'İhraçlar Sur ve Cizre'de yaşananların bir parçası'

ANKARA - İhraç edilen kadın akademisyenler, ihraç sürecinin zorluklarının yanı sıra aynı zamanda kendilerini özgürleştirdiğine işaret etti. Munzur Üniversitesinden ihraç edilen Araştırma Görevlisi Melek Zorlu, "Akademideki ihraçlar Cizre ve Sur'da yaşananların birer parçasıdır" diye konuştu.

Kaos GL tarafından düzenlenen 6'ncı Feminist Forum, Neva Palas Oteli Toplantı Salonunda Prof. Dr. Alev Özkazanç'ın konuşması ile başladı. Moderatörlüğünü Özkazanç'ın yaptığı foruma ihraç edilen akademisyenlerden Ece Öztan Yıldız, Esra Dabağcı, Funda Şenol Cantek, Hatice Yeşildal, Melek Zorlu, Nadide Karkıner, Sevgi Uçan Çubukçu ve Yasemin Özgün konuşmacı olarak katıldı.

'TUTUKLU BEDENLER DEVAM EDİYOR'

Özkazanç, görevden alınması ile birlikte Ankara Üniversitesi'nde yürüttüğü kadın çalışmalarının sekteye uğradığını belirtti. Özkazanç, Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi sürece değinerek, "Uzun süredir ülkede patlamalar olmuyor, bu iyi bir şey. Uzun süredir patlamıyoruz. Ama içinden geçtiğimiz bir yıkım süreci söz konusu. Başka şekillerde patlamaya devam ediyoruz. Özellikle 15 Temmuz’dan bu yana hak hukuk düzeninde tutuklu bedenler devam ediyor. Bu büyük bir yıkım sürecidir" dedi.

'İHRAÇLAR EDİLENLERİN ÇOĞU KADIN'

Barış bildirisine imza attıkları için üniversitelerden sürgün edildiklerini ve o bildiriler olmasa bile başka bir gerekçeyle ihraç edileceklerini söyleyen Özkazanç, “Bu bildiriyi imzalayanların büyük bir çoğunluğu kadınlardı. Özellikle Türkiye’de gelişen ve barış yanlısı kadın hareketini görmek gerekiyor. Artık, bu tür anları, geçmişi, şu anı ve geleceği düşünmek için işsiz olduğumuz için düşünecek çok zamanımız var. Ütopyaları çok uzun bir süredir imkânsız ve uzak bir ülke gibi düşünmüyoruz. Daha çok bugün burada üstü kapatılan, marjinalleştirilen mevcut umut mekânları olarak düşünüyoruz” diye konuştu.

'ÜTOPYA KURDUK'

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden ihraç edilen Prof. Dr. Funda Şenol Cantek, Cebeci Kampüsünden ve kadın çalışmaları programından kopmuş olmaktan etkilendiğini dile getirdi. Cantek, "Üniversitede kadın çalışmaları programında hayal ettiğimizi gerçekleştirdik. Benim için ayrılık, İletişim Fakültesinden değil kadın çalışmalarından ayrılmaktı. Çünkü fakültede geride bıraktığımız şey adeta bir yıkıntıydı. Ancak KASAUM ve Kadın Çalışmaları Programı bizler için ütopyanın kendisiydi. İdare tarafından bir odaya hapsedildik ama bizler o odanın dışına çıkabilmiştik. O odada mucizeyi yarattık, ütopyayı kurduk" şeklinde konuştu.

'ÖZGÜR VE BARIŞ İKLİMİNE BİR SALDIRI'

Yıldız Teknik Üniversitesinden ihraç edilen Araştırma Görevlisi Ece Öztan Yıldız ise, üniversitede toplumsal cinsiyet ile ilgili bir öğrenci topluluğu kurmaya çalıştıklarını belirterek, "2010 yılından beri her yıl başvurduk hep reddedildi. Hiçbir zaman kendi adıma ders veremedim, bir sürü içerik hazırladım hiçbirini anlatamadım. Çok yalnızdık. İhraç sürecinden sonra hiçbir şey yapamasak bile orada olmamızın ne kadar önemli olduğunu anladım. Kapımızın çalınıp bir kahve içmeye gelmeleri, gayri resmi tez danışmanlığı yapmamız bunlar hep önemli etkileşimler. Bu süreç yarattığımız özgür ve barış iklimine bir saldırıydı” diye konuştu.

