VAN - “OHAL’de İnsan Hakları” panelinde konuşan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Mazlum Dinç, İmralı tecridinin tüm ülkeye yayıldığına dikkat çekerek, “Tecrit sonlanırsa savaş da biter. Türkiye’deki demokrasinin ilerlemesi için tek projesi olan Öcalan’dır” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şubesi, Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için “OHAL’de İnsan Hakları” konulu panel düzenlendi. Van Ticaret ve Sanayi Odası’nın (VATSO) konferans salonunda düzenlenen panele İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Mazlum Dinçe ve KHK ile ihraç edilen Ankara Üniversitesi akademisyenlerden Doç. Dr. Gülseren Adaklı katıldı. Yoğun ilginin gösterildiği panele kentte bulunan siyasi parti yöneticileri, avukatlar, STK temsilcileri, kanaat önderleri, HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve çok sayıda yurttaş katıldı.
‘XERABÊ BAVA’DA İNSANLIK SUÇU İŞLENİYOR’
Panelin moderatörlük yapan İHD Şube Başkanı Murat Melet, demokrasiden söz eden hereksin Nusaybin’e bağlı Xerabê Bava köyünde yaşanan ablukaya sessiz kalmaması gerektiğini söyledi.
Panelde ilk konuşan Doç. Dr. Gülseren Adaklı, 90’lı yıllarda Kürt illerinde ana akım medyanın yaptığı habercilikle ilgili anılarını anlattı. Daha önce de çok kez işten atıldığını belirten Adaklı, “Çok sevdiğim işimden ve öğrencilerimden oldum. İlk atılmam değildi daha önce de TRT’den atıldım. Daha sonrasında ATV’de çalıştım, bir ara Van’a geldiğimizde bir köye gidip bir kadınla haber yapmak istedik ama yapımcı izin vermedi ‘neden?’ diye sorduğumuzda ‘O Kürtçe konuşuyor, Türkçe bilmiyor’ cevabını verdi. İlk aydınlanmamı orada yaşadım. Daha sonrasında oradan da atıldım. Mehmet Sincer’in cenaze töreninde ben DEP binasında röportaj yaptım. Hatta o zaman Yalçın Küçük’le röportaj yaptım. Şimdi yerleri değişmiş olabilirler” diye konuştu.
‘O ZAMAN HER ŞEYİ ANLADIM’
Kürt halkının zorlu süreçlerden geçerek bugünlere geldiğini ifade eden Adaklı, ”Ben Diyarbakır’a gitmiştim muhabirlik yaptığım bir tarihte haber için. PKK’nin de o zaman ‘haber yapmayacaksınız’ ültimatomu verdiği iddia ediliyordu. Gittiğimizde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Önce gazetecilerle görüşmek istedik kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sadece Özgür Gündem gazetesi ile görüştük. Haberimi hazırladım. Polisler her yerde durmuş kuşatma altında bir kent görmüştüm. Ülkenin bu tarafında neler yaşandığına dair bir şüphe uyandırmıştı. İstanbul’a gittiğimizde ise bir kare bile göstermediler. Çünkü çok önemliydi. Sadece Diyarbakır’da olağan bir günmüş gibi İHA’nın görüntülerini servisi ettiler. O zaman her şeyi anladım. O zamanda boyumun ölçüsünü alarak atıldım” dedi.
‘DİRENMEYİ KÜRT HALKINDAN ÖĞRENDİK’
Darbe girişimi gecesi Ankara’daki evinde yaşadıklarını anlatan Adaklı, “Onurlu bir insan olarak yaşamak için barış bildirisine imza attım. 15 Temmuz gecesi yaşadıklarımı görünce Cizre’deki insanları düşündüm. Kürt özgürlük hareketiyle dayanışma içinde olan biriydim ama o darbe gecesi. Az önce öğrendim bir akademisyen arkadaşımız intihar etmiş. Geçim derdini küçümsemeyelim. Oy verdiğim partinin vekilleri cezaevinde ama biz direniyoruz ama direnmeyi en çok da Kürt halkından öğrendik” ifadesinde bulundu.
‘ÖCALAN 18 YILDIR TECRİT ALTINDA’
Ardından konuşan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Mazlum Dinç, Öcalan üzerinde 18 yıldır devam eden tecride dikkat çekerek, “Böyle zamanlarda insan hak ihalelerinin en yoğun yaşandığı dönemlerdir. Eğer bu zamanlarda direniş de olmasa bu durumlar devam eder böyle. Hak ihalelerinin en çok yaşandığı dönemlerdir. İmralı Cezaevi’nden biraz söz etmek istiyorum. Sayın Öcalan 18 yıldır tecrit altında. Bilindiği üzere avukat ve aileleriyle görüştürülmesine izin verilmiyor. 18 yıldır Sayın Öcalan bu haklarından mahrum bırakılıyor. Keyfi bir şekilde engelleniyor. Zaman zaman İmralı işkencesi ağırlaştırılıyor. Kanuna göre de böyle bir şey yoktur. 6 yıldır tamamen avukatlarıyla görüştürülmesine izin verilmiyor. Çok komik gerekçelerle engellemeler yapılıyor. Sayın Öcalan’ın yanına 5 tutsak gönderildi ve ‘tecrit son buldu’ diye açıklama yaptılar. Ama bu doğru değil. Buraya gönderilen 5 tutsak da tecrit altına alındı. Halende 3 tutsak var orada onlarda tüm hakları keyfi olarak engellenilmiş durumda” diye konuştu.
