Öcalan’ın avukatı: CPT zımni uzlaşı içinde 2017-05-30 09:10:56 İSTANBUL - 1999’dan bu yana 7 kez İmralı Cezaevi'ne giden CPT heyeti, son iki Türkiye ziyaretinde adaya gitmedi. İmralı’daki şu anki durumu “mutlak tecrit” olarak tanımlayan Öcalan’ın avukatı Cengiz Yürekli, CPT’nin bu tavrını “zımni bir uzlaşı” olarak dile getirdi. 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ni 7 defa ziyaret eden Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), adaya son ziyaretini ise 3 kişilik bir heyetle 28-29 Nisan 2016 tarihlerinde gerçekleştirdi. Ziyaretlerin hiçbirine dair bugüne kadar açıklama yapılmadı. CPT’nin hazırladığı raporların açıklanması da hükümet tarafından engellendi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları, CPT’ye 19 Temmuz ve 26 Temmuz 2016 tarihlerinde ayrı ayrı yapılan başvurularla acil olarak İmralı Cezaevi’nin ziyaret edilmesini istedi. 29 Ağustos-6 Eylül 2016 tarihlerinde Türkiye’deki cezaevlerinde incelemelerde bulunan CPT heyeti, İmralı’ya gitmedi ve İmralı’nın durumunu yetkililerden öğrenmekle yetindi. CPT, en son 10-24 Mayıs tarihleri arasında yaptığı Türkiye ziyaretinde yine İmralı’ya gitmedi. Öcalan’ın avukatlarından Cengiz Yürekli, 1999’dan günümüze CPT’nin İmralı politikalarını ve yaptığı ziyaretlere dair dihaber’in sorularını yanıtladı. * İmralı uygulamalarına ilişkin CPT ne diyor? CPT, İmralı Ada Hapishanesini 1999, 2001, 2003, 2007, 2010, 2013, 2016’da olmak üzere toplam 7 defa ziyaret etmiştir. 2 Mart 1999 tarihli ilk ziyaretinde CPT, “Tutukluluk koşullarının Öcalan’ın fiziksel ve psikolojik sağlığını potansiyel olarak negatif yönde etkilediğini” tespit etmiş, koşullarının düzeltilmesi ve yetersiz tıbbî bakım hizmetlerinin standartlara uygun hale getirilmesine ilişkin bir dizi tavsiyelerde bulunmuştur. Örneğin Öcalan’ın öncelikle kitaplara, gazete ve radyoya ulaşım, hücresi ve bitişik oda arasında dolaşım serbestisi, dış dünya ile irtibatı bakımından yakınları ile geciktirilmeksizin görüşmesine izin verilmesi, gerekli olan sayıda ve zamanda avukatları ile görüştürülmesini önermiştir. 6 Eylül 2001 tarihli ikinci ziyareti ardından CPT ek olarak “Öcalan’ın aile ve avukat görüşmelerinin düzenliliğinin sağlanması yanında özellikle ailesi ve avukatlarıyla telefonla irtibattan yararlanabilmesi olanaklarının sağlanmasını” da tavsiye etmiş, bir kez daha tıbbî bakım hizmetlerinin yetersizliğine vurgu yapmıştır. Ancak Türk yetkililerinin bu ve önceki tavsiyeleri yerine getirmemesi de aynı rapora konu olmuştur. CPT 16-17 Şubat 2003 üçüncü ziyaretinin sonunda açıkladığı raporunda şu ifadeler yer aldı: “Yukarıda açıklanan konular CPT açısından önemli meseledir. Ziyaret hakkının üç aydan fazla bir süre için kesintiye uğraması her hükümlü için ciddi bir konudur ve uzun bir süredir tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan açısından tamamen kabul edilmezdir. Bununla birlikte, Komite ayrıca açıkça belirtmiştir ki “Abdullah Öcalan’ın şimdiden dört yıldır devam eden tecrit durumunun sona ermesi için yollar bulması, CPT için büyük bir önem arz etmektedir.” Bu konuda CPT Başkanı Türk yetkililerine gönderdiği 27 Ocak 2003 tarihli mektubunda da, “Türk yetkililerinin Abdullah Öcalan’ın akraba ve avukatları tarafından ziyaret edilmesi hakkının tamamen uygulamada etkili olmasını sağlayacak yolları bulmak için acil adımlar atmasını tavsiye etmektedir… Delegasyon aynı