Genç: Kayyum ve tutuklamalar Kürtlerin devletle olan bağını iyice azalttı

DİYARBAKIR - Referandum sürecine ilişkin bölge illerinde yaptıkları araştırmada ezici çoğunlukla “Hayır” sonucuna ulaşan SAMER Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Genç, kayyum ve siyasetçilerin tutuklanması sonrası Kürtlerin devletle olan bağının iyice zayıfladığını söyledi.

Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (SAMER) 7-12 Şubat tarihlerinde bölgenin 16 ilinde bin 112 kişiyle yüz yüze yaptığı referandum anketinde, Kürt seçmen hakkında önemli veriler sundu. Kritik önem taşıyan bölgenin tercihi yüzde 57.4 “Hayır”, yüzde 25.1 “Evet”, yüzde 7.6 kararsız, 4.4 sandığa gitmeme ve yüzde 5.5’i ise sorulara yanıt vermemesi referandum sürecine ışık tutuyor.

Anket sonucu, Kürt oyları üzerindeki çeşitli tartışma ve spekülasyonları da ortadan kaldıracak mahiyette. Buna göre, HDP seçmenin yüzde 89.7’si “Hayır”, yüzde 1.8’i “Evet”, yüzde 3.5’i ise kararsız olması, “Boykot” gibi söylemlerin altı boş olduğunu göstermekte.

Bölgenin nabzını çok iyi tutun ve analiz eden SAMER’in Yönetim Kurulu Üyesi Yüksel Genç ile Kürt seçmenin eğilimini, düşüncesini, “Evet” veya “Hayır” eğilimi üzerine konuştuk. Referandumu da kapsayan ancak genel anlamda Kürtlerin devlet ve hükümet ile son 1.5 yıllık ilişkisini de irdeledik.

Kürtlerin devletle tek bağı olan belediyelere kayyum atanmasını “kopuş” olarak yorumlayan Genç, siyasete güvenin dipte olduğunu kaydetti. Sahayı ve Kürtlerin davranış biçimlerini yakından bilen Genç’in gözlem ve düşüncesi şöyle:

* Öncelikle araştırmanızda dikkat çeken bir sonuçla başlayalım. HDP oylarında kısmen de olsa bir artış görülüyor. Oysa son 1.5 yıldır hükümetin sürdürdüğü, gözaltı, tutuklama operasyonlar sonucu “halkın büyük oranda desteğini kestiği” ileri sürülüyordu. Nasıl açıklıyorsunuz bu sonucu?

HDP seçmen kitlesinin tabandan kaydığı veya seçmenini kaybettiği yününde ciddi bir spekülasyon var. Bölgede 5 - 6 ayda bir yaptığımız araştırmalarla seçmenin nabzını tutuk. HDP seçmeni en son yaptığımız 1 Kasım öncesindeki durumla neredeyse aynı. 0 5’lik bir konjonktürel diyebileceğimiz artış göze çarpıyor, ama büyük oranda stabil durumunu koruyor. Bir çözülme görülmüyor.

Aksine Kasım seçimlerinde AKP’ye oy verdiğini söyleyen seçmen sayısında ritmik düşüş var. Bu düşü son yaptığımız ankete yüzde 3’e kadar çıkıyor.

* Nedenlerine baktınız mı?

Siyaseten oy verme eğilimlerinin ve davranışlarının bu kadar stabil kalmasının küçük farklılıklarla kalması en önemli nedenin ne olduğu tartışmaya açık. Bölge halkı aslında siyaset alanına bir güven duymuyor, siyasetin bir çözüm merci olarak, bir irade temsili olarak, bir dönüştürücü alan olarak görmüyor. Devlet mekanizması içerinde kendine güven bulma konusunda ciddi bir düşüş var. Bununla beraber oydaşlık bağlamını değiştirmiyor. Bu yeni bir akımın çıkmamasıyla ilgili olabilir, bu seçmen kitlesinin ciddi anlamada kutuplaşmış ve kalıplaşmış olduğunu gösteriyor. Açık tespit, bölgede siyaset kurumuna güven ciddi anlamda sarsılmış durumda.

KÜRTLER BOYKOT ETMEYECEK SANDIĞA GİDECEK

* HDP seçmenine yönelik boykot tespitleri, niyet, açıklama veya varsayımları sizin sonuçlara yansımıyor...

3 buçuk gibi sandığa gitmeyeceğim diyen bir HDP seçmenin kendisinden bir boykot eylemi çıkarmak imkansız. Normal seçim anket araştırmalarında seçim öncesi buna benzer rakamlar bulmak pekala mümkün. Aksine bizim yaptığımız anket çalışmalarında sandığa gitmeyeceğim lafını, söylemini kullanan seçmenlerin ağırlıklı bölümünün (bölge için söylüyoruz) CHP ve MHP’den gerdiğini görmek bize de ilginç geldi.

