Çocuklarını yitiren aileler o sokakları görmek istiyor

DİYARBAKIR - Sur’daki sokağa çıkma yasağının üzerinden bir yıl geçerken, çocuklarını ve yakınlarını kaybeden aileler hala süren yasağa isyan ediyor. Anne ve babalar çocuklarının son nefesini verdiği sokakları, toprakları görmek istiyor.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde 28 Kasım 2015 tarihinde ilan edilen “sokağa çıkma yasağı” üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hala yasak birçok yerinde devam ediyor. Sur’da bir yıldır aralıksız süren yasağa, Sur direnişinde çocuklarını, yakınlarını kaybeden aileler tepkili. Yasağın bir an önce kalkmasını isteyen aileler, “Türkiye’de bir yılda her şey değişti. Başbakan değişti, İçişleri Bakanı değişti. Ama Sur’da yakıp, yıkma ve yasak değişmedi” dedi.

Sur ilçesinin tarihini kadrajlarına taşıdığı sokaklarda yaşamını yitiren ve cenazesi günlerce sokakta bekletilen Rozerin Çukur, ailesinin 5 ay süren eyleminin ardından Dicle ilçesi Herîdan köyünde toprağa verilmişti.

‘ÇOCUK DA YAŞLI DA DİRENDİ’

Sur’da günlerce süren bir direniş olduğunu anlatan ve bu direnişe tanıklık eden milyonların olduğunu anlatan baba Mustafa Çukur, polis ve askerler tarafından Sur’da öldürülen kızı Rozerin Çukur gibi birçok sivilin de öldürüldüğünü söyledi. Sur’un içindeki mücadelenin sadece silahlı bir mücadele olmadığını altını çizen Çukur, barikatların haksızlığa karşı çıkmak için kurulduğun, barikatların arkasında mahalleli sivil insanların olduğunu, onların da evlerini, mahallelerini, kendilerini korumak için kurulduğunun altını çizdi. Sur’daki direnişte 2 yaşındaki çocuğun da 70 yaşındaki yaşlının da olduğunu ifade eden Çukur, “Bu insanların direndiği devlet değildi, devletin çete güçleriydi” diye konuştu.

‘ROBOSKİ’NİN FAİLLERİ SUR’DA’

Roboskî Katliamı’nın talimatını verenlerin, Sur’da da benzer bir katliam peşinde olduğunu anlatan Çukur, Roboskî’de hesap vermeyenlerin, Sur’da katliam yaptığını ve bunun üzerini de örtmeye çalıştığını belirtti. Sur’da katledilen çocuklarının cansız bedenleri 300 metre ötelerinde olduğunu gözleri dolarak anlatan Çukur, devletin cenazeleri üzerinden bile kendilerini cezalandırdığını ve yok saydığını söyledi.

‘PERDELERİN ARDINDA ÇOCUKLARIMIZ VARDI’

Çukur, “Sur’daki yasak üzerinden bir yıl geçti ama hala yasak var. İnsanların yaşadıkları evler, sokaklar iş makineleriyle yıkılıp, yakıldı. İnsanların evleri perdeler çekilip, yapılan çirkinlikler gizlenmeye çalışılıyor. Cizre, Şirnak, Nusaybin ve daha birçok yerde yasaklar ilan edildi. Ama Sur çok farklı bir yerdi. Sur’u yok etmenin dışında tarihini, geçmişini, Diyarbakır’ın kalbini de sökmek istediler. Sur’da yaşananları, yasağı anlatmak için Avrupa’da Fransa Meclisi’nde gerçekleri onların da yüzüne vurduk. Onların sessizliğini biz haykırdık. Burada yaşananları bilmelerine rağmen Avrupa’da bilmezlikten geldi. Sur için her şey yapmak istedik. Hala yasak sürüyor, hala insanlar ilk günkü gibi yok sayılıyor. Ev, geçmiş, yaşam, anılar, acılar yok ediliyor” diye konuştu.

‘BİZ TERÖRİST DEĞİL ÇOCUK DOĞURDUK’

Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın, “Çocuklarınız terörist” demesine, “Biz terörist değil çocuk doğurduk” diyerek tepki gösteren anne Hayriye Çukur ise çocuklarının terörist değil, birer fidan olduğunu dile getirdi. Çukur, “Sur’da yasak kaldırılmadıkça hala katliam devam ediyor demek. Demek Rozerinler hala katlediliyor. Biz acıyı ayrı zulmü ayrı gördük. 5 ay bir anneye yavrusu verilmeyerek, cansız bedeni sokaklarda bırakıldı. Soruyorum içiniz acımadı mı? Kendi mahallemizde, kendi sokağımızda çocuklarımız katledildi. Biz Ankara, İstanbul’da savaşmadık, barikat kurmadık. Evimizin önümüzde durduk, direndik. Biz yıllardır bu topraklarda yaşıyoruz, bundan sonra da gidecek değiliz” dedi.