zamanda Abdullah Öcalan için yapılan mevcut, istisnai tutukluluk düzenlemelerinin müddetsiz bir biçimde devam etmesine izin verilmeyeceğinin altını da çizmek ister…” denilerek ek olarak Öcalan’ın aile bireyleri bir masa etrafında açık görüş yapma olanağının sağlanmasını tavsiye etmiştir. * Türkiye bu tavsiyeleri yerine getirmedi mi? Hayır, bu tavsiyelere de uyulmayacak, aksine Öcalan’ın aile fertlerinin ve avukatlarının İmralı Adasına ulaşımı tekrardan çok zorlaştırılacak ve 1 Haziran 2005’te yürürlüğe konulan belirttiğim yasal düzenlemelerle birlikte sınırlı da olsa gerçekleşen görüşmeler de yeni ve ek kısıtlamalara maruz bırakılacaktı. * CPT bu durumu nasıl değerlendiriyor? CPT bu durumu yerinde incelemek için Mayıs 2007 yılında İmralı Cezaevine dördüncü ziyaretini gerçekleştirdi. Ziyaret sonunda düzenlenen rapor şöyleydi: “Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki maddi koşulları CPT’nin dört yıl önce ziyaret zamanı ile karşılaştırıldığında, ya hiçbir şekilde değişmemiş ya da çok az değişmiştir… 1 Haziran 2005 tarihinde yeni Ceza İnfaz Kanununun (CİK) yürürlüğe girmesinin uygulamada Öcalan ile ilgili olarak genel olarak bir dizi yasak ve kısıtlamalar getirdiği belirtilecekti. Öcalan’ın odasında sadece üç kitap, kendisine bir kaç gün hatta haftalarca geç olarak verilmiş üç adet gazete ve sadece bir istasyonu çeken bir radyo mevcuttu. Özellikle Öcalan’ın gün boyunca hücresi ve bitişik odalar arasında serbestçe dolaşmasına, zaman zaman bile olsa temel olanakların bulunduğu daha büyük bir egzersiz alanına ulaşımına izin verilmediği, başka etkinlikleri ve ne kira ne de satın alınmış bir televizyon setinin mevcut olmadığı tespit edilmiştir. Bu durum CPT tarafından ilk olarak 1999’da ortaya konan tavsiyelere ters düşen bir karşılıktır. Ayrıca, mahpus ve cezaevi personeli arasındaki etkileşim oldukça sınırlıydı zira personelin mahpus ile sadece kesinlikle vazife ile ilgili nedenler ile konuşmasına izin verilmekteydi. Mahpusun bu maddî koşullarının ve rejimin yanı sıra, dış dünya ile irtibatı uzak bir yerde tutulan Öcalan için hayati bir önem taşımaktadır. Bu irtibatın önemi CPT’nin Şubat 2003’te gerçekleştirdiği hususi bir ziyaretin nedenini oluşturmaktaydı; ziyaretlerin aylık gözlemi göstermiştir ki adaya ulaşım çok düzensiz kalmaya devam etmiştir… Zaten sınırlı gerçekleşen aile fertlerinin ziyaretlerine yeni kısıtlamalar getirilmiştir. Daha önce haftada bir gün bir saat olan aile görüşmeleri yeni düzenlemede on beş günde yarım saatte indirilmiştir. Getirilen diğer kısıtlama da Abdullah Öcalan’ı masa ziyaretleri yapmaktan yoksun bırakmaktadır. Bu bağlamda, hatırlanmalıdır ki 2003 yılındaki ziyaretin ardından CPT, Abdullah Öcalan’ın masa ziyaretlerini kabul edebilmesini için gerekli tedbirlerin alınması yönünde tavsiyelerde bulunmuştu. Aşikâr bir surette, bu tavsiyelerin peşinden gidilmemiştir. Buna ek olarak, kanunlar ve yönetmeliklerde aile fertleri cezaevinden çok uzakta yaşayan bir mahpus için gerçekleşmeyen ziyaret sürelerinin biriktirilmesine izin verecek bir hüküm bulunmamaktadır. Aile fertleri ve diğer kişiler ile yazışma sansüre tabi tutulmaya devam etmektedir. CPT 2001 yılında mahpusun telefona erişiminin bulunması tavsiyesinde bulunmuştur. Bugüne dek İdari Komisyon Abdullah Öcalan’a telefona erişimi için yapılan izin taleplerini sistematik olarak reddetmiştir. Böylece, bu tavsiye ile ilgili