CENEVRE - Birleşmiş Milletler, Şırnak, Cizre, Nusaybin, Sur ve Silopi başta olmak üzere bölge kentlerinde yürütülen operasyonları “'kıyamet benzeri bir tablo'' olarak raporlaştırdı. Raporda, en az 500 bin insanın yerinden edildiğine dikkat çekilerek, kadın ve çocukların da olduğu birçok kişinin haftalar boyunca su, yemek, elektrik ve sağlık hakkından mahrum bırakıldığı vurgulandı.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Temmuz 2015 ve Aralık 2016 tarihleri arasında AK Parti hükümetinin, bölge illerinde yürüttüğü askeri operasyonlar süresince yaşananlara ilişkin detaylı bir rapor yayınladı. Rapora göre, 30'dan fazla yerleşim yeri ve mahalleyi kapsayan söz konusu “güvenlik operasyonları” sonucunda 335 bin ile yarım milyon arası insan yerinden edildi.
BİNALAR SİSTEMATİK OLARAK TAHRİP EDİLDİ
BM raporu 1786 binanın tahrip edildiği veya zarar gördüğü Mardin'in Nusaybin ilçesi ile topçu atışları sonucunda yerel yönetime göre, binaların yüzde 70 oranında sistematik olarak tahrip edildiği Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki yıkımın boyutunu açıklıyor.
Raporda şu bilgiler yer alıyor, operasyonların bitişinden sonra da devam eden yıkım Ağustos'un 2016 ayında en üst seviyeye çıkarılırken, Nusaybin ve Sur'da bu süreçten öncesi ve sonrasına dair çekilen uydu görüntüleri bütün mahallelerin yerle bir edildiğini açıkça ortaya konuldu.
YIKIM GÖRÜNTÜLERİ DEHŞET VERİCİ
Raporda, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, yerleşim yerlerinin ağır silahlarla ciddi bir boyutta yıkıldığını ortaya çıkaran uydu görüntüleri karşısında dehşete düştüğü belirtildi.
‘KIYAMET BENZERİ BİR TABLO’
Raporda, Şırnak'ın Cizre ilçesinin de dahil olduğu diğer bölgelerde yapılan yıkıma da yer vererek, Cizre'de tanıklar ve kurbanların ailelerinin mahallelerin toptan yıkımına dair ''kıyamet benzeri bir tablo'' çizdiğini belirterek, 2016 yılının başında aralarında kadın ve çocukların da olduğu 189 kişinin haftalar boyunca su, yemek, elektrik ve medikal bakım olmadan bodrumlarda tutsak kaldığı ve bu kişilerin sonrasında açılan ateş sonucunda öldürüldüğü vurgulandı.
DELİLLER YOK EDİLDİ
BM raporunun devamında Türkiye’nin uygulamalarına şu ifadelerle dikkat çekildi:
''Binaların hemen bu olaylar sonrasında yıkılması, delillerin yok edilerek, cenazelerin teşhis ve tanımlamasının büyük oranda engellenmesine neden olmuştur. Bunun yanı sıra, yetkililer rapor edilen aşırı güç kullanımı, ağır silahlara müracaat ve bunun neden olduğu ölümlerin çevrelediği koşullara yönelik bir soruşturma başlatmak yerine öldürülen insanları terör örgütlerine katılmakla suçlamış ve mağdurların ailelerine yönelik baskıcı tedbirler almıştır.’’
AÇIKLAMA DAHİ YAPILMADI
Rapor, kurbanlar arasında yer alan bir kadının ailesinin üç tane yakılmış et parçasından oluşan ceset kalıntılarını almak için savcılığa çağrıldığını ve bu kalıntıların DNA eşleşmesi ile teşhis edildiğine de yer verdi. Ailesine ne kurbanın nasıl öldürüldüğüne dair bir açıklama ne de bir Adli Tıp raporu verildiğini belirten rapor, sorumluların hesap vermesi için yargıya başvuran kurbanın kız kardeşinin de terör suçlamasıyla karşılaştığını da ekledi.
Raporda şu ifadeler yer alıyor:
ERİŞİM SAĞLANAMIYOR
‘’Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, bahsi geçen insan hakları ihlallerini bağımsız bir şekilde araştırmak için yaklaşık bir yıldan beri ‘Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde’ bu süreçten etkilenen alanlara erişim sağlamaya çalışmaktadır.
Bu talebin karşılanmadığı koşullarda, rapor uzaktan gözlem sonucunda, halktan ve gizli kaynaklardan, uydu görüntülerinden ve bölgede yürütülen güvenlik operasyonlarının etkisine dair bilgi toplamak amacıyla yapılan röportajlarla hazırlanmıştır.’’
BM raporu ayrıca işkence, zorla kaybettirilme, nefret kışkırtıcılığı, acil sağlık yardımı, yiyecek, su ve yaşamsal ihtiyaçların engellenmesi, kadına karşı şiddet tanıklıklarını belgeleyerek, Sur'da yüzde yüze varan bir arazi bölgesinin kamulaştırılmasına yönelik Bakanlar Kurulu'nun Mart 2016 tarihli kararının da aralarında bulunduğu birçok örneğe yer verdi.
OHAL SÜRECİ
Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL önlemlerini de alıntılayan rapor, bu belirtilen sürede kamu kuruluşları ve özel sektörden 100 binden fazla insanın açığa alınmasının da Kürt kentlerindeki insan haklarına dair durumu derinden etkilediğini belirterek, yaklaşık 10 bin öğretmenin yargı süreci olmaksızın PKK ile bağlantılı olduğu iddiası ile açığa alındığını ekledi.
İNSAN HAKLARI KORUNMASI CİDDİ BİR ŞEKİLDE ZAYIFLADI
Rapora göre, Kürt bölgesinde demokratik bir şekilde seçilmiş yetkililerin terörle mücadele yasası kapsamında bertaraf edilmesi, bağımsız gazetecilere yönelik baskılar, bağımsız ve Kürt medya organlarının ve derneklerinin kapatılması, yargıç ve savcıların toplu bir şekilde açığa alınması da kontrol ve dengelerin yanı sıra, insan haklarının korunmasını ciddi bir şekilde zayıflatmıştır.
Raporda, ''Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hüssein’e, Türkiye'nin darbe girişimi ve terör saldırılarının üzerine giderken karşılaştığı karmaşık zorlukları kabul ederken, ülkedeki insan hakları durumunun görünür ve önemli derecede kötüye gitmesinin tehlike nedeni olduğunu ve bunun sadece gerilimi artırarak istikrarsızlığı büyüteceğini belirtmiştir" denildi.
‘TÜRK HÜKÜMETİ BÖLGEYE ERİŞİMİMİZİ ENGELLEDİ’
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hüssein’e ise, konuyla ilgili şunları belirtti: ''Özellikle Temmuz 2015 ve Ağustos 2016 sürecindeki 13 ay boyunca aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu yüzlerce ölümle ilgili güvenilir bir soruşturmanın yürütülmediğinden dolayı kaygılıyım. Öyle görünüyor ki bahsi geçen durumlarla ilgili tek bir şüpheli bile yargılanmamış ve tutuklanmamıştır. Türk hükümeti bizim bölgeye erişimimizi sağlamazken, raporda yer alan ciddi iddiaların doğruluğuna dair itirazlarda bulunmuştur. Ancak, iddiaların ciddiyeti, yıkımın boyutu ve 355 binden fazla insanın yerinden edilmesi bağımsız bir soruşturmayı acil ve gerekli kılmaktadır.''