'Üniversiteler tabela üniversitesi oluyor' 2017-02-15 09:00:31 MERSİN - MEÜ’de ihraç edilen akademisyen Galip Deniz Altınay, akademilerin bir sınavdan geçtiğini belirterek, yaşananlarla üniversitelerin tabela üniversitesi olmaktan öteye gitmediğini ifade etti. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi iken sözleşmesi yenilenmeyerek ihraç edilen “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyenlerden Galip Deniz Altınay, Olağanüstü Hal ile üniversitelerde nelerin yaşandığını, akademisyenlerin sorumlulukları ve referandum sürecine ilişkin dihaber’e değerlendirmelerde bulundu. ‘DİKTA EDİLEN ŞEYLERİ YAPMAMIZ İSTENDİ’ Yüzlerce akademisyenin ihraç edildiği Kanun Hükmünde Kararnamelerin ardından son olarak yayınlanan KHK ile kendisi ve Yrd. Doç. Dr. Esra Ergüzeloğlu'un da sözleşmeleri yenilenmeyerek Mersin Üniversitesi'nden ilişiğinin kesildiğini ifade eden Altınay, sadece MEÜ'de bugüne kadar 11 akademisyenin işine son verildiğini belirtti. MEÜ’de akademisyenlerin sözleşmesinin yenilenmeyerek üniversite ile ilişiklerinin kesilmesinin OHAL ve KHK uygulamalarından çok önce icat edildiğini belirten Altınay, ardından diğer üniversitelerde de benzer uygulama ile akademisyenlerin hedef alındığını kaydetti. Siyasi iktidarın barış bildirisine karşı gösterdiği tepkiye rektörlerin kendi bireysel kararları ile cevap verdiklerini ve hukuksuz uygulamalara imza attıklarını belirten Altınay, üniversitelere yapılanın bir müdahale olduğunu dile getirerek şöyle konuşu: “Bu insanlar çoğunlukla muhalif, kendi çevrelerine duyarlı, kendi çevrelerinde yaşanan problemlere sıkıntılara bu anlamda ses çıkarmış. Sendikal mücadelenin içinde yer alan, çeşitli şekillerde öğrencileri ile aralarındaki ilişkileri son derece kuvvetli olan, derslerinde eleştirel düşüncenin bu anlamda olması gerektiğini savunan akademisyenler. Bu akademisyenler üzerinden bir mesaj verilmek istendi üniversitelere ve o mesaj da, siz bilim yapıyorsunuz, siz eleştiriyorsunuz, siz sorguluyorsunuz, hayır biz bunu kabul etmiyoruz deyip bize verilen, dikta edilen şeyleri yapmakla yükümlü olduğumuzu söylemeye çalışıyorlar. Dikta edilen şeyleri yapmamız istendi.” ‘DEĞİŞEN ŞEY MÜCADELENİN ARTMASI' Altınay, durdukları yerde çok fazla bir şeyin değişmediğini belirterek, “Ancak iktidarın buradaki temsilcisi olan Mersin Üniversitesi Rektörlüğü bizi belki öğrencilerimizden ayırmanın yolunu bulmaya çalıştı bu yöntemle, ama biz kendi kurduğumuz dayanışma akademileri ile içinde bulunduğumuz her alanı paylaşım alanlarına çevirerek, mücadelemizi sürdürmeye devam ediyoruz. Dolayısıyla hayatımızda değişen şey, aslında mücadelenin daha da artarak devam etmesi oldu” ifadelerini kullandı. ‘İKTİDAR KENDİSİNDEN BEKLENENİ YAPIYOR’ “İktidar üniversitelerle ciddi bir mücadele içine girmiş durumda” diyen Altınay, “Bu metin ortaya çıktığında bir kesim devletin suç işlediğini ve işlediği suçun ortada olduğunu dillendirmeye başlamış oldu. Ve bu suçun kanıtları şu an herkesin çok rahat ulaşabileceği yerlerde. Akademisyenlere yönelmelerinde farklı nedenler olabilir. Ancak bu bilim insanlar hem ulusal anlamda hem de uluslararası anlamda aynı zamanda bu tür konularda fikir üreten görüşleri sorulacak olan ve aynı zamanda yarın öbür gün iktidarın bu eylemleri gerçek anlamda bir mahkemeye uluslararası bir mahkemeye taşındığı zaman bu eylemlerin suç olup olmadığı konusunda bilirkişi olarak görüş belirtecek insanlar. Bu insanları hapsederek, üniversitelerden uzaklaştırarak, bu bilirkişiliklerini bir şekilde bastırmaya çalışıyorlar. Bu muhalif düşüncelerin üniversitelere yayılmasını, üniversitelerde yer bulmasını engellemeye çalışıyorlar. Yani iktidar aslında kendisinden beklenen şeyi yapıyor” dedi. ‘AKADEMİ SINAVDAN GEÇİYOR’ “Akademi şu anda Türkiye’de bir sınavdan geçiyor” diyen Altınay, akademinin karşı karşıya olduğu