olarak hiç bir adım atılmamıştır. Yine sınırlı şekilde gerçekleşen avukat ziyaretleri de kısıtlamaya maruz kalmaktadır. Avukatların müvekkilleri ile görüşmelerime dayanan savunma belgeleri, dosyaları ve notlarına el konulmakta, idarece görülmekte ve incelenmektedir. Aynı durum mahpus ve müdafileri arasındaki mektuplar, fakslar ve telgraflar için de geçerlidir. Yine belirli koşullar altında mahpus tarafında avukatlara veya avukatlarca mahpusa verilen belgeleri inceleme ve bu belgeleri kısmen veya tamamen kendisinde saklama yetkisine sahip resmi bir görevli Cumhuriyet Başsavcısının talebi ve infaz hâkiminin kararıyla mahpus ve avukatlarının görüşmesi esnasında hazır bulunmaktadır. Heyete, İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ni ziyareti sırasında, 1 Haziran 2005’te yeni mevzuatın yürürlüğe girmesiyle birlikte Bursa Mahkemesi sicil dairesinden bir yetkilinin Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşmesinde sistematik bir şekilde hazır bulunduğu bilgisi verilmiştir. Bununla birlikte, mahpus ve avukatlarının görüşmeleri kaydedilmiştir. Yine 2007 yılındaki ziyaret, 2005 yılında CİK ile getirilen yeni disiplin prosedürüne daha yakından bakma fırsatı sağlamıştır… Yeni mevzuatın yürürlüğe girmesinden itibaren, Abdullah Öcalan iki uyarı ve üç defa 20’şer günlük hücre cezası da dâhil olmak üzere altı defa disiplin prosedürüne tabi tutulmuştur… Avukatlar bu prosedüre dâhil edilmemiş, disiplin dosyalarına erişim talepleri reddedilmiştir… CPT önceki raporlarında tıbbî meseleler ile ilgili birçok soruyu gündeme getirmişti. İlk olarak 1999 yılında, CPT İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi sağlık hizmetlerinin yeterli hayat kurtarma ekipmanları ile donatılması ve personelin bu cihazları nasıl kullanacağı konusunda eğitilmesi tavsiyesinde bulunmuştu. 2001 yılındaki ziyaret daha da temel sorunlara dikkati çekmişti: Mahpus ile ilgilenen farklı bakım hizmetlileri arasındaki koordinasyon eksikliği; mahpusun her gün uzun vadede patojenik bir etki yaratabilecek yüzeysel bir sağlık kontrolünden geçirilmesi, pratisyen hekimlerin devamlı rotasyonu anlamlı bir doktor hasta ilişkisinin kurulmasına engel olmuştur. CPT özellikle bu noktaya ilişkin bir tavsiyede bulunmuştu. 2007 yılındaki ziyarette, heyet bu tavsiyenin hiç bir etki yaratmadığını not etmek zorunda kalmıştır… Abdullah Öcalan’ın fiziksel sağlık durumu ile ilgili olarak, mahpusun yapılan klinik muayenesinde kulak-burun-boğaz (KBB) alanında önemli bir sağlık sorunu tespit edilmiştir… CPT Abdullah Öcalan’ın sağlık durumunda 2001 ve 2003’ten bu yana -Mayıs 2007- açık bir bozulma olduğunu tespit etmiştir. Bu bozulma uzun süren sosyal ve duygusal tecrit ile bağlantılıdır… Şu anda ilerleyen sürecin geri çevrilmesi ancak mahpusun insan çevresinde yapılacak köklü bir değişim ve kendisine uygulanan sosyal ve duyusal tecridin sona erdirilmesi ile devamlı bir şekilde başarılabilir. Mahpusun 16 Şubat 1999’da bu yana tabi tutulduğu tartışma götürmez tecrit durumu yıllar boyunca ters etkiler ortaya çıkarmasına rağmen olumlu yönde bir değişiklik olmamıştır… Ki bu durum Türk makamlarının 1999’dan bu yana kasten ve bilerek yukarıdaki neticeler için seçtikleri durumdur…” * Yani CPT de Öcalan’ın sağlık durumunun kasten ve bilerek bozdurulduğunu söylüyor. Bununla yıllardır fiilen uygulanan “Zamana yayılı şekilde azar azar öldürme” politikasına işaret ediyor. Fakat bildiğim kadarıyla 2009 yılı sonlarında yeni cezaevi inşaatı yapıldı, buraya yeni mahpuslar gönderildi. CPT bu konuda ne diyor? 