‘ÇOCUKLARIMIZIN DİRENDİĞİ SOKAKLARDA YASAĞI KALDIRIN’

Sur’un hala yasak olduğunu ve insanların canlarını verdiği sokakların bugün ranta açıldığını dile getiren Çukur, gözyaşlarını tutmayarak, “Ne olursa olsun bu topraklar özgürleşecek” dedi. Bir yıldır aralıksız bir ilçenin yasak olduğuna dikkat çeken Çukur, o yasaklı sokaklarda yazın sıcaklığında, kışın soğuğunda çocuklarının beklediğini, aylarca cansız bedenleri beklediğini söyledi. Çocuklarının direndiği, büyüdüğü sokaklara her zaman gitmek istediğini ancak Sur’a her gittiğinde perdelerle karşılaştığında bir kez daha büyük bir acıya büründüğünü duygulanarak anlatan Çukur, yasağın kalkıp, zulmün son bulmasını istedi.

‘SUR’DA EN AĞIR SİLAHLAR KULLANILDI’

Sur’da 23 Aralık 2015 tarihinde polislerce öldürülen Mesut Sevitek’in cenazesi de uzun süre ailesine verilmemiş, ailelerin başlattığı açlık grevinin ardından 28 gün sonra vuruldukları yerden alınabilmişti. Cenaze 22 Ocak’ta Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sur’daki yasak bir yılı geride bırakırken, hala abluka ve kuşatmanın devam etmesi aileleri çileden çıkarıyor. Mesut Seviktek’in ağabeyi İhsan Seviktek, iki ülke arasındaki savaşta kullanılacak büyüklükte ve ağırlıktaki silahların gençlere karşı kullanıldığını anlatan vurguladı. Seviktek, Sur’da masum insanların öldürülmesinin yanı sıra Diyarbakır’ın kalbi Sur tarihinin de yok edildiğini ifade etti.

‘YASAK SÜRÜYOR’

Seviktek, “Evimiz, iş yerimiz, ailemiz her şeyimiz Sur’daydı. Sur’da hala yasak sürüyor. Kürdistan ise kuşatma altındadır. Bir ülke böyle yönetilmez. Bir yıl boyunca yasak süresince Başbakan Davutoğlu gitti, Binali Yıldırım geldi. İçişleri Bakanı Efkan Ala gitti, Süleyman Soylu geldi. Gelen giden çok oldu ama zulmün adı hep aynı kaldı bizim için. Sur’da katliamın adı değişmedi. Ama direnişin adının ilk günkü gibi diri olduğunu biliyoruz. Mesut ve diğer direnenler çok uzak bir yerde ölmedi. Kendi sokaklarında, iş yerinin hemen önünde öldürüldü. Direnişin en görkemli olduğu yeri seçtiler direnenler. Kardeşim Mesut, 90’lı yıllarda Lice’nin Zengasor köyünde devletin zulmünden kaçarak Sur’a geldi ama Mesut’u bizi Sur’dan da sürmek istediler. Ama Mesut gitmedi, son ana kadar direndi. Sur’da hala yasak sürse de bir gün bu yasak kalkacak. Bir yılda çok şey değişti ama değişmeyen tek şey Sur’da zulüm, işkence, ölümdü” diye konuştu.

‘OĞLUM BEŞ DAKİKA ÖTEMDEYDİ AMA…’

Fatihpaşa Mahallesi Kurşunlu Cami’nin hemen yanında bulunan Üçok Sokak’ta oturan Morgül ailesi de Sur’da ilan edilen “sokağa çıkma yasağı” sonrasından zorla evlerinden çıkarılarak, göçe zorlandı. Sur’daki saldırılarda ölen Cihat Morgül, daha 14 yaşında ortaokul son sınıf öğrencisiydi. Doğduğu Sur’u çok seven Morgül, küçük yaşına rağmen sokağa çıkma yasaklarında bile Sur’dan çıkmayarak, son ana kadar doğup büyüdüğü sokaklarda kaldı. 6 Şubat’ta Sur’daki saldırılarda yaşamını yitiren Morgül’ün 103 gün sonra alınabilen cenazesi Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Günlerce oğlunun cenazesini almak için bekleyen anne Kadriye Morgül, gözyaşlarını tutamayarak, “Cihat, 5 dakika ötemdeydi, ama yine gidip alamadım oğlumu” diyor.

‘BELKİ HALA İZİ VARDIR SOKAKTA’

Anne Morgül hiçbir acının evlat acısı kadar olamayacağını anlatırken, bir yıldır hala Sur’da yasağın sürdüğünü ve oğlunun çok sevdiği sokakları ve evlerine gidemediğini anlattı. Morgül, “Bizleri Sur’dan zorla çıkardılar. Sur’u yıktıkları gibi anılarımızı da yıktılar. Çocuğum katledildi. Evimizi yıktılar. Çocuğumdan, anılarından, evimizden bize tek bir şey kalmadı. Evimizin olduğu yer şimdi bomboş bir arsa. Anılarımızı paramparça ettiler. Yetmedi anılarımızı kamyonlarla Dicle Nehri’nin kenarına attı. Nereye gideyim, her yerinde anılarımız var. Bekliyorum ki Cihat’ın öldürüldüğü sokaktan yasak kalksın. Hemen oraya gideceğim. Belki hala kan izi bile vardır” dedi.

‘KALDIRIN YASAĞI DAHA NE BEKLİYORSUNUZ’

Anne Morgül de bir yıldır aralıksız süren yasağa isyan ederek, “Daha ne bekliyorsunuz. Sur’da çalmadığınız, yıkmadığınız bir şey mi var? Kaldırın yasakları anılarımıza, acılarımızı yaşayalım” diye tepki gösterdi.