İZMİR - Gazi'de doğum günü kutlamasından dönen gençlerin polis kurşunlarının hedefi olması, 2007 yılında İzmir'de katledilen Baran Tursun'u akıllara getirdi. Tursun'un babası Mehmet Tursun, "İç Güvenlik Yasası" ile suça meyilli polislerin iştahının kabartıldığını ve cezasızlığın önünün açıldığını belirterek, bu davanın da takipçisi olacaklarını söyledi.
Diyarbakır Newroz etkinliğinde üniversite öğrencisi Kemal Kurkut'un polislerce öldürülmesinin üzerinden bir ay dahi geçmeden önceki gece İstanbul Sultangazi ilçesi Gazi Mahallesi’nde bir aracın içerisindeki 3 genç, polis kurşunlarının hedefi oldu. Olay sonrası gençlerden Barış Kerem ile Oğuzhan Erkul yaşamını yitirirken, yaşananlar 2007 yılında İzmir'de "Dur" ihtarına uymadığı iddiasıyla polis tarafından öldürülen Baran Tursun'u akıllara getirdi.
KATLEDEN POLİSE 2 YIL CEZA
25 Kasım 2007 tarihinde aracıyla bir doğum günü kutlamasından dönen Baran Tursun'a yol kenarında bekleyen polis ekipleri tarafından selektör yapılarak "Dur" ihtarında bulunuldu. Daha sonra Tursun'un aracına polisin 250 metre mesafede selektörle yaptığı "Sözde dur" ihtarına uymadığı iddiasıyla polislerce kurşun yağdırılırken, başından vurulan Tursun olay yerinde hayatını kaybetti. Yıllarca süren yargılamanın ardından ise mahkeme Tursun'u katleden polise yalnızca 2 yıl hapis cezası verdi.
'CİNAYETLERİN TEMELİNDE İÇ GÜVENLİK YASASI VAR'
Dünya gündemine oturan bu olaydan sonra Tursun'un babası Mehmet Tursun, polis kurşunu ile katledilen yurttaşların aileleri ile dayanışmak amacıyla Uluslararası Baran Tursun Vakfı'nı kurdu. Vakfın verilerine göre, 2007 yılından bu yana polise mukavemette dahi bulunmayan 343 kişi polis kurşunu ile öldürüldü. Vakfın Başkanı Mehmet Tursun, son bir ay içerisinde Kemal Kurkut ile başlayan ve dün gece İstanbul Gazi Mahallesi'nde 2 gencin polis tarafından kurşunlanmasıyla devam eden ölümleri değerlendirdi.
Tursun, 2007 yılından bu yana aralarında bebek, çocuk, yaşlı ve kadınların da bulunduğu 343 kişinin polis kurşunu sonucu hayatını kaybettiğini anımsatarak, "Bu insanlara baktığımız zaman tek bir tane polisin kafasını kıran, polisle çatışan, polisi iteleyen veya hakaret eden de yok" dedi. Yaşanan bu ölümlerin temelinde polise sınırsız yetki veren "İç Güvenlik Yasası"nın yattığını ifade eden Tursun, şunları aktardı: "2007 yılında polis kurşunu ölümleri sonucunda hayatını kaybeden insanların davasına baktığımız zaman polislerin 2-3 yıl gibi sembolik cezalar verilebiliyordu. Ancak bu sembolik cezalar bile katillerin zoruna gidiyordu. Bunun bile fazla olduğunu söylüyorlardı. Polise bir 'makul şüphe' getirdiler. 'Makul şüphe' duraksamadan ateş etme ve öngörü anlamına geliyor. Polis de kendi öngörüsüyle, makul şüphesiyle silahına davranabilecek yetkilerini istediler. 2015 yılında 'İç Güvenlik Yasa Tasarısı' adı altında bu yasalaştı" dedi.