sınavı “Nasıl bir mücadele verebiliriz. Türkiye’de akademi nasıl olmalı. Bundan sonra nasıl olacak. Önemli bir süreçten geçiyoruz. Akademi aslında bu yaşananlarla beraber çok fazla bir seçeneği olmadığını görmek zorunda. Bu seçenek nedir? Beraber olma, sözünü söylemeye devam etmek. Bunu söyleyebildiğiniz oranda varlığınız üniversitelerde devam edecektir. Aksi takdirde sizin Türkiye’de bir üniversiteden, akademiden söz edebilmeniz mümkün değildir” sözleri ile aktardı. ‘ÜNİVERSİTELER TABELA ÜNİVERSİTESİ OLUYOR' Üniversitelerde benzer durumların 12 Eylül askeri cuntası sonrası 1402’lik denen akademisyenler üzerinde ve 28 Şubat sürecinde de dindar, muhafazakâr akademisyenlere dönük yaşandığını belirten Altınay, “Baskıcı iktidarların olduğu dönemlere baktığımızda üniversitelerde yaşananların birbirini izlediğini, aslında aynı şekilde devam ettiğini gösteren bir şey. İktidarların görmesi gereken şey, üniversitelere verdiği hasarın aslında en fazla kendisini etkilediğini ve yine bu ülkenin insanlarına kötülük yapıldığının görmesidir. Bu ülkenin çocuklarının eğitileceği, gerçekten eleştirel fikirler ile gerçek bir üretimin olmadığı mekânlar haline getiriliyor. İstediğiniz kadar 81 ilde üniversite açın. Bu üniversiteler tabela üniversitesi olmaktan öteye gitmiyor” diye konuştu. ‘BİR ARADA OLMALIYIZ' Yaşanan süreçte akademisyenlerin üzerine düşen çok şey olduğunu belirten Altınay, şunları dile getirdi: “Akademisyenlerin yapacağı şey açık. Şimdiye kadar yapmadıkları şeyi yapacaklar. Bir arada duracaklar. Eleştirel düşünceyi bilimi savunmaya devam edecekler. Yapmaları gereken şey yüzyıllardır adına üniversite dedikleri kurumun köklerinde yatıyor. Siz üniversitenin adına layık olmaya çalışacaksınız. Üniversite dediğimiz şey, eleştirel düşüncenin bilimin olduğu yerlerdir. Bunlar olduğu takdirde bu tür kurumlara üniversite adını verebiliriz. Dolayısıyla şu anda eleştirel düşünceye sahip çıkmanın zamanı. Türkiye’deki akademisyenlerin her şeyden önce bunun farkına varmaları gerekiyor. Bunun daha çok farkına varması gerekenler şu anda hala üniversitelerde görevlerine devam eden arkadaşlarımız. Üniversitede hala görevlerine devam eden arkadaşlarımız da ciddi bir sorumluluk üstlendiklerinin bilincinde olmaları gerekiyor. Buna uygun bir şekilde Hareket etmeleri gerekiyor. Karar vermeleri gereken şöyle bir şey var. Ya eleştirel düşünceye sahip çıkacaklar ve bilim yapmaya devam edecekler ya da iktidarın söylediklerinin peşinden gidip artık akademisyen olmadıklarının, bir memur olduklarını kabul edip bundan sonraki hayatlarını sürdürecekler.” ‘BARIŞ İÇİNDE, BİRLİKTE YAŞAMAK İSTİYORSAK…’ Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak olan Anayasa değişiklik paketi referandumuna ilişkin öngörülerini de paylaşan Altınay, Türkiye’deki insanların sadece referanduma kilitlenmesinin üzücü olduğunu ifade etti. Altınay son olarak şunları söyledi: “Referandum süreci çok isteyerek gelinen bir süreç değil. Bir anda getirilen ve üzerinde farklı kesimlerin çalışarak ortaya çıkardığı bir şey değil. Bu tamamıyla iktidarın insanları yönelttiği bir süreç. Biz maalesef Türkiye vatandaşları olarak maalesef iktidarın bu sürüklediği yolda tercih yapmak durumunda bırakıldık. Toplumsal bir uzlaşı sonucunda üzerinde çalışılarak ortaya çıkan bir metin olması durumunda siz bunu referanduma götürürsünüz. O zaman bir referandumdan söz edebilirsiniz. Bu referandumu biz istemedik. Benim kendi kişisel umudum ‘Hayır’ çıkmasından yana. Ama yapılan okumalara bakıldığında ‘Evet’ ile ‘Hayır’ın bıçak sırtı olduğunu birbirlerine çok yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bir arada yaşamayı istiyorsak, farklı renklerin bir arada olmasını istiyorsak, birlikte barış içinde bir ülke kurmak istiyorsak ‘Hayır’ dememiz gerektiğini de görmek durumundayız.” Ahmet Kanbal - dihaber