ANKARA - KHK ile ihraç edilen hukukçu akademisyen Cenk Yiğiter, “OHAL rejimi ve parti devleti” kurulduğunu belirterek, şimdiki OHAL'in 12 Eylül’den beter olduğunu söyledi. Yiğiter, ittifaklar meselesinin de aday üzerinden değil “demokrasi ve anti-faşist cephe” üzerinden konuşulması gerektiğini belirtti.
Sonuçları bütün şaibelere ve tartışmalara rağmen oldubittiye getirilen 16 Nisan referandumu ile birlikte Türkiye yeni bir sürece girdi. YSK’nin resmi sonuçları açıklamasının ardından, Erdoğan’ın AKP’ye üye olmasıyla “yeni sisteme” geçiş süreci de başlamış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bizim getirdiğimiz OHAL 2002’de bitirdiğimiz OHAL gibi değil, daha iyi, kimseyi işinden ekmeğinden etmedi” sözleri de, “OHAL’i normalleştirmeye, süreklileştirmeye ve hatta OHAL rejimini ilan etmeye yönelik” girişim olarak nitelendiriliyor.
Muhalefet ise, bir yandan referandum üzerindeki şaibelere dikkat çekerek, ilan edilen sonucu kabul etmez ve buna yönelik tartışmalar yürütürken, diğer yandan yürüyen sürece ilişkin hazırlık yapıp yapmayacağının ikilemini yaşıyor. 2019 seçimlerine hazırlık ve bu konuda başlatılan tartışmalar, “tartışmalı referandumu tanımak anlamına gelir mi” sorusunu da beraberinde getiriyor.
ORTADA BİR BAŞARISIZLIK VAR
Yürütülen tartışmalara dahil olan ve dihaber’e değerlendirmelerde bulunan OHAL mağduru ihraç edilen Barış İçin Akademisyenler grubu üyesi Dr. Cenk Yiğiter, “yeni rejimin” başlamış olduğunu söyledi. Erdoğan’ın referandumda, “işi hal ederek, istediği anayasasızlaşma önerisini geçirdiğini” dile getiren Yiğiter, “Ama aslında şunu gördüler. Yüzde 51 Hayır’ın idi. Gayet açık bir hukuksuzlukla gasp edilmiş bir halk iradesi var ortada. Velev ki yüzde 51 ile referandumu kazanmış olsunlar. Şu baskı ortamında eşitsiz koşullarda OHAL şartlarında, basının, siyasi partilerin üzerindeki baskıya rağmen ala ala yüzde 51 oy almış olmaları da açık bir başarısızlıktır” dedi.
Yeni dönemin krizli ve zor geçeceğine işaret eden Yiğiter, “Toplumdan onay istemiş otoriter rejim bu onayı zor bela aldı; ama şunu gördü ki toplum meşruiyeti sandığı kadar güçlü değil” dedi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olduğu için ihraç sonrası avukatlık başvurusunda bulunan Yiğiter, şunları söyledi: “AKP ve Cumhurbaşkanı sürekli 2002 yılında Kürt coğrafyasındaki OHAL uygulamasına son vermekle övünen bunu bir demokrasi kazanımı olarak sunan bir iktidar. Şu anda Temmuz’da bir yılını dolduracak bir OHAL uygulaması var. Fakat resmi olarak ilan edilen OHAL’in dışında Kürt coğrafyasında çok daha öncesinde 7 Haziran sonrası uygulamaya konulan adı konulmamış bir OHAL zaten vardı. OHAL’i 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL olarak görmemek lazım. OHAL 7 Haziran sonrasında ilan edildi ve Türkiye o tarihten beri OHAL içerisinde. Ülke, OHAL hukukuna bile sığmayacak pek çok hukuksuzluğun içerisinde. Bölgede yaşanan ihlalleri bizim de ihraçlarımıza neden olan Barış Bildirgesi ile biz bunu açıklamıştık. Böyle bir süreçte Cumhurbaşkanı diyor ki ‘bizim OHAL’imiz 2002 öncesindeki OHAL’e benzemiyor.’ Evet benzemiyor çünkü daha beter bir OHAL var.
