Türkdoğan: Ne demek kayıpları sormayacağız! 2016-12-28 12:40:04 ANKARA - İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Külter, Ekin ve Yasak'ın bulunması ardından "Kayıplar inandırıcı değil, artık kimse kayıpları sormayacak" şeklinde oluşturan algıya "Yüzlerce, binlerce kayıp vakası varken, onları ne demek sormayacağız. Tabiki de soracağız. Çekinmeden resmi makamların önüne getirdiğimiz için devlet içindeki çete dediğimiz yapılanmalar bu eylemleri gerçekleştirmedi" diyerek tepki gösterdi. 1990'lı yıllarda gözaltında kayıpların sık yaşandığı Türkiye'de 2016 yılı içerisinde 3 ayrı kayıp vakası kamuoyunun gündemine geldi. 27 Mayıs'ta Şırnak'ta gözaltına alınan Hurşit Külter, 13 gün boyunca kayıt dışı gözaltında tutuldu ve işkence gördü. Külter, 133 gün sonra kamuoyuna yaptığı açıklamada kendi imkanları ile kaçabildiğini duyurdu. Ankara'nın Batıkent semtinde gözaltına alınan ve hem kamera görüntüleri hem de görgü tanıkların beyanları ile gözaltına alındığı doğrulanan Müjgan Ekin,'in akıbeti hakkında 26 Aralık'ta ailesi tarafından açıklama yapıldı. Kızlarının 48 gün kayıt dışı gözaltında tutulduğunu ve işkence gördüğünü belirten aile, ardından TSK ve ÖSO'nun kontrolünde bulunan Cerablus'a bırakıldığını söyledi. CAN GÜVENLİĞİNDEN DOLAYI AÇIKLAMA YAPILMADI Ekin'in akıbetinin sorulduğu günlerde ise Diyarbakır'da Taşkın Yasak adlı yurttaş, 1 Aralık günü "Redhack üyesi" olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Yasak'ın akıbeti hakkında kamuoyu 17 gün sonra bilgi sahibi olurken, Yasak Ailesi, "Çocuklarının ve diğer aile üyelerinin can güvenliği" nedeniyle açıklama yapmayacaklarını belirtti. HÜKÜMET YETKİLİLERİ AÇIKLAMA YAPMADI Yaşanan 3 kayıp vakasında da hükümet tarafından sürecin hiç bir aşamasında kamuoyuna açıklamada bulunulmadı. Milletvekillerin Meclis Başkanlığı'na verdiği soru önergeleri ise cevapsız kaldı. Yanı sıra insan hakları savunucularının ısrarlı soruları da yanıtsız bırakıldı. GÖZALTINDA KAYIPLAR ÜLKESİ: TÜRKİYE Hurşit Külter, Müjgan Ekin ve Taşkın Yasak'ın gözaltına alınma süreçlerinde insan hakkı savucuları öncülüğünde kamuoyunda güçlü tepkiler oluştu. Kamuoyunun tepkisene neden olan "kayıplar hafızası" ise halen Türkiye gerçekliğinde yerini koruyor. İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre, 1980-2005 yılları arasında çoğunlu OHAL bölgesi olmak üzere bin 352 kişi, devlete bağlı kurum ve kişiler tarafından gözaltında kaybedildi. 21 Kasım 1980 tarihinde İstanbul'da gözaltına alınan Hayrettin Eren, Türkiye'de ilk kaybedilen kişi. Hala akıbeti bilinmiyor. Türkiye'de en son gözaltında kaybedilen kişi ise İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Tolga Baykal Ceylan. 2005 yılında Kırklareli'nde jandarma tarafından gözaltına alındı ve bir daha kendisinde haber alınamadı. Hayrettin ve Tolga gibi Türkiye'de akıbeti açıklanmayan binlerce kişi bulunuyor. Devlet, kaybedilenlerin akıbetini açıklamadığı gibi ailelerin anma, yas ve hakikati bilme hakkına da engel olarak, toplumda korku ve acı süreklileştiriliyor. 