Yalçındağ: AYM kendi içtihadını reddediyor, AİHM'den karar bekliyoruz

DİYARBAKIR - AYM'nin tutuklu milletvekilleri konusunda daha önce verdiği içtihatları reddeden bir duruş sergilediğini belirten avukat Reyhan Yalçındağ, AİHM'e yaptıkları başvurularla ilgili yakın bir zamanda ihlal kararı verilmesini beklediklerini söyledi.

Milletvekillerinin yasama dokunulmazlığının Anayasa’da yapılan değişiklikle geçmişe dönük olarak kaldırılması ardından HDP'nin Meclis'te bulunan 59 milletvekillinden 55'i hakkında hazırlanan fezlekeler hızlı bir şekilde davalara dönüştürülüyor. Aralarında HDP Eş Genel Başkanları'nın da bulunduğu 13 milletvekili tutuklanırken, çok sayıda milletvekili gözaltına alındı. Mahkemeye gitmeyen milletvekilleri hakkında zorla getirme veya yakalama kararı çıkarıldı. Bu süreçte yapılan yargılamalarda, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliği düşürülürken, diğer Eş Genel Başkan Demirtaş ile HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’a hapis cezası verildi.

Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için emsal olarak gösterilen CHP Milletvekili Mustafa Balbay kararı ortada olmasına rağmen tutuklu HDP milletvekillerinin serbest bırakılması için yapılan başvuru üzerinden 100 günden uzun süre geçmesine rağmen Anayasa Mahkemesi’nin (AYM)) bir karar vermemesi tartışma ve tepkileri de beraberinde getirdi. HDP, AYM’den karar çıkmaması üzerine tutuklu vekiller için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. En son AİHM’in bağlı olduğu Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, tutuklu milletvekillerinin başvurularının yakın bir zamanda AYM tarafından ele alınmaması halinde AİHM’in bu başvuruları ele alacağı uyarısında bulundu.

'İKTİDARIN MÜDAHALESİ OLDUĞU AÇIK VE NET'

İnsan hakları savunucusu ve tutuklu HDP'li vekillerin avukatlarından Reyhan Yalçındağ, AYM’nin yapılan başvuruyu karara bağlamaması nedeniyle AİHM’e yaptıkları başvuru ve vekillerin davalarının başka illere nakledilmesini değerlendirdi.

HDP eş genel başkanları ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak tutuklanmasının Anayasa ve AİHS’ye aykırı olduğunu vurgulayan Yalçındağ, “HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekillerinin tutuklanması ve haklarında dava açılmasıyla HDP’nin tüzel kişiliğinin hedef alındığı, HDP’nin fiili olarak kapatılmasından daha ağır olacak sonuçlar içeren bir iktidar müdahalesi olduğu açık ve net olarak ortada. Siyasi partileri kapatma Türkiye’nin siyasi tarihine damga vuran ve sürekli eleştirilen başlıklardan birisi olduğu için, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve AKP yetkileri ‘Herkes yaptığının cezasını çekecek’ açıklamasında bulunarak, parti kapatma yöntemine başvurmayacaklarını daha önce açıklamıştı” dedi.

'AYM'NİN KARARI BUGÜN TERS YÜZ EDİLİYOR'

AYM'nin milletvekillerinin tutuklu kalmayacağına ilişkin 2013 yılında verdiği karar ortada olmasına rağmen milletvekillerinin tutuklanmasını "hukuksuzluk" olarak nitelendiren Yalçındağa, şunları aktardı: “Anayasa Mahkemesi’nin 2013 yılında verdiği Balbay kararının ardından o dönem tutuklu olan 5 BDP’li milletvekili hakkında tahliye kararı verilmişti. O zaman cezaevinden tahliye edilen vekiller arasında olan 2 kadın vekil Selma Irmak ve Gülser Yıldırım da vardı. Ama bugün ne hazindir ki, Irmak ve Yıldırım milletvekiliyken yeniden tutuklandı ve cezaevine konuldu. Ama Balbay kararı da orada durmaya devam ediyor. Çünkü Kürt düşmanlığı ve muhalefete olan düşmanlık da orada durmaya devam ediyor. Dolayısıyla 2013 yılında verilen bir Anayasa Mahkemesi kararı, bugün ters yüz ediliyor, yerle bir ediliyor, görmezden geliniyor. Buna bir örnek vermek gerekirse Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin müvekkilimiz hakkında verdiği tahliye kararı yok hükmünde sayıldı. Tahliye kararı kesinleşen ve üstelik hastanedeki tedavisi tamamlanmadığına dair doktor raporları olmasına rağmen müvekkilimiz Baluken tutuklandı.”

