İSTANBUL - Özgür Gündem ana davasında ilk defa savunma yapan gazetenin Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya, gözaltı sırasında "Sizi Musa Anter gibi geberteceğiz. Asit kuyularına atacağız" tehditlerine maruz kaldıklarını belirterek, "Bir gazeteci üç maymunu oynayarak 'bilmiyorum, görmedim ve duymadım' diyemez" dedi.
İlan edilen Olağanüstü Hâl (OHAL) kapsamında çıkarılan 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem Gazetesi'nin Yayın Danışma Kurulu üyeleri, yönetici ve yazarları Necmiye Alpay, Aslı Erdoğan, Ragıp Zarakolu, Filiz Koçali, Eren Keskin, Zana Kaya, İnan Kızılkaya, Kemal Sancılı ve Bilge Oykut'un yargılandığı Özgür Gündem ana davasının üçüncü duruşması, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya, 204 gündür tutuklu bulunan gazetenin yazı işleri müdürü İnan Kızılkaya, tutuksuz yargılanan yazar Aslı Erdoğan, dilbilimci Necmiye Alpay ile avukat Eren Keskin katıldı.
Gazetenin tutuklu imtiyaz sahibi Kemal Sancılı duruşmaya SEGBİS ile katılırken, çok sayıda avukat, Gazetecileri Koruma Örgütü (CPJ) üyeleri ile birçok kişi de duruşmayı izledi. Duruşma, Kızılkaya’nın savunmasıyla başladı. Yazılı olarak hazırladığı savunmasını okuyan Kızılkaya’nın savunmasının satır başları şöyle:
“Gazetecilik ‘başkasının yayımlamak istemediklerini yayımlamaktır. Gerisi halk ile ilişkilerdir.’ Aralık 2015’te Cizre’de haber takibi yaparken sığındığı bodrumda öldürülen Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdür Rohat Aktaş, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen gayrı meşru darbe girişiminde katledilen Yeni Şafak Gazetesi Muhabiri Şafak Canbaz ve 2016 yılı içerisinde Türkiye’de 'faili meçhul' şekilde öldürülen 4 Suriyeli gazeteci meslektaşımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
'SİZİ MUSA ANTER GİBİ GEBERTECEĞİZ'
16 Temmuz 2016 günü hakkında geçici kapatma kararı verilen Özgür Gündem Gazetesi’nin bulunduğu binaya ağır silahlarla donatılmış yüzü maskeli polisler tarafından baskın yapıldı. ‘Siz devletin gücünü göreceksiniz’ sloganlarıyla editöryanın bulunduğu katta polisler arkadaşlarımızı darp etmeye başladı. Ardından küfür ve hakaretler ile merdivenlerden sürüklenip linç edilircesine göz altına alındık. Bindirildiğimiz çevik kuvvet otobüsünde de gözaltına alınan misafirlerimize ve arkadaşlarımıza karşı darp devam etti. Ben ve gazetenin genel yayın yönetmeni Bilir Kaya otobüsten alınıp farklı bir minibüse bindirildik. Minibüsün içinde bizi ters kelepçeleyip yere yatıran polisler 6-7 saat boyunca periyodik dayak seansları uygularken diğer yandan ‘Sizi Musa Anter gibi geberteceğiz. Asit kuyularına atacağız’ tehditlerini savurdular. Geceleyin götürüldüğümüz Esenler Karakolu’nda bir hafta boyunca hayvan barınağını andıran bir yerde tutulduk. Çıkarıldığımız hakimlik tarafından 22 Ağustos Bilir Kaya ile birlikte tutuklandım. 26 Ağustos'ta götürüldüğümüz Silivri F Tipi Cezaevi mahkum kabul bölümünde zorla çıplak aramaya maruz kaldım. Karşı çıktığım bu çıplak aramada taciz edildim ve bu durum işkenceye çevrilerek uygulandı. O günden beri 2 kişilik hücrede tecrit koşullarında tutuluyorum.
