Doç. Dr. Demirer: Türkiye siyaseti en karanlık çağını yaşıyor

KOCAELİ - İhraç edilen Siyaset Bilimci Doç. Yücel Demirer, Türkiye’nin siyasi tarihinin en karanlık dönemini yaşadığını belirterek, “Faşizan bir yükselişten bahsetmek mümkün. Buna karşı birlikte mücadele etmek gerekiyor” dedi. Demirer, “Hayır” bloğunun güçlü bir muhalefet için yan yana durmaya devam etmesi gerektiğini savundu.

Türkiye’de son süreçte yaşanan siyasal gelişmeleri değerlendiren Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza attığı için Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Kocaeli Üniversite’sinden ihraç edilen Siyaset Bilimci Doç. Yücel Demirer, Türkiye siyasetinin en karanlık dönemini yaşadığını vurguladı. Demirel, bu karanlığa karşı tek çıkış noktasının ise dağınık halde bulunan Türkiye solunun mücadele için bir araya gelmesi olduğunu söyledi.

'ŞİDDET TIRMANACAK'

Referandum sonuçlarının bir manipülasyon olduğunu ve “Evet” bloku adına bir kazanımın olmadığını belirten Demirer, “Büyük bir farkla kazanmayı bekliyorlardı; ama olmadı. Bu manipülasyon bir ihtiyaçtan doğmuştur. Seçim sonuçlarının ilan edilme biçimi ortada. Referandum sonuçları daha önceki seçimlerde de gördüğümüz gibi yüzde 55’lik bir muhafazakar oy yok. Yüzde 30'larda olan bir laik kesim ve Türkiye siyasetinde önemli rol oynayan Kürtlerin rolü önemli yer kapladı. Türkiye'deki seçim sonuçları bize bir şeyi tekrar gösterdi. Birbirinin romanını okumayan, müziğini dinlemeyen bir kitlenin var olduğunu gözleyebiliyorduk; ama bu durum referandum sonuçları ile tescillenmiş oldu” dedi. İktidarın çıkan sonuç karşısında tehlikeli bir siyaset yürüteceğinin sinyallerini verdiğini vurgulayan Demirer, “Referandumun sonrası gündeme ‘Cumhurbaşkanı partisine döndü’ tartışmaları getirildi. Referandum sonuçları şaibeli olsa da bir çekilme olması beklenirken aksine şiddetin tırmanacağı bir takım girişimlerin olduğunu gözlemleyebiliyoruz” şeklinde konuştu.

‘GERÇEKÇİ SİYASET YÜRÜTMEK GEREKİR’

Referandumun şaibeli olduğunu, YSK'nin verdiği kararlar ile net bir şeklide anlaşıldığını belirten Demirer, “YSK'nın kararları, yaşadığımız bu süreçte ‘tarihi bir andı’ dedirtecek bir olay değildi. Hukuk ve mantıkla bağdaşmayan bir karardı. Mevcut yönetmelik ve hukuka bakıldığında böylesi bir kararın verilmesi kesinlikle yanlıştır. Yazılacak siyasal kitaplarda bu durum şaibeli bir seçim olarak yerini alacak” diye belirtti. Önümüzdeki süreçte savaşın yükseleceğinin farkında olmak gerektiğini ifade eden Demirer, “Yayınlanan son KHK ile bunu bir kez daha gördük. Siyasal mücadelenin kızışarak devam edeceğinin net sinyalleri verilmiş durumda. Karamsar olmamaktan ziyade gerçekçi bir şeklide siyaset yürütülmesi gerekir” ifadesinde bulundu.

'AKP SİYASETİ SÜREKLİ ZİKZAK ÇİZİYOR'

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKMP) Türkiye'nin siyasal denetime alınması kararını da değerlendiren Demirer, kararın yerinde olduğunu belirterek, “Bu karar Türkiye siyasetinin küme düşmesi demektir. Bu küme düşmeye karşı Türkiye liderlerinin vereceği cevap karşısında açık doğru olacağı görünmüyor. Cumhurbaşkanı görünen kişinin konuşmalarına baktığımızda bu kararları sertçe eleştiren ifadeler gördük. Özellikle Türkiye Kürdistan'ında meydana gelen durumlar da çok konuşulacak” şeklinde konuştu. AKP’nin ilk kurulduğu dönemlerde Avrupa Birliği’ne üye olmakla yükseldiğini hatırlatan Demirer, gelinen noktanın hazin bir durum olduğunu söyledi. AKP iktidarının siyasal yaşamı boyunca zikzaklar çizdiği, dengesiz bir politika izlediğini vurgulayan Demirer, “HDP, CHP ya da diğer sol kesimlerin oyları değil; ama AKP'nin içinde oy verenlerde de Avrupa Birliği’nden kopma fikrini doğru bulmayan bir kesim var. Türkiye'de işlerin doğru gitmediği dönemlerde bile, Türkiye dünya ekonomisinde ilk 20’de yer alıyordu, şuan öyle değil. Türkiye ekonomisinin şuan Orta Asya ya da özellikle Katar’dan gelen sıcak para ile dönmesi mümkün değil. Açıkçası referandum sonrası bir kaç hafta içinde Avrupa Birliği ile ilgili sorunlar hakkında geri adım atacağını düşünüyorum” dedi.

