar biçimlerine karşı durmanın, demokratik talepler konusunda söz söyleyebilecek bir toplumsal potansiyeli referandum sonuçlarından almış durumdayız. * Birçok yerde kitleler sokağa çıktı, protestolar düzenledi. CHP’nin bu süreçteki tavrını nasıl yorumladınız? Bir toplumsal muhalefet güçlü ve gürül gürül geliyor. Türkiye’de gelen bu toplumsal muhalefet demokrasi ve özgürlük talepli öncülük yapabilecek bir siyasal akıl ve liderlik ihtiyacı mevcut. Bu akıl ve liderlik ihtiyacını dünkü açıklamalardan da anlayacağınız üzere CHP’nin mevcut liderliğini yürütme ve tatmin etme olasılığı çok güç. Toplumsal taban CHP’nin muhalefet etme biçimini çoktan aşmış. Sonuçlar bunu gösteriyor. Bu durumda toplumsal muhalefet ya CHP toplumsal muhalefete uygun kendi liderliğini sürdürme biçimini, söylemini kendisini aşarak dönüştürmek zorunda ya da bu toplumsal muhalefet kendi lider, argüman ve söylemini bulacaktır. Türkiye’de gelinen nokta budur. Bunun kıymetli olduğunu düşünmek gerekir. Demokratik gelenek ve umut vaat etmek açısından bunun kabul etmek gerekir. * "Hayır" cephesi sonuçları zafer olarak değerlendiriyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknik olarak baktığınızda "Evet" yani cüzi farkın kendisi, mevcut anayasal değişikliği, cumhurbaşkanlığı sistemi, hükümet sistemin kendisinin onaylanması veya kurulmasına ilişkin yeterli bir izni almış görünüyor. Buradan baktığımızda evet kazanmış görünüyor. Ama toplumsal dinamiklere indiğimizde asıl iş yeni başlıyor. Türkiye'de demokrasi dinamikleri, Türkiye toplumunun kendisinin bir demokratik güç olarak deneyimleme ve tanımlama fırsatını istediğiyle ilgili gerçekliğiyle karşılaşıyoruz. Bu bağlamda baktığımızda aslında yasal olarak, mevcut haliyle itirazların sonucu ne olur göreceğiz. Ciddi itirazlar, açık ihlaller var. Gerçek anlamda bu ihlallere karşı YSK'nin yapması gereken tek şey vardı. İlgili seçim alanlarını, ilgili oy kullanım alanlarında söz konusu mühürsüz alanlarda seçimleri iptal edip seçimi tekrarlatmaktır. Normal olan, uygun olan teamül gereği yapılması gereken bu. Bunu yapmasa bile mevcut durum, nihai sonuç görülse bile Türkiye'de demokrasi dinamiğini güçlendirebilecek bir potansiyeli açığa çıkarması itibariyle bir kayıp değildir, mücadele asıl şimdi başlıyor demek mümkündür. Necla Demir / Mehmet Şah Oruç - dihaber