HAKLAR OHAL BAHANESİYLE HALEN ENGELLENİYOR
7 aydır sınırlı sayıda mektup alıp gönderiyorum. Meslek örgütleri olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne (ÇGD) yazdığım mektuplar sakıncalı olarak görüldüğünden gönderilmedi. Cezaevi kütüphanesinden son iki aydır düzenli kitap alabiliyorum. Dışarıdan adıma gönderilen kitaplar ve yayınlar kabul edilmiyor. Aylarca Birgün, Cumhuriyet, Evrensel, Özgürlükçü Demokrasi, Aydınlık ve Sözcü gazeteleri verilmediği gibi yalnızca bir gazete ile TRT1ve ayarlı radyo ile Aralık ayına kadar dünya ile iletişim kurabiliyordum. Aile ve avukat görüşüne çıkarıldığımda, görüş kabinine girinceye kadar gardiyanlarca tacize varan üst aramalarına maruz kalıyordum. İlk iki ay boyunca sabah ve akşam sayımlarında askeri nizam şeklinde hazır olda sayım vermemiz dayatıldı. Kabul etmediğimizde baskı görüyor ve tehdit ediliyorduk. Aynı cezaevinde kalan tutuklular ve gazeteciler ile sohbet, spor ve ortak görüşme hakları OHAL bahanesiyle halen engelleniyor.
Tutuksuz yargılandığım davaların duruşmalarına götürüp getirilirken bazı infaz koruma memurlarının ‘Sen gazeteci değilsin teröristsin’ şeklinde sözlü saldırıları ile karşılaştım. Ne hikmetse bu duruşmalar için yeterli araç ve personel bulundurabilen cezaevi yönetimi tutuklu olduğum tek davada araç ve personel temin edemediği için savunma hakkımı duruşma ertelenmesine rağmen ikinci kez kullanamadım.
İKTİDARI ELEŞTİREN BASIN-YAYIN ORGANLARI KAPATILIYOR
Bütün bu uygulamalar gayrı meşru ve kanlı bir darbe kalkışmasının ertesinde olayın darbecileri başarılı olsaydı devreye koyacakları kimi uygulamalar gerçekleştiriliyor. Demokrasi bayramı ilan edilen bir dönemin arifesinde iktidarları eleştiren basın-yayın organları kapatılıyor. Gazeteciler, yazarlar, aydınlar, seçilmişler ve siyasetçiler tutuklanıyor. Bu çelişkinin nasıl izah edileceği başlı başına bir sorun olarak ortada duruyor.
HUKUKİ DESTEKTEN YOKSUN DURUMDAYIZ
Ayrıca gazete binasına, dava dosyaları ve gazete arşivine el konuldu. Gazete binası mühürlenip kapatıldığı için konu ilgili dava dosyalarına ulaşmam mümkün olmuyor. Savunmamı hazırlamak için gerekli kitap ve materyallere ulaşma imkanı tanınmıyor. Haksız ve hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmama ve yargılanmama gerekçe yapılan durum tamamen gazetecilik faaliyetlerine dayandırılmaktadır. Haber verme, kamuoyunu bilgilendirme, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlerim gerekçe gösterilerek tutuklanıp yargılanmama karşın bir gazeteci olarak sınırlı iletişim içerisindeyim. Gerektiği kadar hukuki destekten yoksun durumdayız. Bu tecrit koşulları içerisinde mahkeme huzurunda kendimi ifade ediyorum.
DÜNYADA BİRİNCİ SIRADAYIZ
Darbe girişiminden bu yana çıkartılan KHK'ler ile yüz binden fazla yurttaş gözaltına alındı. 80 bin insanın pasaportu iptal edildi. Yüz bine yaklaşan kamu görevlisi ihraç edildi. Bu dönemde siyasi nedenlerle gözaltına alınan ve tutuklanan 25 kişi intihar etti. KHK'ler ile 16 TV kanalı, 23 radyo istasyonu, 45 gazete, 15 dergi ile kapatılan basın-yayın organları sayısı 177'dir. 29 matbaanın lisansı iptal edildi. 150'yi bulan tutuklu gazeteci sayısı ile ne yazık ki dünyada birinci sıradayız. Bu veriler içinde bulunduğumuz ortamın nasıl normal ve demokratik bir zemine evirileceği sorusunu beraberinde getiriyor.
GAZETECİ HABERDEN YARGILANAMAZ
Çalıştığım gazete geçmişten devraldığı hak ve hukuk temelli açık toplum merkezi, eleştirel bakışı bir çizgiyi benimser. Abone olduğumuz AA, DHA, DİHA, JİNHA gibi haber kurumlarından aldığımız haber ve diğer haber kaynaklarından alınan bilgi, belge ve toplanan veriler farklı kaynaklardan yine teyit edilerek haber haline getirilir. Editörlerin başlığını, spotunu yazar ve fotoğrafını sayfaya yerleştirerek haberini kurar. Sayfa sekreterinin de önerileri dikkate alınarak, sayfa yapılır. Dolayısıyla haberin içeriği, somutluğu bulguların farklı kaynaklardan doğrulanması yani haberi maddi kimliği ne olduğu bir gazeteci için temel alınır. Gazeteciliğin olmazsa olmazı editoryal bağımsızlık ilkesi gereğince editörün yaptığı habere müdahale edilmez. Somut bir metin karakteri kazanan haberin tematik analizi yapıldığında haber olup olmadığı anlaşılır. Yayınlanan haberden kim nasıl bir okuma yapar ve ne tür bir siyasi sonuç çıkarır, umar yada çıkar sağlar sorusu ucu açık bir okuma ve yöntemdir. Bir gazeteci bundan dolayı yargılanamaz ve sorumlu tutulamaz.
