ŞIRNAK - Görevden alınarak tutuklandıktan 5 ay sonra tahliye edilen Cizre Belediye Eşbaşkanı Kadir Kunur, yasak, tutuklama ve kayyum politikasının birbiriyle bağlantılı olduğunu belirtti. Kurgudan ibaret dosyalarla tutuklandıklarını söyleyen Kunur, halkın 8 Mart, Newroz ve referandum seçimlerinde yanıt verdiğini dile getirdi.
Şırnak’ın Cizre Belediyesine 11 Eylül 2016’da kayyum atandı. 16 Kasım 2016’da ise Cizre Belediye Eşbaşkanı Kadir Kunur, “örgüt üyesi olmak” gerekçesiyle tutuklandı. 24 Nisan’da Şırnak 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk kez hakim karşısına çıkan Kunur, tahliye edildi. Demokratik Bölgeler Partisi’ne (DBP) bağlı belediyelerin büyük bölümüne kayyum atanıp eşbaşkanların tutuklanması ve cezaevi sürecini değerlendiren Kunur, tüm bu yaşananların AK Parti iktidarı tarafından başlatılan güvenlikçi politikadan bağımsız olmadığını dile getirdi.
‘HALKIN İRADESİNE KARŞI BİR KONSEPT ORTAYA KONULDU’
Güvenlikçi politikalar ekseninde halkın iradesine karşı bir konseptin ortaya konduğunu kaydeden Kunur, “7 Haziran öncesinde halkların birlikte yaşama, barış, halkların ittifakı temelinde bir renk ortaya çıkmasıyla birlikte AK Parti ve devlet büyük bir korkuya kapıldı ve yeni bir süreç ve konsept başlatıldı. Kentlerde yasaklar ilan edilmesi, siyasi soykırım operasyonlarından, belediyelere kayyum atanmasına kadar bu süreç birbiriyle bağlantılıydı. Biz bu kararları tanımadık, halkın iradesinin ayaklar altına alındığını dile getirdik. Çünkü halkın iradesinin tanımadığı bir karar meşru değildir. İlk olarak Meclis’ten geçirilmek istendi ve tepkiler nedeniyle geri çekilerek OHAL kapsamında KHK adı altında kayyumlar atandı. Bu bile bu durumun hukuksuzluğunu ortaya koymaya yetiyor” dedi.
Kunur, “Örgüte yardım” ve “Belediyecilik faaliyetinin yürütülmemesi” gibi gerekçelerle belediyelere kayyum atandığını ve bu durumu meşru gibi göstermeye çalışmak amacıyla belediye eşbaşkanlarının tutuklandığına dikkat çekti.
‘BU KİŞİSEL BİR MAĞDURİYET DEĞİLDİR’
Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atayabilmek için yaşı 75 olan Kürt siyasetçi Ahmet Türk’ün tutuklanmasının ardından serbest bırakılmasını da hatırlatan Kunur, hakkında hazırlanan iddianameye ilişkin şunları söyledi: “Benim dosyama baktığımızda, belediyeye gelen müfettişlerin hazırladığı bir dosya ve belge üzerinden bir iddianame hazırlanmış değil. İddianamenin tamamı altı boş iddialarla dolu, tamamen bizi cezaevine atmak için hazırlanmış bir kurguydu. Duruşmada tek tek bunun yanıtlarını vererek de çürüttük. Belediyemiz üzerinde uzun zamandır büyük bir denetim vardı ve bu denetimlerde de belediye faaliyetleri dışında bir şey olmadığı ortaya çıktı. Gizli tanıklarla bizi suçlamaya çalıştılar ama onun söylediklerini araştırmak için 1 ay önce müfettişler belediyeye gelerek bir araştırma yaptı ve böyle bir durum ortaya çıkmadı.
Kim olduğunu bilmediğimiz, gerçekliğinden bile emin olmadığımız gizli tanıkların ifadeleri baz alınarak tutuklayarak cezaevine konuluyoruz. Bunu kişisel bir mağduriyet olarak görmüyoruz, halkımız bu nedenlerle büyük acılar çekti, birçok belediye başkanımız, yöneticimiz benzer şeylerle tutuklandı. Bütün siyasetçilerimizin tutuklanması bununla bağlantılıdır.”
‘HALK YANIT VERDİ’
AK Parti’nin bu uygulamalar ile bölgede yürütülen siyasete müdahale ederek kendi lehine değiştirmek istediğini söyleyen Kunur, halkın 8 Mart, Newroz ve son olarak da referandum seçimleri ile bu politikalara yanıt verdiğini dile getirdi.
Cizre Belediyesi başta olmak üzere kayyum atanan tüm belediyelerin birer karakola dönüştürüldüğünü ve halkın mekanı olmaktan çıkartıldığını ifade eden Kunur, “Halkın iradesinin hiçe sayılmasıyla bu süreç başladı ve devamında belediyeler tamamen halktan kopartıldı. Başkan olarak atanan kayyumların da hiçbir şekilde halkla teması yok” dedi.
‘TAKMAM GEREKEN KORSEYİ VERMEDİLER’
7 ay boyunca tutuklu kaldığı Rize Kalkandere L Tipi Cezaevi’nde yaşanan baskı ortamına da değinen Kunur, OHAL ile birlikte cezaevlerinde bulunan tüm tutukluların insan olmaktan kaynaklı evrensel haklarının dahi ortadan kaldırıldığına işaret etti.
“1980’lı yıllarda cezaevlerinde yaşanan uygulamalar bugün yeniden yaşatılıyor” diyen Kunur, keyfi olarak çıkartılan genelgelerle aile görüşleri, telefon görüşmeleri, cezaevindeki sosyal aktivitelerin büyük oranda kısıtlandığını hatırlatarak, “Telefon, mektup gibi tüm iletişim hakları disiplin cezaları ile ortadan kaldırılıyor. Siz küçük bir hak talebinde ya da itirazda bulunduğunuzda zaten kısıtlanmış olan haklar tamamen ortadan kaldırılıyor. Oda arkadaşlarınız dışında başka kimseyi görmüyorsunuz. Kısıtlamalara bir örnek verecek olursam, ben daha önce fıtık ameliyatı geçirdim ve uyurken doktor tarafından verilen korseyi takmam lazım; ancak tüm uğraşlarımıza rağmen korse verilmedi” dedi.
‘SÜRGÜN KADER OLARAK DAYATILIYOR’
Son dönemlerde cezaevlerinde yaşanan sürgünlere de değinen Kunur, bu durumun tutuklulara kader olarak dayatılmaya çalışıldığına işaret ederek, “Cezaevindeki sürgünlerle tutuklular hem ailesinden hem de topraklarından koparılmaya çalışılıyor. Ama tüm baskılara rağmen tutuklular büyük bir direniş içinde” diye konuştu.