Mazlum Doğan’ın ablası: Rüyamda gördüğüm arının saçtığı ışık milyonlara ulaştı

İSTANBUL - Rüyasında ışık saçan bir arıyı gördükten sonra ertesi gün kardeşi Mazlum Doğan'ın yaşamını yitirdiği haberini alan Arife Doğan, "Eyleminden önce arkadaşlarının kulağına, 'Bir şey denemedik, ölmesini bilmek gerek' diyen Mazlum'un ardılları, Öcalan ve arkadaşları mesajını çok iyi aldılar. Mazlumun mesajı milyonlara ulaştı” dedi.

Dünyada baharın gelişi olarak adlandırılan Newroz Bayramı, başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu'daki ezilen halklar için "Direniş Bayramı" olarak kutlanıyor. Zalim Dehak'ın zulmüne karşı Demirci Kawa'nın yaktığı "direniş meşalesi"nin ardından yüzyıllar geçtikten sonra Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkencelere isyan eden PKK'nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan, 21 Mart 1982'de 3 kibrit çöpünü yaktıktan sonra yaşamına son vererek Newroz'la bütünleşti. O günden sonra "Çağdaş Kawa" diye anılan Doğan, Newroz günü gerçekleştirdiği eylemiyle "Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür" diyerek zulme karşı direnişin çağrısı oldu.

Kürt halkının direniş sembolü haline gelen Mazlum Doğan şahsında sembolleşen Newroz, bugün dünyanın dört bir yanında özgürlük ateşi olarak yanmaya devam ediyor. Diyarbakır Cezaevi’nde Demirci Kawa’yı kendi küllerinden yeniden dirilten kardeşi Mazlum Doğan’ı ablası Arife Doğan anlattı.

‘ORTAOKULDA ARKADAŞLARINA DERS VERİYORDU’

6 kardeş olduklarını ve hepsinin de Dersim'in Mazgirt’in Yaşaroğlu köyünde doğduklarını söyleyen Abla Doğan, “Babam okumaya meraklı olduğu için ve köyde de bir öğretmen 5 sınıfı okuttuğu için çocuklar başarısız olur düşüncesi ile Karakoçan’da bir ev yaptı. Orada ilkokulu okuduk. Karakoçan’da ortaokul yoktu, ben ve Serap (Mazlum Doğan'ın ablası) Elazığ’da yatılı okuduk, Mazlum Fevzi, Delil ise Karakoçan'da ortaokulu okudular” dedi. Mazlum Doğan’ın çok zeki bir çocuk olduğunu söyleyen Doğan, şunları söyledi: “Bir gün babam okula gidiyor. Okul müdürü Kemal Bey’e diyor ki ‘Kemal, Mazlum, Fevzi ve Delil’i matematikten bırak. Zayıf ver ki yazın çalışsınlar.' Ancak; Kemal Bey babama ‘Amca benim işim olunca sınıfta Mazlum’a bu görevi veriyorum. Benim yerime Matematik dersi işliyor arkadaşlarıyla. Dolayısı ile ben Mazlum’u nasıl bırakayım’ diyor.

Orta son sınıfta o zaman tabi tutulan sınav öncesi Mazlum, evin merdivenlerinin içerisinden tek tek geçerek yukarı ve baş aşağıda aynı şekilde aşağı indi. Sınav öncesi olduğu için ben de kızdım ona 'niye ders çalışmıyorsun. Yarın matematik sınavın var' diye kızdım. Ben ona kızarken Kemal Müdür bize geldi. Kolumdan tutarak beni içeri aldı. Yarın sınavının olduğunu ve çalışmadığını söyledim ama o bana 'Karışma. Benim yerime ders veriyor. Onun ihtiyacı olsa çalışırdı' dedi. O seviyede bir çocuktu Mazlum."