7 Haziran 2015 genel seçim sonuçları sonrası müzakere-çözüm sürecinin bitirilmesi ile yeniden alevlenen çatışma ve şiddet sarmalına giren Kürt meselesi ile toplum olarak ağır, insani ve sosyal bir tahribat ile karşı karşıya kaldık. Yakılıp yakılan kentler, cenazesi yerde kalan yurttaşlar, sokağa çıkma yasakları ve bundan etkilenen sivillerin çığlıklarını haberleştirdik. 'Orantısız şiddet' denilen argümanla tarif edilen şiddetin estetize boyutunun dumanı tüterken ülkemizde ve yakın coğrafyamızda; bunu görmemek ne hakkaniyete ne de gazeteciliğe sığardı. Tepki çeker, birileri kızar diye gazeteci yaşanan gerçekliğe olaylara ve trajediye gözlerini kapatamaz. Gazeteci olan biteni okurun ve halkın önüne koyar. Tarih ve toplum yaptığı işin kalıcılığını ölçer, yoksa yasaklar, baskılar ve cezalar değil. Bir gazeteci sansürcü başı gibi kendini görürse yaptığı iş gazetecilik olmaz.
3 MAYMUNU OYNAYAMAYIZ
Politik konumları ve hatta yasal durumlarına bakılmaksızın bir meselenin muhatapları ve taraflarının görüşlerine yer verilmesi demokratik ve çoğulcu bir toplum olmanın gereğidir. Kamusal alanda yeterince yer verilmeyen kesimlerin sesleri, görünür kılmaya çalışır. Bilgi tekeline karşı olduğu gibi şiddet karşıtı bir dil ve yaklaşım üzerinden doğa tahribatına karşı çıkar.
Sayfalarında yer alan haber ve yazılarımda cinsiyetçi eril dili ve kültürü teşhir eder, düşünceyi şiddetten eleştiriyi hakaretten ayıran; başta devlet aygıtı olmak üzere tüm güç odaklarını eleştirerek evrensele hukuku tabi kılmaya çalışır. İşkence ve yaşanan hak ihlallerine yer verir. Bütün dezavantajlı grupların ve toplulukların Aleviler, işçiler, işsizler, Kürtler, gençler, çocuklar, kadınlar, mülteciler, eşcinseller, siyahilere ilişkin bir duyarlılık gösterir. Merkez medyada yer verilmeyeni gösterilmeyenin derdini dert edinir. Diğer medya organlarının rağbet etmediği farklı güç odaklarının şimşeklerin üzerine çekinmekten kaçındığı olay ve olguların verilerini toparlayarak, muhalif ve sorgulayıcı bakış ile haber yapar. Bir gazeteci üç maymunu oynayarak 'bilmiyorum, görmedim ve duymadım' diyemez.
Bu minvalde tutuklanmamın gerekçesi diye sunulan tüm suçlamalar mesnetsizdir. Mantıksal bir temeli olmayan ve somut bir kanıt taşımayan suçlamalara konu olan yorum, analizler, haber ve röportajlardır. Toplumun merak ettiği güncel meseleler de halkı ve okuru bilgilendirme amaçlı açık gazetecilik faaliyetleridir. Varsayıma dayalı suçlamaların dayandırıldığı örgütle hiç bir illiyet bağı yok. Farklı tarihlerde ve yıllarda daha önce çalıştığım Evrensel Gazetesi, Dicle Haber Ajansı, yazı işleri müdürlüğü yaptığım Esmer Dergisi ve yazılarımın yayınladığı radikal kitap eki gibi ciddi basın-yayın organlarında emeğimle yer aldım. Talimat ile gazetecilik yapıldığına dair iddiaları ilmini aldığım mesleğime ve kişiliğime yönelik hakaret olarak addederim.