17 Kasım 2009 tarihinden sonra cezaevi mimarisindeki değişiklikleri ve buraya 5 yeni mahpusun naklini yerinde gözlemek için CPT, 26-27 Ocak 2010 tarihlerinde İmralı Cezaevini beşinci kez ziyaret etmiştir. Ziyaret sonucunda hazırlanan raporda özetle; “Yeni tutukluluk tesisi sonra tüm hücrelerde gün ışığına az erişim olduğunu, mahpusların hücrelerinde ışık veren bir araç olmadan okumalarının mümkün olmadığını, özelde Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine hücresinde spor/havalandırma alanına bakan kapısının bazı yerleri yakın zamanda cam boşluklarla değiştirilse bile gün ışığına erişiminin yetersiz olduğunu tespit etti. Bunun büyük oranda her hücrenin önünde yer alan uzun bir duvarla çevrelenen, yaklaşık 7 metre dış spor/havalandırma alanından kaynaklandığını belirtti. Bu dizaynın bir diğer sonucu da mahpusların en azından kış ayları süresince güneşi göremeyecek ve güneş ışığından yararlanamayacak olmasıdır; bu durum uzun vadede mahpusların sağlığı üzerinde zarar verici etkilere neden olabilir.” CPT İmralı cezaevindeki tüm hücrelerde gün ışığına erişiminin iyileştirilmesi için gerekli adımların atılmasını tavsiye etmişse de bu tavsiye bugüne kadar yerine getirilmemiştir. Ayrıca aynı raporda “iyileştirme” adı altında cezaevine gönderilen diğer beş mahpusun da Öcalan’a özgü izolasyon rejimine tabi tutulduğunu tespit ederek grup izolasyonuna işaret etmiştir. * CPT de 17 Kasım 2009 tarihinden sonra cezaevi mimarisindeki değişiklikleri ve buraya beş yeni mahpusun naklini grup izolasyonu olarak mı değerlendiriyor? Evet, raporda açıkça bu ibareyi kullanmamış olsa da raporun içeriğinde bu hususa vurgu yaptığı görülüyor. Örneğin raporda, “İmralı Cezaevindeki diğer mahpuslar açısından kendilerine daha önce Bolu ve Kırıkkale F-tipi Cezaevlerinde uygulanan rejimle karşılaştırıldığında daha sıkı bir rejim oluşturmaktadır. CPT, Abdullah Öcalan’ın hücre dışında gerçekleştirilen egzersiz süresince diğer tüm mahpuslarla her türlü temasına/görüşmesine neden izin verilmediğini anlayamadığını ifade etmektedir. Tüm mahpusların giden-gelen mektupları kurumun mektup inceleme komisyonu tarafından sistematik olarak kontrol edilip sansürlenmektedir. Sağlık Meseleleri hakkında CPT acil bakım konusundaki yetersizliklerin devam ettiğini, böylesi bir durumda mahpusların hızlı bir en yakın hastaneye götürülebilmesini sağlayacak adımların atılması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca delegasyon yeni gelen mahpusların bir kaçının adada gerçekleştirilmeyecek özel tıbbi müdahalelere ihtiyaç olduğunu tespit etmiştir” deniliyor. * Peki, raporda Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin neler söyleniyor? Raporun bu bölümle ilgili kısmına bakalım. Diyor ki; “Abdullah Öcalan’ın sağlık durumu 2007 yılındaki ziyaretten beri ilerlemiş. Hala nükseden geniz ve diğer alerjik semptomlar var.” Dahası, delegasyonun 2007 yılındaki ziyaretinin bulgularıyla gösterildiği gibi temel hastalığa karşı korumasızlık varlığını sürdürmektedir. Abdullah Öcalan’ın sağlık durumuyla ilgili CPT, sağlık bakım hükmüyle ilgili tekrar tekrar yaptığı çeşitli spesifik tavsiyelerin uygulanmamış olmasıyla ilgili kaygılanmaktadır. * Koşullara ilişkin tespitleri var mı? Evet, bununla birlikte CPT