Hukukçular ve insan hakları savunucuları: Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılsın 2017-07-27 14:21:23 İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu’nun "İmralı raporu"nu açıkladığı toplantıya katılan hukukçular ve insan hakları savunucuları, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını isteyerek, “Bağımsız heyetler İmralı’ya gitmeli ve CPT sorumluluğunu yerine getirmelidir” dedi. Asrın Hukuk Bürosu, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekmek amacıyla hazırladıkları 6 aylık raporu, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde basın toplantısı ile açıkladı. Salona “İmralı tecrit sistemine son” pankartı asıldı. Özgürlükçü Hukukçular Platformu üyesi avukatlar, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatları ve birçok kişi toplantıya katıldı. ‘DİREK VE DOLAYLI HİÇ BİR HABER ALINMAMAKTADIR’ Öcalan’ın avukatlarından Ebru Günay basın açıklamasını yaptı. İmralı Adası’nda tutulan Öcalan ve yanındaki tutukluların gerek iç hukukta gerekse uluslararası hukukta hiçbir dayanağı bulunmayan idarenin pozitif-negatif sorumluluğu ile çelişir nitelikle gayri hukuki uygulamalara maruz kaldığını söyleyen Günay, “Ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin kullanımı mesnetsiz olarak engellenmektedir” dedi. Öcalan ile iletişimin 6 aydır hukuksuzca engellendiği ve savunma hakkının tanınmadığı, avukat görüşünün gerçekleştirilmediğini belirten Günay, 11 Eylül 2016 tarihinden beridir İmralı Adası'ndan doğrudan ya da dolaylı hiçbir bilgiye erişemediklerini söyledi. ‘KOŞULLARIN YARATILMASI DEVLET SORUMLULUĞUNDADIR’ Bütün girişim ve taleplere rağmen gerek ailesi gerekse de avukatlarının Öcalan ile temas kurmasının özellikle engellendiğini kaydeden Günay, “Sayın Öcalan'ı her türlü yasal, hukuki ve politik korumanın dışında bırakma durumu söz konusudur. Sayın Öcalan İmralı Ada Cezaevi’nde hükümlü statüsünde tutuluyor olmasına rağmen, bir hükümlünün yasalarca güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden keyfiyete tabi olarak mahrum bırakılmaktadır. Israrlı talep ve girişimlere rağmen 27 Temmuz 2011 tarihinden beridir avukatları ile hiçbir şekilde görüşmesi mümkün olmamıştır. Mahpuslar için avukat ile görüşme hakkı; salt savunma hakkı bağlamında değil en temel hak ve özgürlüklerin yaşam bulması konusunda zaruri nitelik teşkil eder. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, herkesin avukata sahip olabilme ve savunma hakkını güvence altına almaktadır. Keza Sözleşme'ye paralel Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi savunma hakkının ulusal sınırlar içindeki uygulamasını garanti altına alır. Temel hak ve özgürlüklerin tesis edilmesi, bunun için var olan engellerin kaldırılması, gerekli koşulların yaratılması devletin anayasal sorumluluğudur. Bu sorumluluğun gereği hiçbir gerekçeye ve bahaneye yer vermeksin yerine getirilmelidir” diye konuştu. ‘TECRİT KOŞULLARI KAOS SÜRECİNE ZEMİN SUNMUŞTUR’ Ulusal mevzuatça ülke sınırları içindeki tutuklu ve hükümlülerden farklıca istisnai ve zorlu koşullarda tutulan Öcalan'ın Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümünde temel muhatap olduğunun herkesçe bilindiğini dile getiren Günay, “Demokratik çıkışın muhatabı olan Sayın Öcalan'ın mutlak tecrit koşullarında tutulması geçmişe oranla çok daha ağır bir kaos sürecine zemin sunmuştur. İçinde bulunduğumuz kaotik ve öngörülemez zamanların aksine Sayın Öcalan'ın topluma sesinin ulaştığı dönemler ülke coğrafyası için barışın ve özgürlük umutlarının filizlendiği dönemler olmuştur. Yarınlara umutla bakan bir toplum tahayyülünün yerine tercih edilen savaş ve gerilim konseptinin bedeli Türkiye halklarına çok ağır olmuştur. Darbe karşı darbe diyalektiği kendisini OHAL ve fiili uygulamalar ile anti-demokratik zeminde süreklileştirmiştir. İmralı Cezaevi özelinde söz konusu olan ve bütün ülkeyi kapsamına alan gerçeklik, hukuk dışı istisnai rejimlerin otoriter bir hukuk rejimi haline getirilmesi ve kendini egemen hukuk düzeni olarak ilan etmesidir” şeklinde konuştu. KALICI BARIŞA SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRDI Öcalan üzerindeki tecridin Türkiye halklarının mücadelesini ve kazanımlarını hedeflediğini söyleyen Günay, “Demokratik çözüm ve kalıcı barış çabaları kamuoyuna mal olmuş sayın Öcalan'ın sağlık ve güvenlik koşulları bugün daha fazla anlam kazanmıştır. Öcalan üzerindeki tecrit, aynı zamanda demokratik çözüm çabalarının, barışın dolayısıyla halklarımızın ortak geleceğinin tecrididir. Bu nedenle İmralı zindanında uygulanan insanlık dışı tecrit zulmüne karşı çıkmak, bu ülkenin tüm halklarının en insani görevidir” dedi. Günay, insan hakları örgütlerini, başta hukukçular olmak üzere tecride karşı duyarlı olmaya ve kalıcı barışı getirecek demokratik çözüm iradesine sahip çıkmaya çağırdı. Günay, son olarak Öcalan ile görüşme koşulları oluşturulmasını ve topluma sağlıklı bilgi ulaşmasının sağlanmasını istedi. ‘BAĞIMSIZ HEYETLER GİTMELİ’ Cezaevlerinde uygulanan tecrit sistemine değinen İHD İstanbul Şube Başkanı avukat Gülseren Yoleri de, tecridin İmralı Cezaevi’nde yoğun olarak yaşandığını kaydetti. Tecridin insan haklarını tümden yok eden bir sistem olduğunu belirten Yoleri, İmralı tecridine değinerek, “Öcalan varlığı ve misyonu, bu toplumda barışın tesisi konusunda, önemli ve kilit bir isimdir. Orada olduğu sürece bütün imkansızlıklara ve baskılara rağmen iradesini göstermiştir” dedi. Tecridin İmralı Cezaevi’nde Öcalan’a uygulanmasına ilişkin “Tecrit bu kadar mutlak uygulanıyorsa onun barış misyonunun engellenmeye çalışıldığını gösteriyor” diyen Yoleri, İmralı tecridinin barışı tehdit eden, sorunların çözümünü imkansızlaştıran bir durum olduğunu ve bu nedenle kaldırılması gerektiğini ifade etti. İmralı’da uygulanan tecridin ne insan hakları belgelerinde ne de uluslararası belgelerde yeri olmadığını dile getiren Yoleri taleplerini şöyle sıraladı: “İmralı tecridi derhal kaldırılmalı. OHAL ile alınmış kararların uygulamadan kaldırılması gerekir. Ziyaret, iletişim, cezaların kaldırılması, aile görüş engellemesi kaldırılması gerekir. Bir bağımsız heyet derhal ziyarete gitmelidir. Sağlığı ile ilgili hepimizin endişeleri var. Bağımsız bir doktor heyetinin gitmesi gerekir.” ‘BÖYLE BİR TECRİTİN ÖRNEĞİ YOK’ TİHV İstanbul Temsilcisi Ümit Efe ise, tecrit uygulamalarına bütün muhaliflerin maruz bırakıldığını söyleyerek, “İmralı’da uygulanan tecrit kişiye özel askeri ve politik bir uygulamadır. Sadece Öcalan ve yanındakiler değil, aynı zamanda bir halk bu yol ile tecrit edilmektedir” dedi. Mandella üzerindeki tecridi hatırlatan Efe, “Ama 7 yıldır bütün iletişimlerin kesildiği bir örnek yok. Varsa da ben bilmiyorum. Bu sadece tecrit ile de ifade edilemez” diye kaydetti. Tecrit uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğini söyleyen Efe, “CPT’nin yapılan bu uygulamaların farkında olması da gerekir. Konu ile ilgili gereken her şeyi yapmalıdır” diye konuştu. ‘TÜRKİYE HALKLARI ÜZERİNDE BİR TECRİDİR’ ÖHP İstanbul Sözcüsü Fatma Özdemir ise, “Kişi üzerinde olan bir tecrit değildir. Kürt halkı ve Türkiye halkları üzerindeki tecrit olarak görünmesi gerekir. Son 2 yıldır yaşanan ciddi bir savaştan bahsedebiliriz. Bu savaş tecridin derinleşmesi ile ilgilidir. Ne zaman Sayın Öcalan ile görüşmeler engellense, savaş derinleşiyor” diye konuştu. Türkiye’nin kendi yasalarını dahi uygulamadığını ifade eden Özdemir, tecridi kabul etmediklerini ve hukuksal yolda yapılması gereken ne varsa yapacaklarını söyledi. ‘TECRİT KALDIRILSIN’ ÇHD İstanbul yöneticilerinden Neziha Eken de, tecridin bir işkence aracı olarak kullanıldığını belirtti. Öcalan üzerindeki tecridin Kürt halkının iradesine yönelik bir tecrit olduğunu aktaran Eken, “Biz bu nedenle tecrit koşullarını kabul etmiyoruz. Bu nedenle mücadele edeceğiz” dedi. Avukat görüşmelerinin engellenmesinin savunma hakkının engellenmesine yönelik bir durum olduğunu belirten Eken, “OHAL ve KHK’ler ile kısıtlamaların kaldırılması gerekir. İmralı ve tüm cezaevlerinde tecridin kalkmasını istiyoruz” dedi. Konuşmaların ardından Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, hazırladıkları 6 aylık raporu özetleyerek kamuoyu ile paylaştı.