ÖZGÜR BASIN GELENEĞİNİN TAKİPÇİSİYİM
Anayasal güvenceye alınmış ifade ve düşünce kapsamında denetleme ve sorgulama görevi ile basın, toplumsal bir işlevi yerine getirir. Katledilen Musa Anter, Ferhat Tepe, Hüseyin Deniz, Hrant Dink, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı ve Uğur Mumcu'nun da aralarında bulunduğu araştırmacı ve özgür basın geleneğinin takipçisiyim. Göreve geldiğim 27 Mart 2016 tarihinden bu yana süren ve daha sonra gazetede başlayan ve üç ayı bulan nöbetçi genel yayın yönetmenliğini kampanyası ile devam eden, 92 soruşturma ve dava şahsıma açıldı. Halen bu davaların tamamında tutuksuz yargılanıyorum. Tutuksuz yargılanma kural, tutuklu yargılanma istisna olması gerekirken; aynı suçlamalar ile farklı bir davada tutuklu bulunmam bir çelişki değil mi? Basın kanunu gereğince Sorumlu Yazı İşleri Müdürü hukuksal olarak sorumludur. Her gün 16 sayfa çıkan bir gazetede ekonominden sanata, çevreden siyasete, dış haberlerden spora, yaşam haberlerine kadar bazen sayısı 100'ü geçen haber, yazı ve fotoğrafın tamamını görmem ne mümkündür ne de bu durumdan sorumlu tutulabilirim.
Devlete vergi veren mali kaynakları belli olan Turkuaz dağıtım,(abone sistemi, reklam ve ilan gelirleri) ile geçinen mali ve yargısal denetime tabi tüzel bir kurumun yasadışı ilişkilerinin olduğunu iddia etmek akla ve izana sığmaz. Mesleki olarak gazeteci olmayan edebiyat, kültür, dilbilim, siyaset, ekonomi, ekoloji, tarih ve sosyoloji alanlarında tanınan isimlerden oluşan ve gazetede hiç bir resmi sıfatı olmayan yayın danışma kurulu üyelerinin isminin künyede bulunması tamamen semboliktir. Olsa olsa o da uzmanlık alanlarını ilgilendiren konularda bilgi alışverişi olmuştur.
Son olarak hem Türkiye'nin içinde hem de sınırlarını dışında devam eden çatışma, gerginlik, kan ve barut arasında her şeyden önce bir insan ve gazeteci olarak duyarsız kalınamayacak olaylarda yaşanan üniformalı ve siviller karşısında sessiz kalan kalleş olsun diyorum. Ve sözümü Türkçe'nin büyük şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı'nın 'Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir barıştır' dizeleriyle bitiriyorum.
Yaşasın adalet, özgürlük ve barış
Gazetecilik suç değildir
Gazetecilere özgürlük.”
Kızılkaya’nın ardından diğer sanıklar savunma yaptı. Savunma yapan Aslı Erdoğan, hakkındaki yurt dışı yasağı kararının kaldırılmasını talep etti.
Gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Eren Keskin ise, hafta bir gün adli kontrol kapsamında karakolda imza vermesi ve yurt dışı yasağının kaldırılmasını talep ederek, “Yurt dışına çıkmayacağım. Cezaevine girerim yine de gitmem. Kendi mesleğimi yaparken zorlanıyorum" dedi.
'24 YIL ÖNCEKİ DAVANIN KONU EDİLMESİ AHLAK DIŞI'
Ardından gazetenin imtiyaz sahibi Kemal Sancılı, savunma yapmaya başladı. Sancılı, 16 Ağustos günü yapılan baskınla tüm mal varlığına el konulduğunu vurgulayarak, gazetenin kapatılması ardından ticarete başladığını söyledi. Sancılı, 24 yıl önce yargılandığı bir davanın şimdi ki davaya konu edilmesini "ahlak dışı" olarak nitelendirdi.
'ADALET SARAYLARA SIĞMAZ'
Savunmalardan sonra iddia makamı mütalaasında, Kızılkaya ve Sancılı’nın tutukluluk halinin devamını talep etti.
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti, Kızılkaya ve Sancılı’nın tahliye taleplerini reddederek, tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme heyeti, diğer sanıkların adli kontrol hükümlerinin kaldırılması talebini ise davanın geldiği aşamayı ileri sürerek reddetti.
Bir sonraki duruşma, 22 Haziran gününe ertelendi.
Kızılkaya, salondan çıktığı sırada “Adalet saraylara sığmaz. Hakikat kazanacak” diye bağırdı.