VAN - KESK ve Van-Hakkari Tabip Odası, cezaevlerinde süren açlık grevlerine dikkat çekerek, 8 farklı cezaevinde toplam 87 tutuklunun sağlık durumunun kritik aşamaya geldiğine vurgu yaptı.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Van Şubeler Platformu ve Van-Hakkari Tabip Odası düzenlenen ortak basın toplantısı ile cezaevlerinde süren açlık grevlerine dikkat çekti. KESK toplantı salonunda düzenlenen açıklamada konuşan SES Şube Başkanı Sezer Örenç, 8 farklı cezaevinde toplam 87 tutuklunun sağlık durumunun kritik aşamaya geldiğine dikkat çekti.
Tutukluların, Kürt sorunundaki çözümsüzlük, cezaevlerinde yaşanan baskı ve hak ihlalleri sebebiyle, hak ihlallerinin son bulması ve bölge illerindeki ablukanın kaldırılması talebiyle süresiz dönüşümsüz açlık grevi başlattığını hatırlatan Örenç, “Şakran T-2 ve T-3’te 52 gün, Şakran Kadın Cezaevi’nde 45 gün, Sincan Kadın Cezaevi’nde 44 gün, Şakran T-4’te 38 gün, Tekirdağ T-1’de 31 gün, Tarsus Kadın Cezaevi’nde 25 gün, Şakran T4’te (4. grup) 17 gün, Bolu F Tipi’nde 11 gün, Hatay T Tipi’nde 7 gün, Antalya L Tip’inde 5 tutuklu 9 gün ve Kepsüt Balıkesir Cezaevi’nde 6 tutuklu 4 gündür açlık grevinde. Ayrıca süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde bulunanların yanı sıra birçok cezaevinde süreli ve dönüşümlü açlık grevlerinin başladığı da bilinmektedir” dedi.
'AÇKLIK GREVİNİ BAŞLATAN SÜRGÜN EDİLDİ'
Van T Tipi Cezaevi’nde açlık grevine başladıkları için sürgün edilen tutukluların durumuna değinen Örenç, “10 kişi açlık grevini sonlandırmayınca Tekirdağ Cezaevi’ne sürgün edilmiştir. Ardından, aynı cezaevinde bulunan 15 kişi daha açlık grevine girmiş ve bahsi edilen 15 kişilik grup da kısa bir süre sonra Bolu Cezaevi’ne sürgün edilmiştir. Ayrıca açlık grevinde bulunan 8 kadın tutuklu Sincan Cezaevi’ne, Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ise 4 tutuklu 06.04.2017 tarihi itibari ile bulundukları cezaevinden başka cezaevlerine sürgün edilmiştir” diye konuştu.
Gelinen süre itibariyle grevin beden bütünlüğüne zarar verecek bir boyuta geldiğine dikkat çeken Örenç, “Bazı cezaevlerinde B1, B6 ve B12 vitaminin verilmesinin engellenmesi hayati tehlikeyi ve kalıcı hasarların oluşmasını arttırmaktadır. Daha önce yaşanan açlık grevlerinde tutsakların hayatını kaybetmesi bu ülkenin tarihine kara bir leke olarak sürülmüştür. Açlık Grevi ciddi bir sağlık sorununa yol açmadan, istenmeyen herhangi bir can kaybına sebebiyet verilmeden derhal tutukluların makul ve hak taleplerinin karşılanması çağrısında bulunuyoruz” ifadesinde bulundu.
'İKTİDARIN HİÇBİR MAKUL AÇIKLMASI BULUNMAMAKTADIR'
İktidarın talepleri yok sayarak süreci uzatmasının hiçbir makul açıklamasının olmadığına dikkat çeken Örenç, “Sendikamız bu konuda Adalet Bakanlığı’na ve Sağlık Bakanlığı’na yazı yazmış ve gerekli duyarlılığı göstermeleri konusunda çağrıda bulunmuştur” dedi.
Cezaevlerinde açlık grevlerine katılan tutukluların farklı cezaevlerine sürgün edildiğini, kargolarının verilmediğini, aile iletişimlerinin cezaevi yönetimleri tarafından engellendiğini, tek başlarına tecrit hücrelerine konmak gibi ağırlaştırılan uygulamalara maruz bırakıldığını paylaşan Örenç, sağlık örgütlerini taleplerini şöyle sıraladı:
“* Bir an önce açlık grevinde bulunan tutukluların düzenli sağlık kontrollerinin yapılması ve sağlık örgütlerinden görevlendirilecek hekimlerin cezaevlerinde muayene yapmalarına imkân tanınması gerekmektedir. Açlık grevindeki tutsakların talepleri ile ilgili olarak bu taleplerin konuşulması amacı ile Adalet Bakanlığının diyaloga geçmesi, başta milletvekilleri olmak üzere insan hak örgütleri, hukuk ve sağlık örgütleri temsilcilerinden oluşan heyetlerin görüşmeler yapması, bağımsız heyetlerin cezaevlerinde inceleme ve ziyaretlerin yapılmasına izin verilmesi gerekmektedir.
* Sendika ve insan hakları savunucuları olarak bizler, açlık grevi eylemine başvuran tutsakların başta sağlık hakkı olmak üzere, yaşam haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesi gerekmektedir. Bu bakımdan açlık grevcilerinin de kendi sağlıklarını korumak için başta B1 vitamini olmak üzere gerekli tıbbi tedbirleri almaları gerektiğini belirtmek isteriz. Ayrıca Adalet Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının Kasım 1991’de 43. Dünya Tıp Kongresi tarafından Malta’da kabul edilen Malta Bildirgesi’ne uygun olarak davranmaları gerekli hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir.
Bizler, başta SES ve TTB'de örgütlü sağlık emekçileri, KESK bileşenleri ve hasta tutuklu aileleri olarak, yaşam hakkını esas alan bir anlayışla din, dil, ırk, cins gibi kişiler arasında herhangi bir ayırım gözetmeden insan sağlığını korumak, acılarını dindirmek ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamlarını idame etmeleri konusunda sosyal devletin ilkeleri gereği devletin bu konuda duyarlı davranması gerektiğini bir kez daha vurgularken siyasal iktidarın gerekli girişimlerde bulunarak süreci insan hakkı ve yaşam hakkı başta olmak üzere doğru temelde yürütülmesini, sürecin takipçisi olacağımızı tüm kamuoyu ile paylaşırız."