Abla Kurtay: Birlik büyütür, güçlendirir 2017-01-23 09:10:14 MARDİN - Diyarbakır Cezaevi’nde zulma karşı bedenini ateşe veren isimlerden Ferhat Kurtay’ın ablası Rabia Kurtay, Kürt halkı arasında ittifak oluşmadığı için kardeşi Mele Davut’un PUK’çular tarafından öldürüldüğünü belirterek, “Eğer birlikte olurlarsa o aile büyür, güçlenir. Kürdistan büyüktür, eğer birlik olmazsak erir gider” dedi. Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’de 1980 Askeri Darbesi ardından yaşanan işkenceler, birçok kitap ve filme konu oldu ancak yaşanılanların yarattığı acı hala yüreklerde. O dönem bu işkence ve insanlık dışı uygulamalara karşı büyük direnişler de sergilendi. Adlarından daha çok “Dörtler” olarak anılan Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Önen 18 Mayıs 1982’de bedenlerini ateşe vererek insanlık dışı muamelenin karşısında durdular. Kardeşini yitiren ve bu dönemin tanıklığını yapan Ferhat Kurtay’ın ablası Rabia Kurtay, 3 kız, 3 de erkek kardeş olduklarını ve yaşadıkları acıdan önce dünyanın kendileri için cennet gibi olduğunu söyledi. Kürt halkının mücadelesinde iki kardeşinin acısını yaşayan Kurtay, “O dünya üzerimize yıkıldı sanki” dedi. ‘ZULÜM ONDAN SONRA BAŞLADI’ Kardeşi Ferhat Kurtay’ın üniversite eğitiminden sonra evlendiğini ve 2 yıl sonra da Hayri Durmuş ile birlikte gözaltına alınarak tutuklandığını belirten abla Kurtay, o dönemde kardeşi Melle Davut Kurtay’ın da gözaltına alındığını ve 5 gün sonra serbest bırakıldığını dile getirerek, “O vakit Kürtler de çok birlikte değildi farklı kolları vardı. PUK’çular onu evin önünde vurdular. Öyle kaybettik” diye anlattı. Yaşadıklarını “Zulüm ondan sonra başladı” diye tarif eden abla Kurtay, “Ferhat cezaevinde iken annem her hafta ben de iki haftada bir görüşe giderdim. Diğer kardeşlerimin çok gelme şansı yoktu ama bizim evimiz bir olduğu için ben giderdim” diye belirtti. ZORLU GÖRÜŞ GÜNLERİ… Rabia Kurtay, İnsanlık dışı uygulamaların yaşandığı cezaevinden kendilerine yansıyanları da şöyle dile getirdi: “Biz gittiğimizde ilk söylenilen şey; ‘Kesinlikle Kürtçe yasak’ sözüydü. Annem de biz de tek kelime Türkçe bilmezdik. Biz nereden bilelim; Allah bizi bu dil ile yaratmış. Anadilimiz bu ne yapalım. Her gittiğimizde Ferhat bize kızar ve ‘gelmeyin’ derdi ama biz dayanamazdık. Bir gün gittiğimizde kar kış vardı. Kıyamet gibiydi. Cezaevinin etrafı da bugünkü gibi değildi. Bomboştu. Bir akrabamızla birlikte araba kiralayıp gitmiştik. Akrabamız o zaman soğuktan donmak üzereydi. Arabanın ısısıyla onu kendine getirmeye çalışmışlar yoksa görüşü beklerken donup ölecek.” ‘KÜRTÇE İLE DAYAK BAŞLIYORDU’ O dönem görüş kabinlerinin çift taraflı tellerle kapatıldığını ve görüşüne gidilen kişinin yüzünü dahi seçmenin mümkün olmadığını söyleyen abla Kurtay, şöyle devam etti: “Zaten gittiğimizde de onların yüzünü pek göremiyorduk. Görüş kabinleri iki sıra tel ile çevriliydi karşıda bir siyahlık gibi görebiliyorduk. Bütün görüşmelerimiz ‘hoş geldin, nasılsın?’ başka söyleyecek sözümüz yoktu. Ola ki ‘çawayi’ deseydik dayak başlıyordu. Bir gün hiç unutmam gittim görüşe ne ben konuştum ne o konuştu sadece öyle bekledik. Kürtçe konuşsak zaten dayak yiyeceğimizi biliyoruz.” Abla Kurtay, görüşlerin de bu yüzden kısa sürdüğünü ve tutukluların her görüşe giriş-çıkışlarında işkence ile karşılaşmalarına rağmen kendilerine moral verdiğini kaydetti. Kardeşi Ferhat Kurtay’ın da yaşamını yitirmesi ile birlikte dünyanın üzerlerine yıkıldığını dile getiren abla Kurtay, “Biz kimsenin ölümünü istemiyoruz, iyi bir dünya işitiyoruz. Bu dünya hepimize yeter” şeklinde konuştu. ‘KÜRT HALKI DA BİR AİLE GİBİDİR’ Kürt halkı arasında ittifak oluşmadığı için kardeşi Mele Davut’un öldürüldüğünü söyleyen abla Kurtay, Kürt halkının arasındaki birliğin çok önemli olduğunu vurguladı. Bir halkın tıpkı aileler gibi olduğunu anlatan abla Kurtay, şunları aktardı: “Aile eğer birbirinden ayrılırsa yani 4 kardeş birbirinden ayrılırsa o aile küçük olur. Eğer birlikte olurlarsa o aile büyür, güçlenir. Ben de kısaca şunu söyleyebilirim. Kürdistan büyüktür, eğer birlik olmazsak erir gider. Biz ittifak istiyoruz. İttifak ile barışımız da yakındır.” Dicle Müftüoğlu / Aynur İnedi - dihaber