‘AYM KENDİ İÇTİHADINI REDDEDİYOR'

Tutuklanan milletvekilleri için Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları bireysel başvurudan sonuç çıkmaması üzerine AİHM’e başvurduklarını anımsatan Yalçındağ, “4 Kasım ve sonrasında milletvekillerinin hukuk dışı bir şekilde tutuklanmasına yaptığımız itirazların reddedilmesi üzerine konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık. Tutuklu HDP Eş Genel Başkanları'nın serbest bırakılması için öncelikli inceleme talebiyle AİHM’e başvuruda bulunduğumuz gün, AYM’ye yaptığı başvurunun üzerinden 95 gün geçmişti. Anayasa Mahkemesi bununla etkili bir iç hukuk yolu olma vasfını yitirdiğini ispatlar bir durumda. 20 Şubat’ta Strasburg’da bulunmamızın nedeni de buydu. Aynı gün müvekkilim İdris Baluken ile ilgili de ciddi sağlık hakkı ihlali olduğu için AİHM’e tedbir başvurusunda bulunduk. Önümüzdeki 2-3 gün içerisinde diğer tutuklu vekillerin başvuruları da AİHM’e ulaşmış olacak. Maalesef şu anda AYM kendi içtihatlarını reddeden bir duruş sergiliyor. AYM’nin kendi içtihatlarına sahip çıkmaması ve bunu uygulamaması durumunda yaptığımız başvurularla ilgili çok yakın bir zamanda tutuklu milletvekilleri konusunda AİHM’in bir ihlal kararı vereceğini bekliyoruz. AİHM’in verdiği kararlar bağlayıcıdır, bunun gereğini yerine getirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

AYM'nin 15 Temmuz darbe girişimi ardından yapılan çok sayıda başvuru nedeniyle iş yoğunluğunu gerekçe göstererek geç kararlar verdiğini ifade eden Yalçındağ, şöyle devam etti: “Ama bu on binlerce dosyanın hukuki durumu tutuklu milletvekillerinin durumunda ayıran şey, milletvekilleri statüsünün devam etmesi, seçilmiş olmaları ve yasama dokunulmazlıkları devam ediyor olmasıdır. Milletvekillerinin tutuklu olmaları AİHS’de güvence altına alınan serbest yaşamı koruma ve seçme ve seçilme hakkının ihlalidir. Bütün Türkiye’ye temsil eden milletvekillerinin tutuklu olması bu davayı kişisel olmaktan çıkarıyor. Onlara oy veren insanları dahi aşan bir duruma geliyor. Dolayısıyla AYM’den geçirdiğimiz 95 günlük süreç zaten fazlasıyla bu sürecin geciktirildiğini ispatlayan bir durum. Balbay kararından dolayı tutuklu milletvekillerinin özgün bir durumları var. Mahkeme de bunun farkında. Dolayısıyla bu sürecin çok fazla uzamayacağını düşünüyorum. Umut ediyor ve diliyorum ki AİHM’den karar çıkmaksızın AYM’nin kendi içtihatlarına sahip çıkmasını bekliyoruz.”

‘ADALET BAKANLIĞI SAVUNMA İÇİN HAZIRLIK YAPIYOR’

AİHM’e yapılan başvurularla ilgili Türkiye’den savunma istenmediğini ancak Türkiye’nin savunma hazırlığı yaptığını belirten Yalçındağ, “Türkiye’nin savunma verme ile ilgili hazırlığı olduğunu dosyalardaki bazı evraklardan açığa çıkıyor. Milletvekilleri ile ilgili Asliye Ceza ve Ağır Ceza mahkemelerinde devam eden davalarda Adalet Bakanlığı mahkemelere gönderdiği ‘Mahkemenizde dosyanın geldiği aşama ile ilgili tarafımıza bilgi verilmesi’ şeklindeki yazılarla karşılaşıyoruz. Muhtemeldir ki, Adalet Bakanlığı’nın hem AYM hem de AİHM süreci ile ilgili hazırlıkları var. Onlar da biliyor ki bizim yaptığımız başvurularda ortaya koyduğumuz iddialarımıza, sorularımıza ve ihlal alanlarına dair bir cevap vermek zorundalar” ifadesini kullandı.

