‘Geri kabul anlaşması bir utanç anlaşması olarak tarihe geçti’

İZMİR - Türkiye ile AB arasında imzalanan geri kabul anlaşmasının üzerinden bir yıl geçtiğini söyleyen İzmir Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Yıldırım Şahin, her gün “Mültecileri göndeririz ha” şeklindeki açıklamalarla mültecilerin yaşamlarının alt üst olduğunu söyledi.

İzmir Halkların Köprüsü Derneği Avrupa Birliği-Türkiye arasında imzalanan geri gönderme anlaşmasının 1’inci yıl değerlendirmesini dernek binasında basın toplantısıyla yaptı. Toplantıda konuşan Dernek Başkanı Yıldırım Şahin, bundan bir yıl önce AB ile Türkiye arasında imzalanan geri kabul anlaşmasının resmi insan kaçakçılığı anlaşması olduğunu söyledi.

‘BU ANLAŞMA TARİHE BİR UTANÇ ANLAŞMASI OLARAK GEÇTİ’

Avrupa ülkelerinin karadan geçişleri kapatarak mültecileri deniz yolundan ölüme yolculuğuna mahkum ettiğini dile getiren Şahin, “İnsanların denizlerde ölmeleri yetmedi şimdi de bu anlaşma ile mültecilerin yaşam umudu öldürülmek isteniyor! AB, bu anlaşma ile mültecileri yaşamları için mücadele etmekten vazgeçirmeye, onları felç etmeye çalışıyor! Bugün burada insanlık, canlarından başka hiçbir şeyleri olmayan çıplak insanların yaşam umudu ile varsıl Batı’nın siyasi hesaplarının çatışmasına sahne oluyor. Bu anlaşmayı asla unutmamalı ve tarihe bir utanç anlaşması olarak geçmesini sağlamalıyız” dedi.

‘MÜLTECİLERE KARŞI SAVAŞ POLİTİKASI YÜRÜTÜLÜYOR’

Anlaşmanın üzerinden bir yıl geçtiğini söyleyen Şahin, “Anlaşma ile Türkiye’nin mültecileri AB sınırları dışında tutacak bir tampon ülke; bir açık hava hapishanesi olması planladı. Şubat 2016’da Ege denizinden geçişleri engellemek üzere NATO gemileri Türkiye kıyılarına gönderildi! Aslında AB, göçmen ve mültecilere karşı bir savaş politikası yürütüyordu. Bu savaş önlemleri ile Avrupa’ya mülteci geçişleri Ege Denizi’nde ciddi oranda azaltıldı” diye konuştu.

‘YUNANİSTAN YARGISI MÜLTECİLERİN TALEPLERİNE CEVAP VERMİYOR’

10 Mart 2016 yılından bu yana Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen mültecilerin Yunan adalarına yerleştirildiği ve Türkiye’ye geri göndermek için buralarda bekletildiğini sözlerine ekleyen Şahin, “Aslında bu anlaşma uluslararası hukuka tamamen aykırı idi ve pek çok mülteci Türkiye ‘3’üncü güvenli ülke olarak tanımlanamaz, geri gönderilmek istemiyorum, mülteci başvurumun burada kabul edilmesini talep ediyorum’ şeklindeki haklı argümanlarıyla Yunan mahkemelerine başvurdular. Maalesef Yunanistan yargısı talepleri ret etti. Bunun üzerine mülteciler bu kararları temyiz etmeye çalışıyorlar. Yunan üst mahkemelerinde görülen itiraz davaları henüz sonuçlanmadı” şeklinde konuştu. Bugün itibarı ile AB, mülteci göçünü kendi sınırları dışında kontrol altına almayı başardığını düşündüğü için anlaşmadan memnun göründüğünü belirten Şahin, bu modeli Libya, Afrika gibi diğer ülkelerde de kullanmak istediğini, özellikle Merkez Akdeniz Göç Rotası için Libya ile benzer bir anlaşma yapmaya çalıştığını söyledi.