Örneğin CHP’ye oy verdiğini ama sandığa gitmeyeceğini söyleyen seçmen sayısı yüzde 8.6’ya tekabül ediyor. MHP’ye oy verdiğini söyleyenlerin ise yüzde 8’i sandığa gitmeyeceğini söylüyor. Eğer bölgede ısrarla referandum sürecinde sandığa gitmemeyle ilgili bir boykotluk eğilimi tariflenecekse sanıyorum en son HDP seçmeni üzerinden bunu tariflemek gerekecek. HDP seçmenin sandığı boykot etmek gibi bir eğilimi görülmüyor.

* Yaş grupları arasında genç seçmenin eğilimi daha çok ‘Hayır’dan taraf görülüyor...

Aslında seçmen davranışları bölge nezdinde ifade etmek gerekirse tam olarak doğrusal biçimde bahsetmek doğru olmaz. Gençler HDP’li ama ileri yaşlılar daha muhafazakar partilere oy veriyorlar gibi bir korelasyon yok. Hiçbir zamanda böyle korelasyonu elde edemedik. Anket sonuçlarında da yapılmış seçim sonuçlarında da böyle bir korelasyonun kurulmadığını görmüş oluyoruz.

Burada bizim evet veya hayır oylarıyla ilgili ilginç bir tespitimiz var. 40 yaş veya altının hayır oranın yüksek olduğunu gördük. Ancak yaş gruplarında ciddi farklar olmadığını hata HDP seçmenin çoğunluğu gençler ve yaşlılar arasında pay edildiğini görüyoruz. Hem gençler hem ileri yaş 50 - 60 üstünde pay edildiğini görüyoruz.

TERCİHİLERDE ULUSAL KİMLİK KARŞILIK BULUYOR

* “Yoksullar hayır, orta ve üst sınıf evet”çi diye bir varsayım zaman zaman dillendiriliyor. Sizin gözleminiz nedir?

Seçmenler açısında geçişkenliği bu kadar düz bir mantıkla, sosyolojik düzlemde tarif etmek çok zor. En azından bölge açısından çok zor. Neden böyle olduğu meselesine gelince, HDP’nin temsil ettiği siyasetin, ulusal kimlik ile ilgili savunduğu tezin kendisi ileri yaş nezdinde de bir karşılığı var. AKP’nin temsil etmiş olduğu siyasetin ana argümandaki dinsel, ümmet anlayışı, kuşkusuz ileri yaşlardakilerde karşılığı mevcuttur. Ama siyasal tercihlerde ulusal kimliğin karşılığı çok daha fazla yer buluyor. Dolayısıyla bu bölge için böyle ayırım yapmak çok zor.

* Mütedeyyin Kürtler için öteden beri bir algı oluşturulmaya çalışılır. Sizin saha gözleminiz nedir?

Aksine, bölgede AKP-MHP ortaklığının açığa çıkarmış olduğu Türk - İslamcı politikalar ve milliyetçilere yönelik argümanın güçlenmesi bölgedeki muhafazakarlar açısından da tedirginlik yaratıyor. AKP seçmenindeki düşüş, AKP seçmeni olup da hayır demek isteyen yükseliş de bununla bağlantılı. Bize göre, AKP-MHP seçmeni olup ya sandığa gitmeyecek, ya kararsız durumda ya da hayır diyenlerin sayısı azımsanmayacak veriler arasında.

*Çeşitli adlar altında yapılan “sosyal yardımlar”ın seçmen eğilimi üzerinde etkisi oluyor mu?

Şuana kadar yaptığımız saha çalışmalarında bu tip ekonomik, çıkarsal olasılıklar üzerinden oy rengini değiştiren seçmen oranına pek rastlayamadık. Kuşkusuz savaş sürecinin açığa çıkardığı boyut ciddi anlamda kırılmaya neden oldu. Ancak bunun karşılığında devletin yaptığı küçük yardımlar ile bu oranın değişimine gidilmesi yönünde bir şey gözlemleyemedik. Bu tür şeylerin çok katkısı olacağını sanmıyorum.

TEŞVİKLER AKP’DEN KOPUŞLARI DURDURMAK İÇİNDİR

* Teşvikler, krediler ve “istikrar sürsün” söylemi üzerinden orta ve üst gelir grupları nasıl etkileniyor?

