DİYARBAKIR - Günlerdir yasaklı olan Nusaybin’in Xerabê Bava köyüne gidişlerine izin verilmeyen İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, 90’lı yıllarda da "güvenlik" politikaları adı altında aynı köyün yakıldığını ve bir sonuç alınamadığını hatırlatarak, bu yanlıştan vazgeçilmesi çağrısı yaptı.
Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünde 11 Şubat’ta ilan edilen “sokağa çıkma yasağı” ile abluka sürüyor. Ablukada yaşanan hak ihlallerini yerinde görmek üzere köye giden, ancak askerler tarafından engellenen heyette yer alan İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, yaşananları değerlendirdi. Sokağa çıkma yasağının sürmesinden dolayı neler olup bittiğini bilmediklerini dile getiren Bilici, kaygılı olduklarını söyledi.
‘KÖYDE YAŞANANLAR VAHİM’
Köyden çıkan kişilerin beyanlarının ve söylediklerinin çok vahim olduğunu ifade eden Bilici, köyde yaşamını yitiren insanların olduğunu, evlerin yakıldığını, aç susuz bırakıldığını, dışarıya çıkamadıklarını, sağlıklı erişim yapamadığını ve temel gıda ihtiyaçlarını sağlayamadığı şeklinde bilgilere ulaştıklarını aktardı. Bilici, “Bizler de kötü muameleye uğradıklarını ve işkence gördüklerini söyledik. Bizler bunların yerinde ispatını ve böyle bir şey olup olmadığını yerinde görmek istedik, ama maalesef hiç kimse bize bir cevap olmadı ve engelleme ile birlikte geri dönmek zorunda kaldık. Bu sokağa çıkma uygulaması biterse bir daha gideceğiz. Ne olmuş ne bitmiş yerinde göreceğiz. Biz çağrıda da bulunduk gelirken şimdi de çağrıda bulunuyoruz. Bir an önce bu sokağa çıkma yasağının kaldırılması gerekir” dedi.
‘YASAK DERHAL KALDIRILMALI’
Bilici, yasağın daha fazla tahribata, can kaybına ve hak ihlallerine mahal vermeden kaldırılmasını istedi. Bilici, yasağın uzun sürmesinin ve heyet olarak gönderilmelerine izin verilmemesinin kendilerinde şu izlenimleri bıraktığını söyledi: “Biz şu izlenime vardık. Bir devlet kendi gücünü göstermeye çalışıyor. Kolluk kuvvetleri, askeri mantık ‘Ben buradayım ve gereğini yaparım’ mantığıyla yaklaştığını görüyoruz. Oysa bu devletin bu şekilde güç göstermesi güçlü olduğunu göstermez. Tam tersine devletin zafiyetidir bu. Operasyon olmuşsa bitmiştir. Köylüleri cezalandırarak bir ders verme anlayışı ile yaklaşarak sorunu çözemezsiniz. Dolayısıyla bizim gördüğümüz sanki o köy ve civar köylerde devletin böyle bir yüzünün olduğunu bu şekilde davranılacağını ve çok orantısız bir şekilde gelineceğinin mesajıdır diye algıladık. Eğer böyle değilse bizlere izin verilmesi lazımdı. Bununla ilgili iddialar var. Bu iddialar basına yansıdığı gibi değildir. Gelin inceleyin. Bizler burada yasadışı bazı unsurların istihbaratını aldık, geldik ve bitti. Hiçbir köylüye, yerleşim yerine ya da hiçbir insan ne kötü muamele nede şey yaptılar. Hukuk kuralları çerçevesinde bir operasyon yaptık. Ve operasyondan da çekiliyoruz demesi gerekir ama mantık o değil. Cezalandırma temelinde yürütülen bir operasyondur, bu da bizi ciddi anlamda rahatsız ediyor. Ve kaygılandırıyor.”
‘DEVLETİN MANTIĞI HİÇ DEĞİŞMEDİ’
90’lı yıllarda yakılan yıkılan köylerdeki devlet mantığının daha fazlasının bugün uygulandığını belirten Bilici, bölgeden gelen görgü tanıklarının ifadelerine göre uygulanan yönetimin de aynı yöntem olduğunu vurguladı. Bilici, “Uygulama aynı. Sonuçta aynı. Bu anlayışın devam ettiğini görüyoruz. Bu da bize şunu gösteriyor. Bir konsept vardır. Güvenlik politikaları çerçeveleri çizilmiştir. Bütün sorunlara böyle yaklaşılacağı ve bağımsız bir şekilde müdahale edileceği ve tahribatın boyutu ne olursa olsun yeter ki biz burada gücümüzü gösterelim şeklinde yaklaşıldığını görüyoruz. Şu anda 90’lı yıllarında benzeri, o yıllarda da sokağa çıkma yasakları vardı. Ama şimdi bir tek fark var o yıllarda bu kadar uzun sokağa çıkma yasağı uygulanmıyordu. Giriyordu, yakılma, yıkılma, gözaltı yapıp çıkıyordu. Bu bir gün ya da iki gün sürüyordu. Burada uzun bir süre sürüyor. 90’lı yıllarda da biz köylerde operasyonlar bittikten sonra da gördüğümüz manzara ile şuanda anlatılan manzara birebir örtüşüyor. Yine evlerin yakıldığını, insanların kötü muamele işkence gördüğünü, hayvanlarının telef olduğunu, temel gıda ihtiyaçlarının tamamıyla yok edildiğini tahrip edildiğini, dağıttığını bir birine karıştırıldığını gördük. Şuanda da bunu gördük. Söylenen odur” şeklinde konuştu.
Sivil toplum örgütleri, insan hakları, siyasi parti ve kadın kurumları olarak yasaktan sonra oraya mutlaka gideceklerini belirten Bilici, yaşananların mutlaka ortaya çıkacağını söyledi. Bilici, “Güvenlik politikasında bir değişim olmadı. Yani, ne gerekiyorsa yapılması noktasında geri kalınmadığını bir şekilde aynı politikaların üzerine gidildiğini görüyoruz. 90’lı yıllarda da 12 hanelik bir mezraya 300-400 özel hareket timinin girdiğini ve çok orantısız şekilde dağıttığını onların iddiasına göre yardım ve yataklık eden kişilerin evlerinin yakıldığını, gözaltına alındığını 90’lı yıllarda binlerce kaybın hikayesinin o yüzden geldiğini gördük” dedi.
‘NEDEN ÇEKİLMİYORLAR?’
Köy nüfusunun tamamına yakınının da gözaltına alındığını söyleyerek, “Bu köy 90’lı yıllarda da yakılan bir köy. Yine bu köy yakılmış, yıkılmış, insanlara aynı zulüm yapılarak yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalmış. Bugün 2017 Türkiye’si aynı yöntem. O köy yine yakılıyor ve insanlara aynı muamele yapılıyor. Yaşamını yitiren var, işkence yapılan, gözaltına alınanlar var. Bunların tutuklanıp tutuklanmayacağı da belli değil. Ve o köyün akıbetinin ne olacağını da bilmiyoruz. Dolayısıyla ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın yöntem aynı ise çözüm çıkmayacağının somut bir örneğidir” değerlendirmesi yaptı.