bir kez daha Abdullah Öcalan’ın televizyon erişim konusunu dile getirmektedir: “İmralı Cezaevindeki diğer tüm mahpusların hücresinde bir televizyon bulunmasına rağmen, Komite tarafından geçmişte spesifik olarak bu tavsiye tekrar tekrar yapılmasına rağmen Abdullah Öcalan’ın televizyon kiralamasına veya satın almasına hala izin verilmemektedir. Abdullah Öcalan, aile üyeleriyle ‘masa ziyareti’ gerçekleştirmekten hala etkin bir şekilde mahrum bırakılıyor. Ve Komite tarafından önceki ziyaretlerin ardından tekrar tekrar yapılan spesifik tavsiyeye rağmen kendisinin kullanmadığı ziyaret sürelerini biriktirmesine izin verilmiyor. CPT 2007 yılı ziyaret raporunda Abdullah Öcalan ve avukatları arasındaki mahrem/gizli olması gereken görüşmelerle ilgili (Ceza İnfaz Kanunun 59. maddesinin 4. paragrafındaki) sistematik yasaklamaya ilişkin kaygılarını açıkladı. Abdullah Öcalan’ın bir mahpus olarak akrabalarıyla telefon görüşmesi yapmasına izin verilmemesine ilişkin Türk yetkililer tarafından öne sürülen iddialar CPT açısından net değil. Bundan dolayı CPT Abdullah Öcalan’ın aile üyeleriyle telefon görüşmesi yapmasına izin verilmesi konusundaki tavsiyesini bir kez daha tekrar etmektedir.” * CPT’nin tavsiyeleri yerine getiriliyor mu? Bahsedilen tavsiyelerin yerine getirilmemesi üzerine CPT, 16-17 Ocak 2013 tarihlerinde Türkiye’ye gerçekleştirdiği altıncı ziyaretinde şu tespitte bulundu: “Gün ışığına erişimin hala eksik olduğunu, diğer mahpuslara tanınan günde dört saat havalandırma olanağının Abdullah Öcalan’ın tanınmamaya devam ettiğini tespit etti. CPT, Abdullah Öcalan’ın açık hava izninin artık İmralı Cezaevinde tutulan diğer mahpuslarla aynı süreye (günde dört saat) uzatılmasını tavsiye etmektedir. Dahası, Türk yetkililer Komite’nin Ocak 2010 tarihindeki ziyaretinin ardından mahpusların dışarıdaki egzersizleriyle ilgili yaptığı spesifik tavsiyeleri de uygulamada başarısız olmuştur. Birincisi, mahpusların hücrenin yanındaki havalandırma alanında gerçekleştirilen dışarı egzersizini yalnız olarak yapmaya mecbur bırakılması durumu devam ediyor ve ikincisi mahpusların fiziksel enerji harcamak için kullanılmasına izin verilen bireysel hücrelere ait havalandırma altı metre yüksekliğinde duvarla çevrili 24 metrekare alanıyla çok küçük. Yine mahpuslar haftanın toplam 168 saatinin yalnızca 6 saatinde diğer mahpuslarla iletişim halinde olabiliyor; diğer bir ifade ile haftada 160 saat tek kişilik cezalandırma şeklinde tutuluyorlar. Bu bağlamda CPT, son ziyaretinde var olan paradoksal durumun kalıcı hale geldiğini not eder. Diğer beş mahpusun 2009 yılında adaya nakledilmesinin önceki F-tipi cezaevlerinde uygulanan rejimle karşılaştırıldığında ciddi bir kısıtlama olduğu açık. Örneğin bahse konu mahpuslar İmralı’ya nakledilmelerinden önce ortak egzersiz avlusunda günün birçok saatinde komşu hücrelerden genellikle diğer iki mahpusla birlikte olabiliyordu. Ancak, İmralı Cezaevinde egzersiz avlusundayken böyle bir iletişime geçmeleri önlenmekte ve günün büyük çoğunluğunda da hücrelerinde yalnız olarak kilitli tutulmaktadırlar. CPT ayrıca, 2010 yılı ziyaret raporunda belirttiği gibi, Abdullah Öcalan’ın da dışarıdaki egzersizi sırasında diğer mahpuslarla temas halinde olmasına izin verilmesi gerektiğini tavsiye etmektedir, böyle bir temasın reddedilmesi herhangi bir şekilde gerekçelendirilemez. Daha genel olarak, CPT’nin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası çeken mahpuslara uygulanan rejimin temel bir kusuru bulunmakta olduğunu ve revize edilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmektedir. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 25. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca rejim faaliyetleri ve bir araya gelme bakımından bu kategorideki tüm mahpuslar ağır kısıtlamalara tabidir. Komite mahpusların ceza içinde ceza için gönderilmediğini vurgulamak ister. Ayrıca CPT, Avrupa Konseyinin Rec (2003) 23 sayılı tavsiye kararını hatırlatarak, Ağırlaştırılmış müebbet mahpuslarının salt cezaları gerekçe gösterilerek diğer mahpuslardan ayrı tutulmaması gerektiğine dikkat çekmektedir. Komite bu temelde Türk yetkililerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış mahpuslarla ilgili politikasını gözden geçirmesi ve ilgili mevzuatı buna göre değiştirmesi yönündeki tavsiyesini tekrar eder. Delegasyona disiplin cezaları ile Abdullah Öcalan’ın toplamda 240 gün hücre cezasında tutulduğu bilgisi verildi. Böyle bir durum tamamıyla kabul edilemez. CPT Türk yetkililere İmralı Cezaevinde herhangi bir mahpusun bu kadar uzun süre hücre cezası çekmesinin tekrar edilmemesi için gerekli önlemleri alması gerektiği tavsiyesinde bulunmuştur.” * Bilindiği üzere müvekkiliniz Öcalan ile 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana görüşmenizi izin verilmiyor. CPT’nin bu duruma yaklaşımı nasıl? 2013 yılı ziyaret raporunda bu konuda da belirlemeleri şöyle: “Mahpusların dış dünya ile teması için yeterli aracın sağlanması onların kötü muameleye karşı toplamda korunmasının kilit bir bileşenidir. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukat görüşü gerçekleştirememiş olması ciddi bir kaygı unsurudur. Bu husus CPT ve Türk yetkililer arasında Şubat ve Haziran 2012 tarihlerindeki yüksek düzeyli toplantıların konusuydu. Bu konsültasyonlardan ve CPT ve Türk yetkilileri arasındaki ilgili yazışmalardan Türk Hükümeti tarafından Abdullah Öcalan’ın avukat ziyareti hakkının tekrar tekrar suiistimal ettiği düşünüldüğünden bu ziyaretlerin gerçekleştirilmesinin, en azından şimdilik, önlemesi için bir politik karar aldığı belli olmuştur. CPT ayrıca son yıllarda Abdullah Öcalan’ı ziyaret eden otuz beşten fazla avukatının Kasım 2011’den beri hapiste tutulduğu konusunda bilgilendirilmiştir. Bununla birlikte ziyaret sırasında, Abdullah Öcalan delegasyona avukatlarıyla istişarede bulunmak istediğini belirtmiştir. Adalet Bakanı ile gerçekleştirilen toplantıda bakanın, avukata erişimin çözümü konusunda aktif olarak çalıştığını beyan ettiğini söylese de bugüne kadar bu yönlü bir gelişme olmamıştır. Akraba görüşü bakımından da genel durum tatmin edici gözükmemektedir. Prensipte İmralı Cezaevinde tutulan tüm mahpusların iki haftada bir on dakikalık telefon görüşmesi yapma hakkı bulunmaktadır. Ancak, Komite tarafından tekrar tekrar yapılan spesifik tavsiyeye rağmen Abdullah Öcalan’ın telefona erişiminin engellenmesi devam etmektedir.” * Anlaşıldığı kadarıyla hükümet CPT tavsiyelerini ısrarla yerine getirmiyor. 2013 yılı başlarından itibaren milletvekillerinden oluşan bir heyet ile müvekkiliniz Öcalan’ın görüşmeleri konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 2013 yılı başlarında milletvekillerinden oluşan bir heyet ile Öcalan’ın “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam Süreci” olarak adlandırdığı bir süreç yaşandı. Bu süreç 5 Nisan 2015’e kadar devam etti, ancak bu tarihten bugüne heyet ziyaretleri de yapılmamaktadır. Şimdi 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukat görüşmeleri yaptırılmadı. 