Maddi teşvik, yardımların birinci hedefi bölgede AKP’ye oy verebilecek ama şimdi yaşanan savaş politikaları nedeniyle tedirgin olan daha muhafazakar kesimi yeniden AKP’ye yönelik mobilize eder. Üst sanayi kesimi diyebileceğimiz çevresinin bir kısmını etkileyeceğini teslim etmek gerekir. Çünkü kriz zamanlarında kişisel bekaya dönük hesapları olan çevreler açısından teşvik nerden gelirse, güç neredeyse oraya dayalı olarak siyasetin sürmesi pekala doğal. Ama anlamlı bir şekilde oy oranını etkilemez. Çünkü Kürdistan’da iş çevresi yok denilecek kadar az. Kuşkusuz onların bir kısmının buraya kaymasını sağlar.

KÜRTLER İLE DEVLET ARASINDA KESİNTİ OLUŞTU

* Belediyelere atanan kayyumlardan sonra Kürtlerin kamusal hizmet alımındaki değişikliği nasıl gözlemliyorsunuz, bu devlet ile Kürtler arasındaki bağı nasıl etkiledi. Yine siyasi operasyonlar seçmen davranışına yansıyor mu?

Bölge insanı cumhuriyet sonrasında artan bir biçimde Ankara siyaseti ile arasında belli kopukluklar hep yaşadı. Merkezi siyaset ile hep sorunlar yaşadı. Ankara’ya sırtını dönmesini engelleyen ya da bağını kuran tek şey, yerel yönetim ve idareler oldu. Çok eskiden kanat önderleri ile sağlanan bir görüşme vardı. Ancak son 20 yıl önceye kadar bölge, devlet mekanizmasını, otoritesini kendisiyle demokratik bir ilişkiyi seçtiği yerel yönetimler üzerinden kuruyordu. Kayyumların atanması sonrası bölge insanını devlet mekanizmasıyla kurduğu ilişkinin kesilmesine neden oldu. Zaten yüzü devlete dönük olmayan milyonlarca insan var.

Eskiden insanlar belediyelere çok rahat gidip gelebiliyordu. Bu kendisinin idari mekanizmasıydı. Devlet ile kurduğu ilişkinin rengiydi. Şimdi gidip gelemiyor. Çünkü her yer karakollara çevrilmiş durumda. O nedenle belediyede çok zorunlu bir işi olmadıkça gitmeyi tercih etmiyor. Halktan soyutlanmış bir belediyeciliğin kendisi, ilgili yerelin demokratik tercihlerini de yok sayıldığı anlamına geliyor. Oysaki eskiden çok rahat bir şekilde belediyelere girip çıkıyordu. Tepkisini ortaya koyabiliyordu.

* Eleştirisi vardı ama desteğini de sürdürüyordu...

Kürtlerin şöyle bir yanı var; oyunu verdiği partiyi sonuna kadar eleştirir. Kürtler demokratik tepkilerini diğer halklara oranla daha rahat dile getirebiliyor. Ama şuan ki durumu izliyor. Bekleyip görme eğilimi yüksek bir oran. Dolayısıyla kayyumların varlığı ne sosyal ne de kültürel endeks açısından ne de demokratik ve kendini yönetime katmada seçmen ile bir bağ kurmayı değil büyük bir kesintiyi ifade ediyor. Bölge halkı bu durumun nereye götürülmek istendiğini şuan izliyor. Reflekslerini küçük boyutta dilendiriyor. Daha büyük refleksler için OHAL koşullarının yaratmış olduğu baskının ciddi anlamda etkili olduğunu düşünüyoruz. Halk, bu sürecin bu şekilde süremeyeceğini biliyor.

KÜRTLERİN TERCİHİ ÖZERKLİK AMA KÖTÜNÜN İYİSİ KALSIN DİYOR

* Saha çalışmanızda ilginç bir sonuç daha var. Daha önce rejimin değişmesini yüksek sesle dillendiren ama şimdi parlamenter sisteme büyük bir eleştiri yok. Politize olmuş bir halk için, bu çelişki değil mi?

Bir yıl önce yaptığımız saha çalışmasında “Parlamenter sistemin değişmesi düşünüyor musunuz ve başkanlık sistemini ister misiniz, referandum olursa oyunuzu neyden yana kullanırsınız” gibi sorular sorduğumuzda katılımcıların çoğu parlamenter sistemin kalmasını istemedi. Ama başkanlık sistemini gelmesi gerektiği fikre de aynı oranda katılmıyordu. Biz bunu şöyle yorumlamıştık; Olaya parlamenter ve ya başkalık sistemi olarak bakmıyor. Çünkü onun aklında bir model var zaten. Sorunlara kendince çözüm olabileceğini düşünüyor. Demokrasi odaklı kurulabilecek, yerel yönetimler veya farklı otonomiler için tarifleri var. Özellikle özerklik diye tarif edilen bir çözüm modelli var. Yani demokratik bir sistem arzusunu da ifade ediyor.