MÜCADELEYE ERKEN YAŞTA BAŞLADI

Mazlum Doğan’ın kitap okumayı çok sevdiğini anlatan abla Doğan, “Edebiyat öğretmeni vardı. O zaman bize kitaplarını getirmişti saklayalım diye. Babam da onun kitaplarını muhafaza etmek için bostanda su kanallarının geçtiği yerlere gömmüştü. Tabi daha sonra ortalık rahatlayınca Mazlum gitti onları çıkardı. Su kaçırmış, buz tutmuşlar. Onları güneşe bıraktı. Buzlar çözülünce sayfalarını tek tek büyük bir hassasiyetle açtı" diyerek ortaokuldan beri sol mücadele içinde olduğunu belirtti.

‘ÇALIŞAMAZSAN BAŞARAMAZSIN DERDİ'

Mazlum Doğan’ın diğer ablası Serap Doğan ile ortaokulda iken Eskişehir’e gittiğini ve ders çalışamadığı için derslerinin kötüleştiğini ifade eden Abla Doğan, “Mazlum, ‘Ne kadar zeki olursan ol, çalışmazsan başaramazsın. Ne kadar vasat olursan ol, çalışarak başarırsın’ derdi. Kendi seviyesine göre çalışıyordu, ama biz öyle düşünmüyorduk. Dersleri hep iyiydi" dedi.

‘SAVAŞTEPE’YE SÜRGÜN EDİLDİ’

Mazlum’un Tunceli Öğretmen Okulu'nda okuduğunu ve orada sağ-sol olaylarının fazla olduğunu dile getiren Doğan, şunları anlattı: "Mazlum ve arkadaşlarını gözaltına almışlar. İşkence etmişler. Ayaklarının altı hep parçalanmış falakadan. Sonra bırakmışlar. Yatılı oldukları için yatakhaneye geliyorlar. Müdür ‘Tunceli il sınırını terk edin’ diyor. O zaman da çok araba yoktu, seyrek olurdu. Gece ise hiç olmaz. Bunlar il sınırı dışına çıkmak için yaya yola çıkıyorlar. Geliyorlar Turişmek’e. O gece araba olmadığı için orada kalıyorlar. Sonra herkes kendi memleketine gidiyor. Benim de haberim geç oldu. Ben de müdür ile tartıştım. 'Bazı öğrencilere gölge oluyorsunuz bazılarına da işkence yapıyorsunuz' dedim. Zaten ben müdürün huzuruna giderken o yanına bir polis çağırdı. Polis ile beraber içeri girdi. Tanık göstermek istedi herhalde. 'Biz meslektaşız, ama idarecilik sizin gibi olmaz, siz öğrenciler arasından ayrım yapıyorsunuz. Öğrencilere işkenceye ve zulme izin veriyorsunuz' dedim.

Epey tartışmıştık. Mazlum da arkadaşları ile birlikte bizi dinliyor. Dışarı çıktım sarılıyor boynuma, iyi yaptın diye. Sonra sürgüne yolladılar onları. Mazlum’u Savaştepe’ye yollamışlardı. Diğer arkadaşlarını da farklı farklı yerlere yolladılar. Savaştepe’de çok hareketlilik yokmuş sağ sol olaylarında. Mazlum gidince bayağı hareketlilik oluyor. Kendini kamufle etmek için sigara içmeye başlıyor. Sigara içtim de beni sürdüler' desinler diye."

‘BABAMDAN PARA İSTEMEZDİ'

Savaştepe’de yazdığı mektuplarının okunduğunu ablasına söyleyen Mazlum Doğan başka bir adres göstererek mektuplarının oraya yollanmasını ister. Doğan, o günleri şöyle anlattı: “Mazlum babamdan para istemezdi. Benden isterdi. Paraya ihtiyacı olunca ‘Sığınacak son kalemsin’ derdi. Oradayken Mustafa Ekmekçi’nin (gazeteci) kalemi ile okul müdürü hakkında bazı yazılar yazıyordu. O zaman Mustafa Ekmekçi'nin kalemi ile diye bir takım insanların gönderdiği yazılar çıkardı. Onun da öyle birkaç yazısı var. Savaştepe Öğretmen evindeyken Mustafa Ekmekçi'nin kalemi ile yazmış. Değişik şeyler yapardı. Mesela babama mektup yazmış. Altına da not düşmüş. ‘Baba bu mektubu okuyabilmen için önce ateşe tutman lazım."

