ANKARA - 12 Mart darbesinin üzerinden 46 yıl geçti. “9 Mart’ta solcular darbe yapacak” denilerek 12 Mart’ta darbe yapanlar, solu tasfiye ederek, orduda cemaat örgütlenmesinin önünü açtı. “Kürtler paralel yapı kuruyor” diye diye hem orduda hem devlette “paralel yapı” kuran cemaatin 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası, en çok 12 Mart’la benzerlik taşıyor.
Asker komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilen ve hükümetin istifaya zorlandığı 12 Mart 1971 tarihinde gerçekleştirilen darbenin üzerinden 46 yıl geçti. Aynı zamanda siyasi tarihi darbeler üzerinden şekillenen Türkiye’de, 12 Mart darbesinin hem tarihsel gelişimi hem de yapıldığı dönem bugün Türkiye’de yaşanan benzer olaylar nedeniyle derslerle dolu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur'un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra vererek hükûmetin istifaya zorlandığı askeri darbe Türkiye’de başarıya ulaşmış önemli darbelerden biri olarak kabul ediliyor.
68 KUŞAĞININ YÜKSELİŞİNE KARŞI DARBE
68 kuşağının dünya genelinde yükselişe geçtiği, Türkiye’de devrimci dinamiğin filizlendiği bir dönemde gerçekleşen bu darbe, sağ kesimler tarafından “sol kliğin” darbesi olarak gösterilse de, sol ve sosyalist yükselişi dizginlemeye çalıştığı ilk darbe olarak tarihi kayıtlara geçti. Latin Amerika’da sol ve sosyalist yükseliş nasıl darbelerle geriletilmeye ve faşizm kurumsallaştırılmaya çalışılmışsa 12 Mart darbesi, benzer bir işlevi gördü. Yine Ortadoğu’da Baas rejimlerinin askeri darbelere iş başına geldiği önemli bir dönemeçte gerçekleşti bu darbe. Bu tarihler aynı zamanda Kürt hareketlerinin yeniden kimlik arayışlarının olduğu dönemlere denk geliyor.
KANLI PAZAR
Darbeyi gerçekleştirmek için tıpkı 12 Eylül darbesi öncesinde “sağ-sol çatışması” gerekçe gösterilirken, aynı zamanda kimi katliamlar ve “yapılacak olan sol bir darbe” gerekçe yapıldı. Önce, Kanlı Pazar olarak tarihe geçen Beyazıt Üniversitesine yönelik gerçekleştirildi. 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Beyazıt meydanında ABD'nin 6. Filo'sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün saldırısına çoğu üyesinin AK Parti yöneticisi olduğu Komünizmle Mücadele Derneği üyeleri tarafından gerçekleştirilen saldırıda iki öğrenci hayatını kaybetti.
İŞÇİ DİRENİŞİ VE SIKIYÖNETİM
Aynı zamanda sermaye sınıfının istekleri doğrultusunda gerçekleştirilen darbe öncesinde Adalet Partisi ve CHP’nin işbirliği ile 1970'te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı, Adalet Millet Meclisi ardından Senato'dan geçirildi. İşçi seçme hakkı, sendika değiştirme hakkını, daha doğrusu Türk-İş’ten DİSK’e doğru işçi akışını engellemeyi amaçlayan tasarıya karşı işçi hareketi de eylemler geliştirmeye başladı. 11 Haziran 1970'te cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onayı ile yürürlüğe giren yasaya karşı işçi sınıfının en büyük eylemlerinden biri 15-16 Haziran eylemleri gerçekleştirildi. Yüzbinlerce işçinin katıldığı direnişe müdahale edildi, DİSK kapatıldı ve sıkıyönetim ilan edildi.
Ancak 12 Mart darbesinden 15 Temmuz darbe girişimine, Türkiye’de yönetim eliti tarafından bir birine benzer tekerrürler yaşanırken, 12 Mart darbesi de “darbe olacak” bahanesi üzerine oturtulması 15 Temmuz darbe girişimiyle ilginç bir benzerlik teşkil ediyor. 15 Temmuz kalkışmasından sorumlu tutulan Cemaatin, “Kürtler KCK ile paralel yapı oluşturuyor” söylemleri üzerine devlette yerleşmelerine benzer şekilde 12 Mart darbesini de yapanlar, sol bir darbeyi engellemeye çalıştıklarını ileri sürüyordu. 12 Mart darbesinden önce 9 Mart’ta sosyalist düşünceye sahip askerlerin darbe gerçekleştirme eğiliminde oldukları ileri sürüldü. Bunun üzerine ordudaki sol sosyalist düşünceye sahip askerler ordudan atıldı bir kısmı işkencelerden geçirilerek tutuklandı.
ORDUDA SOL SOSYALİST BİR EĞİLİM VARDI
Darbeden kısa süre önce gözaltına alınıp 1974 Genel Af’ına kadar tutuklu bulunan dönemin Dev-Genç üyelerinden Salman Kaya da dihaber’e yaptığı değerlendirmede bu konuya işaret ediyor. Orduda sol sosyalist düşüncede insanlar olduğunu kabul eden Kaya, “68 kuşağının da egemen olduğu bir süreç. O akıma kapılan, 68’in büyük bir kesimi, milli demokratik devrim, akımı var. Asker içerisinde de o anlayış var. Biz İstanbul üniversitesinde forumlar yapıyorduk, Deniz Harp Okulunda da aynı forumlar yapılıyordu. Böyle bir yansıma var” bilgilerini paylaştı.