‘TÜRKİYE MÜLTECİLER İÇİN GÜVENLİ DEĞİL’

Türkiye’nin mülteciler için güvenli 3’ünü ülke olmadığı çok açık olduğunu sözlerine ekleyen Şahin, “Türkiye Avrupa dışından hiç kimseye mülteci statüsü vermemektedir. 3.5 milyon Suriyeli Türkiye’de geçici koruma altında, misafir statüsündeler. Diğer ülkelerden gelen yüz binlerce insanın durumu daha da kötüdür. Hiçbirinin mülteci başvurusu kabul edilmemektedir. Ayrıca Türkiye, iskan kanunlarına göre Türk soyu ve Türk kültüründen olmayan kişileri ülkeye yerleştirmede bulunmuyor. Bu iki durum uluslararası hukuk düzleminde Türkiye’nin güvenli 3’üncü ülke olmasını imkânsız kılıyor. Almanya ve Hollanda önderliğinde AB’nin, Türkiye’yi güvenli 3’üncü ülke ilan etmeleri, Avrupa’ya göçü AB sınırları dışında tutmayı amaçlamış, insan hakları ve AB değerleri ve hukuk göz ardı edilmiştir” diye belirtti.

‘MÜLTECİLER KİRLİ SİYASETE PAZARLIK EDİLİYOR’

Türkiye AB ilişkilerinin son dönemde tıkandığını ve mültecilerin siyasi rant uğruna kullanıldığını sile getiren Şahin, “Bu anlaşmada Türkiye’ye gösterilen iki havucun biri, uzun zamandır rafa kaldırılmış olan Türkiye’nin AB üyelik görüşmelerini canlandırmaktı ve diğeri Türkiye’ye mülteciler için 3 milyar Euro vermekti. AB üyeliğinde yol kaydetmek şöyle dursun, trajik komik biçimde, şu anda Türkiye’nin gündemine, AB üyeliği başvurusundan vazgeçmek üzere referanduma gitme arzusu Cumhurbaşkanı tarafından sokulmuştur. En çok gündemde olan mültecilerin kirli siyasi pazarlıklara ve tehditlere konu olmasıdır. Her gün ‘mültecileri göndeririz ha’ şeklindeki açıklamalar ile mülteci yaşamları alt üst olmaktadır” ifadelerini kullandı.

ACİL ATILMASI GEREKEN ADIMLAR

Yunanistan’da ana karada ve adalarda mültecilere yapılan insan hakları ihlalleri AB’nin itibarının yerle bir olmasına yol açtığını dile getiren Şahin, acilen atılması gereken adımları şöyle sıraladı:

* Suriye’de emperyalist devletlerin vekalet savaşı son bulmalı ve kalıcı barış sağlanmalıdır.

* AB ve diğer uluslararası kurumlar, ABD, Avrupa Devletleri vb. gibi başta Suriye’de askeri aktivasyon gösteren devletler olmak üzere tüm devletler mülteci sorumluluğunu paylaşmalı ve mülteci kabul etmelidir.

* AB ülkelerinin göçmen ve mültecileri “içerideki düşman” olarak tanımlayan söylem ve politikalardan vaz geçmesi, son yıllarda artan biçimde Birliğin kültür, etnik köken ve din açısından farklı aidiyetleri dışlayan bir çeşit yeni-ırkçılık olarak işlev gören politikalara teslim olmaması gereklidir. AB’nin üye devletleri sözde yasadışı göçün “girişinden” korumak için yürüttüğü siyaset başarısızdır ve sadece göçmen ve mültecilerin yaşamlarını değil AB’nin geleceğini, üye devletlerin demokrasi ve insan hakları temelini de tehdit etmektedir.

* Mülteci ve göçmenler için sınırlar açılmalı ve güvenli geçiş sağlanmalıdır.

* Türkiye, Suriyelilere ve diğer ülkelerden gelmiş olan tüm mültecilere mülteci statüsü vermelidir.

* İsteyenlere vatandaşlık yolu açılmalıdır.

* Birlikte yaşam (sosyal entegrasyon) için vatandaşlık dışındaki kalıcı oturma izni gibi vatandaşlığa en yakın güvenli hukuki statüler sağlanmalıdır ve sosyal entegrasyon için diğer çalışmalar (çalışma hayatı, aile birleştirmesi, eğitim, sağlık, barınma, ayrımcılıkla mücadele, kendi kimlik ve kültürünü koruyabilme, siyasete katılma hakkı gibi) alanlarında ciddi çalışmalar yapılmalıdır.

* AB-Türkiye ilişkisi mülteciler üzerinden yürütülen kirli pazarlığın dışına çıkarılmalı açık ve şeffaf zeminlerde demokrasi ve insan hakları alanlarında ilerleme temelinde yürütülmelidir.