'İHRAÇLAR ÖZGÜRLEŞTİRDİ'

Anadolu Üniversitesi'nden ihraç edilen Hatice Yeşildal da, ihraç edilen birçok kadınla çalışma yürüttüklerini ve dayanışma içinde olduklarını ifade etti. Yeşildal, "İhraçlar bir yandan da özgürleştirdi ve dayanışmayı büyüttü. İhraç edilene dek aslında bu kadar birlikte olduğumuzu fark edememiştim. Özgürleştik aslında KHK’lerin ardından. Özgürleşme ile daha da güçlendiğimizi fark ettim ve geri döndüğümüzde çok daha fazla güçlenmiş olacağımızı biliyorum. Bu özgür hissettiriyor" şeklinde konuştu.

'ÜNİVERSİTE'DE TACİZE KARŞI CİDDİ BİR DOSYA HAZIRLADIK'

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesinden ihraç edilen Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu ise, emekliliğe zorlandığını dile getirerek, “Türkiye’de üniversitelerde cinsiyet ve queer çalışmaları birbirini hep destekledi ve yollarını açtı. Çok büyük bir ivme kazanmışken son yıllarda bir tıkanma yaşamaya başlamıştık. Okul neredeyse kadın hareketine insan yetiştiriyor gibiydi. Sokaktaki aktivizme değmeden gelse bile, öğrencilerimiz için de bizim için de bir gelişme süreci oluyordu. Bunda da büyük bir azalma olduğunu görüyoruz. İstanbul Üniversitesinde taciz karşıtı çok ciddi bir dosya hazırladık. Bu yönerge üniversite içindeki son hareketlilik oldu" ifadelerini kullandı.

'İHRAÇLAR CİZRE VE SUR'DA YAŞANANLARIN PARÇASI'

Araştırma Görevlisi Melek Zorlu da, ihraç edildiği Munzur Üniversitesinde yaşanan saldırıların sadece akademiye yönelik olmadığını tüm kadın çalışmalarına yönelik olduğunu ifade etti. Zorlu, "Kadın çalışma ve okumaları hayatımı değiştirdi. Hayal ettiğim yaşantıyı Dersim’de Munzur Üniversitesinde yaşatmaya çalıştım. Ama bu hayal ihraç süreci ile yok edildi. Barışı savunan feministler, iktidar tarafından bir savaşa davet edildi, kadınların gelecek kurgusu da buna göre şekillenmeli. Bizi kavgaya davet eden iktidara vereceğimiz yanıt bizlerin gelecek kurgusunu şekillendirecek. Akademideki ihraçlar Cizre ve Sur'da yaşananların birer parçasıdır" dedi.

'SÜRECİ BİRBİRİMİZİ DİNLEYEREK AŞABİLİRİZ'

Eskişehir Anadolu Üniversitesinden ihraç edilen Doç. Dr. Yasemin Özgün de şunları söyledi: “İhraç olan hep soğukkanlı kalıyor sanırım. Herkes kendine dönüyor ve bu büyük şiddetle mücadele etmeye çalışıyor. Ama eskisi kadar dayanışma içinde olamıyoruz savaş koşullarından dolayı. Yaralarımızı sarıyoruz ama dayanışmıyoruz. Süreci ancak birbirimizi dinleyerek aşabileceğimizi düşünüyorum.”

'HATIRLAMAK İDEOLOJİKTİR'

Araştırma Görevlisi Esra Dabağcı da, “Hatırlamak ideolojiktir” diyerek, Sokak Akademisi ve Ankara Dayanışma Akademisinin önemine işaret etti.

Form soru cevap bölümü ile sona erdi.