SOL DARBE YAPACAK DİYEREK KENDİLERİ DARBE YAPTI
Aynı zamanda, sol ve sosyalist kesim ordudan tasfiye edildi. Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun bulunduğu bir ekibin 9 Mart 1971 tarihinde darbe yapacağı söylentilerini bu grubun içine sızmış MİT’çi Mahir Kaynak yaydı ve olacağı var sayılan bu girişimin engellenmesine neden oldu.
Türkiye’deki siyasi eğilimlerin asker içinde de kümeleşmelere yol açtığını kabul eden Kaya, 11 Mart’a kadar Sansaryan Han’da işkencelerden geçirildiğini hatırlatarak şunları söyledi: “Dışarı ile irtibatımız olmadığı için sonuçta duyuyoruz ki 9 Mart gelmiş gitmiş. 9 Mart’ta 28’inci Tümen hareket etti etmedi tartışmaları var. 27 Mayıs sonrasında devrimci gençlik içerisinde sosyalist devrim eğilimi güçlenmiştir. İbrahim Kaypak ile aynı okuldayız. 12 Mart şudur o zaman. Generaller toplanıyor, diyorlar ki darbeyi hemen yapalım. Generallerden biri diyor ki Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’e güvenilmez diyor. Küçük rütbeli bir başka general diyor ki güvenilmezse karnına barut doldururuz. Bunu dinleyen iki taraflı çalışan bir vatandaş (asker) var daha sonra evine bomba atılıyor. Bunu Cevdet Sunay’a götürüyorlar oda Faruk Gürleri çağırıyor. Tağmaç’ı çağırıyor.”
SOSYALİST DÜŞÜNCE TASFİYE EDİLDİ
Daha sonra 12 Mart darbesinde yer alan Faruk Gürler’in “tarafsız kalması” konusunda ikna edildiğini belirten Kaya, “12 Mart ordu içinde bir uzlaşmadır. Üst düzey geneller Tağmaç Sunay ile birliktedir. Sağ kesimi temsil ediyor. Gürler de o tarafa kaymasa da sol darbenin gelmesine taraf olmuyor” diye konuştu. Kaya, 12 Mart darbesi sonucu sol sosyalist düşünceli insanların ordudan tasfiye edilmesiyle sağ anlayışların orduya hakim olduğunu ve Gülen hareketinin de orduya bu vesileyle yerleşmeye başladığını söyledi.
“Orduda yükselmek için liyakate önem verilmiyor. Adam emeği ile kazanmıyor. Genellikle ta Osmanlıdan beri subay ve general çocukları harp okuluna gidiyor. Doğan Güreşlerin dedeleri de paşadır” diyen Kaya, 12 Mart’ta Gülen örgütlenmesinin önünün açıldığına işaret etti.
12 MART’IN BİLANÇOSU
Askeri Darbelerin Asker Mağdurları Derneğinin Kurucu Başkanı Rahmi Yıldırım ise, 12 Mart darbesini “sol kırım” darbesi olarak nitelendiriyor. O dönem yaşananlara ilişkin dihaber’e konuşan Yıldırım, gençlik uyanışının anti-emperyalist bir uyanış olduğunu ve polisler ve astsubay ailelerinin yürüyüşlerine dikkat çekti. “Saldırılara rağmen önlenemeyen toplumsal uyanışın darbeyle karşılandığını” belirten Yıldırım, “Devrimci gençler, aydınlar, sanatçılar zindanlara dolduruldu, işkencelerden geçirildi, kurşuna dizildi, asıldı; sol yayınlar yasaklandı, yakıldı. 12 Mart balyozunun eksiği 12 Eylül darbesiyle tamamlandı” şeklinde konuştu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 600 dolayında subay, astsubay ve öğrenci asker, işkenceden geçirilerek, işsizler ordusu saflarına atıldığını belirten Yıldırım, “12 Mart faşizminin ülkenin pek çok yerinde açtığı işkence merkezlerinden biri de İstanbul Erenköy’de Zihni Paşa Köşkü’nde kurulmuştu. Bu köşkte ve Ankara Mamak Muhabere Okulu yerleşkesindeki Keçikıran villasında çok sayıda yazar ve sanatçının yanı sıra darbeci cuntanın kıydığı askerler de işkenceden geçirildi” diye konuştu.
AK PARTİ KENDİ DARBESİNİ YAPTI
“Ne yazık ki, 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 darbeleriyle hesaplaşılamadığı için sonraki yıllarda ülkemiz 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerine de uğradı” diyen Yıldırım, bu girişimin son halkasının da 15/16 Temmuz darbesi olduğunu söyledi. Yıldırım, 15 Temmuz askeri girişiminin başarısız olmasına rağmen “AKP’nin kendi darbesini” gerçekleştirdiğini belirterek, “15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek 100 bin dolayında kamu görevlisi hiçbir idari soruşturma olmaksızın işten atılmıştır. AK darbe iktidarına biat etmeyen yüzlerce medya kuruluşu kapatılmıştır” diyerek yaşananlara işaret etti. HDP milletvekillerinin bile tutuklandığının altını çizen Yıldırım, Türkiye’de barış ve demokrasi mücadelesinin zorluğuna işaret etti. Yıldırım, 12 Mart darbesinin yıldönümü vesilesiyle, Türkiye’ye dayatılan “yeni darbenin anayasası olarak nitelendirdiği” cumhurbaşkanlığı düzenlemesine Hayır denilmesi çağrısında bulundu.
Kenan Kırkaya - dihaber