ANKARA - AKPM’nin Türkiye hakkında aldığı kararı değerlendiren İHD, Türkiye’nin AK sözleşmesini sürekli ihlal ettiğini hatırlatarak, “Bu konuda yapılan eleştiri ve uyarılar dikkate alınmadı. Tek şans barış sürecine geri dönmektir” açıklamasını yaptı.
İnsan Hakları Derneği (İHD), Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından Türkiye’nin yeniden siyasi denetim sürecine alınması kararını değerlendirdi. Konuya ilişkin yazılı açıklama yapan İHD, Türkiye’nin 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaptırımlara maruz kaldığını ve 2004 yılında izleme prosedüründen çıkarıldığını hatırlattı.
AK Statüsü Sözleşmesinin ilgi maddelerine de atıfta bulunulan açıklamada, sözleşmede, insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması, daha ileri bir düzeye ulaştırılması gibi amaçlarına yer verildiğine işaret edildi.
Sözleşmenin kabul ettiği temel değerler arasında hukukun üstünlüğünün de yer aldığı ve sözleşmenin 8’inci maddesinde “Hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularında ciddi ve sürekli, yaygın ihlallerde bulunan üye ülkelerle ilgili yaptırımların” belirlendiği belirtildi. Açıklama da şöyle denildi:
BÜTÜN İHLALLERE ÇATIŞMALAR SEBEP OLDU
“Türkiye, 2015 ve 2016 yıllarındaki ağır insan hakları ihlallerindeki sorumlulukları nedeniyle(devam eden silahlı çatışmalar, sokağa çıkma yasakları, kentlerdeki abluka ve yıkımlar nedeniyle ve ifade ve medya özgürlükleri başta olmak üzere daha pek çok konuda) hem yurt içinde hem de uluslararası kamuoyunda yoğun eleştirilere maruz kalmaktaydı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki mevzuat ve uygulamalar nedeniyle eleştiriler artmıştı.
İHD olarak 14 Nisan günü açıkladığımız 2016 yılı insan hakları ihlal raporu ve bilançosu durumun ne kadar vahim olduğunu ve ihlal rekorları kırıldığını göstermişti.
ELEŞTİRİLERİ DİKKATE ALMAK YERİNE, SUÇLAMAYA GİRİŞTİ
Hükümet bu eleştirileri ciddiye alıp hatalarından dönmek yerine eleştiri sahiplerini suçlama yolunu seçmişti. İçeride muhaliflere, akademisyenlere, gazetecilere, muhalif siyasetçilere baskı uygulama yoluna gitti. OHAL ile birlikte yüz binden fazla insan kamudan ihraç edildi. Yüzden fazla gazeteci tutuklandı. Milletvekilleri ve belediye başkanları tutuklandı. Onlarca belediyeye el kondu. Fabrikalar, bankalar, yazılı ve görsel basın/yayın araçlarına, okul ve yurtlara en kondu; binden fazla dernek-vakıf kapatıldı. Hakim ve savcıların nerdeyse yüzde 30’u ihraç edildi, tutuklandı. Siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen kararları veren hakim ve savcılara açığa alma, gözaltına alma, soruşturma açma yaptırımları uygulandı. OHAL adeta yeni bir karşı darbe rejimi olarak sürdürüldü.
UYARILARIMIZ DİKKATE ALINMADI
Hükümeti defalarca uymamıza ve reformları gerçekleştirmesi için çağrıda bulunmamıza rağmen, otoriter ve baskıcı uygulamalarından vazgeçmedi. Bununla da yetinmedi, otoriter baskıcı uygulamalarını kurumsallaştırma çabasına girdi. En son attığı kuvvetler ayrılığı rejimine aykırı anayasa değişikliği adımıyla da bu yolda ısrarcı olduğunu gösterdi. Devlet olarak uluslararası sözleşmelere ve protokollere atılan imzalar ve ahde vefa ilkesi unutularak, idam çağrıları yaparak ve yaptırarak Avrupa Konseyi üyeliğini tehlikeye attı.
TEK ŞANS BARIŞ SÜRECİNE GERİ DÖNMEK
Hükümeti/siyasi iktidarı, bir an önce iç barışı sağlamak için yeni bir barış sürecini inşa etmeye, insan hakları politikalarını düzeltmeye, reformları gerçekleştirmeye, insan haklarına saygı yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.”