'SAVAŞ POLİTİKASI İLE SİYASET YÜRÜTÜLÜYOR'

Türkiye'nin siyaset yapısını sürekli savaş üzerinden kurduğunu ve özelde Kürdistan topraklarına saldırdığına dikkat çeken Demirer, “Rojava ve Şengal'in bombalanmasının iki temel noktası var. Özellikle referandum sonrası artan milliyetçilik söylemleri hatta ırkçılığa varan söylemlerin temel ilkelerinden ilki olduğunu düşünüyorum. İkincisi de savaş politikaları üzerinde yürüyebilmek için bir savaş ortamının oluşmasına ihtiyaç olmasıdır. Bunun için hem Suriye politikasında tutturulan politikanın hem de bu hukuksuz çizgiye kazandırılan kitle tabanının elde tutulması için gerekli görülüyor” diye kaydetti. Türkiye'deki yandaş medyanın kışkırtması ile Rojava'da bulunan Kürt güçlerinin sürekli “terörist” olarak nitelendirilmeye çalışıldığına dikkat çeken Demirer, “Yakından izleyenler biliyor ki YPG ve Kürt güçlerinin içinde bulunduğu koalisyon, bir yapı var. Bu yapı orada terörist grup olarak değil, aksine istikrarı getiren bir grup olarak yer alıyor. Bu söylemlerin sadece Türkiye içerisinde yandaş medya tarafından bir açıklanabilirliği var” şeklinde konuştu.

'SEÇİMLER İÇİN SAVAŞ ÇIKARTABİLİRLER'

Türkiye'nin dış politikada hiçbir saygınlığının ve güvenirliliğinin kalmadığını belirten Demirer, Şengal’de son yapılan bombalamada pêşmergelerin ölmesinin ve pervasızca davranılmasının şaşırtıcı olmadığını ifade etti. Kürt halkına yapılan saldırıların iç politikalara yönelik olduğunu dile getiren Demirer, sözlerine “Bu ilkesizliğin iç politikada tabana yönelik doyurma, yatıştırma, harekete geçirme politikaları ile bir araya getirme açısından son derece tedirgin eden bir gidişat var. Bugünlerde AKP'yi destekleyen gazetecilerin bile 'böyle giderse biz 2019 seçimlerini kazanamayız' söylemleri önümüzdeki seçimi imkansız hale getirecek. Hatta ülkenin bir savaş ortamına çekilmesi söz konusudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kontrolündeki liderliğin böyle bir şeyden kaçınacağı yönünde bir umudumuz da yok” şeklinde devam etti.

'SOSYALİSTLER BİR AN ÖNCE TOPARLANMALI'

Dünya siyasetinde değişimlerin yaşandığını belirten Demirer, Türkiye siyasal yapılanmasının bu değişimden bağımsız olmadığını belirtti. “Anti demokratik yönetimler tüm dünyada yerini almaya başlıyor, bunların en önemli ortak göstergeleri göstermelik seçimler, parlamentonun işlevsizliği, hukuk dışı kararlar ve yasaların baypas edilmesi. Türkiye'de bunları yüksek orada görüyoruz. Türkiye siyaseti önümüzdeki döneme zor koşullarda yakalandı. HDP'nin eş genel başkanları, yöneticileri ve vekilleri cezaevinde, mevcut hükümetin tutturduğu çizgide kitlelere ne kadar güven veriyor emin değilim” diyen Demirer, yapılacak tek doğru şeyin özgürlük ve demokrasi için birlikte hareket edilmesi olduğunu söyledi. Türkiye içindeki sol ve sosyalist gruplar içinde ciddi bir dağılmanın olduğuna dikkat çeken Demirer, mücadelenin gelişebilmesi için biran önce toparlanılması gerektiği çağrısında bulundu.

'FAŞİZMİN AYAK SESLERİ YÜKSELİYOR'

Gezi sürecinden sonra hükümetin ciddi oranda yığınak yaptığını ifade eden Demirer, “Örgütlü ve partili mücadele çok önemli olsa da, önümüzdeki 2 yılda muhalif partileri bir araya getirecek bir durum olmasa dahi, özellikle kitlelerin kendi inisiyatifini ortaya koyacağı önlemler alması gerekir. İktidar bloku Gezi sürecinden sonra çok ciddi bir yığınak yaptı. Nicel olarak çoğaltılmış, imkan ve olanakları ile güçlendirilmiş bir güvenlik aygıtı, kitlelerin önünde dikilmiş durumda. Eskisinden daha az eğitimli, daha genç ve yasalarla hareket alanı genişletilmiş bir güvenlik aygıtı görevde tutuluyor. Kürtçe konuşan vatandaşlarımızın bulunduğu bölgelerde neler yapıldığını gördük. Bunların benzerlerinin Türkiye'nin dört bir yanında yapılmayacağının garantisi yok. Bu bağlamda yan yana durmanın bütün sınırları zorlayarak yan yana durmanın emeğini vermek çok önemli ve kalıcı hale getirilmeli” dedi. Referandum sürecinde farklı amaçlarla da olsa yan yana gelen “Hayır” bloğunun güçlü bir muhalefet için yan yana durmaya devam etmesi gerektiği çağrısında bulunan Demirer, “Türkiye siyasi tarihinde gördüğümüz en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Halen faşizm olmasa bile faşizan bir yükselişten bahsetmek mümkün, faşizan ayak sesleri giderek yükseliyor. Buna karşı birlikte mücadele etmek gerekiyor” şeklinde konuştu.