Türkiye’nin demokratik geleceğini hedeflememiş hiçbir sisteme onay vermek istemiyor, diye gözlemliyoruz. Bizim bir yıl önceki yaptığımız seçimden farklı olarak bu seçimde belki de “Evet”, “Hayır” oylarından çok, partili cumhurbaşkanı sistemi ile parlamenter sistem arasındaki ayrışma olarak görüyoruz.

Yüzde 52.3’lük bir rakam parlamenter sisteminin kalmasını gerektiğini düşünüyor. Bu oran bizim için bir yıl önce daha düşüktür. Bölge insanı partili cumhurbaşkanlığı ise yüzde 61.3’lük bir rakam ile reddediyor. Bunun gerekli olmadığına inanıyorlar. Bu oran tamamıyla “Evet” ve “Hayır”ın giderek rejim ve siyasal kutuplaşmanın bu kadar keskin ayrışması sonucudur. Kötünün iyisi biçiminde bir tercih var. Eğer illa da bir sistem kalacaksa parlamenter sistemi kalsın diyor. Çünkü sunulan partili cumhurbaşkanlığı sitemini benimsemiyor.

TEK KİŞİ REJİMİNE KARŞI

* Neden benimsemiyor?

Örneğin referandumda “Evet” ya da “Hayır” kararsız ya da sandığa gitmeme şıkları belirtmiş olanlara ne için diye sorduk. “Hayır” diyenlerin yüzde 40’tan fazlası tek kişi rejimini benimsemediklerini ifade ediyorlar. Hemen akabinde gelen ikinci yanıt ise gelecek olan sistemin sorunları çözmeyeceğine dönük güçlü bir inanç var. Bu bağlamda baktığımızda bu nedenle parlamenter sistemin kalması gerektiği konusunda fikir beyan ettiklerini anlamış oluyoruz.

Yine bölgedeki MHP seçmeni de MHP’nin ortaya koyduğu mutabakatı benimsemediği görülüyor.

SANDIK ENDİŞESİ YAŞIYOR

* Seçmenin sandık güvenliği, kaygısı ve endişesi var mı?

Bölge seçmeni özelikle hayırcılar sandık güvenliğinden çok endişeli. Seçmen sandığa gidene kadar polis ya da militer başka unsurlarca engellenmek korkusu var. Sandığını bulup bulmama korkusu var. Suriyeli mültecilerin adreslerinde kayıtlı olması yönünde endişeleri var. Esas kaygı sandıkta hayır ya da evet oy kullandıktan sonraki sürecin kendisine güvenmiyor.

BÖLGENİN MEVCUT İKTİDARDAN BEKLENTİSİ YOK

* İyi niyetli bazı kalemler veya hükümet kanadında halk arasında yayılmaya çalışılan “referandumdan sonra Kürt sorunu çözülecek” söylemi, halk arasında karşılık buluyor mu?

Bölge, Kürt sorunun çözümüne dair kısa vadede mevcut iktidar kadrosu ve argümanları içerisinde bir beklenti olduğunu söylemek çok zor. Ancak en temel sorunun Kürt sorunun çözüm olduğu kanaati yüksek. Bir kısmı Kürt sorunun çözümü istiyor. Ama bu Kürt sorunun çözümünü muhatabı sorunuyla karşı karşıya. Çünkü bu sorun çözülecekse iktidarın buna irade göstermesi, somut olması lazım. Yaşanan süreçte Kürt sorunun çözümü noktasında duygu kırılmasının en yüksek olduğu dönem son 1.5 yıl olduğunu söylemek mümkün.

Ancak, bölgede siyaset kurumu dip yapmışken, buna rağmen anayasa oylaması çerçevesinde siyasi partilerin yeniden bölgeyle ilişkilenme, mobilize etme, güvenir hale gelme, opsiyonların da açık olduğunu görüyoruz. Referandum bölgede yeniden siyasette güven duyma sebebi de olabilir.

* Bu opsiyon CHP için de geçerli mi?

CHP oylarında bir kıpırdama, yükselme var. Halkın beklentisi de var. Ancak mevcut CHP yönetimi ve politikaları bu opsiyonu kullanamadığını düşünüyorum. Bölge halkı buna açık olduğunu söylemek mümkün.

Sedat Yılmaz / Semra Turan - dihaber