'SUÇA MEYİLLİ POLİSLERİN İŞTAHINI KABARTTILAR'
Bu tasarı hazırlandığında polis mağduru aileler olarak Ankara'ya gittiklerini ve karşı çıktıklarını ifade eden Tursun, "Bu tasarı hazırlandığı zaman bizler polis mağduru aileler olarak Ankara'ya gittik ve onlara polisin elini güçlendirdiklerini, suça meyilli olan polislerin iştahlarını kabarttıklarını ve cezasızlığın önünü açtıklarını söyledik. Cezasızlığın önünü açtıklarında polis kurşunu ölümlerinin had safhaya çıkacağını da söyledik. Yolda yürüyen insansan, anasının kucağında bebeğe kadar herkesin polisin ön görüsü sonucu hayatını kaybedebileceğini söyledik. Nitekim o günden bugüne bakıldığında hepsinin temelinde öngörü ve 'makul şüphe' var" diye konuştu.
"Makul şüphe" ve öngörünün soyut kavramlar olduğunu ve kişiden kişiye değiştiğini dilen getiren Tursun, "Öngörü ve 'makul şüphe' ucu açık, belirsiz soyut kavramlardır. Kürtlere düşman olan bir polisin 'makul şüphe'si ayrı yurttaşın can güvenliğini korumak isteyenin 'makul şüphe'si ayrı ve insan haklarına düşman olanın da ayrıdır" dedi.
'YİNE ENTRİKA VE KUMPASLAR SÖZ KONUSU'
Dün yaşanan olayın oğlunun katledilmesi olayıyla benzerliğine değinen Tursun, medyada ilk olarak yer alan "terörist" haberlerine dikkat çekti. Olayın çarpıtılmak istendiğini ifade eden Tursun, şöyle devam etti: "Baran Tursun davasına baktığımızda orada da bir 'dur' ihtarı var. İkincisi sahte delil toplama, sahte tanıklar gibi bir kumpas var. Oğlum doğum günü kutlamasından dönüyordu. İzmir gibi Türkiye'nin üçüncü büyük şehrinin tam ortasında vuruldu. Dünkü çocuklarımıza da baktığımızda onlar da bir piknik yerinde doğum günü eğlencesinden dönerken hayatını kaybettiler. Buradaki işleyiş tarzına bakıldığı zaman da çok kirli bir tablo çıkıyor. Baran Tursun olayında olan bütün entrika ve kumpaslar, aynı yalan tanıklılar ve sahte deliller orada da söz konusudur. 'Dur' ihtarı, 'Kaçtılar' ve benzeri şeyler. Bunlar cezasızlığın önünü açan, ahlaki değer haline getirdikleri 'polis yalanları'dır. Baran Tursun da olduğu gibi."
'BU DAVAYA SAHİP ÇIKACAĞIZ'
Yargılamaya ilişkin ise, "Bu yargılamaların çoğu beraatla sonuçlanıyor. Sembolik cezalarla sonuçlanıyor. Bir iki yıl gibi cezalar verip erteletiyorlar. Çoğu olaylarda dava bile açılmıyor" diyen Tursun, diğer ölümlerde olduğun gibi bu davaya da sahip çıkacaklarını vurguladı. Tursun son olarak şunları aktardı: "Aileleri bir araya getirerek bu davaları toplumda tartışılır hale getirmek istiyoruz. Birileri bu katillere ceza vermemek için ellerinden geleni yapıyor. Biz mağdur aileler de bu katillere ibreti alem olsun diye en ağır cezaları verdirebilmek için kamuoyu oluşturmak istiyoruz. Polis kurşunlarını ve cinayetlerini toplumda sürekli tartışılır hale getirebilmek için ailelerle bu davalara sahip çıkacağız. Bu İstanbul davası da Baran Tursun Vakfı'nın hedef davası haline getireceğiz. Başından sonuna kadar maddi ve manevi, hukuksal her türlü desteği sağlayacağız."