'BU KİŞİLER HAKKINDA DAVA AÇILMALI' İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, özellikle Hurşit Külter ve Müjgan Ekin vakalarında her türlü resmi yazışma yaptıklarını belirterek, "Her türlü resmi yazışma yapmamıza rağmen resmi makamlar kendilerinde de bilgi olmadığını, kendilerinin de arama yaptığına dair bizde yazılı cevapları var. Bu da aslında kayıt dışı bir gözaltı işlemi yapıldığını ve tamamen keyfi bir sürecin işletildiğini gösteriyor" "Gözaltında kaybetme" politikasının insanlığa karşı suç olduğunu hatırlatan Türkdoğan, "Bu suçun Külter, Ekin ve Taşkın şahsında işlenmemiş olması sevindirici" diye belirtti. Bunun yanında Türkdoğan, bu insanları kayıt dışı gözaltında tutan, işkence yapan kişilerin açığa çıkartılmasının siyasi iktidarın sorumluluğu olduğunu söyledi. Türkdoğan, şunları aktardı: "Bakın Müjgan Ekin olayında çok açık. Yani kamera görüntülerinden kimlerin gözaltına aldığı biliniyor. Bu kişilerin yetkili savcılıklar tarafından haklarından dava açılması gerekiyor." dedi. 'KAMUOYU BASKISI OLMASA BU İNSANLAR YAŞAMINI YİTİREBİLİRDİ' Türkiye'de sürekli gündeme gelen "cezasızlık" politikasına işaret eden Türkdoğan, "Umarım bu vakalarda cezasızlık karşımıza çıkmaz. Yine de Müjgan Ekin vakasında görüldü ki hiç kimse onun gözaltında olmayacağını iddia edemeyecek. Her şey belgelendi" şeklinde konuştu. Türkdoğan, Külter, Ekin ve Yasak'ın bulunmasının altında yatan en önemli sebebin kamuoyu baskısı olduğunu ifade ederek, "Kamuoyu baskısı, insan hakları aktivistleri ve kayıp yakınlarının mücadeleleri infaz gerçekleştirme politikasını engellemiştir. Yoksa bu insanlar yaşamını yitirebilirdi" dedi. 'NE DEMEK KAYIPLARI SORMAYACAĞIZ' Türkdoğan, Külter, Ekin ve Taşkın'ın sağ olarak bulunması ardından "kayıplar inandırıcı değil, artık kimse kayıpları sormayacak" şeklinde oluşturan algıya da tepki gösterdi. "Böyle bir şey olabilir mi" diyen Türkdoğan, şöyle devam etti: "Her vaka kendine münhasırdır. Şimdi yüzlerce, binlerce kayıp vakası varken, biz onları ne demek sormayacağız. Tabiki de soracağız. Bence tam da bu duyarlılığımız devam ettiği için yani en küçük bir şüphede hesap sorduğumuz için kamuoyu baskısı oluşturduğumuz için bunu çekinmeden resmi makamların önüne getirdiğimiz için devlet içindeki çete dediğimiz yapılanmalar bu eylemleri gerçekleştirmedi. Bunlar 1980, 1990 ve 2000'li yıllarda gözaltında kaybedilen yüzlerce insan ile ilgili süreçleri etkisizleştirmek için yapılıyor." 'TÜRKİYE BM KAYIPLAR SÖZLEŞMESİ'NE HALA TARAF DEĞİL' Son olarak Türkdoğan, kayıplara karşı mücadelenin devam edeceğinin altını çizerek, Türkiye hükümetini 2007 yılında imzaya açılan BM Kayıplar Sözleşmesi'ne taraf olmaya davet etti. Bunun önemli bir sözleşme olduğunu ve Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerinden kaçtığını belirten Türkdoğan, "Türkiye gibi gözaltına alınanların akıbetinin bilinmediği, sorumluların hesap vermediği bir ülkeden bahsediyoruz. Çünkü bu ülke cezasızlık politikasının hüküm sürdüğü bir ülkedir" ifadelerinde bulundu. Selman Gözelyuz - dihaber