‘İMRALI TECRİDİ ÜLKEYE YAYILDI’
Darbe girişimi sonrası ilan edilen ve 6 ay boyunca uzatılan OHAL’in Kürtlere yönelik olduğu vurgulayan Dinç, ”OHAL’le birlikte İmralı Cezaevi’ndeki tecrit tüm cezaevlerine yayıldı. Tüm ülkeye yayıldı. Tutsakların tüm hakları engellendi. Yapılan işkencelerin tamamı da gizlenmek isteniliyor.15 Temmuz’da darbe girişimine karşın sözde OHAL ilan ettiklerini söylediler. İlk OHAL ise Sayın Öcalan’a uygulandı. Zaten bu OHAL Kürtlere karşı halen devam ettiriliyor. Sayın Öcalan’ın mektup, telefon ve ailesiyle görüştürülmesi engellendi bu kararı aldılar kendi aralarında. Bu kararı aldılar ama bu kararın hukuki bir tarafı yoktur. Buna yapılan itirazları ve başvurularımızdan da halen bir sonuç alamadık” dedi.
‘TECRİT OLMSAYDI SAVAŞ BU BOYUTA GELMEZDİ’
Öcalan üzerinde devam eden tecridi kırma girişimlerinin devam ettiğini paylaşan Dinç şöyle devam etti: ”Eğer bu tecrit olmasaydı savaş bu boyuta gelmez ve şehirler yıkılmazdı. Doğru yolu görmek gerek ve Sayın Öcalan’ın önünün açılması gerek. Tecrit sonlanırsa savaş da biter. Türkiye’deki demokrasinin ilerlemesi için tek projesi olan Sayın Öcalan’dır. Bunu herkes de gördü. Öcalan’la yapılan görüşmelerdeki tarihleri hatırlayalım. Demokrasi ilerliyordu ve savaş yoktu. Sayın Öcalan’ın rolünü daha iyi yapması için önünün açılması ve o şartların yerine getirilmesi gerekir. Kürt sorunun demokratik bir şekilde son bulması için bu tecrittin sonlanması gerek. Sayın Öcalan da ancak bu şartlar altında demokrasi ve barış için bir şeyler yapar. Çözüm yolu ve sorunun kaynağı iyi görülmelidir. Projeleri olanların iyi görülmesi gerek. Kayyumlar, işten çıkarılmalarında aynı zamanda çözümü Sayın Öcalan’dır. Cesaret edilmesi gerekir. Kimse bunu dile getiremiyor. Tecrit için herkesin sesini çıkartması gerekir.”
‘TÜRKİYE YALAN BİR TARİH ÜZERİNDE KURULDU’
Panelin son konuşmacısı olan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin yalan bir tarih üzerinde kurulduğunu dile getirerek, “Sahte doğrulara dayalı bir ideoloji dayatıldı. Türk ve Sünni kimliği dışında diğer kimlikler ya yok edildi ya da yok sayılı. Türkiye’de demokrasi ve ihlalleri tartışmak mümkün değildir. Konuşmadan hiçbir sorunu tartışmamız mümkün değil. Bu devlet bir askeri devlet terimi üzerinde kuruldu. Bunun içinde militarizmin en yoğun dönemini yaşıyoruz. Bugün bu coğrafyada en yüksek hali uygulanmakta. Yine bu coğrafyada bu ittihatçı zihniyetin 2 tarafı vardır. İslamcılar ve Kemalistler. Hep bir kavgalardır bunların arasında. Bizler de bu kavganın arasında hep ezilmişizdir. Oysa bunların arasında hiç bir zaman gerçek bir savaş olmamıştır. Sahte savaşlardır bunlar. Bunlar temelinde birleşirler. Yeni demokratik bir yapının oluşmasını istemezler. 7 Haziran’da yeni demokratik bir yapı ortaya çıkıyordu ama bunu engellemeye çalıştılar ve bu gün bu baskı unsurda bunun bir sonucudur” dedi.
‘İÇİŞLERİ BAKANI İŞKENCEYİ MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR’
OHAL’de yaşanan hak ihlallerine dikkat çeken Keskin, “‘Nerede işkence sıfır tolerans’ diyenler. Nusaybin’deki evinde işkence edilerek gözaltına alına kişiye yapılan işkenceyi İçişleri Bakanı meşrulaştırmaya çalışıyor. Türkiye’de yaşanan hak ihlallerine ilişkin Avrupa sadece çıkarlarına ters düştüğü için buna ses çıkartmıyorlar. Cezaevlerinde coplu tecavüzler varan işkenceler var. 90’ları aratmıyorlar. Hücrelere, tuvaletlere konulan kameralar var. Tutsakların hiçbir özel alanları kalmamış durumda. Hasta mahpusların durumu daha da ağır. ‘OHAL’ deyip her şeyi meşrulaştırıyorlar” dedi.
‘UMUTLUYUZ ‘HAYIR’ KAZANACAK’
Referanduma OHAL şartları altında gidildiğine dikkat çeken Keskin, konuşmasını söyle sürdürdü: ”Bu parlamenter sistem bugüne kadar işlemiş ve yüzlerce kirli şeylerin üstünü örtmüştür. Biz buna ‘Hayır’ demiyoruz. Biz mücadele mekanizmalarımızın sıfıra indirilmesine ‘Hayır’ diyoruz. Biz tabi ki de 12 Eylül anayasasın da ‘evet’ demiyoruz. Bu süreçte gerçekten ‘Hayır’ demek çok zor oluyor. Şuanda öne çıkarmamız gereken şu gidişata kim hangi nedenle ‘Hayır’ diyorsa, bu ‘Hayır’ı örgütlemek. Bizim mücadelemiz sadece bu hayırla son bulmayacak. Bizim mücadelemiz daha da uzun sürecek. Benim tanıdığım devlet aynı devletse ben ‘Hayır’ çıkacağını düşünüyorum. Umutluyuz ‘Hayır’ kazanacak.”