‘HER ŞEYE RAĞMEN HACETTEPE'YE YERLEŞTİ’

Daha sonra kendisi ile birlikte kardeşleri Serap ve Mazlum ile sınava girmek için Ankara’ya gittiklerini sözlerine ekleyen Doğan, “Ben ve Serap bizim köylünün evinde kalıyorduk. Sınava 5 gün vardı. Babam 'Mazlum’u kimsenin yanına yerleştirmeyeyim, otelde bir odada tutayım ki ders çalışsın' dedi. Tek kişilik bir oda tuttu ona. Mazlum ise, 'Banyo yapamıyorum ihtiyacımı karşılayamıyorum. Ama olsun beş gün idare ederim' dedi. Sonra son günde dolaşayım diye çıkıyor. Biraz dolaştıktan sonra sınava dinç girmek için eve gelip erkenden yatmak istiyor. Geldiğinde diyor ki 'Bu sefer su akıyor, ama musluk bozuk kapanmıyor. Çorabımı tıkıyorum, kravatımı tıkıyorum ama biraz geçtikten sonra tekrar ses geliyor. Sabaha kadar uyumadım. Yorgun ve kazan gibi bir kafa ile sınava girdim. Sorular dağıtıldı ilk soruya bile başlayamıyorum. Kafam durdu sanki. Millet geldi yarısına ben daha başlamadım. Sonra cebimden sigarayı ve çakmak çıkardım. Ağzıma ters koymuşum bir yaktım ses çıkardı. Herkesin dikkatini çekti gülmeye başladı. Ben de güldüm baktım ters yakmışım. Onu bıraktım, sonra ikinci bir sigara çıkardım. Bu sefer onu doğru yaktım. Elimi kafama dayadım. Düşündüm. Birden kafamı toparladım. Bu sefer şakır şakır yaptım, ama ne kontrol edebildim ne de eksik kalanları tamamlayabildim’ dedi. Ama buna rağmen Hacettepe Ekonomi'ye girdi” dedi.

‘İKİ OKUL BİRDEN OKUMAK İSTEDİ’

Mazlum Doğan'ın aslında Fen ya da Kimya bölümü okumak istediğini dile getiren abla Doğan, Savaştepe Öğretmen evindeki Milli Güvenlik hocasının Mazlum Doğan için “Mazlum sen zeki bir çocuksun. Bu ülkenin geleceği için çok önemlisin. Ekonomi çok önemli sen kimyayı falan bırak ekonomi oku” dediğini söyledi. Mazlum Doğan'ın sonraki sene tekrar sınava girmek ve iki üniversiteyi beraber okumak istediğini söyleyen Abla Doğan, “Bu arada devrimcilik biraz daha had safhaya çıkınca sınava girmeyi bıraktı. Hatta ikinci sene birinin adına sınava girdi. Siyasala yerleştirdi onu. Sonra belli seviyeye gelince okulu bırakıp mücadeleye devam etti. Benim haberim oldu. Ben de Ankara’da okuyordum o zaman. Çok yalvardım. 'Hepimiz solcuyuz, bırakıp gitmek ne, sizler bu ülke için gereklisiniz. Hem okuyup hem devrimcilik yapamaz mısın' diye epey tartışmıştık. Suha diye bir arkadaşı vardı. O not alıyordu. Hem Suha’ya yardımcı oluyordu hem de kendisine. Suha hala, ‘Ben bu konumumu Mazlum’a borçluyum' der. Suha da okulu bırakıp gitti. Ancak biz Mazlum’un cenazesini alınca Diyarbakır’da teslim eden asker, Mazlum için 'Hacettepe Ekonomi 4. Sınıf öğrencisiymiş' dedi. Çünkü, son sınıfa kadar gelmiş. Çünkü gelip sınava girmiş” dedi.