‘DAVALARI NAKLEDEREK UNUTTURMAYA ÇALIŞIYORLAR’

Tutuklu HDP Hakkâri milletvekilleri hakkında açılan davaların “güvenlik” gerekçesiyle nakledilmesi ve Diyarbakır’da görülen davaların aynı gerekçeyle başka illere nakledilmesine tepki gösteren Yalçındağ, “Davaların nakil meselesi aslında bugünün meselesi değil. Ne zaman ki devlet kendisi ile alakalı bir suçu varsa onu örtbas etmek istiyorsa davaların nakli prosedürünü hayata geçiriyor. Bu davaların nakli için kamu güvenliği gerekçe gösteriliyor. Ama hiç bir zaman orada yargılanan polisler ya da aileleri veya avukatları saldırıya uğramadı. Müdahil taraf olarak bizler saldırıya uğradık. Bizler linç girişimlerine maruz kaldık.

Lice ve Kulp katliamı dosyası, JİTEM davası alakasız olan Eskişehir, İzmir ve Ankara’ya gönderildi. Hakkâri’de yargılanacak vekilleri Diyarbakır’da yargılayıp, Diyarbakır’da yargılanacak Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel’in dosyalarını Malatya’ya göndermeyi tercih ediyorsunuz. Demirtaş’ın davasını güvenlik gerekçesiyle başka bir yere nakli talep ediliyor. Bütün bunlar garabet içinde garabet, hukuksuzluk içinde hukuksuzluk, söyleyecek tanım bulamıyorsun. Neyi gizlemeye neyi gözlerden kaçırmaya çalışıyorsunuz. Neyi insanlar tarafından unutulsun diye çabalıyorsunuz. Bununla, bu insanların eleştiri haklarını kürsü sorumsuzluğu kapsamında kalan anayasal haklarını, siyaset yapma haklarını, ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüş haklarını kullandıkları için yargılandıklarını gizlemeye çalışıyorlar. Bu davaları gözlerden kaçırarak, biraz ilgiyi başka yerlere kaydırarak bu yargılamalardaki garabeti ve gayet siyasi gerçekliği unutturmaya çalıştıkları bir girişim olarak tanımlıyorum” ifadelerinde bulundu.

‘HUKUKSUZLUKLARA SON VERMESİ GEREKEN YER BURADAKİ MAHKEMELER OLMALI’

Yalçındağ, mahkemelerin milletvekilleri hakkında açılan davalar için yetkisizlik kararı vererek, dava dosyalarını gözaltına alındıkları yerlere göndermesine de değindi. Yetkisizlik kararının bu işin başka bir hukuksuz yanına işaret ettiğini söyleyen Yalçındağ, şunları aktardı: "Bazı mahkemeler yetkili olmadığını söylerken temadi denen bir kavramı ortaya attı. Yasalarda bir kişi yakalanacağı yerde yargılanacak diye bir usul yok zaten. Bu konuda uyuşmazlık Yargıtay’dan dönecek zaten. Bu davaların uyuşmazlık mahkemesine gitmesi yargılama sürecini uzatan bir durum aynı zamanda. Çünkü önümüzde bir referandum var. Bunun bir siyasal bir yönü de var” dedi.

Yalçındağ son olarak “AİHM’e birçok sayıda dava taşıyan bir hukukçu olarak, bu ülkenin demokratikleşmesi için, hukuka saygının temini için mücadele veriyoruz. Bundan kaynaklı bu ülkede yaşayan insanların kendisini hukuk teminatı altında hissetme ve böyle cesur kararları verecek hukukçuların olacağı inancıyla bu mahkemelerden adil kararların çıkmasını bekliyoruz. Bu hukuksuz durumlara son vermesi gereken yer buradaki mahkemelerdir. Maalesef burada etkili bir sonuç alamadığımız için AİHM’e başvuruyoruz” diye belirtti.