DİYARBAKIR / İZMİR - İHD ve Kayıp Yakınları, kaybedilenlerin akıbetini sordu. Diyarbakır'daki eylemde 20 Şubat 1995 tarihinden bu yana kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdvan Karakoç’un akıbeti sorulurken, İzmir'de de 8 Mart vesilesiyle 1990'larda kaybedilen kadınların hikayeleri okundu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınları'nın “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 422’ncisi, İHD Diyarbakır Şube binasında gerçekleştirildi. 2009 yılından bu yana her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirilen eylem, Diyarbakır Valiliği’nin kentteki eylemleri yasaklaması nedeniyle 29 haftadır şube binasında gerçekleştiriliyor. Kayıp fotoğraflarının taşındığı eyleme İHD Diyarbakır Şube yönetici ve üyeleri, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1994 yılında İstanbul’da hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen ve 20 Şubat 1995 tarihinden bu yana kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdvan Karakoç’un akıbeti soruldu.
‘DEVLETİN YÜZLEŞMESİ GEREKİR’
Oturma eylemi öncesi konuşan İHD Diyarbakır Şube Kayıp Komisyonu Üyesi Adnan Örhan, adaletin sağlanması için kayıpların akıbetini sormaya devam edeceklerini belirterek, faillerin mutlaka yargılanması gerektiğini söyledi. Hakikatlerin araştırılmasına dair bir komisyonun kurulmasını talep ettiklerini ifade eden Örhan, devletin kayıplar gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Konuşması ardından İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi Emin Ermin, 1994 yılında İstanbul’da hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen ve 20 Şubat 1995 tarihinden bu yana kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdvan Karakoç’un hikayesini şu sözlerle anlattı: “Rıdvan Karakoç 1961 yılında Ağrı'nın Tutak ilçesinde doğdu. 15-16 yaşlarında ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etti. Babası din alimiydi, Arapça ve Farsça biliyordu. İstanbul’a geldiklerinde Diyanet İşleri'nde çalışarak ailesini geçindirdi. Rıdvan, ilkokulu Ağrı’da bitirdi, İstanbul’a geldikten sonra okumadı, çeşitli işlerde çalıştı. Ekonomik nedenlerden dolayı Avusturya’ya gitti, orada evlendi ve bir kızı oldu. Avusturya’ya kaçak yollarla gidiyordu, en son gittiğinde pasaportuna ‘Avusturya’ya giremez’ kaşesi vuruldu, bir daha gidemedi. 1994’ün Temmuz ayında bir arkadaşı gözaltına alındıktan sonra polis Rıdvan Karakoç'u da aramaya başladı. Evine baskın düzenleyen polisler bütün evi aradılar, Rıdvan’ı bulamadılar ve kardeşi Hasan’ı gözaltına aldılar. Hasan 14 gün gözaltında kaldı, sonra mahkemeye çıktı, serbest bırakıldı. O geceden sonra Rıdvan hakkında gıyabi tutuklama kararı çıktı. Arandığı için eve gelmiyor, ailesi ile gizlice dışarıda görüşüyordu. O dönemde muhtardan avukatına vekâlet çıkartarak posta ile gönderdi ve telefonda ‘Ben sizi her hafta arayacağım, eğer aramazsam bilin ki beni gözaltına aldılar ve öldürdüler' dedi. Ailesi kendisinden en son 20 Şubat 1995'te haber aldı. O gün ağabeyi Abdurrahman’ı aradı, elbise ve harçlık istedi, bırakabileceği yeri söyledi. Ağabeyi istediklerini hazırladı ve söylediği yere bıraktı. Fakat Rıdvan gidip onları almadı. Bu arada yıllarca oğlunun akıbetini soran Asiye ana, oğlu Rıdvan’ından haber alamadan yaşamını yitirdi.”
Konuşmaların ardından, tüm kayıplar anısına beş dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.
İZMİR
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi de, Konak eski Sümerbank önünde basın açıklamasın düzenledi. Dernek üyelerinin yanı sıra çeşitli siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin de katıldığı açıklamada, üzerinde gözaltında kayıpların fotoğrafları bulunan "Kayıplar belli failler nerede" yazılı pankart taşındı. Dernek adına açıklama yapan İHD Şube Yöneticisi Deniz Bayrak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle 1990’lı yıllarda yaşamını yitiren ve gözaltında kaybedilen kadınların hikayelerini kamuoyu ile paylaştı.
Dersim’de memur olarak çalışan Ayten Öztürk'ün 28 Temmuz 1992 tarihinde üç kişi ile beyaz bir araçta giderken görüldüğünü ve kendisinden bir daha haber alınamadığını söyleyen Bayrak, kızından haber alamayan baba Hıdır Öztürk'ün polise ve savcılığa başvurduğunu; ancak herhangi bir bilgi edinemediğini belirtti. 8 Ağustos 1992’de Elazığ Devlet Hastanesinden gelen bir telefonla kimliği belirsiz bir kadın cesedi bulunduğunun Öztürk ailesine bildirildiğini söyleyen Bayrak, "Ayten Öztürk’ü bir çoban Elazığ Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde yarı gömülü olarak bulmuştu; işkenceden tanınamayacak hale gelmiş bedeninin çeşitli yerleri kesilmiş, yüzülmüş, bazı organları vücudundan ayrılmıştı. Öztürk ailesi 21 Ekim 2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme, 21 Nisan 2016’da Anayasa'nın yaşam hakkının düzenlendiği 17. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiğine, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve aileye 50 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti” dedi.
'MİRİK MEZRASI'NDA KAYBEDİLEN KADINLAR NEREDE?'
Yine Dersim merkeze bağlı Gökçek köyü Mirik mezrasında yaşayanların bölgede süreklileşen askeri operasyonlar, silahlı çatışmalar ve askerlerin baskıları nedeniyle başka yerlere göç etmek zorunda kaldığını aktaran Bayrak, 24 Eylül 1994 tarihinde mezrada kalan Işık ve Serin ailelerinden, Hatun Işık, Elif Işık, Yeter Işık, Gülizar Serin ve Dilek Serin’in evlerinden gözaltına alındıklarını ve kendilerinden bir daha haber alınamadığını söyledi. Olayın ardından yıllarca yaptıkları hukuki girişimlerden bir sonuca ulaşamayan ailelerin son olarak AİHM'e başvurduğunu kaydetti.
Ayrıca 5 Ekim 1994 tarihinde gözaltına alınan ve kaybedilen Lütfiye Kaçar hakkında da ailesinin, avukatlarının ve İnsan Hakları Derneği'nin resmi mercilere yaptığı tüm başvurulara rağmen haber alınamadığını belirten Bayrak, “24 Ocak 1995’te Ankara’da gözaltına alınan ve otopsi raporuna göre 28 Ocak 1995 tarihinde öldürülmüş, 29 Ocak 1995 tarihinde ise beden Kırıkkale yolunda bulunmuştu. 26 Eylül 1996 yılında Diyarbakır’da Zozan Eren'e ise bir daha ulaşılamadı” dedi.
Açıklamanın ardından oturma eylemi yapıldı.