ANNESİ RADYODA İSMİNİ DUYMUŞ

Elazığ’da yürürken kardeşi Delil ile karşılaştıklarını söyleyen Abla Doğan şunları söyledi: “Delil de onun gibi illegalleşmişti. Öğretmendi istifa etmiş. Karşılaştığım gece orada bir araya geldik. Biraz sohbet ettik. Bana, 'Abla olur ki bir gün hani eve bir haber gelir Mazlum tutuklandı falan diye, sahip çıkmayın. Haberiniz yokmuş gibi yapın. Çünkü başka kimlik ile yakalanmış olabilir' dedi. İçime o günden sonra kuşku düştü ama konduramadım da. Meğer o zaman Mazlum başka kimlikle cezaevindeymiş.

Polis bizim eve geliyor baskın falan yapıyor. Ama biz Mazlum'un cezaevinde olduğunu bilmiyorduk. Yalnız, diğer yerlerde çamurlu botla ayakkabı ile girdikleri gibi bizim eve girmiyorlardı. Biz de hep çıkarırlardı. Annem o aralar bana, 'radyo dinliyordum orada sanki Mahsum Doğan donmuş olarak bulundu' diye bir şeyden bahsettiler' diye anlattı. Yani ismi Mahsum diye anlıyor. Ama ben anneme 'Mahsum nerede, Mazlum nerede' dedim. Meğer radyo, kaçışını vermiş. Annem onu öyle anlamış. O zaman kimliği açığa çıkmış. Delil de o yüzden öyle söylemiş."

CEZAEVİNDEN KAÇIŞ

Abla Doğan, Mazlum Doğan'ın cezaevindeki kaçış hikayesini de şu sözlerle anlattı: “Kendini bir battaniyeye sararak, avludaki çöp varilinin içine oturmuş. Arkadaşları o gün akşama kadar üzerine çöp atmış. Ancak aksilik bu ya, o akşam çöpleri toplamaya götürmemiş askerler. Ertesi güne kadar Mazlum çöp varilinin içinde kalmış. Dışarıda olan Delil ve arkadaşları çöp aktarma noktasında beklemeye koyulmuş. Ancak askerler onların bulunduğu yere değil, başka bir noktaya dökmüş varili. O sırada battaniye yuvarlanmış. Mazlum kaskatı kesildiği için çöp varilinin içinden çıkınca ister istemez refleks vermiş. Askerin biri tam gitmek üzereyken battaniyenin kıpırdadığını fark etmiş. Uzun süre soğukta aynı pozisyonda kalınca da kaçamamış. O günden sonra deşifre olmuş ve Mazlum olduğu anlaşılmış."

'CEZAEVİNDE ÖZEL UYGULAMA VARDI'

Kaçma olayından sonra Mazlum Doğan'ın mektubu ile tutuklu olduğunu öğrendiklerini aktaran Abla Doğan, o günden sonra görüşüne gittiklerini belirtti. Cezaevinde o dönem büyük baskıların olduğunu ve özel uygulamaların olduğunu belirten Abla Doğan, “Cezaevindeki durumunu en çok arkadaşları bilir tabi. Ama dışarda aileler çok sıkıntılıydı. Görüş için gidiyorsunuz zaten kabini buluncaya kadar saniyeler kalıyordu. 'Biz iyiyiz sen nasılsın' Bu kadardı görüşme. Karşılıklı bir iletişimde bulunamıyorsunuz oldukça büyük baskı ve zulüm altındaydılar” dedi.

‘HER GÖRÜŞE İŞKENCE’

Anne ve babasının Mazlum Doğan'ın görüşüne gitmek için Diyarbakır’da ev tuttuklarını ve her hafta görüşüne gittiklerini söyleyen Abla Doğan, “Fakat görüşe çıkanlar sonra çok işkence görüyormuş. Ailelerine tutsaklar ‘bizim görüşümüze gelmeyin siz her geldiğinizde biz ekstradan zulüm görüyoruz’ demişler. Ama Mazlum, hiçbir zaman annem ile babama öyle bir şey demedi. Annem ile babam dışarıda diğerlerinden çok sonra öğrenince bu durumu, dediler ki ‘Biz diyemedik Mazlum siz eziyet görüyormuşsunuz biz bu hafta gelmeyelim. Mahsus ona dedik ki oğlum biz Diyarbakır’da çok kaldık biraz ara vermek istiyoruz Karakoçan’a gitmek istiyoruz. Bir süre gelmemeyi düşünüyoruz’ dedik diyor. Öyle ayrılmışlar. Ama sonra yine Diyarbakır’da beklediler” dedi.