11 Eylül 2016 aile ziyareti hariç 6 Ekim 2014 yılından bu yana aile görüşmesi de yaptırılmamaktadır. Son olarak 5 Nisan 2015’ten bu yana heyet ziyaretleri de yapılamamaktadır. Bu tarihten itibaren kendisi ve aynı cezaevindeki diğer üç arkadaşıyla birlikte Öcalan’ın deyimiyle “Mutlak tecrit” sürecine girilmiştir. Bu konularda CPT düzenli olarak bilgilendiriyor. Mutlak tecrit sürecinden onların da haberi var. Hatta bu nedenle CPT son olarak 26 Nisan 2016 tarihinde konuyla ilgili bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ancak bu ziyaret sonucunda hazırladığı raporu, Türk hükümetin izin vermemesi nedeniyle yayınlanmamıştır. * CPT’nin 26-28 Nisan 2016 tarihli izlenimlerinin sonuçlarını açıklamaması, 15 Temmuz sonrası yaptığı iki ziyaret sırasında İmralı’ya gitmemesini nasıl yorumluyorsunuz? CPT’nin bu ziyaretleri kapsamında Sayın Öcalan’a uygulanan ağır koşulların kısmi olarak hafifletilmesi adına önerilen tavsiyeler hükümet yetkilileri tarafından ısrarla yerine getirilmemekle beraber bunlar pazarlık konusu haline getirilerek topluma manipüle aracı olarak dayatılmıştır. Ulusal mevzuat uyarınca bütün mahpusların sahip olduğu hak olan televizyon 1999’dan bu yana Öcalan’a tanınmamıştır. Ancak CPT’nin 2013 ziyareti öncesine denk getirilecek şekilde verilmiştir. Fakat temel bir hak durumunda olan bu husus dahi 14 yıl boyunca neden engellendiği sorgulanmaksızın bir manipülasyon aracı olarak kullanılmıştır. Diğer mahpuslarla ortak aktivite, yazışma hakkı, havalandırma hakkı ve sağlığa erişim konularında tavsiyeler yerine getirilmemekle beraber zamana yayılı bir şekilde bu tavsiyeler sümen altı edilmiş ve mevcut tecrit durumu artarak devam etmiştir. CPT Nisan 2016 ziyareti konusundaki gözlem ve tavsiyelerini konu alan rapor hükümet icazet vermediği için yayınlanmamıştır. Bu ziyaretine dair gözlem ve tavsiyelerini İmralı’daki durumuna yaklaşımına tam olarak bilememekteyiz. Bu durum başlı başına bir eleştiri durumu ve CPT’nin misyonuna aykırıdır. 15 Temmuz girişiminde sonra CPT’ye müvekkilimizin yaşam koşulları sebebiyle iki defa acil çağrı yapıp kendilerini adaya ziyaret konusunda davet etmiş olmamıza rağmen bu çağrının gereği yerine getirilmemiştir. CPT bu çağrıdan sonra kendi açıklamasına göre Türkiye’yi hak ihlalleri sebebiyle iki defa ziyaret etmiştir. Ancak İmralı Cezaevini ziyaret etmemiştir. Bu tavırları özünde devletin İmralı politikalarını meşrulaştırmaya hizmet ediyor. Objektif olarak böyledir. 6 yıldır avukat görüşünün gerçekleşmediği, aile görüşünün engellendiği, mektup hakkının ortadan kaldırıldığı mutlak haber alamama durumundan bahsediyoruz. Müvekkilimizin koşulları ve sağlık durumu konusunda kaygılıyız. Böylesi bir durumu CPT tartışmasız olarak yerinde denetlemeli ve kamuoyuna doyurucu açıklama yapmak durumundaydı. Devletin bu konudaki tek taraflı beyanlarına güvenmek, esas almak durumunda değiliz. Kendi kuruluş değerleri ve kurucu sözleşmesi gereğince CPT de güvenmek durumunda değildir. Bütün başvurularımıza rağmen mutlak belirsizlik ve tehlike arz eden bu durumda CPT’nin böylesi bir tavır sergilemesi İmralı konusunda zımni bir uzlaşıyı ifade etmektedir. Yasin Kobulan - dihaber