ŞİMDİKİ OHAL’İ ANCAK 12 EYLÜL İLE KIYASLAYABİLİRİZ
Şimdi yaşadığımız OHAL’i kıyaslayacağımız yer 2002 öncesi OHAL de değil. Bunu biz 12 Eylül faşizmi ile kıyaslayabiliriz. 12 Eylül faşizminin ürettiği mağduriyetlerin kat kat ötesinde mağdur edilmiş bir çok insan var. 12 Eylül’de bu kadar kamu emekçisi, bu kadar akademisyen kıyımı yaşanmamıştı. Benim avukatlık stajı yapmam bile zor oldu bu süreçte. Gelecekte avukatlık yapıp yapamayacağım bile beli değil. 12 Eylül’ün ihraç ettiği hukukçu hocalarımız için böyle bir tartışma yaşanmadı. İhraç edildiler gidip avukatlık yaptılar. 12 Eylül’ü aşan bir düşmanlık ve kin var. 120 bin civarında kamuda ihraç edilen insan var onun dışında kapatılan kurumlar, dernekler, kapatılan şirketlerin çalışanları var ve bunlar damgalanmış durumda. Bu ihraç edilen insanlar terör örgütlerine üyeliği, sempatizanlığı ya da iltisak olduğu iddia edilen insanlar, resmi gazetede tüm Türkiye’ye ilan edildiler. Bu süreç sürdürülebilir olmaktan çıkıyor” diye konuştu.
OHAL 2019 SEÇİMLERİNE KADAR SÜREBİLİR
Yiğiter, referandum öncesi, “Evet çıkarsa OHAL kaldırılacak” şeklinde bir beklenti yaratıldığını da hatırlatarak, “Fakat gördüler istedikleri meşruiyete sahip değiller ve istedikleri rızayı zorla da olsa alabilmiş değiller şu anda da elde OHAL gibi her şeye kullanacakları bir hukuksuzluk alanı var” ifadesinde bulundu. OHAL’in 2019 seçimlerine kadar uzatılabileceğinin altını çizen Yiğiter, OHAL’in bir rejim olarak kendisini sürdüreceğini de şu sözlerle anlattı:
OHAL REJİMİ VE PARTİ DEVLETİ KURULUYOR
“OHAL’in kalıcılaştırılması ve parti devleti yaratılmasının tasarlandığı ortada. OHAL sürecini hep mağduriyetler üzerinden görüyoruz; ama bu aynı zamanda AKP’nin devletleşme sürecidir. Yani bizler ihraç edildik, akademiden bizim kadrolarımız doldurulacak. Yargıdan boşalan ve ihraç edilen kadrolara AKP’den devşirilen kişiler dolduruldu. Bir zamanlar yargı mensubunun olmasının yolu FETÖ’den geçiyordu şimdi de AKP ile iltisaklı olmak gerekiyor. OHAL ile kadrolaşma hareketini sürdürecek. 2019’a geldiğimizde çok daha farklı bir devlet kompozisyonu ile karşılaşacağız. Bu zeminde de yargı diye bir şey kalmayacak. YSK’da gördük. AKP ve Saray rejimi ülkeyi yönetecek, AKP ve Saray rejiminin atadığı yargıçlar da yargıçlık yapacak. Dolasıyla OHAL rejimini kalıcılaştırmak gibi bir proje yürütülüyor.”
İTTİFAK TARTIŞMASINI ADAY ÜZERİNDEN YÜRÜTMEK YANLIŞ
Demokrasi güçlerinin de boş durmayacağını ve bu güçlerin önünde ciddi imkanlar olduğunu “Yüzde 50’nin üzerinde oy çıkarmış durumdayız” sözleriyle dile getiren Yiğiter, ittifak tartışmalarının da 2019 seçimlerindeki aday üzerinden yürütülmesinin yanlış olduğunu söyledi. Yiğiter, şunları söyledi:
“İttifak tartışmaları da çok erken ve çok yeni. Olgunlaşmaya ihtiyacı var. Halen siyasal özneler (Deniz) Baykal örneğinde olduğu gibi içinde bulunduğumuz yeni durumu anlayabilmiş değiller. 2019’da seçilecek aday, yürütmenin başı olacak. Hükümetin teslim edileceği kişi seçilecek. Böyle bir durumda ortak aday tartışması yürütmek çok zor. Bu aday bir hükümet programı ile gelecek. 5 yıl boyunca ülkenin yönetimine talip olacak. Kabineyi cumhurbaşkanı belirleyecek. Burada demokrasi güçleri aday üzerinden bir ittifaktan ise, her geçen gün daha fazla diktatöryal bir hale gelen rejim karşısında etkin muhalefet olanakları üzerinden çok daha geniş bir ittifakı ve bir anti-faşist mücadele pratiğini önüne koymak zorunda. Bu iş aday meselesine sıkışırsa işin çıkmaza sürükleneceğini düşünüyorum.”