ABLASI ÖLÜMÜNÜ RÜYASINDA GÖRMÜŞ

Cezaevi önüne giden annesi ile babasına birinin "İçeride çok değerli biri yaşamını yitirdi" dediğini söyleyen Abla Doğan, “Direkt, 'Mazlum' diyememiş. Görüşe de çıkmadığı için bir hafta sonra annem ile babama söylüyorlar yaşamını yitirdiğini” dedi. Mazlum Doğan'ın ölümünü rüyasında gördüğünü belirten Abla Doğan rüyasını şöyle anlattı: “Rüyamda Kesire Yıldırım’ın küçük kardeşi geldi. Dedi ki bana 'Mazlum seninle görüşmek istiyor.' 'Mazlum nerede' dedim. 'Mazlum cezaevinde bir konuşma yapmış. O konuşmada onun önemini fark etmişler, ateş etmişler kanadından vurmuşlar. O arıya dönüşmüş' dedi. Ben de, 'İyi de o arıların içerisinde hangi arının Mazlum olduğunu nasıl bileceğim?' diye sordum. O da, 'Onun arısı bellidir' cevabı verdi. Ben gidiyorum böyle... Rüyamda hakikatten bir sürü arılar uçuşuyordu. Aralarında bir arı var, bir ışık saçıyor ki o ışık huzmelerinin içinde altın zerrecikleri var. Öyle bir ışık yayıyor ki etrafında... Onunla konuşmak istiyorum, ama üzgün olduğu için konuşmuyor. Ben uyandığımda arı çok faydalı bir hayvan iyi bir hayvan, güneşin bir kutsiyeti var. Dolayısı ile Mazlum için iyi bir şey olacak sanıyordum. Ama meğer onun şehadetiymiş. Sonra babam gelince Mazlum’un öldüğünü anladım. Sonraki anlamı ise işte bu çevresini aydınlatmasıdır. Orada verdiği mesajdı, onun orada önemli bir arı olması.”

'MAZLUM'UN MESAJI MİLYONLARA ULAŞTI'

Mazlum Doğan'ın eyleminin önemine dikkat çeken Abla Doğan, “Yurt dışına gitmiştim Maşallah vardı. Bana orada demişti ki ‘Mazlum ile bizi görüştürmüyorlardı. Ancak bir ara Mazlum’u havalandırmaya çıkarmışlardı, tokalaşmak için bize izin vermişlerdi. Önemli bulduklarının kulağına Mazlum ‘Bir şey denemedik ölmesini bilmek gerek. Benim de kulağıma söyledi' Hala hayattadır Maşallah. Televizyonda da dinledim Maşallah'ı, ama böyle bir konuya değinmedi. Maşallah ‘Bu bir mesajdı, aslında biri eylem koysun istedi. Ama hiçbirimiz böyle bir eylemi göze alamadığımız için Mazlum mecbur kaldı bu eylemi kendi koydu’ dedi” diyerek Mazlum Doğan’ın mücadele için gerekli biri olduğundan söz etti.

Doğan, “Onlar kendilerine ‘biz ilkleriz, ardıllarımız için öyle bir temel atacağız ki asla yenilgi olmayacak bunda’ demişlerdi. Onlar ilklerdi öleceklerini biliyorlardı. Bile bile bu yola çıkmışlardı. Ancak tabi ki yaşasaydı belki çok daha faydalı olurdu. Şu an ki faydası da azımsanacak bir şey değil. Çünkü ardılları bu mesajı çok iyi aldılar, Öcalan mesajı iyi aldı, arkadaşları iyi aldı ve dörtler eylem koydu. Mazlum'un mesajı milyonlara ulaştı” dedi.

Sadiye Eser - dihaber